Şu hakikati meselenin hemen başında dillendirmekte fayda vardır: Bir hadise ve olgunun Kur’an’da yer alıp almamasının gerekliliği beşerin hafızasıyla idrak ve tespit edilebilecek bir şey değildir. Çok basit bir misal olarak, bizim aklımıza göre abdeste göre daha büyük ve maksut bir ibadet olan namaza dair detaylı bilginin Kur’an’da yer almaması, buna karşın abdeştin detaylıca anlatılıyor olması İlâhî ilim ve hikmet çerçeye.sinde izah edilebilecek bir durumdur. Yani beşerin bu durumun niçin böyle olduğuna dair verebileceği ilzâm edici bir. cevap yoktur. Bunun yanı sıra beşerin bu tarz sorulara cevap vermesi ne vazifesidir ne de kendisinden beklenilen bir şeydir.
Bununla beraber sıkça sorulan bu soruyu kısaca şöyle cevaplandırmamız mümkündür: Kur’an’ın nelerden bahsedip bahsetmediğini iyice kavramak için; niçin, hangi gayeyle indirildiğini bilmek gerekir. Bu da yine Kur’an’ın bize bildirdiği bir husustur. Nitekim İsrâ sûresinde Kur’an’dan bahsedilirken şöyle buyrulmaktadır; “Şüphesiz ki bu Kuran en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.”66 Zikrettikmiş bu ayet-i kerimenin hemen öncesinde Benî tsrâil’in içine düştüğü durumlar tafsilatlı bir şekilde beyan edilmektedir. Bu beyanın hemen sonrasında Kur’an’m, ayetteki orijinal ifadeyle ‘akvem’ olana; yani en doğru, en kıvamında, en müstakim olan yola insanlığı ulaştırmak için gönderilmiş olduğuna yapılan vurgu son derece manidardır. Nitekim Benî İsrâil’in başına gelenlerin bizim başımıza gelmemesi için tercih etmemiz gereken yol, Kur’an’m tepeden tırnağa bize öğrettiği yoldur. Bu nedenle de Kur’an’m işaret ettiği istikamette gidenler müjdelenmiş, ahirete inanmayanlar ise korkutulmuştur. [67] Zira Kur’an’ın ilettiği bu yol hiç şüphesiz ki en adil olan kelime-i tevhid, Peygamberlere ittiba ve emirlere itaat etme yoludur.[68]
Demek ki Kur’an-ı Kerim biz insanlığa varlığın ontolojik serencammm detaylarını, biyolojik süreçlerin tüm boyutlarını, coğrafya, fizik, kimya, tarih ve astronomi gibi ilimlerin bütünüyle tüm inceliklerini öğretmek için indirilmiş bir kitap değildir. İndirilme gayesini kendisi beyan etmektedir: “İnsanlığa dünya ve ahiretlerini kurtarmak için kâfi gelecek rehber niteliğindeki bilgi ve bildirimleri ulaştırmak.” Fâti- ha’sından Nâs’ına kadar tümüyle aynı noktaya vurgu yapan Kur’an-ı Kerim’in söz gelimi; niçin ‘Maya İmparatorluğu’n- dan bahsetmediğini sormak, takdir esersiniz ki son derece abes olur. Çünkü Kur’an haber verdiği tarihi malumatı bile salt bir bilgi olarak arz etmemekte, bilakis “ibret alınıp aynı duruma düşülmemesi için bir vesika” olarak takdim etmektedir. Bundan ötürü nice anlatıda “Muhakkak bunda (bu kıssada) akıl sahipleri için ibret vardır” gibi ifadelere sıkça rastlanmaktadır.
Konuya ışık tutacak bir diğer ayet-i kerime de şöyledir: “Ayrıca bu Kitab’ı da sana, her şey için bir açıklama, bir hidayet ve rahmet kaynağı ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik.”69 Âyet-i kerîmede Kur’an-ı Kerîmin hangi niteliklere sahip olarak indirilmiş olduğu ifade edilmektedir. Buna göre Kur’an, bir hidayet ve rahmet kaynağı; Müslümanlar için bir müjdeci olduğu kadar her şey için de bir açıklamadır. “Kur’an niçin şu şu konulardan bahsetmiyor” diye soranlar, bu gibi ayetlerde bahsedilen ‘her şey’den, akla gelen her şey manasını anlamaktadırlar. Oysa bu vahim bir hata veya affedilemez bir saptırmacadır. Zira Kur’an-ı Kerim, var olma niteliğine sahip hemen her şeyden bahsetmek maksadıyla indirilmiş bir kitap değildir, bilakis insana dünyasını Allah efenin rızasını kazanarak nasıl inşa edebileceğini öğretmek ve ahiretini de nasıl ebedî bir huzura çevireceğini göstermek için inmiştir. İçerdiği ayetler de hep bu hedefe yönelik İlâhî ikaz ve yönlendirmelerden oluşmaktadır. Bu sebeple zikrettiğimiz ayette bahsedilen “her şey” müfessirler tarafından “geçmişteki yaşanmışlıklar ve gelecekteki oluşlarla ilgili insanın faydasına olan, haram helal hükmüyle ilgili olan ve insanların dünya ve ahiretleriyle ilgili ihtiyaç duydukları her şey” şeklinde izah edilmiştir.[70]
Özetleyecek olursak Kur’an-ı Kerim, kendi beyanıyla, varoluşsal her şeyi beyan etme maksadıyla indirilmiş bir kitap değildir. Onun İlâhî bir vahiy olması böylesi bir niteliğe sahip olmasını gerekli kılmamaktadır. Aksini düşünecek olursak Kur’an’ın, belli ayetlerden müteşekkil bir kitap değil, ucu bucağı olmayan bir eser olması gerekmektedir. Bu da insana bir imtihan için gönderildiği şu hayatta rehberlik yapması maksadıyla gönderilen bir kitabın indirilme gayesiyle de asla bağdaşmayacaktır. Belli bir konuyu ele almak ve muayyen bir hedefe ulaşmak maksadıyla kitap kaleme alan bir yazara, o gaye ve hedefle ilgilisi olmayan bir meseleyi kitabına niçin almadığım sormamız ne kadar anlamsızca ise niçin indirildiğini bizzat beyan eden Kur’an-ı Kerim için de indiriliş gayesiyle ilgili olmayan meselelerden niçin bahsetmediğini sormak da o denli abestir.
Ömer Faruk Korkmaz – Sorun Kalmasın 2,syf:59-62
[66] İsrâ, 9.
[67] Bkz. Muhammed Tahir b. Âşûr, et-Tahrir ve’t-Tenvir, Dâr-u Sahnûn, Tunus, 1997,15/39.
[68] Ebû Muzaffer es-Seınânî, Tefsiru’l-Kur’ân, Dâru’l-Vatan, Riyâd, Suud, 1418, Baskı: I, IH/222.
[69] Nahl, 89.
[70] İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Dâr-u Tayba, 1420, Baskı- II IV/594.
0 Yorumlar