Akıllı Türk, Akıllı Tarih!

prof-dr-ihsan-fazlioglu-tarih-gelecegin-idrak-7224823_o2 Akıllı Türk, Akıllı Tarih!İnsan eylemi, Ahmet Cevdet Paşa’nın deyişiyle, üçlü bir yapı gösterir: Eylemeyi bilmek(ilim), eylemeyi istemek(irade) ve eyleyebilmek(kudret). Eylem bu üç unsurun cisimleşmesidir, tezahürüdür; öyle ki, bir kez vuku bulduktan sonra eylem, kendisini oluşturan unsurlardan hiçbirisine, tek başına geri götürülemeyecek derecede yeni bir olgu’dur. Bilgi’nin, irade’nin ve kudret’in harmanıyla karmaşık bir örgü oluşturan insan eyleminin en önemli özelliği bir maksadı, amacı içermesi, kısaca bir anlam-değer yumağı oluşturmasıdır. Bu nedenledir ki insan eylemi yalnızca duyu içeriği ile düşünce suretinin birlikteliğinden elde edilen dış-dünyanın bilgisindeki yöntemlerle kavranamaz. Çünkü eylem’in muhtevası yalnızca düşünce’nin değil aynı zamanda duygu’nun da verileriyle doludur. Bir anlam-değer’in cisimleşmesi olarak eylem, bu nedenlerle, tahlil edilirken özündeki niyetin, amacın, maksadın nihaî tespitine kadar biteviye çözümlenemez, açıklanamaz.

Yine bu nedenledir ki, insanlar arası ilişkide bir insanın diğer bir insanı, duygu değişkenini dışarıda bırakarak, duyu-düşünce birlikteliğinden oluşan bir makine gibi algılayarak açıklamaya çalışması, insan olmalığı sakatlar. Değil iki insan arasındaki ilişkide, bir insanın bile kendisini bilmesinden değil, tanımasından söz edilir. Çünkü anlam-değer, anlaşılır; yürüyen bir anlam olarak insan bilinmez, tanınır. İnsanlar arası ilişkide sıkça “Sen beni anlamıyorsun” ya da “Seni iyi tanıyamamışım” biçimindeki deyişlerimizin derin nedeni, parçalardan müteşekkil makineden değil anlam-değer yumağı insandan bahsediyor olmamızdır.

Kudema hikmeti tanımlarken, “beşeriyetin sınırları içerisinde var-olanları, oldukları gibi bilmektir” der ve ekler: “Var-olanlar varlıklarını ya insanın iradesine, dolayısıyla kudretine bağlı eylemleri neticesinde elde ederler; ya da insanın iradesine, dolayısıyla kudretine bağlı olmaksızın kendi başlarına, doğal olarak? Birincisi hayattır; bu nedenle hayatı, yani insanî eylemi inceleyen hikmet, amelî hikmettir. Eylem de ya bireysel/ferdî ya toplumsal/cemaî ya da siyasî/medenî olarak üç farklı biçimde tezahür eder. Ancak her üç tezahürde de içerik insanî bilinçle doludur; bu nedenle ister bireysel ister toplumsal isterse siyasî seviyede olsun insanî eylem niyetin, amacın, maksadın cisimleştiği bir anlam-değer yumağıdır. Süleymaniye külliyesi, insanî eylemin bir cisimleşmesi olarak, kendi içerisinde onu eyleyen insanların bütün niyetlerini, amaçlarını taşır; açıktır ki, onu var-kılan bizatihi onu eyleyen insanların niyetleridir. Süleymaniye külliyesine bakıldığında ona varlığını veren bilgiyi, iradeyi ve kudreti görmek mümkündür. Bu nedenle Süleymaniye’nin yapısal açıklamasını ayrıntılı bir biçimde vermek, matematik analizini yapmak, mimarî açıdan özelliklerini sıralamak, kısaca ölçüme konu arazlarını çözümlemek bütününü vermez, veremez.

İnceleyin:  Kendisiyle Barışık Olmayan,Başkalarıyla Savaşır

Mana, anlam-değer, maneviyat, vicdaniyat, adı her ne olursa olsun, kısaca insan saf adedî veya hendesî ölçüye vurulabilir bir yapı değil, tersine yaşayan-canlı bir örüntüdür. Bu nedenledir ki, insanı bir makine gibi gören, akabinde toplumu kimyevî bir alaşım gibi tasavvur ederek üzerinde hendesî işlemler gerçekleştirebileceğini varsayan toplumbilim/sosyoloji geleneği taklitçilerinin, toplum mühendisliği adı altında anlam-değer dünyasını, -en hafif deyişle- dikkate almaksızın insan üzerinde operasyon yapmaya kalkışmaları, anlamaya değil açıklamaya çalışmaları, -yine en hafif tabirle- insan onurunu zedelemek demektir. Hem modern kimyanın hem de bu kimyayı toplum çalışmalarında kendisine örnek alan sosyolojinin Fransız toplumunda ortaya çıkması tarihî bir tesadüf değildir.

Modern bilimsel zihniyet, Evreni anlamdan, büyüden ve ara-varlıklardan arındırma sürecini, giderayak bireye, topluma ve siyasete de taşımış; böylece insanı da mekanik-deneysel-matematiksel yeni doğa felsefesinin bilme yöntemine mahkûm etmiştir……..Bir milletin canı, nefsi ve ruhu tarihi olduğuna göre, bir milleti anlamsızlaştırmak da, o milletin tarihteki eylemini, eylemlerini anlam-değerden arındırmak demektir. 1876’da Rus Generali Michail Grigor Cernyaev’in “Demek ki yalnızca Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım” derken kastettiği buydu. Tekrar pahasına, bilginin, iradenin ve kudretin, dolayısıyla aklın cisimleştiği eylem, yani tarih bir milleti var-kılar. Çılgınların yaptığı tarihe gelince, yalnızca Avrupa Birliği’ne girmeye yarar. Kemalpaşaoğlu’nun dediği gibi:

Her kim tabında ola delalet eseri/Istilah-i ulum ile Müslüman olmaz

Ki kara taşı kızıl kan ile rengin etsek/Taba tağyir verip lal-i bedehşan olmaz

Ki tutup da eylese nalim edea-i kelimat/Sözü insan olur amma özü insan olmaz.

İhsan Fazlıoğlu,Akıllı Türk Makul Tarih

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir