Allah’ı İnsana Benzeten Hadisler,Kuran’a Aykırı Mı ?
Aşağıdaki hadîslerde Allâh, insanı niteleyen lafızlarla zikredilmiştir. Bu halleriyle hadîsler, “Onun benzeri hiçbir şey yoktur” şeklindeki âyete ters düşmektedir. Gerçekten bu hadîsler Allah’ı cisimleş- tirmekte, insana mı benzetmektedir? Konuyla alakalı pek çok örneği Tüm Yönleriyle Akaid Hadîsleri adlı çalışmamızda zikrettik ve yorumladık. Burada birkaç örnekle hadîslerin nasıl anlaşılacağını göreceğiz ancak şu ilke üzerinde ehemmiyetle durmak gerekir: Allâh, yarattığı hiçbir şeye benzemez. Naslarda Allâh’ı mahlûkâtına benzeten ifadeler varsa bunlar yorumlanmalıdır. Her ne kadar Allâh’ı noksan vasıflardan tenzîh etmek şartıyla bu nasları zahiri üzre kabul etmek mümkün ise de yorumlamak daha güzeldir. Tabii bu durum, sıfat içeren her nas için geçerli olmayabilir. Dolayısıyla hem Allâh’ı noksan sıfatlardan tenzîh etmek hem de zahir ifadeleri Allâh’a yakışır bir şekilde te’vîl etmek en isabetli yoldur.
a-Ebû Hureyre’den nakledildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Rabbimiz her gece, gecenin son üçte birinde dünya semâsına iner ve şöyle buyurur: ‘Bana duâ edene icabet ederim, benden İs teyene veririm, benden bağışlanmayı dileyeni bağışlarım’ bu, fecir doğana kadar böyle devam eder.’’(Buhari,Tevhid,35)
Nüzûl hadîsi olarak bilinen bu mesele, ulemâ arasında meşhurdur.
Etrafında hayli tartışmalar olmuştur. Kısaca Nevevî, bunun sıfat hadîslerinden olduğunu belirtir. Ona göre bu konuda iki görüş vardır. Birincisi selefin cumhûruna ve bazı mütekellimîne aittir. Bunlar bu tür hadîslerde ifade edilenlerin hak olduğunu, zahirlerinin murad edilmediğini, Allâh’ı mahlûkâta benzeyen sıfatlardan tenzîh etmekle beraber bunların te’vîl edilemeyeceğini kabul eder. İkinci görüş mütekelliminin ekseri ile bazı selef âlimlerine aittir. Bunlar, Allâh için uygun olacak şekilde bu sıfatların te’vîl edilebileceğini benimser. Buna göre, nüzûl hadîsi iki şekilde te’vîl edilir:
1-Allâh’ın inmesi; rahmetinin, emrinin, meleklerinin inmesidir. Meleklerle ilgili olarak mesela sultanın emriyle bir işi vezirleri yaptığında “sultan yaptı” denilir.
2-Burada istiare vardır. Mana şöyle olur: Allâh duâ edenlere duâ- larını karşılamak, onlara icabet etmek üzere yönelir ve lutfuyle muamele eder.
b-“Dehre sövmeyiniz, zira Allâh dehrdir.”(Müslim,Edeb,5) Sahîh-i Buhârî’de geçen bir hadîs de aym noktaya işaret eder: “Vay şu dehrin mahrumiyet ve hüsranına’ demeyiniz. Çünkü Allâh dehirdir.”(Buhari,el-faz minel Edeb,101) Aynı konuda Buhârı’nin rivâyet ettiği bir başka hadîs de şu mealdedir: “Allâh Teâlâ buyuruyor ki: “Ademoğlu dehre söverek bana eziyet verir. Halbuki ben Şehrim. Her şey Benim elimdedir. Geceyi, gündüzü ben idare ederim.”(Buhari,Tefsir 45) Yine bir kutsî hadîste: “Allâh buyuruyor ki: “Ademoğlu dehre söver.Halbuki ben dehrim. Geceyi gündüzü ben idare ederim.”(Buhari,Edeb,101)
Konuyla ilgili bütün hadîslerde “dehr” kavramı geçiyor. “Dehr” zaman manasına geldiği gibi, gece ile gündüzün art arda gelmesine de denir. Nevevî’nin belirttiğine göre, ulemâ bu hadîslerin mecaz ifade ettiği kanaatindedir. Şöyle ki; Araplar ölüm, malın telef olması vb. başa igelen musibetlerden dolay “vay şu dehrin hüsranına!” derlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Dehre sövmeyiniz…” buyurmuştur. Yani başa gelen olayların failine sövmeyiniz. Siz faile söverseniz Allâh’a sövmüş olursunuz. Çünkü fail odur.
