Allah’a Hüsn-i Zan İçerisinde Olmak

Allah101 Allah'a Hüsn-i Zan İçerisinde Olmak

Müellif Ebû Bekir îbn Fûrek şöyle der: “Bu konuda aslolan kulun Allah Teâlâ’nın rahmet, kerem, cömertlik sıfatlarına, (nefsine) itimat ve güven ol­madan O’na hüsn-i zan içerisinde olmasıdır. Bununla ilgili kendine itimat  eden, nefsine güvenen ve amelinde tembellik yapanlar hakkındaki kıssada Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Rabbiniz hakkında beslediğiniz zan var ya, işte sizi o mahvetti. ”

 

Hz. Peygamberden (s.a.) rivayet edilen bir haberde O şöyle bir bu­yurmaktadır: “Ben, kulumun zannı üzereyim artık beni dilediği gibi düşünsün.’’

 

Hasan el-Basrî’ye, filan kimse ben Allah’a hüsn-i zan üzereyim dediği söylendiğinde o şöyle demiştir: “O kimse yalan söylüyor, eğer Allah’a hüsn- i zan üzere olmuş olsaydı, ameli güzel olurdu. Kul, kendisi olarak Rabb’ine dönüp nefsinin kusurlarına baktığı ve onları terkte gayret içinde olduğunda medh edilen hüsn-i zan içinde olur. O kimsenin, aldanma nedenleri ona müptela olup gaflet sebepleri sardığı, hevâ ve şehvetine daldığında, ‘Ben Allah’a hüsn-i zan üzereyim.’ demesi işte bu zemmedilen bir durumdur.”

 

Bazıları şöyle der: “Nefsine olan töhmetine göre, güvenin Rabbine ol­sun. Kul, tuzağından emin olunmayan ve O nun rahmetinden ümit kesme­ze yen nefsini itham ederek Rabbine güven içerisinde olması gerekir.”

 

Hz. Peygamber (s.a.) duasında: “(Allahım) tuzağından beni emin kılma, rahmetinden de ümidimi kesme.’’buyurmaktadır.

 

Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Ziyana (Hüsrana) uğrayan kavimden baş­kası Allahın tuzağından emin olamaz,”“Sapılmışlardan başka kim Rabbi- nin rahmetinden ümidini keser. ”

 

Allah’a hüsn-i zannın nihayete erdiren kimse O’nun rahmetinden ümit  keserek günahlara alışır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a;) şöyle buyurmakta­dır: “Gerçekten akıllı kişi, nefsine hâkim olan ve ölüm sonrası için çalışandır.

 

Bilmiş ol ki, Allah’a hüsn-i zan içerisinde olmak recâ hâlinin kuvvetiy­le ilgilidir. Çünkü kulun recâsı tamam olduğunda zan güzel olmaktadır. Hadis-i kudside: “Ben, kulumun zanm üzereyim artık beni dilediği gibi düşünsün.“ şeklindeki Allah’ın sözüne gelince, burada melik kulluğa değil, ubûdiyyet ile gerçekleşen kulluğa işaret edilmiştir. Bu hususiyetleri Allah, kişinin nefsine değil, muhtelif âyet ve haberlerde ancak müminlere izafe et­miştir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki Benim kullarım üzerinde senin bir sultan (gücün, yaptırımın) yoktur.”“(Bu,) Allahınhas kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.

İnceleyin:  Taharetin Batıni Anlamı

 

Âyetlerde Allah Teâlâ, tâatinde ihlâslı olan velilerini kastetmiştir. O’na tâatte, ibadette kusurlu ve Allah’tan beklenti olan kimseye gelince, bu durumda olan kimse ‘Ben Allah’a hüsn-i zan üzereyim’ der. Bu husus, kulu bir şeye has kılma yönüyle onların vasfettikleri şeylerin cümlesinden değildir. Bu yüzden kul aldanmaya düşmemesi gerekir. Bundan do­layı Hz. Peygamber (s.a.) ‘Beni zan etsin (düşünsün)’ demiştir. Ahmak bir şeye itimat eder, (bunun yanında) Allah’tan beklenti içerisinde olur.

 

Kim Allah’ın emamına itimad ederse, Hz. Peygamberin(s.â.v) hadisindeki‘dilediği şeyleri’ ifadesinde belirttiği gibi, seçtiği kulları olarak vasıflarını açıkladığı muhlis ve seçkin kulları içerisine girer. Hadiste ihtisas (bir şeye has kılma, kastetme) ve Hz. Peygamberin ‘Artık beni dilediği gibi düşünsün!” ‘ ifadesinde terhîb (sevdirme) ve terğîb (korkutma) vardır. Yani afv, rahmet ve keremden benim hakkımda dilediğini zannetsin. Çünkü ben buna layı­ğını, Bir şeyler vermek ne benden bir şey eksiltir, ne de vermemekte bana bir zarar verir. Ne ibadetler bana bir fazlalık sağlar, ne de mâsiyetler bana bir kusur meydana getirir. Böylece bunların Allah’a hüsn-i hususunda zik­rettiklerimiz yöne (veçhe) hamledilmesi ortaya çıktı.

İbn Furek – Tasavvuf Istılahları

(Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı)

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir