Kategoriler: İslam

Allah’ın Hikmetine Boyun Eğmeli

Bu bölüm, üzerinde iyi düşünülüp kafa yorulması gereken çok önemli bir bölümdür.

Allah’a imanı olan kimsenin O’nun bütün edip eylediklerine teslim olması, O’nun Hakîm ve Hükümran olduğunu idrak etmesi ve asla saçma bir şey yapmayacağını bilmesi gerekir. Allah’ın fiillerindeki hikmeti göremezse, bunu kendi cahilliğine verip Hakîm ve Hükümran olan Allah’a boyun eğsin! Aklı kendisine yapılan bir şeyin hikmetini soracak olursa, şu cevabı verirsin: “Ben o hikmeti bulup çıkaramadım, o yüzden de Rabbime teslim oluyorum!”

Gerçekten de, Hakk’ın nice hikmetini kendi akıllarıyla çözmeye çalışıp da çözemeyen ve eğer yapan bir kul olsa yapılanların hikmetten tamamen yoksun olduğunu düşünerek Allah’ın yanlış yapmış veya yapmakta olduğu kanaatine varan pek çok insan vardır. Böyle bir kanaat ise küfrün tâ kendisi, çılgınlığın dik âlâsıdır. İnsan cahilliği kendinde aramalıdır, zira akıllar Hakk’ın hikmetlerini çözmekten âcizdirler. Bunu ilk deneyen İblis’tir, çünkü o Allah’ın balçığı ateşe tercih ettiğini gördü, oysa akla göre ateş balçıktan daha değerli olmalıydı. O yüzden de O’nun hikmetini kabul etmedi.

Ne acıdır ki bu yanlış düşünce sıradan insan kadar ilim adamı olduğunu iddia edenlere varıncaya kadar pek çok kişide görülüyor.

Allah’ın hikmetlerine itiraz edip duranlar var ya, onlar bu itirazlarından ruh bedenlerinden çıkacağı anda bile küfre varan bir tavırla itirazlarına devam edecek ve son nefeslerini kâfır olarak vereceklerdir. “Falan kişi böyle bir cezayı hak etmemişti! ” diyen nice insan var. Yani onun maruz kaldığı bu durumun hiçbir mantığı yok demek istiyorlar. Ahlâksız zamparanın biri şöyle demiş:

Yâ Rabbi, gecenin aylarını yaratan,
Söğüt dallarını,kumulları yarattın!
Erkeklerin kadına aşkını yasakladın,
Hey Adil Hâkim, sanki iyi mi yaptın?

Bu mısraları ağzına dolayan bazı âlimler bile var, halbuki bu dört dörtlük bir kâfırliktir. Elbette ki o insanlar bu yasaklamanın sırrını ve anlamını anlamamışlar, çünkü Allah aşkı yasaklamıyor, sadece aşktan kaynaklanan şehvetle bakmalar, dokunmalar, çirkin iş yapmalar gibi haram şeyleri yasaklıyor. Hem zaten şehvet duyulan şeylerden kaçınmak da, o yasağı koyan’ın varlığına olan imanın bir delilidir. Tıpkı ramazan ayında oruçlunun açlığa ve susuzluğa katlanmasının, orucu farz kılan’ın varlığına imanının bir delili olduğu gibi.

Bu durumun en somut örneği, İbn Râvendî’dir. Anlatıldığına göre bir gün çok açmış ve açlıktan kıvranırken bir köprübaşına oturmuş. O sırada ipekli sırmalı kumaşlarla süslü atlar önünden geçmiş. Bunların kime ait olduğunu sormuş, “Halifenin kulu Ali ibn Beltak’ın! ” demişler. Az sonra yanından güzel cariyeler geçmiş. Onların kimin olduğunu sormuş, “Halifenin kulu Ali ibn Beltak’ın! ” demişler. Tam o sırada fakirliği üstünden akan bir adam oradan geçerken ona iki parça peksimet vermiş. Onları almış, sonra şöyle bağırarak fırlatıp atmış: “Bütün bunlar Ali ibn Beltak’ın, bana düşen de iki parça peksimet!” O ahmak cahil böyle davranmakla ve bu şekilde isyan etmekle açlığını artırmaktan başka bir şey yapmadığını unutuyor!

Ey kendileri kusur deryaları içinde yüzerken kusursuz olan Allah’a itiraz edenler! Siz hayatınıza en başta su ve çamurla, sonra da basit bir sıvıyla başladınız; içinizdeyse sürekli pislikler taşımaktasınız ve bir an havasız bırakılsanız ruhsuz bir cesede dönersiniz! İçinizden nicelerinin bir fıkri vardır, fakat o fıkrini bir başkasına açınca, onun beş para etmez bir fikir olduğu ortaya çıkıverir! Ayrıca günahlarımız da durmadan artar! Öyleyken Hakîm ve Hükümran olan Allah’a ha bire itiraz edersiniz!

Eğer başımıza gelen bütün bu felaketlerin tek gayesinin, ilâhî hikmete teslim olmamız olsaydı, bu kadarı bile O’na iman etmemize yeterdi! Dahası, bütün varlıkları sadece Kendisinin varlığına şahitlik etmeleri için yaratsaydı, ardından da bir daha diriltmemek üzere hepsini yok etseydi, bu O’nun tekelinde olan bir hak olurdu, çünkü tek Sahip, tek Mâlik O’dur! Öyleyken O lütfunun eseri olarak diriltmeyi, herkese işlediğinin karşılığını vermeyi ve cennette ebediyen var olmayı vaat etti.

Şu halde sen anlayamadığın, kavrayamadığın bir şey görürsen, bunu kendi ilminin yetersizliğine yükle! Meselâ sen birinin haksız yere öldürüldüğüni görürsün. Halbuki o kişi kendisi öldürülünceye kadar nicelerinin canına kıymış, nicelerine acılar çektirmiştir!

Hak etmediği bir belâya maruz kalan nadirdir! Fakat bizler sadece cezaları görürüz de sebepleri göremeyiz,bilemeyiz! Öyleyse teslim ol kurtul! Sözle veya içinden geçenle (Allaha) itiraz etmekten sakın! Çünkü bunlar seni İslam dairesinden çıkarabilir!

İbnü’l-Cevzi – Bir Alimin Günlüğü,syf.522

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce