Allah’ın Görülebilmesi
Allah Te’âlâ âhirette görülecektir.
Rü’yet (görme, görülme) kelimesinin mânası, Allah Teâlâ’yı tıpkı dünyada görülebilen başka şeyleri görür gibi ve fakat cihet ve keyfiyetten münezzeh olarak, gözle görmek suretiyle bilgi edinmemizdir. Biz o görülebilir demişizdir. Çünki “mevcut’tur ve her mevcudun görülmesi mümkündür, o halde Allah da görülebilir.
Ortada cinler gibi görülemeyen birçok şey durup dururken nasıl olur da siz her mevcut görülür dersiniz denemez. Çünkü biz “aklen kesinlikle görülecektir demedik, görülebilir dedik” diyoruz. Görülebilir hükmünden görüldü sonucu çıkmaz. (Cevazdan vuku’ lazım gelmez) Sonra sizin söylediğiniz herkesin kabul ettiği bir şey değildir. Çünkü cinniyi başka biri görmese de saralı görür. Birçok salih kişiden cinleri gördükleri şeklindeki sahih haberler bize ulaşmıştır. İster cinnî olsun veya başka şeyler olsun varlıklar içinde görülemeyen şeylerin bulunması Allah’ın adetini, onların görülmesi istikametinde yürütmesindendir yoksa bizzat onların görülemez olmasında değildir;
Peygamber (s.a.) Cebrail’i (a.s.) gördüğü halde huzurunda bulunanlar onu görmüyorlardı. Bizim âlimlerimiz Allah’ın âhirette görüleceği ve onu müminlerin göreceği konusunda ittifak etmişlerdir.
Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur. “Siz Rabbinizi, dolunay gecesinde ayı gördüğünüz gibi (rahatça) göreceksiniz, onu görmekte izdihama düşmeyeceksiniz”. Bu doğruluğu üzerinde ittifak edilmiş bir hadistir.(el-Buhari, “Tevhid” 24, Müslim, “İman” 299.)
Mu’tezile ve Havâric’e göre Allah “onu gözler, idrak edemezler”(En’am,103) âyetinden dolayı görülemez.
Biz buna karşılık şöyle deriz: Görüşümüzü, bu âyet mucibince düzenliyoruz. Çünkü şöyle diyoruz: O idrak edilemez. Çünki idrak, bütün yönlerine vukuf demektir. Âyet ise Allah’ın ihata edilemeyeceğine, gücünün yüceliğine delalet etmektedir, yoksa onun görülemeyeceğine değil ve biz Allah ihata edilir demiyoruz. Bilakis O sadece görülebilir diyoruz.
Keza onlar şöyle derler: Bir vasıtayla görüş, görülen şeyle karşı karşıya olmayı, yüz yüze gelmeyi, belli bir mesafede bulunmayı, ya tümünü veya bir kısmını görmeyi gerektirir. Bütün bunlar Allah hakkında muhaldir. O halde bizim Allah’ı görmemiz de muhaldir.
Buna karşılık bizim cevabımız şöyle olur: Bu görüş Allah’ın mesafe ve yön olmaksızın görülmesi hususunda batıldır. Keza Allah’ın bilinmesi hakkında da böyledir. Çünkü O, mesafe ve yüz yüze gelme olmaksızın bilinir. Nitekim yön ve mesafe görülebilmenin şartlarından değildir.
Musa’nın (a.s.) “bana kendini göster, sana bakayım”(A’raf,143) demek suretiyle Allah’tan rü’yet talep etmesi bu gerçeğe yani rü’yetin mümkün olduğuna delalet eder. Çünkü rü’yet muhal olsaydı o elbette bunu istemezdi. Nitekim, mümkün olmayan bir şeyi istemek, aklı başında olan kişilere uygun bir davranış değildir; nasıl olur da peygamberler için uygun olur.
Muhaliflerimiz bize karşı Allah’ın Musa’ya (a.s.) cevaben “sen beni asla göremezsin” (len terani)(A’raf,143)âyetini ileri sürerler ve “bu ifade rü’yetin mümkün olmamasını gerektirir. Çünkü ‘len’ harfi ebedîlik bildirmek içindir. Allah’ın kendisiyle konuştuğu (kelimullah) Mûsâ (a.s.) onu ebediyen göremezse başkaları haydi haydi göremez” derlerse biz buna karşı şu cevabı veririz: “Len” harfi “Onu (ölümü) ebediyyen istemeyeceklerdir” şeklindeki âyette (len yetemennevnehu) gelir. Hâlbuki onlar ölümü âhirette isteyeceklerdir.(Bakara,95)
Bu durum “len” harfinin ebedîlik ifade ettiği görüşünü savunanların aleyhine bir şeydir ki, Zemahşerî “Enmuzec” isimli kitabında zikretmiştir Zemahşerî “Keşşaf isimli eserinde “len”in te’kitli nefi ifade ettiğini belirtmiştir.
“Len”in ebedîlik ifade ettiği görüşü delilsiz bir davadan ibarettir.“Len” ebedîlik ifade etseydi “ben bugün asla hiçbir insanla konuşmayacağım“(Meryem,26)âyetindeki menfi ifade de “el-yevme” ile niçin sınırlanmıştır. Bu durumda “onu ebediyyen istemeyeceklerdir”(Bakara,95) âyetindeki ebedîlik zikri tekrar içindir.
Mu’tezile, rü’yetin vukuu konusunda sarih olan “O günde birtakım yüzler rablerine bakarak parlayacaktır”(Kıyamet,22-23)mealindeki âyeti te’vil etmişler ye “Rablerinin nimetini i bekleyerek” mânasındadır demişlerdir.
Biz buna karşılık deriz ki: Bu te’vil batıldır. Çünkü beklemek yorgunluk ve bitkinliktir. Hâlbuki cennet yorgunluk yurdu değildir.
“Nazar” kelimesi “ilâ” kelimesi ile beraber kullanılırsa bu ancak gözle görüş manasına dır. ”Nazara ileyhi” dendiği zaman bu “Onu gördü” demektir. Allah’ın Mûsâ hakkında hikaye ettiğine göre Mûsâ “Ya-rabbi bana kendini göster sana bakayım”(A’raf,143) yani “seni bekleyeyim” değil “seni göreyim” demiştir.
Âhirette rü’yetin vukuu bulacağını aklen isbat edenler bu rü’yetin dünyadaki imkânının nakli delillere dayalı olarak isbatında ihtilafa düşmüşlerdir:
Bir kısmı nakli delillere göre Allah’ın dünyada görülmesi mümkün değildir demişlerdir.
Bir diğer grup ise dünyada rü’yetin mümkün olduğu görüşünde olanlardır.
Keza Allah’a “idrak edilebilir varlık” denip denemeyeceği konusunda da ihtilaf etmişlerdir:
el-Kalânisî ve Abdullah b. Said böyle demenin yasaklanması görüşünü savunmuşlardır.
Allah’ın rüyada görülüp görülemeyeceği konusunda da ihtilaf etmişlerdir.
Bizim âlimlerimiz Allah’ın bizzat kendini görmesinin mümkün olduğu görüşünde ittifak etmişlerdir. Rü’yeti inkâr edenler içinde bu görüşü benimseyen bir gurup vardır.
M.Said Yeprem – Maturidi’nin Akide Risalesi ve Şerhi,syf.73-76