Bestekar ve Şair Sultanlar

sevgisini-ve-ofkesini-soylemekten-cekinmeyen-sair-nefi-h1548493148-23581f-300x167 Bestekar ve Şair SultanlarYazar: M. Hakan Alvan

Osmanlı padişahları şehzadeliklerinden itibaren hayatlarının her döneminde; özellikle şiir ve musikiyi daima baş tacı ettiler. Bu nedenle Osmanlı padişahlarının hemen hepsinin başarılı birer şair veya musikişinas olmasına şaşmamalıdır.

Dîvân’ı olup olmadığı meçhulse de şair Osmanlı padişahlarının ilki Sultan II. Murad (v. 1451) diye bilinir. Şiirlerinde Murâdî mahlasını kullanmıştır. Klasik Türk şiiri gibi klasik musikinin gelişmesi için büyük çaba harcayan Sultan II. Murad haftada iki kez devrin kıymetli şair, musikişinas ve âlimlerini sarayında sazlı sözlü ağırlardı. Ebu’l-Hayr diye meşhur olan Sultan II. Murad; Şeyhî, Cemâlî gibi himayesindeki şairlere 1000 akçe aylık bağlamıştı. Sultan II. Murad’ın musikîye hususi ilgisi vardı. Bestekâr olduğu söylenirse de günümüze ulaşan eseri yoktur. Büyük Türk musikîsi sanatçısı Hâce Abdülkâdir Merâgî (v.1435), II. Murad Han’a ithaf ettiği Makasıdü’l-Elhân adlı musikî nazariyatı kitabını yine büyük bir musikî üstâdı olan oğlu Hâce Abdülazîz Merâgî ile Bursa sarayına gönderdi. Sultan II. Murad genç Hâce Abdülazîz Merâgî’ye bir köyü tımar olarak bağışlamıştır.1 Ayrıca, Türk musikîsinin temel teorisini oluşturacak eserler (Hızır b. Abdullah Edvâr-ı Musikî; Bedrî-i Dilşâd Muradnâme) telif ve tercüme ettirmiştir.

Yeni Çağ’ın fatihi, Sultan II. Mehmed (v.1481) siyasette, bilimde ve sanatta yeniliklere kucak açan bir dünya lideriydi, dünyanın dört yanındaki âlimleri ve sanatçıları din taassubu olmadan destekledi. Hizmetindeki Ahmed Paşa, Mahmud Paşa (Adnî), Karamanlı Mehmed Paşa (Nişânî) gibi devlet adamlarının çoğu şairdi. Dîvân sahibi ilk Osmanlı padişahıdır, şiirlerinde Avnî mahlasını kullandı. Rind-meşrep bir şair olsa da derviş olmayı düşünecek kadar ciddi şekilde tasavvufla ilgilendi.

Sultan Fatih, musikîyle uğraştı mı bilinmez; ancak o da babası gibi musikî nazariyatına dair eserlerin yazılmasına destek oldu. Sultan Fatih’in “Sâkiyâ mey sun ki bir gün lâlezâr elden gider” gazeli beş kez farklı makamlarda bestelenmiştir. “Zülfünün zencîrine bend eyledi şâhım beni” gazelini Osman Nuri Özpekel hicaz, Emin Ongan rast makamında bestelemiştir. “Kurtarmasın Allah beni bu derd ü hevâdan” gazelini de Ruhi Ayangil vecd-i dil makamında bestelemiştir. “Tan mıdır etse gönül nâle vü efgân bu gece” gazelini Abidin Gerçeker yegâh makamında; “Hüsn ile cânânlar içre cân-ı cânândır Üveys” gazelini de Bekir Sıtkı Sezgin mâhûr makamında bestelemiştir.

Fatih’in şehzadeleri II. Bayezîd Han (v.1512) ve Cem Sultan (v.1495), daima sanatkârları himaye ettiler. Babası adına Cemşîd u Hurşîd adlı bir mesnevi yazan Cem Sultan’ın Farsça ve Türkçe iki Dîvân’ı vardır. Himayesindeki Cem şairleri, kendisine çok sadıktı. Avrupa’daki çileli yıllarında Türâbî, La’lî, Haydar, Kandî gibi şairler onu terk etmemiş, gurbet acısını hafifletmede ona dert ortağı olmuşlardı. II. Bayezîd Han (v.1512) şair, kemankeş, çok başarılı bir hattat; bestekâr Osmanlı padişahlarının ilkidir. Bestelerinden günümüze 16 saz semâî ve peşrev ulaşmıştır. Müretteb Dîvân’ındaki Adlî mahlasıyla yazdığı şiirlerinde tasavvuf neşesi hâkimdir.

Sultan II. Bayezîd Nakşibendî şeyhi büyük âlim ve şair Molla Câmî’ye (v.1492) babasının gönderdiği yıllık 1000 filoriyi göndermeye devam etmiş, 30 kadar şaire maaş bağlamış, Osmanlı tarih yazıcılığını desteklemiştir. II. Bayezîd Han’ın farklı makamlarda bestelediği ve günümüze ulaşan 10 peşrev ve 9 saz semâîsini sarayında tertip ettiği şiir ve musikî meclislerinde dinlediği muhtemeldir. Mehmed Tirevî’nin Risâle-i Mûsıkî, Ladikli Mehmed Çelebi’nin Türkçe ve Arapça yazdığı Zeynü’l Elhân ve Arapça Risâletü’l Fethiyye adlı eserleri ile Merâgî’nin torunu Udî Derviş Mahmud’un Farsça yazdığı Makâsıdü’l-Edvâr II. Bayezîd’e sunulan musikî eserleridir. Edirne’deki yaptırdığı Darüşşifa’da II. Bayezîd Han’ın emriyle hastaların tedavisi için tertip edilen musikî heyetinde haftada 3 defa müzik faslı yapılırdı.

Sultan II. Bayezîd’in oğlu Şehzade Korkut (v.1513) da hattat, şair-edip ve bestekârdı. Harîmî mahlasıyla yazdığı şiirlerinin bir araya getirildiği Dîvân’ının yanı sıra Arapça dinî, ahlaki nasihatname türünde dört eseriyle en çok ilmî eser veren hanedan mensubudur. Musikîde mâhir bir âlim ve her tür sazı çalmaya muktedir olan Şehzade Korkud, gıda-yı rûh (veya rûh-efzâ) adlı bir saz icat etmiştir.

Yavuz Sultan Selim (v.1520) de ilim ve sanata düşkün bir şairdi. Tebriz Seferi’nden dönerken İstanbul’a beraberinde getirdiği birçok sanatkâr arasında şairler ve musikişinaslar, edebiyat ve musikîmizin gelişmesine katkıda bulundular. Selîmî mahlasını kullanan Yavuz Sultan Selim’in Farsça Dîvân’ı ve bazı Türkçe şiirleri vardır. Onun devrinde, Osmanlı musikîsi düzenli bir biçimde gelişme imkânı buldu. Yavuz Sultan Selim’in nadir Türkçe şiirlerinden, meşhur “Sanma canım herkesi sen sâdıkâne yâr olur” vezn-i âher örneği şiiri; halk arasında çok sevilmiş ve Bekir Sıtkı Sezgin’in şehnaz ve Sadettin Kaynak’ın acemaşîran besteleri dâhil 8 kez bestelenmiştir. Yine Cem Karaca (v.2004) bu şiirin ikinci beyti ile Yavuz’un ezelî rakibi Şah İsmail’in bir şiirini beraber “Şah mı mat mı padişah mı?” adıyla bestelemiştir. Yavuz Sultan Selim’in aşağıdaki şiirini ise sonraki haleflerinden Sultan Vâhideddin sûzinâk; Tanbûrî Ali Efendi, sipihr ve Hâfız hicazkâr makamında bestelemiştir:

Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etdi felek
Giryemi kıldı füzûn eşkimi hûn etti felek
Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etdi felek

Muhibbî ve Meftûnî mahlaslarıyla yazdığı 3000 civarında şiiriyle Kanûnî Sultan Süleyman (v.1566), Zâtî’den sonra en çok gazel yazan dîvân şairidir. Bâkî, Fuzûlî, Zâtî, Hayâlî Bey, Taşlıcalı Yahyâ, Lâmiî Çelebi gibi büyük şairleri himaye etmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman, Doğulu ve Batılı musikişinasları etrafında toplamıştı. Abdülkadîr Merâgî’nin torunu Mahmud Merâgî, Kanûnî’nin sarayındaki müzisyen topluluk içinde en yüksek maaşı alan bir udî idi.

1550’den sonra, siyasi entrikalar şehzadelerinin çekişmeleri ve ölümleri, padişahı saltanat neşesinden, özellikle musikîden uzaklaştırdı, daha sofu bir kişiliğe çevirdi.

Kanûnî’den sonra tahta geçen II. Selim Han (v.1574) da şairdi ve şair ve musikişinasları koruyup gözetmiştir. Dîvânı olmamakla birlikte Selîmî mahlasıyla yazdığı şiirlerine bazı mecmualarda rastlanır. Vefatından sonra tahta geçen oğlu III. Murad Han (v.1595) sülüs, nesih ve talikte başarılı bir hattat, musikişinas ve şairdi.2 Kanûnî’den sonra en fazla şiiri olan dîvân sahibi Osmanlı sultanıdır. Diğer padişahların aksine istisnai bir durum olarak bir Şabânî dervişi olduğu tespit edilen Sultan III. Murad’ın Murâdî mahlasıyla yazdığı şiirlerinde vahdet-i vücûd neşesi hâkimdir. Arapça ve Farsçayı iyi bilen Sultan III. Murad’ın Fütûhât-i Ramazan adlı eseri ve mektupları vardır. Sultan III. Murad’ın şiirlerine Bâkî, Hoca Sadeddîn, Üsküdarlı Hâşimî, Subhî ve Zekeriya’nın yaptığı şerhler bir mecmuada toplanmıştır. III. Murad’ın tasavvufi hakikatleri içeren şiirlerinin bazılarını Halvetiyye’den Pîr Şemseddin Sivasî (v.1597) şerh etmiştir.

Sultan III. Murad da devrindeki şair ve musikişinasların koruyucusuydu. Mesela Sultan III. Murad’ın musâhibesi Hubbî Aişe Kadın, 3000 beyitli Hurşîd ü Cemşîd adlı bir mesnevi yazmıştır. Günümüzün meşhur ilahilerinden olan “Uyan ey gözlerim gafletten uyan” matlalı ilahi, Sultan III. Murad’a atfedilir.3 Sultan III. Murad’ın şu gazeli de Tolga Bektaş tarafından acemaşîran makamında bestelenmiştir:

İnceleyin:  Nizâm-ı Âlem İçin Kardeş Katli Meselesi

Safhâ-yı kalbimde menkûş oldı çün esrâr-ı Hakk
Kande kim kılsam nazar zâhir durur envâr-ı Hakk

Çün hakîkat mülkine basdı kadem tayr-ı vücûd
Bu vücûdumda vücûdum buldı pes âsâr-ı Hakk

Ey Murâdî sen murâd olsan ne var âlemde
Hakk ile alanın oldı hakk dedi muhtâr-ı Hakk

Sultan III. Mehmed (v.1603); 8 yıllık saltanatında ataları gibi sanatkârları himaye etmiştir. Padişahın musikîye ilgisini bilen İngiliz Kraliçesi I. Elizabeth ona üzerinde figürler ve çalar saat olan sanat harikası büyük bir org göndermiştir. Şiirlerinde Adnî mahlasını kullanan Sultan III. Mehmed’in dîvânı yoktur, ama mecmua ve tezkirelerde şiirlerine rastlanır.

Tahtın 14 yaşındaki vârisi Sultan I. Ahmed (v.1617) başarılı bir şair ve bestekârdı. Bahtî mahlasıyla hem klasik, hem tasavvufi şiirler yazarken ilahilerinde bazen kendi adını kullanmıştır. Sade bir dille yazdığı şiirlerinden dîvân tertip edilmiştir. 28 yaşında vefat eden Sultan I. Ahmed’in “Dil hânesi pür-nûr olur envâr-ı zikrullah ile” matlalı ilahisine farklı makamlarda yapılan 6 beste günümüze ulaşmıştır. Aziz Mahmud Hüdâî gibi devrinin meşayıhıyla yakından ilgilenen Sultan I. Ahmed’in bir şiirini gördüğü bir rüya üzerine söylemiştir. Rivayete göre, Memluk sultanı Kayıtbay (v.1495), Hz. Peygamber’in nakş-ı kademini türbesine koydurmuştu. Nakş-ı kademi İstanbul’a getirten Sultan I. Ahmed bir rüya gördü. Rüyasında bütün padişahların toplandığı yüce dîvânda Hz. Peygamber kadı olmuştu. Kayıtbay da nakş-ı kademi İstanbul’a getirten Sultan I. Ahmed’den davacıydı. Hz. Peygamber nakş-ı kademin türbeye geri getirilmesine hükmetti. Bu rüyayı tabir eden Hz. Hüdâî’nin de bulunduğu bir grup ulema ve meşayıh nakş-ı kademin Kayıtbay Türbesi’ne geri götürülmesi gerektiğini söylediler. Nakş-ı kadem geri gönderildi, ancak, Sultan I. Ahmed nakş-ı kademin suretini çizip sarığının içine koydu. Hadisenin üzüntüsüyle kendi hattıyla aşağıdaki kıtayı yazdı ve çok hürmet ettiği Aziz Mahmud Hüdâî’ye gönderdi. O da bunu Üsküdar’daki Celvetî Âsitânesi’nin duvarına astırdı. Bu eser hikâyesinin güzelliği nedeniyle çok sevilmiş ve büyük bestekâr Derviş Ömer tarafından pençgâh makamında ve tevşih formunda bestelenmiştir:

N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim
Kademi nakşını ol Hazret-i şâh-ı Rusûlün
Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o gülün

IV. Murad Han (v.1640) tahtın sonraki vârisi olduğunda henüz 11 yaşındaydı. Güçlü bir şair ve bestekârdı, şiirlerinde Murâdî mahlasını kullanmıştır. Çevresinde şair ve musikişinasların renklendirdiği zengin bir kültür-sanat ortamı oluşturan Sultan IV. Murad, cumartesi gecelerini birçok şair, hanende ve sazendeden müteşekkil mecliste geçirmekten zevk alırdı. Bağdat’ın Fethi’nde birçok musikişinas ve şairi İstanbul’a getiren Sultan IV. Murad’ın devrinde kıymetli musikişinaslar ve Şeyhülislam Yahya, Nef’î gibi kıymetli şairler ve halk şairleri yetişmiştir. Henüz 28 yaşında vefat eden Sultan IV. Murad’ın günümüze 7 peşrevi ve “Gelse nesîm-i subh ile müjde şehr-i bahârdan” olarak bilinen beyatî makamındaki bestesi ulaşmıştır.

Vefâyî mahlası ile şiirler yazan Sultan IV. Mehmed (v.1693) başarılı bir musikişinas ve şairdi. Dîvânı olmadığından mecmua ve tezkirelerde şiirlerine rastlanır. Onun devrinde bestekâr ve icracıların sayısında ciddi artış olmuş, dîvân ve halk şairleri sarayda himaye edilmiştir. Şarkı formunda eserlerin sayısı artmaya başlamıştır. Haremde musikî eğitimi alan cariyelerin içinde, keman, kanun, tanbur, santur, çöğür, nefir, ney, musikar çalan sazende ve hanendeler olduğu bilinmektedir. IV. Mehmed büyük bestekâr Itrî’yi ve hocası Hâfız Post’u sık sık saraya davet ederek fasıllarda bestelediği eserleri bizzat kendisinden dinlermiş. Bu devirde şair ve bestekâr Şeyhülislam Esad’ın 97 musikişinasın biyografisini yazdığı Atrâbü’l-Âsâr’a göre IV. Mehmed devri musikişinaslarının sayısı Lale Devri’ndekilerden de fazladır.

Sultan II. Mustafa (v.1703) hattat ve şairdi. Meftûnî ve İkbâlî mahlaslarıyla yazdığı şiirlerinden bazı ilahileri devrinde bestelenip tekkelerde okunmuştur. Bunlar arasında farklı makamlarda bestelenen 7 şiirinden “Şerm-sâr etme Hüdâ’ya rûz-ı mahşerde beni” matlalı şiirini Hammâmizâde İsmâil Dede nevruz makamında ve “Allahu Rabbi lâ-yezâl” matlalı şiirini de Ali Şiruganî Dede evic ve Hâfız Hüseyin Tolon muhayyer-sünbüle makamında bestelemiştir.

Lale Devri’nin Sultanı III. Ahmed (v.1736) başarılı bir hattat, şair ve musikişinastı. Necîb mahlasıyla hece ve aruzla yazdığı şiirleri Dîvân’ında toplanmıştır. Itrî ve Hâfız Post’tan sonra, bu dönemde birçok şair ve musikişinas yetişmiştir. Sultan III. Ahmed’in tasavvufi şiirleri bestelenip tekkelerde okunmuştur. Sultan III. Ahmed, Avrupa’nın kültür ve sanatına ilgi duyuyordu. Osmanlı’nın Paris elçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin hatıratında bahsettiği Paris’te izlediği bir opera Osmanlı sarayına Batı müziğinin baskın şekilde gireceğinin habercisiydi. Nitekim ünlü bestekâr J.S. Bach’ın kardeşi Jacob Bach; ünlü Fransız flüt sanatçısı P. G. Buffardin’le İstanbul’a geldi. Sultan III. Ahmed’in “Beni terk etdi sultânım” şiirini Ârif Sami Toker acemaşîran makamında; “Zât-ı pak-i Mustafâ’ya âşıkam” şiirini de M. Hakan Alvan hicaz makamında bestelemiştir.

Sultan I. Mahmud (v.1754) şair ve bestekârdı. Tanbûrî olan Sultan I. Mahmud’un farklı makamlarda bestelediği 15 saz semâîsi ve 20 peşrevi günümüze ulaşmıştır. Aynı zamanda şair olan Şeyhülislam Esad Efendi, bazen padişahın huzuruna çıkarak bestelerini ve diğer eserlerini okuyup olumlu ve olumsuz eleştirilerini dinlermiş. Sebkatî mahlasıyla Arapça ve Türkçe şiirler yazmıştır. Münir Nurettin Selçuk’un hüseynî makamında bestelediği Sultan I. Mahmud’un şu şiiri, günümüzde hâlâ sevilerek dinlenmektedir. Bu eseri merhum Bekir Sıtkı Sezgin’den dinlemek ayrıcalıktır:

Varalım kûy-ı dil-ârâya gönül Hû diyerek
Kokalım güllerini gonca-yı hoş-bû diyerek
Şerbet-i la’l-i hayâli bizi öldürdü meded
Gidelim kuyuna yârin bir içim su diyerek

Sultan III. Mustafa (v.1774) şair ve musikişinasların koruyucusuydu. Cihangir mahlasıyla şiirler yazan Sultan III. Mustafa, bir şiirinde devrinin sosyal ve siyasal açıdan açık yüreklilikle eleştirisini yapmıştır. Bir padişahın devletin içine düştüğü açmazları eleştirilebilmesi oldukça çarpıcıdır. Bu şiire daha sonra Sadrazam Koca Râgıb Paşa gibi şairler nazire yazmıştır:

Yıkılupdur bu cihân sanma ki bizde düzele
Devleti çerh-i denî verdi kamu mübtezele
Şimdi erbâb-ı sa‘âdetde gezen hep hezele
İşimüz kaldı bizüm merhamet-i Lem-yezel’e

Sultan I. Abdülhamid (v.1789) sarayındaki fasıllara Batılı müzisyenler de iştirak etmiştir. Kızı Esma Sultan’ın Eyüp ve Boğaz’daki saray ve yalılarında muntazam musikî öğrenimi yapılır, tanınmış hocalar davet edilerek cariyelere tanbur, def, lavta, kemençe, çeng ve raks öğretilirdi. Bu dönemde Hekimbaşı Gevrekzâde Hâfız Hasan (v.1801) Risâletü’l-Mûsıkiyye adlı eserinde, bazı rahatsızlıkların müzikle tedavi yöntemlerini anlatmıştır.

Türk musikîsinin en büyük bestekârlarından Sultan III. Selim (v.1808) başarılı bir neyzen, tanbûrî ve şairdi. Asrın büyük dîvân şairi Şeyh Gâlib Dede ile dostluğu olan Sultan III. Selim; dehasını keşfettiği İsmâil Dede’yi de saraya alıp kendine musâhib (sohbet arkadaşı) ve ser-müezzin yapmıştır. İlhâmî mahlasıyla yazdığı şiirler yazdı. Klasik Türk musikîsinde çığır açan bir dâhi olan Sultan III. Selim “önce müzik âlimi ve bestekâr, sonra padişahtır.” Acem-bûselik, arazbâr-bûselik, dil-nevâz, evcârâ, gerdâniye-kürdî, hicâzeyn, hüseynî-zemzeme, hüzzam-ı cedîd, ısfahânek-i cedîd, muhayyer-sünbüle, nevâ-bûselik, nevâ-kürdî, pesendîde, rast-ı cedîd, sûzidilârâ, şevkefzâ, şevk-i dil ve şevkutarab makamlarını icat eden Sultan III. Selim’in Sûzidilârâ Âyîn-i Şerîfi dışında durak, tevşih, ilahi, peşrev, saz semâîsi, kâr, semâî, köçekçe ve şarkı formunda 100’ü aşkın eseri günümüze ulaşmıştır.

İnceleyin:  Fatih ve Bürokratik-Merkeziyetçiliğin Kurulması

Şeyhülislam Esad, E.Vâsıf, Nazîm, Niyâzî Mısrî gibi şairlerin güfteleri yanında genç kuzeni Sultan II. Mahmud’un “Ne ararsan sende mevcud” matlalı şiirini mâhûr makamında besteledi. Kendi şiirlerine muhayyer-sünbüle makamında “Dem o demlerdi ki edip hem-dem-i ülfet beni”, şevk-efza makamında “Ey serv-i gülzâr-ı vefâ”, hüzzam makamında “Gönül verdim bir civâne”, şevkütarab makamında “Kapıldım ben bir civâne” ve bûselik makamında “Bir pür-cefâ hoş dilber” besteleri arasındadır.

Adlî mahlasıyla şiirler yazan Sultan II. Mahmud’un (v.1839), şehzadeyken eğitimiyle bizzat ilgilenen III. Selim Han’ın tesiriyle şiir ve musikîye meylettiği söylenebilir. Ancak onun aksine Batı müziğinden hoşlanan Sultan II. Mahmud, 1826’da Mehterhâne yerine Mızıka-yı Hümâyun’u kurdu. Böylece Osmanlı’da ıslahat hareketleri devam ederken sarayda alafranga modasını rresmîleştirdi. Mızıka-yı Hümâyûn’un başına dolgun bir maaşla getirilen İtalyan G. Donizetti (v.1856) yaklaşık 30 yıl bu görevde kaldı. Artık sarayda eğlencede geleneğin fasl-ı atîk’i yanında Batı kültürünün fasl-ı cedîd devri başlamıştı.

İyi bir tanbûrî, neyzen ve bestekâr olan Sultan II. Mahmud birçok şair, bestekâr ve musikişinası himaye etmiştir. Fırsat buldukça dergâhlara ve mevlevîhânelere uğrar, âyîn-i şerîf dinlerdi. Yenikapı Mevlevîhânesi’ne böyle bir ziyaretinde İsmâil Dede Efendi’yi saraya tekrar musâhib olarak aldı.

Sultan Abdülmecid (v.1861) devrinde Batı edebiyatı ve müziği ilgi görmeye başladı. Abdülmecid, ilk defa bir Osmanlı padişahı olarak Fransız elçiliğinde Prens Napolyon’a iade-i ziyarette bulundu, hatta Fransız elçisinin verdiği bir baloya katıldı. Avrupa’dan İstanbul’a pek çok oryantalist sanatçı geldi. Mesela Fransız şair, yazar ve siyaset adamı A. Lamartine’nin (v.1869) girişimiyle, ünlü piyanist virtüözü Franz Liszt (v.1886) de İstanbul’a gelip konser verdi. Batı müziği formlarının Türk kültürüne girmesini sağladı. Mızıka-yı Hümâyûn’un başı İtalyan Donizetti Paşa, padişahın isteği üzerine, saray kadınlarından oluşan 80 kişilik bir bando ve orkestra kurdu.4

Sultan Abdülaziz (v.1876) de hattat, ressam, şair ve hem Doğu hem Batı müziğine aşina bir musikişinastı. O da şair ve musikişinasları din ve ırk ayrımı yapmadan koruyup kollamıştır. Ney, lavta ve piyano çalan Sultan Abdülaziz’in muhteşem bestelerinden sadece 4 eser günümüze ulaşmıştır. Ancak bunlar bile, onun nasıl bir musikî dehası olduğunu göstermeye yeter. Bu eserler, güfte sahipleri bilinmeyen şevk-efzâ makamında bestelediği “Ey nevbahâr-ı hüsn ü ân” matlalı eseri; evcârâ makamında bestelediği “Ettiğinden utanmazsın” adlı eseri ve Hicaz Sirto’su dur. Sultan Abdülaziz’in “Söyle güzel rûh-i musavver misin” adlı şiirini Hekimbaşı Abdülaziz Efendi beyâtî makamında bestelemiştir. Bundan başka 7 şiiri daha bestelenmiştir.

Sultan V. Murad (v.1876) şairdi ve çok iyi piyano, flüt ve klasik kemençe çalıyordu. Sultan V. Murad’ın “Aldı elden gülşeni bâd-ı hazân” matlalı şiirini evcârâ ve “Nâ-murâdım tâli’im âvâredir” matlalı şiirini nihavend makamında bestelemiştir. Şehzadeyken yabancı hocalardan abisi veliaht V. Murad’la birlikte musikî nazariyatı, nota bilgisi ve piyano dersleri alan II. Abdülhamid Batı müziği hayranıydı. Birçok opera ve klasik Batı müziği sanatçısını İstanbul’a davet eden II. Abdülhamid Han Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu’nda özellikle İtalyan müziği ve operaları sergiletmiştir.

Son Osmanlı padişahı VI. Mehmed Vâhideddin (v.1926) hattat, şair ve iyi bir bestekârdı. Klasik Türk musikîsi farklı makamlarında bestelediği 63 eserden günümüze 41 eseri ulaşmıştır.

Osmanlı hanedanında Dîvân sahibi tek hanedan mensubu hanım olan Âdile Sultan (v.1898) aynı zaman da bestekârdı. İyi derecede Arapça, Farsça, hat, musikî ve edebiyat bilen Âdile Sultan, 10. nesilden dedesi Kanunî’nin Dîvân’ını neşrettirmiştir. Nakşîbendî dervişi olduğu için Âdile Sultan’ın tasavvuf neşesiyle yazdığı şiirlerinde münacat, naat, mersiye ile Ehl-i beyt ve ashab-ı kiram ile tasavvuf büyüklerine methiyeler vardır. Âdile Sultan’ın şiirlerinin bazıları bestelenmiştir. Mesela, Hacı Fâik Bey’in hüzzam makamında bestelediği “Merhaba ey Fahr-i âlem merhaba” matlalı naatı, tekkelerde ve meclislerde en çok okunan eserler arasındadır.

Şehzade Seyfeddin’in kızı Fatma Gevherî Sultan (v.1980) da başarılı bir bestekâr ve musikişinastı. Klasik kemençe, lavta, ud, tanbur ve piyano çalıyordu. Güftesi dedesi Sultan Abdülaziz’e ait “Başka âlem gerektir gönlümü seyrân için” (hüzzam); güftesi şair Behçet Kemal Çağlar’a ait “Bir kırılmış aynaya döndürdün de beni sen” (kürdilihicazkâr); “O sensiz saatlerim nasıl geçer bana sor” (şedaraban); “Yağmur olup yağan sen” (mâhûr) adlı eserleriyle birlikte 11 şarkı ve 6 saz semâîsi bestelemiştir.

I. Abdülhamid’in kızı Esma Sultan (v.1848) ve Sultan Abdülmecid’in kızı Fatma Sultan (v.1884) da bestekârdı. Sultan V. Murad’ın kızı Hadice Sultan (v.1938) iyi bir piyanist ve bestekârdı. II. Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan (v.1960) arp, keman, piyano çalan iyi bir bestekâr ve ressamdı. Ayşe Sultan’ın “Babam Sultan Abdülhamid” adıyla yayımladığı hatıraları tarihe ışık tutmuştur. V. Murad’ın torunu Rukiyye Sultan (v.1971) piyano, keman ve ud çalan ve birçok eseri olan bir bestekârdı. Sultan Vâhideddin’in kızı Fatma Ulviye Sultan (v.1967) da birçok eser bestelemiştir. Sultan Abdülmecid’in torunu Ârife Kadriye Sultan (v.1933) ise piyanist ve bestekârdı.

Osmanlı sultanlarının ve şehzadelerinin özellikle edebiyat ve şiirle meşgul olmaları, yaşadıkları devrin kültür ve sanatını temsil etmede o devrin sanatçılarıyla yarışmaları ve her şeye rağmen sanatçıları korumaları; Osmanlı İmparatorluğu’nun İslam medeniyetinin zirvesini yaşadığının bir göstergesidir.

Sabah Ülkesi Dergisi,sayı:69,syf:102-108

Dipnotlar:

↑1 Halil İnalcık, Hasbahçede Ayş u Tarab: Nedîmler Şairler Mutrıbler, İş Bankası yay., İstanbul, 2015, s.48
↑2 Bkz. Türkan Alvan, Sultan Murad-ı Sâlis’in Dünyası, İz yay., 2021, s.71-115.
↑3 Ali Ufkî Bey’in (ö.1675) Mecmua-i Saz ü Söz’ünde eserin güfte sahibi olarak “İlahî Sultân Murâd Hân tâbe bekâhû der makâm-ı mezbûr (evic) usûleş devr-i revân” (“Uyan ey gözlerim gafletden uyan”, Mecmua-yı Saz ü Söz, Turc.292-v.298a/s.222) ibaresi vardır. Bu eseri notaya alan Ruhi Ayangil, üç ihtimal üzerinde durur: Ya hem güfte, hem beste Sultan III. Murad’a aittir. Ya güfte Sultan III. Murad’a ait, beste sahibi unutulmuş/lâ edrî olabilir. Ya da güfte Sultan III. Murad’ın, beste Ali Ufkî’nindir. Ali Ufkî, Sultan’ın ismi yanına kendi ismini “edeben” koymamış olabilir. Ruhi Ayangil, bu eserin ırak makamında bestelendiğini düşünmektedir. Ali Ufkî Bey’in bu eserin güfte sahibini metinde “Sultan Murad tâ be serâ” kaydıyla not düşmüştür. “Toprağı bol olsun” anlamına gelen bu ifadeyle Ali Ufkî Bey; kendinden önce vefat eden III. Murad’ı, IV. Murad’ı hatta II. Murad’ı bile kastetmiş olabilir. Sultan III. Murad’ın Dîvân’ında bu şiire tesadüf edemedik. Ancak her şairin her şiiri mutlaka dîvânında bulunmalı diye bir şart yoktur. Şu hâlde Müstakîmzâde Mecmuası’na dayanarak eserin güftesinin sahibi Sultan III. Murad’ın sağlığında bestelendiğini belirten S.N.Ergun’e itibar etmek gerekir. (Ergun, a.g.e., s.18.)
↑4 Aksoy, Avrupalı Gezginlerin Gözüyle Osmanlılarda Musikî, s.105

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir