Azı Değil Çoğu Hesaba Katmak
“…Bugünün ana ve babaları eskiden olduğu gibi çocuklarını kendi yaşlılık dönemlerinin bir güvencesi olarak görmüyorlar. Başlıca amaçlan onları iyi eğitmek, başarılı ve sorumlu yurttaşlar olarak toplum yaşamına katabilmektir.”
Bu cümlelerle başlayan, başvuru kitaplarının hemen hepsinde “ecnebi” imzalar taşıyan bir kitabı okumaya başlıyorsunuz. Eser Çocuk Ruh Sağlığı adını taşıyor. Bir dönem “bilim ödülü” de almış.
“Bugünün ana ve babalan” genellemesi ile, Türkçe kaleme alınmış ve yayınlanmış bu kitapta, bir Türkiye ortalamasının söz konusu edildiğini düşünmeniz normal. Ancak “Çocuklarını kendi yaşlılık dönemlerinin bir güvencesi olarak görmüyorlar” yargısı, söz konusu ana-babaların bizdeki ana-babalar olmadığını hemen gösteriyor.
Fakat bu sözlerimizden şöyle yanlış bir sonuç çıkarılabilir.
-Bizdeki ana-babalar çocuklarını yaşlılık dönemlerinin bir güvencesi olarak görmektedir.
Durum çok daha farklı. Yazarın söz konusu ettiği aşama Batı toplumu için geçerli. Bizde ise ana-babalar evlatlarının “mürüvvetini görmek” isterler. Bunu umarlar. Bu ise, ana-babanın yaşlılığındaki güvencesini de içine alır, ama tatlı biçimde içine alır ve o kaba maddi çağrışımlardan uzaktır.
Şu düşünceyi geliştirelim:
-Batı milletinin bugünkü refah çağında bireylerin sosyal genlikleri (gelecekleri) sağlanmıştır. Bu sebeple onlar “çocuk- lanm, yaşlılık dönemlerinde kendilerine bakacak kişiler olarak, artık görmemektedirler. Onlardan böyle maddi bir beklentileri yoktur. (Eskiden vardı!) Bu sebeple şimdi başlıca amaçlan onları iyi eğitmek, başarılı ve sorumlu yurttaşlar olarak topluma katabilmektir. işte artık bizde de ana-babalar benzeştikleri Batılı modellerde olduğu gibi, geleceklerini güvence altına aldıktan sonra evlatlarına geleceklerinin güvencesi gözüyle bakmamakta, onların eğitimini ve sorumlu yurttaşlar olarak topluma katılmalarını düşünmektedirler.
Buraya kadar kısmen doğru olabilir. Ama Anadolu’daki ebeveyn çoğunluğunu buradan hareketle, çocuklarına geleceklerinin güvencesi olarak bakıyor diye tarif etmek, yukarıda da anlattık, yanlış bir tespit. Hazır bir şablonu, geleneksel aile düzenimizin üzerine uydurma gayreti. Kızlarını çeyizi ile evlendiren, erkek çocuğunu geniş ve kuvvetli duygularla bir arada tutulan aile içinde evlendirip aynı evde bir oda ve döşek açan, bu aşamadan sonra bile bir mecburiyet veya evlat tarafından bir “jest” olmadıkça onun kazancından tencere payı istemeyen ana-baba mı çocuğunu geleceğinin güvencesi olarak görmektedir. Yoksa böyle bir sonuç, böyle bir aile yapısının art niyetsiz tabii bir sonucu mudur?..
Çocuk Ruh Sağlığının yazan uzun yıllarım Batı’da geçirmiş. Orada ailelerin çocuklarını bilimsel metotlarla yetiştirdiklerini, ama onlar 18’ ine gelince, onlardan kazanç beklediklerini ve kız erkek aynımı yapmadan evin her türlü giderine katılmaya zorunlu tuttuklarım bilir. Bu ve çoğu buna benzeyen aile içi ana- baba-çocuk ilişkilerinin, Çocuk Ruh Sağlığı kitabının amaçlarına ters düşen sonuçlarından basit biri, Batılı çocuğun ve delikanlının ve giderek yetişkinin aşılmaz yalnızlık duygusudur, Onun için tımarhaneleri dolu, alkolikleri ve intihar edenleri çok, onun için (yalnızlık duygusundan kurtulmak ihtiyaçları ile) küçük yaşta çiftleşmeye başlıyor, ondört yaşına geldiği halde hâlâ bakire olanlara “anormal” gözüyle bakılıyor ve onun için büyüyünce de bütün dünyayı acımasızca sömürüyorlar. Bireysel yalnızlıklarını ve eksikliklerini, diğer ulusları sömürerek kurdukları hegomonyaların kazandırdığı gururla örtbas etmeye çalışıyorlar.
Hayır, bütün eseri suçlamıyorum. Çünkü devamını okumadım. Buna rağmen eserin daha temelde, konuya yaklaşma yolu seçerken, kendi kültürümüzle ilgili öğeleri sadece bozulmuş gelenekler şeklinde ele aldığını, onların İslâmî temiz kaynaklarını tümüyle ihmal ettiğini düşünebiliyorum.
Cahit Zarifoğlu – Zengin Hayaller Peşinde