Allah’ın ‘Mütekellim/Konuşan’ Olması
Akıllı kişinin düşünmesi ve bilmesi gerekir ki, Yüce Allah’ın sıfatları sadece ifâde düzenleri ve işâret basamakları bakımından çoğalır ve birbirinden ayrılırlar. Nitekim O’nun ilmi zorda kalmış birinin duasını işitmeğe nispet edildiği zaman O’na “işiten” (Semi) denir. O’nun ilmi, büyük ve küçük her şeyi görmeye nispet edildiği zaman O’na “Gören” (Basîr) denir. O’ndan bir rızka erişildigi zaman O’na “Rızıklandıran” (Râzık) denir. İlminin gizli olanlarından birini, ilahlığının sırlarıyla ve rab-oluşunun ceberût incelikleriyle insanlardan birinin kalbine aktardığı (ifâda) zaman O’na “Konuşan” (Mütekellim) denir. O’nun bazısı işitme organıyla, bazısı görme organıyla, bazısı konuşma organıyla değildir; tersine özünün bütünlüğü sebebiyle onun tümü, iradesine göre zâtıyla düzenlidir. Nitekim O bilir ve diler, bir iş O’nu başka bir işten alıkoymaz. O, münezzehtir, O’ndan başka İlah yoktur. O, pek cömerttir, pek iyilik severdir.
Şu halde, Yüce Allah’ın konuşması, ikram etmek istediği kuluna ilminin gizli olanlarını aktarmasıdır (ifâda). Nitekim Yüce Allah buyurmuştur ki: “Musa sözleşmemiz için gelip, Rabbi de onunla konuşunca”, Allah izzetiyle onu şereflendirdi, kutsallığıyla onu yaklaştırdı, dostluk halısına onu oturttu, en yüce sıfatıyla onunla konuştu ve onunla zâtının ilmiyle konuştu. Dilediği gibi konuştu ve dilediği gibi işitti. O’nun konuşması, nitelik altına girmez, “var mıdır, yok mu dur” sorusuna gerek görmez, nelik ve nicelikle nitelenmez. Tersine, O’nun konuşması/kelâmı, bilmesi/ilmi gibidir, bilmesi/ilmi de istemesi/iradesi gibidir; istemesi/iradesi de O’nun sıfatıdır. Sıfatlan da zâtı gibidir. Zâtı ise tenzih ve çoğaltmaktan (teksir) yücedir. O’nun sıfatlan, yorumlamaktan (tefsir) ve ayrıntılandırmaktan (tafsil) pek yücedir. Sıfatları da açıklama ve yorumlamadan pek yücedir; O, her şeyin yaratıcısıdır ve Onun gücü her şeye yeter. Bizim bilmemiz kıt,konuşmamız azdır.Zira konuşmamız,düşünmemizin eseridir;bilgimiz de öğrenme ve düşünmemizin sonucudur.
Yüce Allah’ın bilmesine/ilmine gelince; O’nun bilmesi, aklı gerektirir (onu yaratır); O’nun konuşması da düşünmeyi gerektirir. Zira Yüce Allah, düşünmez ama bilir; O, düşünmez ama konuşur; hatta O, bilmesi, ilimlerin kuralı olmak üzere bilir; konuşması, sözlerin ve hallerin temeli olmak üzere konuşur. Durum bizim açıkladığımız biçimde olunca O’nun kelimeleri nasıl bilinir, sıfatlarının incelikleri nasıl sayılabilir? Bilmesinin/ilminin her kelimesi, duyumuzda bir dünyadır; kelimelerinin her harfi, bedenimizde bir ruhtur. Her şeyi bilgi yönünden kuşatmış ve sayı olarak her şeyi saymış olunca, düşünce daima bu işi yapmayı ûstlense bile O’nun kelimelerinden birini biz nasıl yorumlarız? Nitekim Yüce Allah “De ki, denizRabbimin kelimelerini yasmak için mürekkep olsa, destek olarak bir o kadarı daha getirseydik, Rabbimin kelimeleri bitmeden önce deniz biterdi”buyurmuştur.Allah’ın konuşmasının hakikati ve iç yüzü budur.
İmam Gazali,Düşünme,El-Me’arifu’l-Akliyye(Konuşma ve Söz Üzerine),İnsan yay.