Kategoriler: EdebiyatGenel

Bu Âlemde Var Bir Güzellik

Gaston Bachelard, hayatının bir döneminde kuş yuvasını temaşa edebilmiş birinin felsefi düşünceyle tanışmış olduğunu söyler. Kuş yuvası karşısında yaşadığımız naif büyülenme ve bu büyülenmeyi tarif ederken söylediklerimiz, felsefî düşünüşün ilk ve temel adımlarıdır. İnsan, hayatının sonraki safhalarında çocukluğa, yetişkinliğe, yuvaya, tabiata, eve, duygu ve düşünceye “Kuş yuvası” imgesi üzerinden hayret, merhamet ve şefkat temelli bir bakış açısı geliştirebilir. Bakmasını bilirsek bir anneyi gözlemlemek, onu temaşa etmek de bize hayatın bilgisini, tılsımını verir. Annenin çocuğun gönlünü alması, evi düzene koyması, ev içindeki pürtelaşı, evin gönlüne ılık bir yağmur olması tarifsiz incelikler ve güzellikler içerir.

 

Kierkegaard, anneye her rastlayışında hayret duygusunun içini kapladığını hisseder. Küçük oğlunun elinden tutarak yürüyen genç bir annenin evladına müşfik bakışı, bütün ilgisini yavrusuna odaklaması ona çok manidar ve muhteşem görünür. Çocuğun kucak istemesi, olmadık sorular sorması, annesine zor hâller yaşatması buna mukabil annenin çocuğunu rahat ettirmek için verdiği uğraş görülmeye değerdir. Kierkegaard, tam da bu noktada mahcubiyete dikkat çeker. Annenin munis çehresinde neşe ile karışık, yapmacıksız bir mahcubiyet okunur. Bir anneyi böylesine izlemek, bir çocuğun kolay büyütülmeyişini de anlamaktır. Annelik hissi hem anneler için hem de anneliği anlamak isteyenler için muhtevası derinlikli bir metindir. Çünkü annelik biyolojik cinsiyeti aşan ulvi bir duygudur. Öyle olmasa Orhan Seyfi, ellerinden kayıp giden kızı için Veda Busesi’ni yazabilir miydi?

Kierkegaard’a göre evladını yitirmiş bir annenin kederi, dünyanın en şiirsel hâlidir. Dünyaya gelen bir çocuk için anne kadar sevinen ve ölüm gelip çocuğu aldığında da anne kadar üzülen kimse olamaz. Tevfik Fikret Vâlidelik isimli hikâyesinde, anneliğin zorluğunu ve güzelliğini içli sözlerle anlatır. Emine Hanım’ın bir kız evlâdı olur ama bu evlât doğumu, hastalığı ve ölümüyle anneyi hâlden hâle koyar. Annenin bu hisli hâli en taşkın nehirlere haber verilse o nehirler çağıldamaktan utanır. Tevfik Fikret “Ah vâlidelik, ne müthiş, ne mukaddes bir tutkusun” diyerek o tarifsiz ruh yüksekliğini dile getirir.

Yeryüzünde en çok şairane mukim annedir. Annenin/ kadının ne denli öğretici ve tesirli oluşunu en iyi şairler anlatır. Ellerinden, sözlerinden, bakışlarından belli olur anneler ve kadınlar. Karakoç’un şiirinde anneler, geleceğin aydınlık günlerini çağırır. Mecnun nasıl aşkıyla cihanı iyileştiren, sözüyle gönüllere sükûnet veren biriyse Leyla da başkasının acısını duyandır. Bilgin bir annedir Leyla, göğümüze kanat gerer. Bu anneler yalnızca kendi yaralarını sarmaz, başkalarının yaralarını da sağaltır. Mücadelecidirler, çöken sis ve karanlığı dağıtırlar. Bireyi de toplumu da kurtaracak olan bu bilgin annelerdir.

Modern bakışın unuttuğu, vicdanın ve aklın iflas ettiği nokta burasıdır, kimsenin kimse için bir kurtarıcı olamayacağıdır. Buradaki kurtarma, iyiliğin insandan insana tesiri ve nihayetinde kalplere yerleşmesidir. Kişinin kendi rahatından gönüllü olarak feragat etmesinin ne demek olduğunu yani olgunluğu kavramasıdır.

Anne, hayata dair ilk kelimeyi öğreten, şifahi kültürün taşıyıcısı ve geleneğin anlatıcısıdır. Bir gün gitse bile yokluğuyla evladını çaresiz bırakmayan, onun ruhunu zorluklara hazırlayandır. Her çocuğun annesi “Annem hiç ölmemiş gibi”dir. Çocuk annesiyle her köşe başında, her surette, her tecrübede karşılaşır. Küçük yaşta annesini kaybeden Ahmet Haşim, karşılaştığı her kadının yüzünde annesinden bir iz arar. Göl Saatleri, şairin bütün hayatına mühür vurur. Annesinin naaşını toprağa veren Yahya Kemal de onun gülümseyen gözlerini semavi, engin ufuklar olarak yâd eder. Şair için ufuklar bu yüzden elem yüklüdür. Anne, bir imge olarak bu şairlerin sanatında eşsiz bir kaynağa dönüşür.

Tabiatını yitirmeyen bir kadın, statüsü ne olursa olsun, hayat şartları onu nereye getirmiş olursa olsun anneliğini feda etmez, onu hiçbir şeye değişmez. Güzel, kendinde içkin olanı kendine zâit olanla takas etmez. Güzel olmak, güzelliği korumaya, onu teminat altına almaya yetmez. Marifet, güzelin sahip olduğu niteliklerin hakkını vermesi, ona yaraşır şekilde davranmasıdır. Kadın biyolojik olarak anne olmasa da annelik onda vardır. Modern ve feminist akıl, kadının anneliğini her bakımdan sorgularken kadının kadınlığını yüceltir, kutsar. “Anneysen her şeyi yapabilirsin” fikrine karşı çıkarken “Kadınsan her şeyi yapmaya muktedirsin” fikrini savunur.

Buna göre kadın, kadın olmak dışında her şeyi yapabilir. Feminist akıl anneliği kırılgan, kadınlığı ise sınırsız, hadsiz bir özgürlük olarak görür. Bir şey ne kadar kırılgansa bir o kadar dirençlidir. Had hudut tanımayan özgürlükse insanı dağıtır. Oysa güzel, her şeyi yapmaya kudretinin yetmeyeceğini bilendir. Hayal ettiğimiz her şeye erişemeyiz, her istediğimizi elde edemeyiz. İnsan, hayal ettiği ve dilediği her şeye kavuşsaydı bu onun için bir iyilik değil, felaket olurdu.

Güzel, tahayyül eder ama hayallerin ayartıcılığına kapılmaz. Sırf kendi arzusu için kendine yakışmayacak fiilleri meşrulaştırmaz. Modern ve feminist aklın kadın üzerinden yarattığı imaj, bir kadının bir şeyi yapması ve onu elde etmesi için istemesinin yeterli olduğudur. Feminist aklın kadına biçtiği rol metafiziksizdir. Kadını nesneleştirir, tenselliğe ve kapitalist hayat biçimine indirger.

Annelik, çocuğa kölelik olarak tanımlanamayacağı gibi çocuk da annenin kariyer planlamasında bir engel olarak görülemez. Bütün hizmeti anneye yıkan evlilikler, anneliği yaralar. Çalışma hayatının anneliği gözetmeden düzenlenmesi kadınlığı da insanlığı da değersizleştirir. Anneliği yaşamaya izin vermeyen sistemi sorgulamak, sözüm ona cesaretlendirme adına söylenen “kadının her şeyi yapabilme potansiyeli”nden çok daha hayati bir meseledir.

Bireysel ve toplumsal hayat düzeneği, kadının anneliğini gözetmeli, esas almalıdır. İnsanın ve toplumun ruhsal bütünlüğü, anneliğin itibarını en yüksekte tutmamızı icbar eder.

Hatice Ebrar Akbulut – Güzelin Serzenişi,syf:52-56

 

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce