İddia şu ki, muhaddislerin, eserlerini oluştururken 600.000 hadîsten, 1.000.000 hadîsten seçim yaptıkları ifade edilmektedir. Bu kadar hadis olmaz. Bu durum hadislere el atıldığına, onların uydurma olduğuna, hadislerin güvenilmez bir tarihe sahip olduğuna işarettir.
İslamoğlu’na göre hadislerin sayısı konusunda Ebu Davud çok ciddi bir emek vermiştir. Bundan anlıyoruz ki 4500 ile 6300 arasında bir hadis var. Peygamberimizin ağzından çıkan Yaklaşık 6600 civarında olan söz sonraları kaç oluyor? 1 milyon oluyor. Bir söz ki kaynağında 6000 iken vardığı yerde 1 milyona nasıl ulaşır? Evet böyle söylüyor ve bununla hadis tarihi hakkında bir şüphe doğurmayı amaçlıyor.
Esasen İslamoğlu, Üç Muhammed adlı eserinde bu durumun sebepleri üzerinde isabetle durmuş, ama her nedense sonraları bunu unutmuş ve hadislerden şüphesinin temeline bunu da yerleştirmiştir. Gerçi akademisyen Kırbaşoğlu’nun bunda tesiri var mıdır, bilemiyorum. Çünkü o da hadislerin fazlalığını problem görmüş, hatta Hz Peygamber’in 23 yıllık hayatını hadis sayısıyla çarparak-bölerek bize matematikten de haberdar olduğunu göstererek (!) yapmıştır. En önemlisi de böyle bir iddianın müslümandan sadır olması, daha şaşırtıcı olan, meslekten hadisçi olanlardan çıkmasıdır. Bir oryantalistin çok rahat söyleyebileceği böyle bir iddiayı müslü-manın sahiplenmesini anlamak mümkün değildir. Şimdi bu mesele üzerinde kısaca durmak isityorum.
Şu bir gerçek ki, muhaddislerin hafızalarında ve ellerindeki yazılı vesikalarda bulunduğu belirtilen yüzbinlerce hadîs, tarihî süreç içerisinde hadîslerin sayısının ulaştığı boyutu gözler önüne sermektedir. Ancak hadîs sayısındaki bu artış ve muhaddislere nisbet edilen yüksek rakamlar, yanlış anlamalara sebep olmaktadır. Hâlbuki bu rakamlar tarîklerin ve tabakaların artması, hadîs kitaplarında birtakım fayda ve zaruretlerden dolayı hadîslerin tekrar edilmesi gibi sebeplerin yanısıra, tamamen izâfîlik arzeden hadîs sayımındaki farklı metotlardan da kaynaklanmaktadır.
Hadîslerin tanımı ve sayımında farklı ölçülerin kullanılmış olması, sonuçta hadîslerin sayısını da etkilemiştir. Bu bakımdan hadîslerin sayısı ile alâkalı verileri, ilk önce hadîs sayımı noktasından ele alma gereği vardır. Hadîslerin sayımı konusuna geçmeden önce hadîsin tanımı ve kapsamı üzerinde durmamız yerinde olacaktır.
Muhaddisler arasında yaygın olan kanaate göre hadîs terimi, Hz. Peygamber’in sözleri, fiilleri, takrirleri, ahlâkı ve şemâili ile ilgili bilgilerin yanı sıra aynı zamanda sahâbe ve tâbiûna izafe edilen haberlerdir, şeklinde ifade edilmektedir. Söz konusu tanımdan da anlaşılacağı gibi, Hz. Peygamber’in yalnız sözleri değil, onun fiilleri, olaylar karşısında takındığı tavrı, vasıflan, ahlâk ve şemâili de hadis ilmi içerisinde ele alınmış ve bütün bunlar hadîs olarak mütalâa edilmiştir. Resûlullah’ın fiilleri onun sözü değildir.
Bunlar sahabeye aittir. Sahâbiler, Hz. Peygamber’in ya bir fiilini, ya bir takririni veya ahlâkını yahut da şemâilini anlatmış ve her biri bu haberleri kendilerine ait lâfızlarla nakletmişlerdir. Onların Hz. Peygamberin çeşitli yönleriyle anlatmaları sonucunda ortaya çıkan bu lâfızlar da hadîs kapsamına dâhil edilmiştir. Öte yandan bazı muhaddisler tarafından hadîsin kapsamı daha da genişletilerek Hz. Peygamberin peygamberlikten önce söyledikleri ve yaptıkları da bu çerçeve içine alınmıştır.
Diğer taraftan bazı muhaddislerin beyanına göre hadîs, yalnız Hz. Peygamberim söylediği sözler, yaptığı fiiller ve tasvip ettiği davranışlar manasına gelirken, muhaddislerin çoğunluğunun katıldığı görüşe göre ise, Hz. Peygamber ve aynı zamanda sahâbe ile tâbiûn sözleri, fiilleri, hukukî kararları ve tasviplerinden oluşmaktadır. Ancak Hz. Peygamber’in hadîsleri için “merfû”‘, sahâbe sözleri için “mevkûf” ve tâbiûn sözleri için de “maktû”‘ terimleri kullanılmak süreriyle aradaki fark belirtilmek istenmiştir. Hadîsin ne olduğu ve nelerin hadîs kapsamına girdiği hususunda birden fazla tanım ve yaklaşım mevcuttur. Bu tanım ve yaklaşımların değişik olması hadîs sayısı bakımından birbirinden farklı sonuçlar doğurmaktadır. Dolayısıyla hadîs sayıları ve sonuçları söz konusu edildiğinde ileri sürülen fikirlerin kim tarafından, hangi maksatla söylendiğini bilmek ayrıca önem kazanmaktadır.
Hadîslerin sened, metin, mevzû’ ve sıhhat bakımından nasıl sayıldığı ve sayılabileceği hususlarında değişik uygulamalar ve görüşler bulunmaktadır. Nitekim metni aynı fakat senedi farklı olan bir hadîsi, bazı âlimler tek bir hadîs sayarken, bazıları da her bir senedi, ayrı ayrı hadîsler olarak değerlendirmişlerdir. Diğer taraftan muhaddislerin ezberinde olan hadîslere dair sayılar zikredilirken kimi zaman mevzûlar göz önünde bulundurulmakta, kimi zaman da hadîsin metni kastedilmiş olabilmektedir.
Bir râvinin rivâyet ettiği hadîslerin sayısı verilirken, bazen mükerrer rivâyetler bu sayıdan çıkarılmakta, bazen de o sayıya dâhil edilmektedir. Öte yandan kimi âlimler, kitaplardaki “muallâk” hadîsleri dikkate almazlarken, kimileri de onları ayrı birer hadîs olarak değerlendirmektedir.
Hadîs sayımı konusunda sözü edilen görüşleri inceleyebilmek ve oldukça İzafî olan bu konu hakkında yorum yapabilmek için hadislerin sayımında kullanılan bu farklı ölçüleri incelemek gerekmektedir.
Bir hadîs sened ve metinden oluştuğuna göre, hadîs sayımında her ikisi de vazgeçilmez unsurdur. Senedi aynı olduğu halde metinleri farklı hadîsler bulunabileceği gibi, metinleri aynı olduğu halde senedleri farklı hadîsler de bulunmaktadır. Hatta kimi zaman metni aynı olan bir hadîsin birbirinden farklı pek çok senedinin olduğu görülmektedir.
İşte bu gibi durumlarda hadîs sayımı konusunda farklı değerlendirmeler yapılmakta ve değişik sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Aym şekilde sahâbe sonrası senedleri çoğalan hadîsler olduğu gibi, sahâbe tarîklerinin çokluğu ile de meşhûr olmuş bir hayli hadîs bulunmaktadır.
Fakihler hadîs sayımı konusunda muhaddisler gibi düşünmediklerinden hadîslerin sayısı hakkında verilen rakamlarda her iki grup arasında görüş farklılığı mevcuttur. Hadîsçilere göre, lâfız, mana ve vâkıa aynı kalsa da râvi olan sahâbi değiştikçe, o rivayet ayrı bir hadîs sayılır. Fıkıhçılara göre ise durum böyle değildir. Onların hadîs sayımı konusundaki tutumlarını Abdülaziz b. Şah Veliyyullah ed-Dihlevî (ö. 1824) şöyle açıklamaktadır:
“Fakihlerin örfünde durum değişiktir; onlara göre itibar manayadır. Mana aynı olduğu müddetçe hadîs daima tektir. Bazı fazlalıklar asıl mana ile beraber olduğu müddetçe sayıya dâhildir. Manayı değiştirmeyen bu fazlalıklar sayıyı da değiştirmez. Fakihler, faide temin eden kısma; “medâr-i hükm” olan bölüme bakarlar o kadar. Bakışları istinbâttır, onunla neticeye varırlar.”
Ahmed b. Hanbel’in bir milyon, Ebû Zur’a er-Râzî’nin yedi yüz elli bin hadîs ezbere bildikleri hakkındaki rivâyetlere rağmen, bugün elimizde bu sayılara nispetle çok az hadîsin bulunduğunu söyleyerek itiraz edenlere karşı Abdülhay el-Kettânî’nin (ö. 1962) verdiği cevap, farklı hadîs tarîklerinin, hadîslerin sayısına etkisini ortaya koymaktadır: “Bu büyük rakamlardan maksatları, sünneti, ashâb ve tâbiûnun asarını kapsayan rivayetlerdir. Yahut da onlar bununla hadîsin çeşitli rivayet yollarını kastediyorlar ve her bir tarîki bir hadis sayıyorlardı. Bazen hadîs bir tane olur da rivayet yolları, lâfızlarının farklılığı ve onu rivayet edenlerin çokluğu bakımından bir tek hadîs yüz hadîs sayılır. Çünkü onlar, ‘Biz bir hadîsi yirmi yoldan (vecih) yazmazsak onu tanıyamayız’ derlerdi.” Görüldüğü gibi senedi ya da metni farklı olan hadîslerin, aynı hadîs mi, yoksa muhtelif hadîsler mi sayılacağı konusunda değişik görüşler bulunmaktadır.
Özetlemek gerekirse hadis sayısının artışında şu etkenlerden bahsetmek mümkündür:
a. Hadîsin tanımı: Merfu, yani Hz Peygamber’e ait hadisler hadis tanımına dahil olduğu gibi sahabe ve tabiun söz ve filleri de hadis tammına dahildir. Bu durum otomatik olarak hadis sayısını artırmaktadır. Muvatta’ya bakıldığında üçte biri merfu, üçte ikisi mevkuh ve maktu hadistir.
b. Hadîs tarikleri: En önemlilerinden biri budur. Metin aynı olmakla birlikte farklı olan isnadlar ayrı birer hadis olarak sayılmaktadır. Bir metin 10 sahabiden nakledildiğinde bu hadis 10 hadis olarak sayılmaktadır. Oysa metin birdir. Hatta diğer tabakalarda değişen ravi sayısına göre de hadis sayısı artabilmektedir. Bu da doğal olarak hadis sayısının fazla olmasına sebep olmaktadır.
c. Hadîslerin sıhhati: Bahse konu olan 1 milyon hadis içerisinde sadece sahih ve hasen olanlar yoktur. Hatta daha fazlası zayıf, çok zayıf ve mevzu hadistir. Ki, bunların çoğu kitaplarda nakledilme-miştir. Muhaddisler ravilerini tanımak için onları bellemiş, ancak çoğunu rivayet etmemişlerdir.
d. 1 milyon hadise bakıp hadisçilerin “sürekli konuşan bir peygamber” arzu ettiklerini iddia edenler vardır. Buna göre peygamberin bu kadar konuşması mümkün değil. Öyle olsun, mümkün değil! Peki ne kadar arzu eder bu beyefendiler “mümkinat” için? Anlaşılan o ki, 6000 hadis makul bir rakam. Demek ki, Peygamber’in ne kadar konuşması gerektiğine de artık biz karar veriyoruz. Bir İznik konsili gibi konsil oturumları yapıp karar almadığımız kaldı?!! Bir peygamber bu kadar konuşur mu, diye lüzumsuz soru soranlar önce hadisin tanımına neyin dahil olduğuna bakmalıdır. Hadîs, söz, fiil ve takrirden oluşmaktadır.
Yani sahabenin gördükleri de hadis kapsamındadır. Dolayısıyla Hz. Peygamber her zaman, sürekli konuşmamakta, konuştuğundan daha fazla belki de bir davranışta bulunmakta, bu da bize rivayet formunda nakledilmektedir. Buna göre konuşma olarak hadis muhtemelen 6000’ten de azdır. Bunun tespitinin yolu spekülasyon değil, çok ciddi bir araştırmadır. Ama takdir edilir ki, bunun tam tespiti çok zor bir iştir.
e. Son olarak şunu da ifade edelim ki, mevcut hadis kitaplarındaki hadislerin tekrarlarını çıkarırsak elimizde kalan sahih veya hasen hadislerin sayısı tahminen 8-10 bini geçmez. Bu da çok normal bir sayıdır. Ama kesin bir sayı tespit şu aşamada çok zordur.
Prof.Dr.Yavuz Köktaş – Modern Zamanlarda Hadisi Savunmak,syf:218-223
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…