Allah Teâlâ zâtı ile mevcuttur, vücüd (var olma sıfatı) ile değil. Diğer varlıklar ise böyle değildir, onlar vücüd ile mevcutturlar. Binaenaleyh, Hak Teâlâ var olma konusunda Vücüda muhtaç değildir ki, gayrıya ihtiyacı olmasın diye “Onun vücüdu zâtının aynısıdır, zâid değildir” desinler. Böyle olursa vücüdun zât ile aynı olduğunu ispat konusunda birçok delillere ihtiyacımız olur ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat’in çoğuna aykırı düşmüş oluruz. Çünkü bu büyük insanlar vücüdun zât ile aynı olduğunu kabul etmiyorlar ve vücüdun zâta zâid (ilâve bir sıfat) olduğunu söylüyorlar.
Şurası açıktır ki, vücüdun zâid olduğunu kabul etmek, Allah Teâlâ’nın başka bir şeye muhtaç olduğu sonucunu doğurur. Eğer “Hak Teâlâ zâid bir vücüd ile mevcuttur” ya da “kendi zâtı ile mevcuttur” dersek ve buradaki “vücüd” kelimesiyle araz-ı âm (genel bir sıfat) kastedersek, hem ehl-i haktan olan kelâm ulemasının çoğunun sözü doğru olur, hem de muhaliflerin Allah’ın başka bir şeye muhtaç olacağı konusundaki itirazları ortadan kalkar.
Allah Teâlâ’nın zâtı ile mevcüd olduğunu söyleyip Vücüda bir tesir vermemek ile “Allah Teâlâ vücüd ile mevcuttur” demek ve o vücüdu da zâtın aynısı olarak kabul etmek arasında açık bir fark vardır. Bu bilgi, Allah Teâlâ’nın bana tahsis ettiği özel bir bilgidir. Bu sebeple Allah’a hamd olsun. Rasülü’ne de duâ ve selâm olsun.
Aynı Konu Hakkında İlave Açıklama
Allah Teâlâ’nın özelliklerinden biri, kendi zâtı ile var olması ve var olmak için Vücüda muhtaç olmamasıdır. Vücüda zâtın aynısıdır, demek ile, zât üzerine zâiddir, demek eşittir ve her iki durumda da sakınca vardır (vücüd zâtın aynısıdır denirse uzun delillere ihtiyaç vardır ve Ehl-i Sünnet’in çoğuna aykırı düşülmüş olur, vücüd zâta zâiddir denirse Allah’ın var olmada başka bir şeye ihtiyacı olduğu zannedilir).
Hak Teâlâ’nın âdeti şöyle cereyan etmektedir ki, kişi bu durumu bilsin ya da bilmesin, vücüb mertebesinde (ilâhi âlemde, Allah’ın sıfatları gibi) var olan her şeyin bir numünesi imkân mertebesinde (evren ve dünyada) bulunmaktadır. Bu özelliğin ve âdetin bir örneği, imkân âlemindeki vücüdu (varlığı) meydana getirmiştir. Vücüd her ne kadar mevcud değil ve ma’külât-ı sâniyeden (tür ve cins gibi karşılığında bir şey olmayan ve harici mevcudatı hamledilemeyen bir kavram) ise de, Onun vücüdu oldugunu farz edelim.
Bu durumda Hak Teâlâ kendi zâtıyla mevcüd olacaktır, başka bir vücud ile değil. Diğer varlıklarda ise durum böyle değildir. Onların var olması Vücüda muhtaçtır, zatları yeterli değildir. Ama eşyanın var olmasında etkisi olan vücüd, eğer mevcüd olursa kendi zâtıyla mevcüd olacak ve diğer bir Vücüda muhtaç olmayacaktır. O hâlde, varlıkların yaratıcısı olan Allah Teâlâ müstakil olarak kendi zâtıyla var olsa ve vücüda asla ihtiyacı olması bunda şaşılacak ne var? Bunu idrak etmekten uzak olanların şaşkınlığı konumuzun dışındadır. Doğruyu ilhâm eden Allah Teâlâ’dır.
Eğer bir kişi şöyle sorarsa: Filozoflar, Eş’arîler ve bazı süfilerin vücüdun zât ile aynı olduğu hakkındaki sözlerinden maksatları, senin önceki bölümde kaydettiğin “Allah Teâlâ kendi zâtıyla mevcuttur, vücüd ile değil” şeklindeki cümlen ile aynıdır. Bu durumda “Zâtının aynı olan bir vücüd ile mevcüddur” sözü nün mânâsı “Var olan, zâtıyla vardır, vücüd ile değil” şeklinde olmaktadır.
Cevaben deriz ki: Bu durumda Ehl-i Sünnet (vücüdun zâta zâid olduğunu söyleyen Matüridîler) ile onların (vücüdun zât ile aynı olduğunu söyleyenler) ihtilafı birbirine zıt değildir. Böyle olsaydi Ehl-i Sünnet olanların bu meselede onlara zıt olarak şöyle demeleri gerekirdi: “Hak Teâlâ vücüd ile mevcüddur, zât ile değil.” Bu durumda vücüdun zâid olduğunun ispatı, bu cümlenin doğal sonucu ve ilâvesidir.
Bu sebeple, vücüdun zâid oluşunun ispatı şunu göstermektedir ki, iki grubun ihtilafı vücüdun kendisinde değil, belki vücüdun sıfatındadır, yani zât ile aynı mı yoksa ona zâid mi olduğu meselesindedir. Her iki grup da Allah’ın vücüd ile mevcüd olduğu konusunda hemfikirdirler. İhtilâf ise vücüdun zât ile aynılığı ve ziyadeliği meselesindedir.
Eğer derlerse ki: “Allah Teâlâ kendi zâtı ile mevcüd olduğuna göre, O’na ‘mevcüd’ demenin anlamı nedir? Çünkü mevcüdun mânâsı, vücüdun (varlığın) kendisiyle ayakta durduğu şey demektir. Burada ise asla vücüd yoktur.”
Cevaben deriz ki: Evet, Allah’ın zâtının kendisiyle mevcüd olduğu vücüd, Allah Teâlâ hakkında söz konusu değildir. Ama genel sıfat (araz-ı âm) olarak Allah’ın zâtı için söylenen ve iştikak yoluyla hamlolunan Vücüda, o vücüdun kaim olması itibariyle Allah Teâlâ için “mevcüd ” demek mümkündür, hiçbir sakıncası yoktur. Vesselâm.
İmam Rabbani Risaleleri (Mebde’ ve Me’ad)
Çev.Prof.Dr. Necdet Tosun
Sayfa.63,67
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…