Boyun Eğen Nefsin Misali
Güzel işlere boyun eğen nefsin misali, soğuk ve karanlık bir kış gecesinde kendisine, “Şu eşyaları şuraya taşı” denilen kişinin misali gibidir. Bu durum o adamı çok korkutur, yük ona ağır gelir, ortam onu ürkütüğü içinde zafiyetini ve nefsinin acziyetini izhar eder.
“O eşyaları taşırsan sana bin dirhem veya bin dinar var.” denilse o kişi elde edeceği para nedeniyle tepeden tırnağa neşe ile dolar, kalbine kuvvet gelir ve bahsedilen eşyayı hızlı bir şekilde taşıyıp nefsindeki kuvveti gösterir. Kişiyi eşyaları taşıma hususunda kuvvetli kılan unsur, dinarları elde etme sevincidir. İşte sevap ve mükâfata kavuşma arzusu olan adamın hâli de bu eşyaları taşıyan kişinin hâli gibidir.
“Sana mükâfat olarak dinar yok; ancak eğer bu eşyaları taşımazsan boynun kılıçla vurulacak.” denilse o kişi bu sefer de kılıç korkusundan dolayı kendinde bu eşyaları taşıyacak kuvveti bulur ve o yükü hafıf görür. Ahirette azap ve ceza görme endişesi taşıyan kulun misali de bu kişinin misali gibidir.
Mükâfat ümidi ve ceza korkusu olmadan o kişiye, “Bu yükü taşı!” denilse o, işi ağırdan alır, savsaklar veya bu yükü taşımaktan âciz oldugunu ifade eder.
O kişiye, “Bu yük kimindir, biliyor musun?” diye sorulsa ve “Hayır” dediğinde ona bu yükün en sevdiği zatın yükü olduğu söylense, o kişinin eşyanın sahibine karşı olan sevgisi galeyana gelir ve bu sevgi, dinarları ve kılıç korkusunu unutmasına sebep olur. Hürmet duyduğu ve hayâ ettiği zatın eşyalarının yolun ortasında zayi olması endişesiyle o yükü öncekilerden daha hevesli ve zevk alır bir şekilde yüklenir. Hatta sırtında bir Yük olduğunun bile farkında olmaz. İşte Allah sevgisinden dolayı amel işleyen kişinin misali böyledir. O kişi yükün sahibi olan Allah’ı sevdiği için o eşyaları taşıma konusunda elinden geleni ardına koymaz, onların kırılmaması veya başlarına bir şey gelmemesi için gayret gösterir. Bunun Sebebi, eşyaların sahibine olan sevgisidir.
Birinci kişi eşyaları elde edeceği dinarlara olan arzusundan dolayı taşır. O kişi eşyaların kendisine gösterilen yere ulaştırılması konusunda bir endişe taşımaz. Kılıç ile korkutulan kişinin durumu da aynı olup onun düşüncesi de sadece eşyaları kendisine gösterilen mekâna götürmektir. Taşıdığı eşyaların başına yolda bir şey gelse de o eşyalar bozulsa da bu kişi umursamaz, çünkü o sadece kılıçtan korktuğu için eşyaları taşımayı önemsemektedir.
Birinci kişi arzuladığı mükâfata kavuşmak, ikinci kişi ise korktuğu için o eşyaları gösterilen yere taşır. Sonuncu kişi ise eşyanın sahibine olan sevgisinden dolayı eşyaları taşır ve bir şey olmasın diye onları koruyup götürülmesi gereken yere ulaştırır.
İlk iki kişinin eşyaları hedefe ulaştırmasındaki gaye, elde edeceği mükâfat veya kılıçtan kurtulma düşüncesidir. Allah için amel işleyenlerin durumu da böyledir. Onlardan bazıları tembel ve âciz olmalarına rağmen kurtulacak kadar amel işlerler. Ancak vadedilen mükâfatları duyunca daha gayretli ve çalışkan olurlar. Onların gayreti, tamah ettikleri şeylere ulaşmak içindir ve onlar taşıdıkları eşya ile ilgili bir endişe duymazlar.
Üçüncü kişi ise hürmet için ve taşıdığı eşyanın sahibinin hukukundan korktuğu için çalışır. 0, zayi olması veya başkalarının zarar vermesi ihtimaline karşı eşyayı korur. Ayrıca o, bu eşyayı taşımaktan dolayı mutlu ve memnundur.
Korku Duyan Kişinin Ahvâli:
Eğer birisi, “Allah’ın emirleri hususunda korku duyan kişiyi bize tavsif et! Biz iki sınıfı biliyoruz da üçüncü sınıf kimdir?” diye sorarsa o kişi şöyle cevap verir:
“Bu üçüncü kişi, Rabb’ini seven kişidir ve sevincini Rabb’inin emirlerinde arar. Aynen rivayetlerde geldiğine göre Allah Teâlâ’nın, İsa’ya (as.) şöyle buyurması gibi: Ey İsa! Beni, nefsinde kendi gayret ettiğin işlerin seviyesinde ve Benim rızamı emrettiğim işlerde ara!”
Rabb’ini seven kişinin işlerdeki gayesi, Rabb’inin rızasını talep etmektir. Yani “Rabb’im bu işlerde neyi sever, O’nu sevindiren hangi iştir?” diye düşünür.
Hakim et-Tirmizi – Kur’an ve Sünnetteki Misaller,syf.140,142