Allah’ın Kelamı
Ululandıkça ululanası Allah, kayıtsız-ilgisiz söz söyler; hem de ezelden ebede-dek, hiç ardı-arası kesilmeden, harfsiz-sessiz söyler. Her peygambere bir sözü vardır, her erene bir sözü; bütün sözleri de birdir; yâni sözlerinde aykırılık yoktur. İsterse tanığın biri Türk olsun, öbürü Tacik; iki tanığın da sözü birdir.
Allah’ın sözü yalnız Kur’ân’daki şu harfler olsaydı bunları yazmak için denizlerin mürekkep, bütün ağaçların kalem olmasına hâcet yoktu; yarım okka mürekkeple Kur’ân’ın harfleri yazılır-giderdi. Sonra Kur’ân’ın harflerine son vardır, Allah sözününse sonu yoktur. Nitekim buyurur: «Allah’ın kelimeleri tükenmez.» «Kendi dileğinden konuşmaz; sözleri, kendisine vahyedilen sözlerdir.»
Allah’ın sözünü gene Allah’dan duy;
Kur’ân okuyanın hüneri bir perdedir çünkü
Şu halde erenlere söz söylemeseydi «Onun dili olurum» sözünün boş olması gerekirdi. Çünkü dille Kur’ân okumaksa bu, münâfık da Kur’ân’ın harflerini okur, ihlâs ıssı da; peki, «Bir kulumu seversem» sözüne ne hâcet vardı ki? «Gerçekten de Ömer’in dilinden Hak söyler» denmiş ya; maksat, Ömer’in harfleri söylemesiyse Ömer’e özellik verişe sebep ne? Çünkü bütün yabancıların da bu söyleyişte payı var; hepsi eşit. «Kalbinden hikmet kaynakları coşar» sözünden Kur’ân’ın harflerini okumak kastedilmişse bunun için kırk sabah ihlâs ıssı olmaya ihtiyaç yok. Şimdi birisi, garezsiz olarak şu sözleri bir düşünce bilir-anlar ki «Kur’ân’ın ehli, Allah ehlidir, Allah hasıdır» sözüyle övülenler başkalarıdır. Ulu Allah âlemden seçmiştir onları, kendi sözünü dinleyen bir toplum haline getirmiştir onları. Böyle kişi Allah’ın ışığıyla görür, Allah’in diliyle söyler. «Dilediğine hikmet verir; kime de hikmet vermişse o kişiye pek çok hayır verilmiştir.» Hâsılı inâyet bakışı da böyle kişiyi arar işte. «Gerçekten de Allahın öylesine kulları vardır ki onlar, Allah kullarına baktılar mı, onlara kutluluk elbisesini giydirirler.» Çünkü onların bakışı, Allah’ın bakışıdır; onların yardımı, Allahın yardımıdır; onların kızgınlığı, Allah’ın kızgınlığıdır… Onların, kızgınlıkta, râzılıkta söyledikleri her söz, Allah’ın sözüdür. Çünkü Allah sözü ne arapçadır, ne farsça… Ne ibrâncadır, ne süryanca; harften de münezzehtir; sesten de. Bir kulun gönlünü arıttı mı onun gönlünün tâ içinden o sözü kaynatır, coşturur. O kulun dilinden, o coşkunluğun köpürüp kaynaması yüzünden bir harftir, akar… İster süryanca olsun, ister arapça, ister farsça… Değil mi ki o coşup köpürüşten gelmede, âlemlerin rabbinin sözüdür. Zamanın geçer akçası o kişidir ki Allah o sözü, ona söylemiştir.
Hz Mevlana,Fihi Ma Fih