Allah ve Resulüne İtaatın Sırrı

muhammeda-s-2 Allah ve Resulüne İtaatın Sırrı

Âyetteki, “kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse..” (Nisa 70)buyruğunun zahiri, tek bir itaat ile yetinmeyi gerektirir. Zira sübutî meselelerde, sıfata delâlet eden lâfızla amel etme hususunda, söz konusu şeyin sadece bir defa meydana gelmesi yeterlidir.

Kâdî şöyle demiştir: “Bu âyetin, zahirinin dışında bir manaya hamledilmesi, yani buradaki taatin, emredilen şeyleri yapıp, yasaklanmış bütün şeyleri terketmek manasına alınması ve o mânaya hamledilmesi gerekir. Çünkü biz bunun manasını tek bir tâat anlamına hamledersek, bu hükmün içine fâsıklar ve kâfirler de dahil olur. Çünkü onlar da tek bir taat İşlemiş olurlar.”

Bu hususta bence, bir diğer vecih daha bulunup o da şudur: Usûl-ü fıkıhta sabittir ki: Bir sıfatın peşisıra zikredilen hüküm, bu hükmün o sıfat sebebiyle meydana geldiğini iş’âr eder.

Bu sabit olunca, biz deriz ki: Âyetteki “Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse…” ifâdesi, “Kim, Allah’a ilah olduğu için itaat ederse…” demektir. Allah’a, ilah olduğu için itaat, Allah’ı bilmek ve O’nun celalini, izzetini, kibriyasını ve samediyyetini ikrar etmek demektir.

Binaenaleyh bu âyet, iki büyük ve önemli âhiret haline işaret etmektedir:

1) Kıyamet günü, bütün saadetlerin kaynağı, ruhun, marifetullah nurları ile parlamasıdır. Kimin kalbinde bu nurlar daha çok, ve daha duru ise, cisimler aleminin sevgisi ile bulanmaktan uzak oluşu daha tam ise, saadete ve kurtuluşa ermeye daha yakındır.

2) Allah Teâlâ, bir önceki âyette, itaatkâr kullara büyük ecir, bol sevab ve sırat-ı müstakime hidayet va’adinde bulundu. Sonra bu âyette, onların, Allah’ın kendilerine in’amda bulunmuş olduğu peygamberler, sıddikler, şehidler ve salihlerle birlikte olacaklarını va’adetti. Bu, sonra gelen ve işi mühürleyen va’addir. Bunun öncekinden daha şerefli ve yüce olması gerekir.

İnceleyin:  Resullerin Rehberliği

Malumdur ki bu kimselerin, o kimselerle birlikte olması, onlarla aynı derecede olmaları manasında değildir. Çünkü bu imkansızdır.

Binaenaleyh bunun şu manada olması gerekir; Nakıs ruhlar, dünyada iken, kâmil ruhlarla olan alakalarını, şiddetli sevgi vasıtası ile artırdıklarında ve tam yaptıklarında, bu âlemden ayrılıp âhiret alemine ulaştıkları zaman, orada bu ruhanî alakalar devam eder. Sonra o sâf ve duru ruhlar, onların karşısında cilalı aynalar gibi olurlar. Adeta ışıklar bu aynaların birinden diğerine akseder ve aksedişler sebebiyle de onların nurları son derece güçlü olur. Bu ruhlar hakkında söylenecek söz de aynıdır. Çünkü bunlar, Allah’tan başka varlıkların sevgi tozlarından, mücahede cilası ile temizlenir ve parlatılır ki Allah’a ve peygambere itaat ile kastedilen budur, ve sonra bedenin perdesi kalkar ise, onlar üzerine Allah’ın celâl nurları doğar.

Sonra bu nurlar birinden diğerine akseder ve bu ruhanî alakalar sebebi ile eksik (nakıs) ruhlar, kâmil olur (olgunlaşır). İşte aklıma gelen ihtimal, budur. Kur’ân’ın sırlarını Allah daha iyi bilir.

Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 8/144-145

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir