Bir tek sülâle silsilesinde hasebin nihayeti dört ceddir
Malum olsun ki, âlem (unsurlar âlemi) ve orada bulunan herşey gerek zatları gerekse ahvâli itibariyle olma ve bozulma (kevn ve fesad) halindedir. İmdi madenler, bitkiler, insanları da ihtiva eden hayvanlar (sınıfı) ile mükevvenâtın kevn ve fesâd vaziyetinde olduğu gözle görülmektedir. Aynı şekilde mükevvenâta, özellikle insanlığa ârız olan hâller de böyledir.
İmdi ilimler doğmakta (gelişmekte, gerilemekte ve) sonra ölmektedir. Sanatlar ve benzeri şeyler de böyledir. Haseb (şan, şeref, asalet ve itibar) da insanoğluna ârız olan gelip geçici hallerdendir. O halde o da mutlaka kevn ve fesad halindedir. İnsanlar içinde hiç birinin şerefi, Âdem’den kendisine kadar olan cedler zinciri içinde kesintisiz bir şekilde sürüp gelmiş değildir. İlahî bir lütuf olmak ve kendisinde mevcut olan sırrı korumak üzere Nebi (s.a.)’ye tahsis edilen asalet ve şeref biricik istisnadır. Nitekim şöyle denilmiştir: Her şerefin ve asaletin ilk hali, haricî olmakta (asaletli ve şerefli olmama vaziyetine çıkmakta)dır. Yani (geriye ve eskiye doğru gidilince) riyasetten ve şereften çıkılmakta, aşağı, düşük ve hasebin olmaması haline geçilmektedir. Bunun mânası şudur: Her şerefin ve hasebin yok olma hali, var olma halinden öncedir. Hâdis olan her şeyin hali budur.
İbn Haldun – Mukaddime,cild:1 (çev:Süleyman Uludağ)