Muhammed Esat ALTINTAŞ1
Giriş
Mahremiyet eğitimi bağlamında günümüz anne babalarının eksiklikleri ve yanlışları hususunda yaşlı bir şahsın bir pedagoga anlattığı şu çarpıcı tespitlerle yazımıza başlayalım (Güneş, 2015: 10-11): “Günümüz anne babaları mahremiyet eğitimi nasıl verilir bilmiyor! Evvelden, çocuklar yetiştirilirken bir ‘mahremiyet’ eğitimi vardı. Mahremiyet eğitimine anne babalar çok önem verirdi. Şimdiki anne babalara bakıyorum, çocuklarını bu önemli konuda ihmal ediyorlar. Şimdiki çocukları gözlemliyorum, kıyafetlerini değiştirirken çok rahat davranıyorlar. Örneğin şu oturduğumuz yere bir çocuk gelse, annesi, o çocuğun kirlenmiş elbiselerini çıkartıp, temiz elbise giydirecek olsa, çocuk hiç utanma hissine kapılmıyor. Gözümüzün içine bön bön bakarak karşımızda soyunabiliyor, giyinebiliyor. Bu çok yanlış. Anne babalar buna dikkat etmiyor. Çocuklarına mahremiyet bilinci vermiyorlar. Ya da bir başka örnek vereyim size. Çocuk, artık aklı erecek yaşa gelmiş, yani yedi sekiz yaşına gelmiş ama bakıyorsunuz ki, banyo yaparken, ‘duş’ denen bir fıskiyenin altında anne babası ile kucak kucağa banyo yapıyorlar. Olmaz ki böyle, böylesi bir davranış çocuğun kazanacağı mahremiyet duygusu adına bir cinayettir. Çocuk, belli bir yaştan sonra anne babasını kıyafetsiz olarak görmemesi gerek. İşte böyle yetişen gençler, mahremiyet nedir bilmiyorlar.”
Eskilerin ‘hayâ duygusu’ dediği şimdilerde ise ‘mahremiyet eğitimi’ olarak adlandırılan ve çocuk eğitiminde çok önemli bir yere sahip olan bu meseleyi günümüz anne-babalarının ihmal ettiği ifade edilmektedir. Daha doğrusu kendi çocukları açısından hayati önem taşıyan mahremiyet duygusunun nasıl kazandırılacağı konusunda ebeveynlerin yeterince bilinçli ve bilgi sahibi olmadıkları sık sık dile getirilen bir husustur (İnam, 2020). Halbuki anne babalar küçük yaşlardan itibaren mahremiyet eğitimini çocuklarına vermekle, başka bir ifadeyle utanma ve hayâ etme duygusunu kazandırmakla yükümlüdürler (DİB, 2019). Erken çocukluk döneminde utanma duygusunun geliştirilmesi sayesinde utanma duygusuyla bezenmiş bir vicdan gelişimi ortaya çıkacak ve çocuk, her adımını bu vicdana göre atmaya çalışacaktır.
Mahremiyet duygusunun gelişmesi, çocuğun kendini koruma hissinin gelişimi açısından önemlidir. Zira anne babanın her an çocuğunun yanında olabilmesi mümkün değildir. Bu sebeple çocuk, ebeveynleri yanında değilken de kendisini nasıl koruyacağını bilmelidir. Bunun için anne-baba çocuklarına özel bölgelerini, kişisel sınırlarını, iyi-kötü dokunuş farkını, bedenlerinin kendilerine özel olduğunu ve izin vermediği sürece kimsenin kendisine dokunamayacağı bilincini kazandırmalıdır. Mahremiyet eğitimini aile içerisinde alan çocukların kendi özel alanını bilmesi, bu alanını koruması ve başkalarının özel alanlarına da saygı göstermesi beklenir. Böylece çocuklar hem sağlıklı cinsel kimlik gelişimine kavuşabilir hem de cinsel istismarların arttığı günümüzde kendilerini korumayı ve başkalarının mahrem alanına saygı duymayı öğrenebilir. 2014 yılında İzmir’de altı öğrenciye cinsel istismarda bulunan okul müdürünün yargılanmasını sağlama mücadelesiyle dünyaya örnek olan ve Uluslararası Kadınlar Cesaret Ödülü’ne layık görülen Saadet Özkan Öğretmen ailede gerçekleştirilen mahremiyet eğitiminin cinsel istismarın önüne geçilmesinde önemli bir işlevi olduğuna dikkat çekerek, çocuklarda mahremiyet bilincinin oluşturulmasında anne-babanın dikkat etmesi gereken hususları şu şekilde ifade etmektedir (Ünal, 2019: 82):
“Bilinçli bir ebeveyn bilinçli, cesur, öz güveni yüksek çocukların yetişmesinin ön koşuludur. O nedenle önce aileler bilinçlenmeli. Günümüzde tüm ebeveynlerin alması gereken eğitimlerin başında ‘mahremiyet eğitimi’ gelmektedir. Çocuklarımıza öncelikle iyi ve kötü dokunuşun ne olduğunu anlatmalıyız. Aile içinde etkili bir iletişim ve güven duygusunun varlığını çocuğa hissettirmeliyiz. Çocuğumuza her şeyini bize anlatabileceği duygusunu vermeliyiz. Bu noktada en önemli husus çocukla sağlıklı iletişim kurmaktır. Çocuk, biri ile bir arada olmak istemiyorsa, o kişiden rahatsız oluyorsa, bunun nedenini öğrenmeliyiz. Biri çocuğumuza gereğinden fazla ilgi gösteriyorsa, bu duruma dikkat etmeliyiz. Çocuğun cinsellikle ilgili sorduğu sorulara ayıp, yasak, günah vb. cevaplar vermemeliyiz. Çocukla cinsellik hakkında konuşmalı, vücudunun özel yerlerini anlayacağı şekilde ve doğru kelimelerle anlatmalıyız. Bunun için kitaplardan yararlanabiliriz. Bu konuda hazırlanan çok güzel kitaplar ve çizgi filmler var. Çocuğa cinselliği, mahremiyeti nasıl anlatacağımızı bilmiyorsak bir uzmandan bilgi almalıyız. Ve en önemlisi biri çocuğumuza istemediği bir şekilde dokunursa, hayır demesini, yardım istemesini ve böyle durumları bizimle paylaşmasını öğretmeliyiz. Aile, çocuğun güvenli sığınağıdır, ona bu güven duygusunu aşılamalıyız.”
Sosyal hizmet, sağlık, eğitim ve hukuk alanlarında muhtelif uzman görüşlerini ihtiva eden bir araştırmada çocuk ihmal ve istismarında eğitim eksikliğinin %71,66’lık bir oranla etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Zeytinoğlu, 1991). Cinsel içerikli suçlarda meydana gelen artışın sebeplerinden biri olarak mahremiyet eğitiminin eksikliğini öne süren Tarhan (2012a; 2012b), mahremiyet eğitimi sayesinde çocukları, olası cinsel istismar ve ihlalden kaynaklanan travmalardan korumanın mümkün hâle gelebileceğini ifade etmektedir. Öte yandan Batı kültürlerinde çok yaygın olarak görülen ergen gebeliklerinin, cinsel aktiviteye başlama yaşının düşmesiyle birlikte artık Türkiye’de de gittikçe daha sık görülmeye başladığını ifade eden Bayrak (2011: 87), bu durumun sebepleriyle ilgili olarak şunları söylemektedir: “Modern yaşam tarzı ile gençlerin bir arada olmalarının kolaylaşması, sürekli cinsel uyaranlara maruz kalmaları ve ailelerin müsamaha sınırlarını geniş tutmaları bu çok sıkıntılı problemin oluşmasını kolaylaştırmaktadır.” Mahremiyet eğitimi, anne-baba tarafından üstlenilmesi gereken mühim bir sorumluluktur. Fakat günümüzde anne babaların mahremiyet eğitimi konusunda bilgi, becerilerinin ve rol modelliğinin ne kadar yeterli olduğu tartışmalı bir husustur. Bir araştırma kapsamında bu eksikliklere işaret eden bir ebeveyn şunları söylemektedir (Türkyılmaz, 2019: 112):
“Öncelikli olarak çocuklar olmak üzere herkese mahremiyet eğitimi verilmelidir. Ama çocuk bakımından değerlendirildiğinde anne babaya kesinlikle bu eğitim verilmelidir. Onların bu konuda farkındalığı arttırılırsa çocuklarına daha sağlıklı bir mahremiyet eğitimi verebilir. Sonuçta kişiliğinin oluşmaya başladığı doğru ve yanlışın ne olduğunun tam olarak oturduğu, belirlendiği bir yaştan bahsediyoruz. Ağaç yaşken eğilir. Doğru bilgi verilmesi için öncelikle anne babanın doğru bir bilgiye, eğitime sahip olması gerekmektedir. Ya da bizim ülkemizde erkek çocuklarının küçük yaşlarda cinsel organını göstermeye teşvik var maalesef. Göster oğlum amcana gibi. Ne kadar yanlış. Hem çocukların yabancılardan korunmasını istiyoruz hem de erkek çocuklarına böyle yaptırıyoruz. Bu yüzden öncelikle anne babanın zihniyetinin değiştirilmesi gerekiyor. Sağlıklı nesiller yetiştirmek istiyorsak önce sağlıklı anne babaların olması gerekiyor.”
Mahremiyet adı altında bazı yanlış düşünceler de nesilden nesile aktarılabilmektedir. Anne-babaların birçoğu tarafından mahremiyet eğitiminin yanlış anlaşıldığına ve aslında mahremiyet eğitiminin ne olduğuna ve amaçlarına ilişkin olarak Keskin (2020: 41) şunları söylemektedir: “Mahremiyet eğitiminin çocukların (özellikle kız çocuklarının) engellenmesi, sosyal yaşamdan tecrit edilmesi, daha anaokulundan itibaren karşı cinsten ayrı tutulması olduğu zannediliyor. Çocuğu yoğun duygusal denetim altında tutmak, ona suçluluk duygusu edindirmek ve onun değersizlik hissi içinde çekingen davranışlar sergilemesini sağlamak marifet kabul ediliyor. Hâlbuki mahremiyet eğitimi çocuğa utanç duygusuyla çekingenlik kazandırmak değildir. Bilakis insan olmaktan ileri gelen değerlilik duygusuyla kendi hislerini yönetebilecek güce erişmesini sağlamaktır. Mahremiyet eğitimi, çocuğunun duygularını denetlemek değil, ona kendi duygularını denetleyebilecek yeteneği kazandırmaktır.” Buradan çıkan sonuç şudur ki; ebeveynlerin mahremiyet eğitimine dair bilgiye, eğitime ve desteğe ihtiyaçları bulunduğu aşikârdır.
Mahremiyet eğitiminde bilinçli ve pedagojik temelli bir eğitimin sağlanması son derece önemlidir. Çocuğu zorlamadan, ayıp, günah, yasak vb. ifadelerle onlarda korku ve endişe yaratmadan, utandırmadan ve yoğun duygusal denetim altında tutmadan mahremiyet eğitimi gerçekleştirilmelidir. Bunun için öncelikle mahremiyet eğitimini verecek ebeveynlerin doğru bilgiye ve yönteme sahip olmaları gerekir. Bu konuda ailelerin en başta mahremiyet eğitiminin ne olduğunu bilmeleri gerekir. Mahremiyet eğitimi denilince akla genelde ‘cinsel eğitim’ gelmektedir. Fakat her iki kavram mahiyet açısından farklıdır. Cinsel eğitim cinselliğe, cinsiyet özelliklerine ve üreme sağlığına ilişkin bilgilerin verildiği bir eğitimdir. Mahremiyet eğitimi ise özel bölgelerin mahrem olması hasebiyle korunması, özel bölgelere saygı duyulması gerektiği ve mahrem alanların nasıl korunacağı (sağlıklı sınırlar koyma) üzerinde durulan eğitimdir. Güneş’e göre mahremiyet eğitimi, sadece cinsel konuların ele alındığı teknik bir eğitimden ziyade çocuğun duygu dünyasını bütüncül bir şekilde ele alan ve duygu yönetimi, kendini yönetebilme becerilerinin ve hayâ, iffet gibi değerlerin birebir kazandırılmasına kılavuzluk eden uzun soluklu bir kişilik kazandırma sürecidir (Güneş, 2015).
