Arkadaşlık Hakkındadır
Paylaş:

7.Bölüm:Arkadaş Edinme Hususunda İnsanların Farklılığı

İnsanlar arkadaş edinme ve edinmeme hususunda ihtilaf etmiş­lerdir.

Arkadaş edinmemeyi tercih edenler bu hususta şu mazereti öne sürdüler: İnsanların çoğu kötü, azı iyidir. Hatta “İnsanların en hayırlısı en uzun ömürlü olanlarıdır.”,[39] “İnsanların en hayır­lısı senin kendisinden ayrılamadığın, bırakamadığın kişilerdir.” denilmiştir.

Bir hakim dedi ki: “Dünya yırtıcı hayvanlarla ve yılanlarla dolsa, onlardan korkmam. Dünyada tek bir insan kalsa, ondan korkarım.”

Arkadaş edinmek istemeyenler, Mütenebbî’nin şu sözüne âdeta ittifakla onay vermektedirler:

(Arkadaş olarak) seçtiğim kişiden şüphe eder oldum, Onun da insanlardan biri olduğunu bildiğim için.

Değil mi ki insan dışında her şey dışarıdan bakıldığında nor­mal görünür, sonra en ufak bir sınama, küçücük bir sebep ve dikkat ile ahlâkı ortaya çıkar; insan ise üzerine ikiyüzlülük ve riya zırhlarını giyinir; cesur olmadığı hâlde babayiğitlik taslar, cimri olmasına rağmen kendini cömertmiş gibi gösterir; işte bu nedenle insanlara karşı ihtiyatlı olmak, mümkün mertebe onlarsız yapabil­mek gerekir. Bu nedenle bir hakim “Güvendiğin kişiye karşı dik­katli ol. Zira insanların güvenini ancak güvendikleri kişiler boşa çıkarır.” demiştir. Ebû Temmâm’m şu sözü ne kadar da fasihtir:

Kardeşlerin sadakatini teftiş edecek olursan, Bu sana kaderin cilvelerini unutturur.

İnsan, arkadaşı varken dahi ondan müstağni olmalıdır, ya ar­kadaşı yoksa aksi düşünülebilir mi?

Bir hakime “sadîk/dost* hakkında sual edilince şöyle dedi: “Dostun sadece adı kalmıştır, dost bizatihi mevcut olmayan bir canlıdır.”

Başka biri de şöyle dedi: “Seferi en uzun sürecek yolcu, arka­daş aramak için yola çıkandır.”

Bir adam Fudayla[40] “Bana, itimat edebileceğim bir kardeş gösterir misin?” dediğinde Fudayl şöyle cevap verdi: “Öyle biri yoktur, bulunmayan bir yitiktir o.” Şair der ki:

Gerçek sevgiyi aradın insanlarda; tuhaf!

Sen, kusurdan kurtulamayan bir şey aramıştın.

Arkadaşına aldanan, refikine güvenen kişilerin başına nice kötü işler gelmiştir. Hikmet ehlinin “İnsanlardan uzak durmaya gücü yeten, uzak dursun. Bedeniyle uzak duramayan da kalbiyle uzak dursun.” sözünü uygulayabilenler bu tür belâlardan selamet­te kalabilmiştir.

Arkadaş edinmeyi tercih edenler ise şöyle dediler: İnsanlar arasında kötüler çoğunlukta olup gösteriş ve desinler meraklısı kimseler bulunsa da arkadaşlığı arzu edilecek kişiler de yok değil­dir. Tüm gücüyle arayan, kendisine yoldaşlık edecek bir kardeş ve samimi bir arkadaş bulacaktır. Vefa az da olsa hâlâ varlığını sür­dürmektedir.

Rivayete göre Hz. Peygamber (sav) ashabı arasında iki kez kardeşlik tesis etmiştir.[41] “Dostun adı var, kendi yoktur.” sözü doğru olsaydı Hz. Ali “Kardeşler edinmeye bakın. Zira onlar din ve dünya için gelecek zaman hazırlığıdır.” buyurmazdı.[42]

Görmez misin, Allah Teâlâ cehennem ehlinin “Artık bizim ne şefaatçilerimiz var ne de yakın bir dostumuz.” diyeceklerini haber verir. (Şuarâ, 26/100-101) “Dostun sadece adı kalmıştır.” di­yenler, dostun hiç bulunmadığını değil, azlığını kastetmiş olma­lıdırlar. Nitekim azdan, yok gibi bahsedildiği vardır.

SEKİZİNCİ BÖLÜM:

ARKADAŞ EDİNMENİN FAZİLETİ

Arkadaş ve (manevî) kardeş edinmek insanın doğasında bulunan bir ihtiyaçtır. Her insanın kendisiyle uyumlu kişiye eğilim gös­termesi buna tanıklık eder. Dolayısıyla kişi için arkadaşı, kendi nefsinden daha hayırlıdır.

Hikmet ehlinden bir zat şöyle demiştir: “İyi (salih) arkadaş, senin için kendi nefsinden hayırlıdır. Zira nefis, kötülüğü fazla­sıyla emreder. İyi arkadaş ise sana ancak iyiliği emreder.”

“Mümin, din kardeşinin aynasıdır.” denilmiştir.

Bir hakîm dedi ki: Çocuklarına padişahların tarihlerini ve haberlerini öğreten; meveddet/sevgi meselesini ve insanların muhabbet ve ünsiyet ile elde ettiği kapsamlı güzellikleri, hayırla­rı öğretmek ise akıllarına hiç gelmeyen kişilere şaşıyorum, insan dünyada arzu edilen her şeye sahip olsa da arkadaşsız yaşayamaz. O hâlde, saltanatı olmasa da kendisine bir arkadaş nasip olan kişi­ye müjdeler olsun. Hem saltanatı hem de arkadaşı olana ise daha büyük müjdeler olsun. Zira halkın işlerini yöneten kişi, halkın içinde bulunduğu durumları bilmeye ihtiyaç duyar. Bu hususta kendisinin iki kulağı, iki gözü ve bir kalbi yeterli gelmez. Güve­nebileceği kardeşler bulursa birçok gözden, birçok kulaktan ve birçok kalpten yardım alabilir. Arkadaş, yoldaş ve merhametli dost insana gözüyle göremediği şeyleri gösterir. Bunu ancak onlar yapabilir.

Aristoteles, İskender’e yazdığı mektubunda şöyle dedi: “Bile­sin ki sen insanların bedenlerine saltanatınla sahip olursun, kalp­lerine ise iyilikle girersin.”

Ali b. Abdullah b. Abbas[43] halifelerden birine hitaben şöyle demişti: “Halkın sevgisini kazanmaya bak. Zira sevgiyle yapılan itaat, heybetin neden olduğu itaatten daha üstündür.”

Bir hakime “Hangi hazine daha hayırlıdır?” diye sorulduğun­da “Hayırlı arkadaş” cevabını verdi.

Başka biri şöyle dedi: “Erdemli bir arkadaşı olduğu hâlde hü­zünlenen kişiye şaşarım.”

Denildi ki: Ancak erdemli arkadaşla iftihar edilebilir. Arka­daş, insanın öz kardeşinden daha üstündür. Zira öz kardeşe gene­tik bağ ile arkadaşa ise ruhsal bağ ile bağlı olursun.

İbnü’l-Mukaffaa[44] “Arkadaşını mı daha çok seversin, akra­banı mı ?” diye sorulunca şöyle dedi: “Akrabamı, arkadaş olursa severim.*

Ebû Nüvâs[45] der ki:

Heyhat! Yakınlık ve nesep bağı yoktur,

Ahlak ve huyların sonuçlarıylayüzlefildiği gün.

Selmânın ona46 sevgisi güçlü bir kan bağı iken

Nûh ile oğlu arasında herhangi bir bağ yoktur.

Bir hakim dedi ki: “iyi arkadaş, kişiye kendi nefsinden daha fazla fayda sağlar. Zira nefsi kişiye çokça kötülük emreder, hevâsı da yaptığı teşviklerle aklına muhalefet eder. İyi arkadaş ise kişiye (güzellikleri) emreder ve hevâsı, onunla ilgili meselelerde aklını alt edemez.”

Bazıları şöyle dediler: Arkadaşlık öyle üstün bir şeydir ki ki­şinin, en güçlü erdemlerden olan adalete ihtiyacını sonlandırır. Zira adalete, zulümden sakınmak için ihtiyaç duyulur, iki arkadaş ise birbirlerine zulmetmez, bilakis gerekenden fazlasını verirler. O hâlde Amr b. Ehtem47 yahut îbnü’r-Rûmî doğru söylemiştir:

Neşe, son haddine ulaşıp kemâle erdiğinde, Sevdiğin bir dostla onu paylaş ve kanaat et.

DOKUZUNCU BÖLÜM:
İDEAL ARKADAŞ SAYISI

Bu meselede farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bazıları, şu beyti doğrularcasına, çok arkadaş edinmeyi tercih ettiler:

Gücün yettiğince arkadaşlarını çoğalt, Onlar, yardım isteyeceğin dayanaklardır.

Bir milyon arkadaş çok sayılmazken, Tek bir düşman bile çok saydır.

Bazıları ise az sayıda arkadaş edinmenin daha iyi olacağını söylediler.

Sadık dost zor bulunur ve arkadaş edinme yolculuğu tehlike­lerle doludur. Hal böyle iken, insan çok sayıda arkadaşı nereden bulacak! Harisi şu beytinde ne doğru söylemiş:

Herkesle[48]yakın ilişki kurarsan, Bir bir kötü arkadaş edinmiş olursun.

îbnü*r-Rûmî de az arkadaş edinmenin evlâ olduğunu şu be­yitle ifade eder:

Düşmanı, arkadaşınla kazanırsın.

O hâlde çok arkadaş edinme.

Zira hastalıkların çoğuna

Yeme-içme sebep olmaktadır.

Bir insan, çok sayıda arkadaş bulacak olsaydı bile onları muha­faza etmeye güç yetiremezdi. Arkadaşlığı korumanın şartı, arka­daşın sevincine ve üzüntüsüne ortak olmaktır. Kişinin arkadaşlan ne kadar çok olursa onlardan etkileneceği birbirine zıt duygular da o denli çok olur ve bu duyguların asıl sahibi olan arkadaşlarına yardım etme ihtiyacı duyar; birinin sevincine sevinir, öbürünün kederiyle gamlanır, berikinin işine koşar, öteki oturuyor diye otu­rur. İşte böyle karışık haller yaşar. Bu da arkadaşlarının hakları­nı tastamam yerine getirmesine engel olur, mecburen bazılarına karşı vazifelerinde kusur eder. Öte yandan omuzlarına yüklenen onca arkadaş hakla, kendi işlerini görmesine ve ihtiyaçlarını gi­dermesine engel olur. Bu nedenle Fudayl (b. İyaz) “Kişinin çok arkadaşı olması, aklının zayıf olmasından kaynaklanır.” demiştir.

