Bitmeyen Zorunlu Eğitim

zorunlu-egitim-1 Bitmeyen Zorunlu Eğitim

Batılılaşma tam mânâsıyla bir mağlubiyet ideolojisidir (Cengiz Aktar, “Batılılaştırma” diyor, Türkiye’nin Batılılaştırılması kitabında). Batılılaştırılma ister istemez bir dışarıdanlığı, bir müdahaleyi, zorlayıcılığı, dayatmayı gündeme getiriyor. Ancak mağlûplar böyle bir dayatmaya maruz kalabilir! Meselenin bir yönü bu. Diğer yönü: İmkânsızı mümkün kılmanın beyhude gayreti! Çünkü, ancak batılılar batılı olabilir; bugüne kadar da batılılardan başka hiçbir toplum batılı olmamıştır, olamamıştır. Hatta bize göre batılı sayılabilecek Ruslar bile! Batılı olmak isteyenlerin varabildiği nihai nokta batıcı olmaktır!

Batılılaşma, yüz elli yıldır bir modernleşme, hatta müm­kün olan en mükemmel modernleşme projesi olarak sunulu­yor. Peki, neden zorla modernleştiriliyoruz? Bir zorumuz mu var? Mümkün, olabilir (yani insanî, yani hissiyat, hassasiyet ve maneviyat gözeten) modernleşme projeleri olamaz mı? İnsani kabullerin üzerine kurulan çağdaşlaşma projeden öteye geçip uygulanmıştır da. Türkiye’yi gerçek anlamda modernleştirenler hep “muhafazakâr” sayılan liderler olmuştur!

Batılılaşmacılar şu sorulara dürüst cevaplar vermekten hep kaçmıyorlar: Batılılaştığımız hâlde farklı bir kimliğimiz olacak mı? Kendimiz olmaya devam edecek miyiz? Din, kimli­ğimizin neresinde olacak? Ya da dinsizlik Türk kimliğinin esası olabilir mi? Türkler iki seçenekten (dinsizlik veya sentetik milliyetçilik) birine mecbur (veya mahkûm) mudurlar? “Kah­raman bir Türk vatandaşı”nın ilk vazifesi dini yenilgiye uğrat­mak ya da külliyen yok etmek midir?

Türkiye’de tanımlanabilir olmaktan çıkmış olan laiklik, dini yenilgiye uğratma ya da yok etme operasyonunun kod adı olabilir mi? “Din devletin işine karışmasın!” Peki! Fakat laiklik de dinin işine karışmasın! Laiklik devletin dine sınırsız müda­hale aracı olmasın! Devlet camiye siyaset sokmasın!

Allah’la kul arasına kimse girmesin; şeyhler, dervişler, hacılar, hocalar olmasın. Amenna! Fakat Allah’la kul arasına devlet de girmesin! Bilhassa devlet girmesin! Devlet bürokrasi­si girmesin! Devlet dinden elini çeksin! Dindarın dinini öğ­renmesi, çocuklarına öğretmesi, ibadetini inandığı tarzda yapması, kurbanını kesmesi ve kestiği kurbanın derisine iste­diği gibi tasarruf etmesi; başını örtecekse örtmesi devletin yetki alanına girmesin! Normalde girmez zaten!

İnceleyin:  Mecburi Öğretime Kim Mecbur?

Biz normal olanı söylüyoruz. Türkiye “normalleşmek” zo­runda. Müteşebbis, teşebbüs hürriyetini kullanabilmeli. Düşü­nen, düşünce hürriyetinden; inanan, inanç hürriyetinden hiçbir şekilde mahrum edilmemeli. Normalleşmeden kendimiz olamayız. İnsani hasletlerimizi kazanamayız! Türkiye’nin normalleşememesi bazılarında takiyyeden öte, mürailiği karakter hâline getirmektedir.

Kendimiz olmadan aslâ insan gibi ayakta duramayız ve aslâ çağdaşlaşamayız. Dünyada hak ettiğimiz yeri alamayız. Türkiye’de temel hak ve hürriyetler, cumhuriyet ve demokrasi “Atatürkçü” millî güvenlik, kamu yararı, toplum huzuru vs. parantezinden mutlaka çıkarılmalıdır.

D. Mehmet Doğan, Mağlubiyet İdeolojisinin Sonu, s. 66, 67, 68.

Yusuf Aslan

Tarih talebesi ve ilme pek meraklı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir