Etrafımızda zenginlikte paşa, şöhrette paşa, profesörlükte paşa, kudrette paşa nice yüzlerce insan peyda oldu. Neden bunların hiçbirinde “adam olmak” dininin bir müjdecisi, bir velisi veya bir havarisi olsun görülmüyor? Çünkü adamlığa götürecek olan yolu kaybettik. O yol kendi içimize doğru iniyordu. Düşünce dediğimiz bizdeki gerçek harekete açılan bir yolun adı “iç gözlem”dir. îç gözlem demek, herşeyin onda aksettiği “küçük âlem” olan ruhî varlığımızın, büyük âlem olan kâinat içinde, kendi yatağını kazıcı bir nehir gibi akarak mukadderatına doğru ilerleyişinde ona kapanmamız, kulak vermemiz, yine ondan örülmüş olan bütün dikkatimiz ve bütün inceliğimizle ona yaklaşmamız demektir.
Işıklariyle ilk temasında genç ruhları hülyalara ve sevdalara garkeden, âleme dâhiler saçıcı medeniyetler yaratan, hayatımıza neşve, ruhumuza ideal aşkı getiren iç dünyamızdaki hareketler, hakikat sevgisi, Allah sevgisi, ahlâk sevgisi, sanat sevgisi diye adlandırılan huzur ve huşudan yapılma ibadetlerdir. Şimdi bunların her birinin yerinde bir yalancı kibir barınıyor ve biz hastayız; itiraf edelim ki büyük küçük bütün neslimiz hastadır; hastalığını kendine bile itiraf edemiyecek kadar ümitsiz bir hasta. Hastalığımızı dinin yerine geçen ekenomi tedavi edemiyor. Bir nesil kendi varlığını arıyor. Mektebe giden mektepte, mabede giden mabette, servete giden servette, şöhrete giden şöhrette kendi şifasını bulamıyor ve bunun için ruhuna daha ziyade düşman, mukadderatına daha fazla garazkâr olmakta devam ediyor. Niçin, nedir bu sefaletin sebebi”…
Bunun sebebi iç dünyamızı kaybetmemizdir: îçgözlem terbiyesini bırakarak hep kendi dışımızdaki eşyaya çevrilmemizdir:
Benliğimizden çıkıp eşyada barınmamızdır: Böylece ruhi varlık olmaktan çıkarak ekonomik varlık haline gelmek istememizdir.
Nurettin Topçu,Kültür ve Medeniyet
0 Yorumlar