Denildi ki: Arkadaşların ateş gibi olmalı; ateşin azı fayda sağ­lar, çoğu ise helak eder.

insanlara yardım etmek, sevdiğini ifade etmek ve selam ver­mek ise teşvik edilmiştir. Ibnü’l-Mukaffa der ki: “Arkadaşına malını da kanını da feda et; tanıdıklarından yardımını, desteğini esirgeme; tanıdığın tanımadığın herkese selam ver ve güler yüzlü ol.*

Şair ne güzel söylemiş:

Evladım! İyilik kolay bir şeydir;

Güleryüz, tatlı söz, işte bu kadar.

ONUNCU BÖLÜM: ARKADAŞ SEÇERKEN VE EDİNİRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Yukarıdaki açıklamalarımızdan, az sayıda olmak kaydıyla arkadaş sahibi olmanın fazileti anlaşılmıştır. Nasıl az olmasın ki ne de olsa “Erdemlerin anasının sütü kesilmiştir, kusurların anası ise doğur­gandır.” Âlemde var olan her şeyin en üstün ve en alçak olmak üzere iki tarafi arasında farklar vardır. Ancak insan böyle değildir, bir insanla diğer insan arasında (öz itibariyle) farklılık yoktur.

Bu (nimetler) benzerlik açısından yakınsa da Faziletler bakımından birbirinden çok uzaktın Keskin kılıcın ucu da sapı da ona aittir ama Yukarısıyla aşağısı arasında fark vardır.

Şair der ki:

İnsanların fazilet bakımından birbirinden çok farklı olduğunu gördüm.

Öyle ki bin kişi bir kişiye denk sayılmıştın

Hz. Peygamber’in (sav) şu sözü, meseleyi yukarıdaki beyitten daha güzel bir üslupla ifade ediyor; “insanlar, içlerinde tek bir bi­nek bulamadığın yüz deve gibidir.” [49]

İnsan dışında her varlığın seçimi kolaydır. Zira insan ikiyüz­lü, riyakâr ve desinler meraklısı olabilen tek canlıdır. Olduğun­dan farklı şekilde görünebilir, sahip olmadığı bir huyla gösteriş yapabilir. Dolayısıyla insanı tanımak zordur.

Güveneceği, bollukta da darlıkta da itimat edeceği bir arka­daş seçmek isteyen kişi evvela tamah ve lezzet için olan sevgi ile mahza sadakat arasmı ayırması gerekir ki tümörlü bölgeyi iç yağı zannederek (yani menfaatçi arkadaşını samimi dost sanarak), dostluğun misk kokusu yerine kötü koku bırakacak olan bir düş­manı dost belleyerek hataya düşmesin, insanların çoğu birbirle­rine menfaat için dost, nimet yüzünden düşman olurlar. Zorluk, menfaatin attığı her sevgi düğümünü çözer. Seni bir şey için se­ven kişi, o şeyin bitmesiyle terk eder.

Kişi, arkadaşını yüz güzelliğine bakarak seçmemelidir:

İnceleyin:  Mevlana’nın Yöneticilerle İlişkileri Ve Moğol Casusluğu İddiaları II

Davranışlarına ve ahlâkına yansımadıktan sonra, Gencin yüzündeki güzellik onun için şeref değildir.

Arkadaşlık seçiminde kıstas, beden gücü de olmamalıdır:

Sabır ruhlarladır, fazileti bununla bilinir

İşte böylesi hükümdar sabrıdır, yoksa cisimlerle değil [yani esas sabır cismanî hususlarla ilgili değil, manevî hususlarla ilgili sabır­dır]

Kişi özünde şereften yoksun ise bunu atadan tevarüs edece­ğini de sanma:

Atadan miras kalan soyluluğun pek hayn umulmaz.

Ancak kişinin iradesiyle elde ettiği asaletten hayır bekle.

Meyveli ağacın bir dalı meyve vermezse, İnsanlar onu yakacak odun sayarlar.

Arkadaş seçerken zenginliği de aramamak gerekir. Mal bugün vardır, yarın yok. Bugün zengin olan kişi gün gelir fakir düşer.

Bunların aksine arkadaş seçiminde aranacak kıstaslar hikmet, iffet, şecaat ve adalettir ki bunlar insan nefsinin temel erdemleri­dir. Bu özelliklere sahip bir arkadaşla oturup kalkmak ganimettir, onun sevgisi dosdoğru, kardeşliği kıymetlidir. Böyle biriyle arka­daş olursan, seni ziyarete gelir, yardım istediğinde yardımcı olur, ihtiyaç duyarsan elinden tutar.

O hâlde kendisi için arkadaş seçecek kişi şunlara dikkat et­melidir:

  1. Cahillerden sakınmak
  2. Arkadaşlığa namzet gördüğü kişinin öfkeliyken ne durum­da olduğunu, kızgınlık anında nasıl muamele ettiğini inceleme­lidir. Şöyle denilmiştir: Bir adamla arkadaşlık kurmak istersen önce onu kızdır. Kızdığında sana insafla davranırsa ondan iyi ar­kadaş olur, insaf etmezse ondan uzak dur.
  3. Kavgacı ve münakaşayı seven kişilerden uzak durulmalı. Şair ne isabetli söz söylemiş:

Aman ha, tartışmadan uzak dur!