İslâm öncesi Cahiliye döneminde Arapların dehre sövmesini ve bu hadîsin de bu kötü alışkanlık üzerine söylendiğini açıklayan Bedrüddin Aynî şöyle der:
“Islâm öncesi Cahiliye dönemi Araplarının bir kısmı, gece ve gündüzün dönmesinden ibaret olan dehre söverlerdi. Çünkü bu insanlar, Allâh’a inanmaz ve bütün olayları zamana verirlerdi. Yani olayların [meydana geldiği gece ve gündüze yüklerlerdi; her şeyin de zamanın emriyle olduğuna inanırlardı. Bunlara Dehrîler denirdi. İşte Hz. Peygamberim (s.a.v.) bu hadîsteki maksadı, sizden biriniz zamana sövmesin, çünkü zaman gerçek fail değildir, yapan Allâh’tır. Bu musibetleri başınıza getirdiğine inandığınız zamana sövdüğünüzde, Allâh’a sövmüş olursunuz. Çünkü musibetleri başınıza getiren zaman değil, Allâh’tır. Cenab-ı Hakkın ‘Ben zamanım’ demesi ise, ‘Ben zamanın sahibiyim’ anlamındadır.”
c-“Allâh Âdem’i kendi sürerinde yarattı” (Buhari,İstizan,1) Alimlerin bir kısmına göre, “sûretihi”deki zamir Allâh’a racidir. Bir |kısım âlimlere göre ise, oradaki zamir, Âdem’e racidir. Zamirin Âdem’e [raci olması halinde hadîsin manası “Allâh Âdem’i, Adem in kendi (insan) sürerinde yarattı” şeklinde olur. Yani Âdem nasılsa öyle, onun süperinde yarattı.
Nevevî’nin bildirdiğine göre, âlimlerin bir kısmı, bu rivâyetleri müteşâbih kabul etmiş, manasını te’vîl etmeden Allâh’a havale etmeyi daha kıygun görmüştür. Hadîste yer alan ‘sûretihi” deki zamirin Allâh’a ait olduğunu kabul eden bazı âlimlere göre “sûretihi=kendi sûreti/onun sureti” tamlaması, bir teşrif ve tahsîs içindir. Yani, “Allâh’ın sahip olduğu iman sûreti” anlamına gelir. “Naketullah=Allâh’m devesi, “Beytullah =Allâh’in evi” tamlamaları da böyledir.
Zamiri Allâh’a raci kılarsak, “Allâh’ın sürerinde” ifadesini, imanların Allâh’ın bazı sıfatlarım yansıtacak şekilde var edildiğini anlamak da mümkündür. Nitekim -insan olarak- biz de görüyoruz, Allâh da görüyor, biz de işitiyoruz, Allâh da işitiyor. Fakat bu iki görme ve işitme asla aynı değildir. Nitekim Kur’ân’da: “Allâh’ın benzeri hiçbir şey yoktur, O, her şeyi hakkıyla işitir, hakkıyla görür” buyurulmuş ve insanların bazı vasıflarının Allâh’ın bazı sıfatlarına muvafık olmasının, gerçek bir benzeşme olmadığına işaret edilmiştir.
Yavuz Köktaş,Kurana Aykırı Görülen Hadisler