Akıl ve şeriatin birbirine ihtiyacı vardır…
EY KARDEŞİM, bilmiş ol ki akıl ancak şeriatle hidayete erebilir. Şeriat de ancak akılla açıklık kazanıp, anlaşılabilir. Şeri- ati bina olarak kabul edersek akıl bu binanın temeli konumundadır. Nasıl temelsiz bina olmaz ise aynı şekilde bina olmayınca da temel bir işe yaramaz.
Akıl göze, şeriat ışığa benzer. Işık olmayınca göz bir işe yaramayacağı gibi, göz olmayınca da ışık bir işe yaramaz. İşte bu sebeple Allah-u Tealâ: “Muhakkak ki size Allah’tan bir nûr ve kitab-ı mübin gelmiştir. Allah rıdvânına tâbi olanları onunla selamet yoluna ulaştırır ve onları kendi izniyle zulümâttan nura çıkarır’’,buyurmuştur. Yine diyebiliriz ki akıl sirâca, şeriat bu sirâcın yağına benzer.Yağ olmayınca sirâc hiçbir şeye yaramayacağı gibi, sirâc olmayınca da hiçbir işe yaramaz. Allah-u Tealâ Nür Sûresinin 35.ayetinde bu noktaya işâret buyurmuştur.
Şeriat haricî bir akıldır. Akıl dahilî bir şeriattir. Şeriat ve akıl iç içe, omuz omuza (mütâdidân) olup bu ikisine bir demek mümkündür. Şeriat haricî bir akıl olduğu için Allah-u Tealâ birçok kafiri Kur’ân-ı Kerim’de akılsızlıkla damgalamış ve: “Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bunun için akletmezler” buyurmuştur.
Akıl dahili bir şeriat olduğu için Allah-u Tealâ aklın sıfatına dair: “Vechini hanif olana, Allah’ın insanları (nâs) onun üzerine yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın halkedişinde tebdil yoktur. Bu din kayyimdir. Lâkin insanların çoğu bunu bilmez” buyurarak aklı din olarak isimlendirmiştir. “Nur üstüne nurdur” ifadesiyle akıl ve şeriat nurunun müttehid olduğunu belirtmiş ve: “O dilediğini nuruna kavuşturur”buyurarak bu iki nurun gerçekte birtek nur okluğunu söylemiştir.
Şeriat akıldan koktuğu takdirde ondan hiçbir şey zuhûr etmez. Zira nasıl göz olmayınca ışık fayda vermez ise, ışık olmayınca da göz acze düşer.
Ey kardeşim bilmiş ol ki,akıl kendi başına çok az şeyi halledebilir. Zira akıl birşeyin cüziyyâtına değil, sadece külliyyâtının bilgisine vakıf olabilir. Mesela Hakk’a inanmanın, doğru sözün, helâl alış-verişin, adaletle muamelenin ve de iffetin güzel olduğunu cüzî olarak değil, külli olarak bilebilir. Oysa ki şeriat eşyanın hem cüziyayatını, hem külliyyâtını bildirerek, neyin itikad edilmesi gereken birşey olduğunu ve neyin adalet olduğunu teker teker açıklar.
Kısaca akıl şeriatin tafsilatını bilemez. Halbuki şeriat bazen aklın karar kıldığı şeyi ifade ederek, gafilleri tenbih ederek, marifete ait hakikatleri delillerle izhar ederek, unutulanı hatırlatarak, şer’î hususları öğretip,kıyamet ahvalinin tafsilini talim buyurarak kişiyi hidayete ulaştırır.Öyleyse diyebiliriz ki,şeriat sahih iktikadlar ve müstakim fiillerin nizamıdır; dünyevî ve uhrevi maslahatların kılavuzudur. Şeriatten uzaklaşan kimse doğru yoldan çıkar. Nitekim Allah-u Tealâ akıl ve şeriati, fazilet ve rahmet olarak nitelendirmiş ve bu hususa şöylece işâret etmiştir:
“Eğer size Allah’ın fazlı ve rahmeti olmasaydı —az bir kısmınız müstesna— hepiniz şeytana uymuştunuz.”
İmam Gazali,Mearicü-l Kuds