Zira tartışma şerre çağırır, şerri çeker.

Bir arkadaş edinen kişi, arkadaşım korumalıdır.

Yukarıda zikrettiğim özelliklerin çoğunu bir insanda bulur­san, onun arkadaşlığım kazanmaya bak. Bil ki fazilet erbabının arzuladığı ideal arkadaş odur. Hele ki tamamını bir kimsede bu­lacak olursan ona sıkıca tutun, bırakma.

ON BİRİNCİ BÖLÜM: KİŞİNİN ARKADAŞI İÇİN FEDA ETMESİ FAKAT ONDAN BEKLEMEMESİ GEREKEN ŞEYLER

Biriyle arkadaş olmak istediğinde yahut bir arkadaş edindiğinde, arkadaşlığınızın sona ermemesi için yukarıda zikretmiş olduğum güzel ahlâk kurallarına riayet etmen, bir de kendin yapıp arkada­şından istemeyeceğin bazı özellikleri takınman gerekir. Bu özel­likler şöyledir:

1.Arkadaşına, hatta tüm insanlara karşı iyi huylu ve hoşgörü­lü olman, güzel muamele etmen gerekir.

2.Ferah zamanda arkadaşını güler yüzle, neşeyle karşılama­ksın.

3.Arkadaşını gördüğünde onunla tokalaşmak, münasebeti­nize uygun bir şekilde şakalaşmaksın. Böyle yapmak sevgi peyda eder.

4.Arkadaşınla (yakın) irtibatı olan herkesi, onun kölesini ve hizmetçisini de böyle görmelisin. Öyle ki bakışlarından, hareket­lerinden, tebessümünden ve güler yüzünden bu hissiyatın anla­şılmalıdır. Böylece arkadaşının sana olan güveni ve sevgisi artar. Bir hakime “Arkadaşların nezdinde itibarın nasıl yükseldi?” diye sorulunca şöyle demiştir: “Onun arkadaşlarına güzel ve nazik sözlerle hitap ederek.”

5.Refah zamanında arkadaşını nimetlerine ortak etmeli, zor zamanlarda ise mümkün olduğu kadar ondan yardım istememe­ksin. Kendin acı suyu içip arkadaşlarına tatlı su ikram etmeli, şu beyitte anlatıldığı gibi olmalısın:

Ebû Mâlik fakirliğini kendi içinde yaşar, Zenginliğini ise etrafına saçar.

6.Arkadaşına yaptığın iyilikleri onun başına kakmak aklın­dan bile geçmemelidir. İyiliği başa kakmak küçük bir şey olsa da koca bir iyiliği yıkar, yerle bir eder.

7.Sultana yakın bir mevkie eriştiğinde, (zor zamanlarında ya­nında olan) dostlarını sakın unutma.

Şairin şu sözü ne güzel bir manayı ifade etmektedir:

Sultan herkesi doıtuna karşı değiştirirken

0 gencin övülen yönlerini arttırdı.

Şöyle bir gidişat izleyen kişinin durumu ne kadar da nahoştur:

Gördüm ki mal sahibi olduğunda,

Zaman ise açlıktan bize dişlerini geçirmişken

Bize iyilik etmemek için bir kusurumuzu buldun.

Malın senin olsun, zenginliğini bize kusur bulmak için bahane eyleme.

8.(Zengin olduğunda yahut üstün bir mevkie geldiğinde) ar­kadaşlarını hor görme. Aksi takdirde Salih b. Abdülkuddûs un şu beytinde anlattığı adam gibi olursun:

Zengin olunca şaşırdı kaldı.

Kibrinden arkadaşlarına dönüp bakmaz oldu.

Allah da onu eski hâline döndürdü.

Zira fakirken daha güzel davranırdı.

Arkadaşına karşı bunlara dikkat etmen gerekse de arkada­şın bir mevkie eriştiğinde sana eskisi gibi davranmasını bekleme. Böyle bir beklenti içine girmen aranızdaki hürmete zarar verebi­lir, bunu düşün ve Ziyâd’ın[50] şu sözünden istifade et: “Bir arkada­şın vali olsa yahut yüksek bir mevkie ulaşsa ve eskiden sana yaptığı iyiliklerin onda birini devam ettirebilirse kötü arkadaş sayılmaz ”

9.(Üstün mevkie gelen) arkadaşın seni önceden olduğu gibi arayıp sorduğunda ona karşı (makamının gerektirdiği) saygı ve hürmette kusur etme. Bu meselede “Sultan seni baba bilirse sen onu efendin bil? sözüne uy.

10.Sen sultan olursan, sakın ha onu (kayırarak) hizmetine alma. Kişinin, kardeşini istihdam etmesi, sevgi alâmeti değildir. Hişâm[51] der ki: “Biz, kardeşlerimizi hizmetimize almayız.”

11.Arkadaşını ziyaret etmek suretiyle aranızdaki sevgi bağını muhafaza etmelisin. Denildi ki: Üç şey ünsiyeti ve güveni arttı­rır: Ziyaret, uyumluluk ve sohbet etmek. Tabii bu hususta Hz. Peygamberin (sav) “Aralıklı ziyaret et ki daha çok sevilesin. [52] buyruğuna riayet etmeyi unutma.

12.Şunu bilmelisin: İnsan, ziyaret ettiği kişiye bıkkınlık ver­mekten endişe eder, (bu hassasiyeti göz önünde bulundurur)sa, bıkkınlık Kim de “ne de olsa benden rahatsız olmazlar diye düşünürse ondan rahatsız olurlar.

13.Sana ihtiyacı olmadığı zamanlarda ziyaret etmediği için arkadaşına darılma. Şöyle denilmiştir: Gerçek sevgi iyilik görül­düğünde artmayan, kötülük görüldüğünde azalmayan sevgidir. Az görüşmekle değişen sevgi, sıkıntılıdır.

14.Arkadaşınm sevgisinde sâdık olduğunu bilirsen, onunla arandaki uzak mesafeleri kaldır, çekingenliğe son ver ve samimi­yetini içtenlikle belli et. Şöyle denilmiştir: “Sevgi, kendisine çe­kingenlik musallat olduğu sürece üzeri örtülüdür. Niyet sağlam olup güven pekişince, karşı taraftan çekinmeye gerek kalmaz.”

15.Arkadaşının içini ve dışını iyice bilmiyorsan, samimiyet­te aşırı gitme. Şöyle denilmiştir: Samimiyet, sevginin son ürünü olsun.

Yunus b. Ubeyd[53] şöyle der: “Kardeşimizi sevdiğimiz zaman, bize gelmemesi ona zarar vermez.”

16.Arkadaşın ihtiyaca düştüğünde onun yardımına koşma­lısın. Denildi ki: Yangın içinde dahi olsa arkadaşını koru. Hz. Peygamber (sav) de “Kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et.” buyurmuştur.[54]

17.Yanlış bir iş yapmak istediğinde sana yardım etmezse arkadaşına sitem etme, yaptığın zulüm sana zaten yeter! Sahip olmadığı ahlâka sahipmiş gibi davranan, yapmacık davranışlar sergileyen kişiyle yapılan arkadaşlık baki kalmaz, vefa da görmez. Arkadaşın bugün sana yanlış işinde destek olsa bile yarın sana kızdığında bu yanlışını insanlara duyurabilir. Seni Rabbine ter­cih eden kişinin, başka kullan sana tercih etmeyeceğinden emin olamazsın. Şu duayı edenler ne güzel söylemiş: “Allah’ım! Arzula­rıma mağlup olacağım işlerde beni gerçekten sevmeyen (ve beni o yanlışlardan engellemeyen) kişilerden Sana sığınırım.”

18.Arkadaşın dine zarar vermeyen, mürüvveti ayaklar altına sermeyen, sana ve kendisine keder getirmeyen bir işe girip senden yardım istediğinde, şu beyit gereğince ona yardım etmen gerekir:

Ben ki ancak Gaziyye kabilesinin bir ferdiyim,

O saparsa sapar, o doğru yolda olursa ben de doğru yolda olurum.

Şu beyte de uymalısın:

Ben ayna gibiyim,

Herkese kendi misalini gösteririm.

Tabii bu davranış, gösteriş ve ikiyüzlülüğe kapı açmayacaksa yerinde olur.

19.Arkadaşının bir kusuruna tanık olduğunda bunu gör­mezden gelme. Mümin, kardeşinin aynasıdır. Arkadaşını neza­ketle uyarmalı, yaptığının yanlış olduğunu ona anlatmalısın. Te­davi esnasında sert ve kaba doktorun zor yoluyla, ameliyat ederek yahut gıdalarla erişemediği başarıyı nazik doktor yumuşaklık ve incelikle elde edebilir.

20.Arkadaşını herkesin içinde değil, baş başa kaldığınız sı­rada uyar. “Kardeşini baş başayken uyaran ona değer katmıştır, toplulukta uyaran ise onu küçük düşürmüştür.” denilir.

21.Arkadaşının güzel vasıflarını överken doğruluktan ayrıl­ma, yağcılık ve ikiyüzlülük yapma. İkiyüzlülük hiçbir başarı ge­tirmez.

Kalpte, karşılaştığı kalbe karşı

Bir delil vardır.

Göz, diğer gözün

Benzeri ve ölçüsüdür.

Emîrül-müminîn (Hz. Ali), kendisini öven birinin yalakalık ettiğini sezince şöyle demiştir: “Ben senin söylediklerinden aşağı, senin düşündüğünden üstünüm.”[55]

22.Övgüde hakikat sınırını aşma. Denilir ki: Kişi, sahip ol­madığı şeylerle övüldüğü zaman tahkir edilmiş olur. İyisi mi arka­daşını onun olmadığı yerde övmeye çalış, böylesi daha güzeldir.

23.Senin yanında birinin, arkadaşının gıybetini etmesine müsaade etme. Zira sen, insanlara karşı onun gözü ve halifesi saydırsın. Hatta sen, osun. Arkadaşın, senin yanında kendisinin gıybetinin edildiğini haber alırsa senin de buna katıldığında ve razı olduğunda hiç şüphe etmez ve sana düşman kesilir.

24.Sana yalan yanlış ve düzmece laf taşıyan kişilerden uzak dur. Şeytan seni ele geçirirse bu tür nemimeciler dolaylı lafları bırakır, açık konuşmaya başlarlar. İnsanlar arasında laf taşıyan kişilerin akreplerini ve zehirli yılanlarını arkadaşının üzerine sa­lacağından emin olamazsın.

Hikmet ehli bir zat şöyle dedi: “Gammazalar, birbirine sı­laca bağlanan arkadaştan gördüğü zaman tuzak kurarak onları temelli ayırırlar.”

Kelîle ve Dimne kitabında anlatılan, koca yırtıcılara tuzak ku­ran çakal hikayesini hatırla.[56]

25.Arkadaşını her yanlışında ikaz etmemelisin. Beşşâr’ın bu konuyla ilgili beyitlerini düşün:

Arkadaşını her işinde ikaz edersen* ikaz etmeyecek birini bulamazsın» Ya yalnız yaşa yahut da kardeşinle görüş.

Çünkü o, bazen günah işlese de bazen günahtan uzak durur.

26.Arkadaşın senin ona olan sevgini, samimiyetini ve niyeti­nin halis olduğunu anlayacaksa onu uyarmayı elden bırakmaman gerekir. Şair ne doğru söylemiş:

Kardeşin hak ettiği hâlde onu uyarmaman Küskünlüğe sebep olur. o r

Yine şair şöyle demiştir:

İyi bilin ki (arkadaşını) kızdıran, uyarmayandır.

Bir bakîm der ki: “İki türlü sitem olur. Biri, sevgiyi ihya eder, amacı budur. Öbürü ise yalnız bir kez işlenen suça karşı yapılan sitem olup sevgiyi öldürür.”

İnceleyin:  İsrânın Mâhiyeti,Mi'râc'ın Ruhla mı, Bedenle mi Olduğu?

27.Arkadaşınla tartışmaya girmemeye özen göstermen gere­kir. Zira tartışma, sevgiyi kökünden koparıp atar. Tartışma ihtilaf sebebidir, ihtilaf ise ayrılığa neden olur. Bir bedeviye Tartışma hakkında ne dersin?” diye sorulunca şöyle cevap verdi: Arkadaş­lığı ifsat eden, sağlam bağları çözen bir şey hakkında ne diyeyim ki?!” Tartışma en başta karşı tarafı alt etme arzusunu getirir, bu da fitnenin en güçlü sebeplerinden biridir.

Denildi ki: Hoşgörüyle davranan, muhatabını idare eden ki- şinin evi genişler, tartışmacı kişinin ise sebepleri daralır.

28.Kalabalık bir mecliste, arkadaşınla müzakere ediyormuş gibi görünerek onu tahkir etmeyi sakın ha, aklından bile geçir­me! Bu, düşmanlığa yol açar ve aranızdaki bağı yok eder.

29.Arkadaşın senden bir şey öğrenmek istediğinde cimrilik etme, bildiğini ondan esirgeme.

30.Arkadaşının her insanda muhakkak bulunan olumsuz yönlerine ve cefakâr davranışlarına tahammül et. “Kardeşinin üç zulmüne tahammül et: Öfkeliyken ettiği zulme, samimiyetle etti­ği zulme ve kabalıkla ettiği zulme” denilmiştir.

31.Arkadaşından maruz kaldığın[57] olumsuz davranıştan mümkün oldukça insan tabiatının zayıf olmasına, kimi zaman ih­malkârlığa ya da kendini tutamamış olmasına yor. Birbirini seven iki kişi, olumsuz davranışlarının çoğuna müsamaha ile bakmaz­larsa aralarında nefret meydana gelir. Denildi ki: “Senin de Mev­lâ’nın huzuruna onunla birlikte çıkacağın bir günahla kardeşini suçlama. Kusursuz dost bulacağını da sanma.”

Tüm özelliklerinden razı olunan kim var ki?

Kusurlarının sayılı olması kişiye asalet olarak yeter.

Büzürgmihr’e “Kusursuz arkadaş var mıdır?” diye soruldu­ğunda dedi ki: “Kusursuz olan birinin ölümsüz olması gerekir.”

Şöyle denilmiştir: “Dört unsurdan yaratılmış olan kardeşin­den nasıl tek bir ahlâk sergilemesini beklersin?”

32.Her durumda arkadaşma hüsnüzan etmelisin. Bu hususta Ibnü’l-Mukaffa‘ın şu sözünü dikkate al: “Akıllı kişinin, en kötü zanları en güzeliyle yalanlaması gerekir ki sevgisi açık ve net, kalbi müsterih olsun.” Şu şiir mûccbince, arkadaşını öfkelendirecek peylerden sakınmaya çalışmalısın:

Gazabımı aradınız, fakat aramalarınız, özünde samimi bir ruhun karakterini değiştirdi.

Nezaket, saygıdeğer bir ruhun örtüsüdür.

Kabalık, o ruhun acısını arttırır.

Ruh, bir şişenin içinde saklı bir damladır.

Kirletmediğin müddet, saflığı bakidir.

33.Aranızdaki sevgi bağını gücün yettiğince korumaya çalış. Değil arkadaşlık; elde edilen her bir şey, binek, kıyafet ya da evin bakımı ihmal edilirse fesada uğrayacağı muhakkaktır. Hiçbir şe­yin fesadı, arkadaşlığın bozulması kadar zarar veremez. Zira arka­daşlık bozulunca muhatabın sana düşman kesilebilir, o güne dek fayda sağlarken zarar vermeye başlayabilir. Bu nedenle şair şöyle demiştir:

Düşmanından bir kez.

Dostundan ise bin kez sakın.

Dostun düşman olursa eğer,

Sana nasıl zarar vereceğini daha iyi bilir.

Akıllı kişi, kendini bu durumdan emniyette bilmemelidir.

Hayat tecrübesi olan insan,

Hayatın tepetakla değişmesinden korkmaz, Ümidini kesme, düşmanın dost olabilir. Emin olma, sevdiğin seni yıkabilir.

34.Arkadaşınla arandaki ilişkiye sön vermen iki türlü olur. İkisinde de bir fayda yoktur:

a.Bazen arkadaşlığı bitirmek sevginin esasmda yanlış bir se­çim yapmaktan kaynaklanır.

b.Bazen de arkadaşlardan biri diğerine bıkkınlık verdiği için ilişkileri sona erer.

Arkadaşını genel olarak, daha önce zikretmiş olduğum kötü ahlâk ve davranışlar içinde gördüğün ve bunları düzeltmen müm­kün olmadığı, kendisiyle ilgilenmek istemene rağmen bundan yüz çevirdiği zaman arkadaşlığınıza son verebilirsin. Vakt-i ev­velde, kendisinden uzak durmaya çalışan birine rağbet gösteren, üzerine düşen bir şahsa şöyle denilmiştir: “Hangisi daha çok ızdı- rap verir bilmiyorum; seni öldüren cani mi, sabrını sonuna kadar zorlayıp sende tahammül gücü bırakmayan cani mi?” Şöyle ki ci­nayet iki çeşittir. Biri senin yüce hedefe, en büyük saadete ermene engel olur, bunlar ebediyetle alakalı işler olduğundan asıl mühim olan cinayet budur. Öbürü de dünyevî bir maksada ulaşmanın önüne geçen cinayettir. Asil insanlar bu cinayete tahammül eder.

35.Arkadaşlığını bitirme hususunda Akra* b. Hâbis’in[58] şu şiirine uy:

Dostlukta değişen birine karşı

Ben de değişir, soğuk davranırım.

Bana arkasını dönse de yönetse de Her durumda ben,

Aramızdaki güzellikleri korumaya ve

Kardeşlik duygularımızı yüceltmeye çalışırım.

Râgıb el-İsfahânî – Bilgi,Dostluk ve Sevgi,syf:45-68

Dipnotlar:

[39] “En uzun ömürlü* manasını verdiğimiz ^lİ5î/ebkâhüm kelimesinin doğ­rusu ^U?/etkâhüm “Allah’a karşı gelmekten en çok sakınan” şeklinde de olabilir.

[40] Zâhid, abid, vera sahibi ve sika Ebû Ali Fudayl b. İyâz et-Temîmi Küfe ye geldi. Mansur b. Mu temir’den ve başkalarından hadis dinledi. Ebû Hanî- fe’den fıkıh ilmi tahsil etti. Sonra kendini ibadete adadı ve 187 senesinde vefat edinceye dek Mekke’de mücavir olarak kaldı. Siyeru A’lâmin-NübdÂ, VII, 421-428; el-Cevâhirul-Mudıyye, II, 700; Takribut-Tehzib, no: 5431.

[41] Megâzî âlimleri, sahabe arasında iki kez kardeşlik tesis edildiğini zikreder­ler. Birincisi Hicret’ten önce sadece Muhacirler arasında, yardımlaşma ve birbirine destek olmaya dayak kardeşliktir, İkincisi ise Resulullah’ın (sav) Medine’ye Hicret’ten sonra Muhacirler ile Ensar arasında kurduğu kardeş­liktir. tbn Haçer el-Askalânî, Fethul-Bârî, (çl-Mektebetü’s-Selefıyye), IV, 210.

[42] Bu sözün Hz. Ali’ye dayanan senedli bir naklini tespit edemedim.

[43] Ebû Muhammed Ali b. Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib es-Seccâd el-Hâşimî (ö. 736/118). Hz. Peygamber’in amcası Abbas’ın torunudur, tabiînin önde gelen isimlerindendir. Çokça ibadet edip namaz kıldığı için “Seccad* lakabıyla anılmıştır. Biyografisi için bkz. Hakkı Dursun Yıldız, *Ali b. Abdullah b. Abbas* TDVİslam Ansiklopedisi, II, 380.

[44] Abdullah b. el-Mukaffa (Dâdeveyh) (ö. 142/759). İran asıllı mütercim ve edib. İslam toplumunda mantık kitaplarım ilk kez İbnÜ l-Mukaffa tercüme etmişti. Kelile ve Dimne kitabım da Farsçadan tercüme etmiştir. Lisâ­na l-Mizan, III, 366; Dâiretül-MearifilÂslamiyye, 1,282; İsmail Durmuş, İlhan Kutluer, “Îbnul-Mukaffa*”, TDVİslam Ansiklopedisi, XXI, 134-137.

[45] Ebû Nüvâs el-Hasen b. Hâni’ b. Abdilevvel el-Hakemi (ö. 813/198 [?])• Abbâsîler in ilk döneminde Arap şiirine yeni bir üslûp getiren şair. Nasuhi Ünal Karaarslan, “Ebû Nüvâs”, TDVİslam Ansiklopedisi, X, 205-207.

Beyitteki kelimesi diğer eserlerde şeklinde olup çeviri buna gö re yapılmıştır.

46.Yani Hz. Peygamber e (sav).

47.Ebû Rib‘î (Ebû Nuaym) Amr b. el-Ehtem b. Sümeyy et-Temîmî el-Minkarî (ö. 57/677). Şair sahabi. Hicretin 9. yılında (630) henüz çocuk yaşta iken kabilesinden yetmiş-seksen kişilik bir heyede Medine’ye geldi. Müslüman- lar tarafindan esir alınan Temîmlileri kurtarmak ve İslamiyet hakkında bilgi edinmek maksadıyla gelen heyet, devrin âdetine uyarak yanlarında hatip ve şairlerini de getirmişlerdi. Bunların İslam şairleriyle karşılaşmasını istiyorlardı. Neticede İslam şairlerinin üstünlüğünü kabul ederek Müslü­man oldular. Hz. Peygamber (sav) bol hediyeler vererek onları uğurladı. Nuri Topaloğlu, “Amr b. Ehtem”, TDVİslam Ansiklopedisi, ITT, 83-84.

48**

[49] Buhârî, 6398; Müslim, 2537; Tirmizî, 2872; îbn Mâce, 3990.

[50] Ziyâd b. Ebîhi kastediliyor olmalıdır.

[51] Emeyî halifesi Hişâm b. Abdülmejik kastediliyor olmalıdır.

[52] Ebû Dâvûd et-Tayâlisî, el-Müsned, IV, 267, 2658, Ebû Hüreyre’den, sene­dinde metruk bir râvi olan Talha b. Amr yer alır; îbn Ebi’d-Dünyâ, el-îh- vân, s. 156, 104, zayıf bir senedle Ebû Hüreyre’den, zayıf bir senedle Hz. Ali’den ve Abdullah b. Amr’dan; Taberânî, el-Mu,cemiıl-Kebîr, IV, 21, 3535, Habîb b. Mesleme’den, XIII, 70,173, Abdullah b. Amr’dan; Bezzâr, el-Müsned, IX, 380,3963, Ebû Zer’den, XVI, 191,9315, Ebû Hüreyre’den, iki sened de zayıftır. Hadisin tarikleri içerisinde kabule en yakın olan Ab­dullah b. Amr tarikidir. Elbânî, Sahihti t-Terğîb vet-Terhib’de bu hadise sa­hih li-gayrihî hükmü vermiştir.

[53] Ebû Abdillah Yunus b. Ubeyd b. Dinar el-Abdî cl-Basrî (ö. 139/756). Mu- haddis tabiî. Abdullah Karahan, “Yunus b. Ubeyd” TDV İslam Ansiklope- <&ri,XLIII,6U.

[54] Buhârî, 2443,2444,6952.

[55] îbn Ebi’d-Dünyâ, es-Samt, s. 275,607.

[56] Hikâye özetle şöyledir: Aslan ile öküz Şetrebe çok samimi arkadaş oldular. Çakal Dimne bunu kıskandı ve aslan ile öküzün arasmı bozmak için aslana giderek öküzün kendisi aleyhine askerleri kışkırttığını söyledi. Aslan buna önceleri inanmadı fakat Dimne, öküzün benzi atmış, rengi uçmuş, dizleri titrer bir hâlde huzuruna geleceğini söyledi. Aslan “Pekâlâ”, dedi, “şayet se­nin anlattığın gibi davranırsa benim de bir şüphem kalmaz ” Dimne bu se­fer de Şetrebe’nin yanma giderek, Aslan’ın onu yemek istediğini anlattı. Şetrebe önce buna inanmadı. Bunun üzerine Dimne “Aslan’ın yanına girdiğin zaman kuyruğu üzerinde oturduğunu, göğsünü sana doğru kaldır­dığını, gözlerini sana diktiğini, kulaklarını yaydığını, ağzını açtığını ve hücum için hazırlandığını göreceksin!” dedi.

Bu sözler üzerine öküz aslanın yanına çıka. Aslarım D inine’nin anlattığı gibi olduğunu görünce benzi ara ve bacakları titredi. Bunun üzerine aslan.

Dimne’nin sözlerinin doğru olduğunu sandı ve öküzün üzerine atlayarak onu öldürdü, Paha sonra bunun yanlış olduğunu ve iyi araştırmadan arka­daşını öldürdüğünü düşünerek üzüldü. Onun aklı, dirayeti ve terbiyesiyle eşine az bulunur bir hayvan olduğunu fark ederek pişman oldu. (Kelîle ve Dimne> çev. Sait Aykut, İstanbul: Şule Yayınları, 2013, s. 118-150)

[57] Eserin orijinalinde “senden sâdır olan” manasında dJL. jjl, U yazma İcra fa­kat bağlam, yukarıda çevirdiğim şekilde olmasını gerektiriyor. Muhakkik buraya bir not düşmüşse de hata ile bir önceki notunu tekrar etmiş, bu ibare ile ilgili söyleyeceklerini okuyucuya aktaramamış.

[58] Akra’ b. Habis b. İkâl et-Temîmî (ö. 54-653/33), Sahabi. Asıl adı Firâs idi, kel olduğu için el-Akra lakabıyla şöhret bulmuştur. Temîm kabilesinin re- islerindendi ve Araplar arasında önemli bir mevki ve itibara sahipti. Cahi- liye döneminde hakemlik yapar, elinden geldiğince adaletle hükmederdi. Ahmet Lütfi Kazancı, “Akra* b. Hâbis”, TDVİslam Ansiklopedisi, II, 285.