İnsan önceki çağlardan daha iyi makinelere sahip olmakla övünür ve bunu gelişme olarak değerlendirir. Her türlü vesayet yokluğunun, kişisel özgürlüğe kavuşmanın belirtisi addeder. Ortaçağın sonlarından itibaren beslediği özlemlerin gerçekleştiği yıl olarak 2000’i gösterir. Oysa bu yıl özgürlük ve mutluluk uğrunda verdiği mücadelenin tamamlanması ve zaferin elde edildiği bir tarih değil, bilakis insanın artık insan olmadığı, düşünmeyen, hissetmeyen bir makineye dönüştüğü bir dönemin başlangıcı olur. Üretim makinesi çarkının bir dişlisi olarak artık insanın tek amacı daha fazla şeye sahip olmak ve daha fazla kullanmak olan bir homo consumens’e, salt tüketiciye dönüşür.
Özgürlük adına boy boy çıplak resimleri dergilerde, gazetelerde basılan kadın, kocasının nesnesi olmakla kalmaz, genelin nesnesi olur. Modern teknolojinin avantajlarından yararlanan kadın, baba ve kocanın denetimini aşmaya çalışırken, özgürlük adına daha da metalaşır. İki savaşın arasındaki yıllarda, zincirler kırılmış, beden ve zihinler sözde özgürleşmiştir. Cinsel devrim köhnemiş tabuları bir hamlede silip süpürmüştür. Baudrillard, her alanda özgürlüğün patladığı bu anı orji olarak telakki eder. Geçer akçe cinselliktir. O, insanlara sunulabilecek tek şeydir. Zevk arayışı adeta bir hastalık halini alır. Revaçta olan beyin yıkama işlemleridir. Çok sayıda kişi bunlara akıl almaz paralar ödemektedir.
Aydınlanma öncesinde batı toplumunun devlet ve kilise kaynaklı olan kültürel stratejilerinde üreme amacında sınırlanan cinsellik, aydınlanma ve romantizmle birlikte sadece aşka hasredilir. Evlilikle aşk özdeşliği aşkın doğasına karşı çıkma olarak değerlendirilir. Toplumun varlığının devamlılığı için evliliğin toplumun koruyucu kanatlan altına alınması aşkı ya yasa dışı bir suç telakki eder ya da fahişelik adı altında ya açıkça kutsanır ya da görmezden gelinerek yaşatılır. Modern dönemde kadın erkek artık eşittir. Aile reisliği de paylaşımdadır. Birey Ortaçağdan itibaren, ayağına dolaşan feodal, yönetsel, dinsel, toplumsal, ahlaksal ve cinsel yükümlülüklerden kurtulmuş durumdadır. Ne var ki özgürlük süreci gerçek yüzünü sahnenin öteki yüzünde gösteriverir. Asırlardır baskı altında tutulan cinsellik totaliter bir hale gelmiştir. Gelinen nokta şok edicidir. Bu özgürlüğün bedelidir. İnsan sınır tanımayan özgürlüğünün karşılığında yalnızlığının geldiğinin büyük ölçüde farkındadır. Henüz sorumluluğunun keşfine varabilmiş değildir.Toplumun ve bireysel hayatın örgütleyici ilkesi haline gelmiş olan tüketim, bir yandan kadın ve erkeğe tüketici özerklik bahşeder. Diğer yandan aynı doğrultuda metalaştırdıgı deneyim ve insan ilişkileri sayesinde görece anlamsız türden yönelttiği özerklik karşısında önemli ve asıl anlamlı konularda özerklikten yoksun kılar. Böylece hayatın sömürgeleştirilmesinde kendini varlığının güvenliğini temin eder, özgürlük ve sınırsızlık aşkı da metalaştırır. Bedene eklenen ve katılarıdan doyuma ulaşma arzusu kapitalist çarkın gücüne güç katar. Cinsel özgürlük hülyası içinde yok edilen aşk, şop marketlerde aranır olur. Koşullar değişir, bağlam değişir, ideolojik örgü değişir aşk her daim adını duyurur. Aşk’ın çehresini en ziyade modernlik değiştirir.
Antikçağ düşünürleri toplumsal bağın gerektirdiği zorunluluklar adına aşkı aşağılarken modem düşünürler bunu bireysel özgürlük adına yapar. Her iki tarafta aşkın özünü unutur.Günümüzün postmodem batı toplumunda ise aşk artık ne üreme ne de aşkla ilişkilidir. Bu yeni stratejinin sahnedeki görünümü insanın her türlü otoriteyi alt edip özgürlügün doruğunu yaşadığı sannsında cinsel hazzın peşinde sürüklenmesinden ibarettir. Simone de Beauvoir’ın dediği gibi kadın Batı’da “bir sevgili, bir tanrıça, ana, cadı ya da derin bir düşünce olabilir ama hiçbir zaman kendisi olamaz”. Aşk ilişkileri de bu nedenle çarpıtılmış, kökten yukan doğru yozlaştırılmış olur. “Kadınla aramızda yanıltıcı bir hayal var” diyen Paz, toplumca yaratılıp kadına zorla benimsetilen bu hayali kadının da benimsediği ona sarınıp büründüğü, onunla var olduğu kadın imgesi olduğunu belirtir. Bu kadın bazen değerli, bazen korkuları, ama her zaman öteki olan bir nesnedir Ona uzanıldığında karşılaşılan bir köledir. Daha da önemlisi kadın da sanki aynı
Duygu içindedir.Kendini bir varlık olarak değil başka bir varlığın uzantısı yani öteki olarak algılamaktadır. Varlığı gerçekte olduğuyla olmayı düşlediği varlık arasında ikiye bölünmüştür.Aileden okula,dostlarından sevgisiline herkes el ele vermiş kadına bu imgesel kişiliği benimsetmeye çalışmaktadır.O kendisi için yaradılan imge kafesinde tutukludur.Artık geçmişin aşk kahramanlarına raslamak son derece zordur.Günün aşk yazıları okuyana doyum veren denemelerdir.Ancak insanın sağlıklı bir açıklaması değil,tersine aşkı kötüleyip suça özendiren bir toplumu tanımlamayan belgelerdir.Bir yengi olmaktan çıkan boşanma,kurulan bir ilişkinin namusluca sona erdirilmesinden ziyade,erkeğe ve kadına özgür seçim seçim hakkı tanıyan bir fırsattır.
Batı düşünce tarihinde peşine düşülen güzelliktir. Kendini tensel zevklere düşkün kılam bağlardan kurtulmak ister gibi görünür.Ancak modern dönemle aşkın yüksek ölçülerine yer verilmez.Aşkın görünümünde,hayat görüşünü batı dünya görüşünden alan ve bu temel hayat anlayışı üzerine kuran bütün sanatçılar aşklarıyla aslında benzerlik gösterir.Aşkınlık dışlanır.Maddi plandan metefizik olana geçilemez. Bayağı ölçüde aşk adi verilen deneyim yelpazesidir gelişen.Bu ise sevişmek kod adı altında tek gecelik ilşkilerden ibarettir.Birden çok aşık olunabilir,aşka düşmekte aşkı kaybetmekte kolaydır.Bazen şikayet edilse de gurur da duyulabilir bu tür deneyimlerden.Geride kalan ya aşka aşık yada aşk yarasıdır.Yinede kapitalizm aşkı ayakta tutmaya devam eder.Çünkü bireyleri motive edecek başka bir şey yoktur.Baba, anne ve çocuktan ibaret çekirdek aileler, sadece üreme ve sosyalleşme için değil, tüketim mallarının ve hizmet sektörünün dağıtımı için varolan düzenlemeleri korumak ve genelde sosyal sistemin doğru bir biçimde işlemesini sürdürmek için gereklidir.
Kaynak:
Hece Dergisi,Batı Medeniyeti Özel Sayısı
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…