Mahremiyet eğitiminin, cinsel eğitimden farklı olarak dinî-ahlaki-kültürel değerlerle ilişkisi vardır. Bir anlamda mahremiyet eğitimi, cinsel eğitimin dinî/kültürel bakış açısıyla ele alınmış hâlidir. Mahremiyet eğitimi, çocuklara ve ergenlere cinselliğin, sonsuz bir özgürlük alanı olmadığını hem mahrem bir konu hem de sınırları olduğunu vurgulayan, cinsellik hakkındaki sorularına yaşadıkları kültürün, dinin ve ahlakın belirlediği çerçevede cevaplar üretmeye çalışan bir eğitimdir (Ünal, 2019). Mahremiyet eğitiminin tanımlarından da anlaşılacağı üzere aile, mahremiyet duygusunun kazandırılacağı ve eğitiminin verileceği ilk ve en önemli kurumdur. Zira ebeveynler, mahremiyet hususunda rehber ve örnek konumundadır. Mahremiyet hassasiyetinin taşındığı ve eğitiminin söz konusu olduğu bir ailede hem mahremiyet bilinci yerleşebilir hem de başkalarının mahremiyetlerine ihlal edici tutum ve eylemler ortaya çıkmayabilir (Aydın, 2015). Mahremiyet duygularının gelişimi çocukluk döneminde annebabanın göstereceği hassasiyete ve eylemlere bağlıdır, otomatik olarak gelişmesini beklememek gerekir (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011).
Bu sebeple mahremiyet eğitimi, çocuğu en iyi tanıdığı düşünülen anne-baba veya kendisinden büyük bir yakını tarafından, çocuğun ihtiyaç duyduğu bilgiyi ve duyguyu onun gelişim özelliklerini de göz önünde bulundurarak vermek suretiyle aşama aşama ve birebir gerçekleştirilen bir eğitimdir. Bunun için ebeveynlerin öncelikle çocuklarının gelişim düzeylerini bilmeleri ve ona uygun bir şekilde rehberlik etmeleri gerekir. Onların gelişim düzeylerini bildiğimiz zaman neleri öğrenmeleri gerektiğini ve bize neler sorabileceklerini bilmemiz mümkün hâle gelecektir. Böylece çocukların mahremiyet veya cinsellikle ilgili sordukları sorular karşısında gereğinden fazla bilgi aktarılmamış olacaktır. Çocukların karakter gelişiminin oluştuğu, mahremiyet algısının şekillendiği erken dönemlerden itibaren alınan mahremiyet eğitimi sayesinde çocuklar sağlıklı bir cinsel kimlik gelişimine sahip olabilir ve olası cinsel ihmal-istismara maruz kalma riskleri azalabilir. Bunun için mahremiyet eğitiminin çocukların gelişim düzeyleri, yaşları ve zekâ düzeyleri göz önünde bulundurularak küçük yaşlardan itibaren doğru yöntemlerle verilmesi mühimdir. Fakat çocuğa doğru ve nitelikli bir mahremiyet eğitimi verilebilmesi için anne babalar, çocuklarına mahremiyet eğitimi bağlamında neyi, ne kadar, nasıl öğretecek, nelere dikkat edecek? Gelin hep birlikte bunlara bakalım.
1. Bedenin Kişiye Özel Olduğu Bilincini Kazandırmak
Çocuğa kendi bedenlerinin özel olduğu bilincinin oluşturulması, ailede mahremiyet eğitimi verilirken çocuklara kazandırılması gereken ilk ve en önemli hususlardan biridir. Öncelikle çocuğa, özel bölgelerinin nereler olduğunu öğretmek gerekir. Daha sonra çocuğa bedenin kendisine ait olduğu bilgisi verilmeli, bedeniyle ilgili kararlarına saygı duyulup sınırları ihlal edilmemelidir. Yani çocuğa kendi özel çizgileri öğretilmeli, anne babalar da bu çizgilere dikkat etmelidir. Bebekliğinden itibaren ailesi ve çevresi tarafından özel bölgelerine saygı duyulan bebeğin bu bölgelerin gizlenmesi gerektiğini fark etmesi beklenir (Ergül, 2021). Çocuk özel alan bilinci sayesinde bedenin özel bölgelerinin (arka, bacak arası, göğüs vs.) gizlenmesi gereken bölgeler olduğunu öğrenecek, o bölgelere başkalarının dokunmaması gerektiğini içselleştirecektir (Kurtoğlu, 2016). Zaten mahremiyet eğitimini sağlıklı bir şekilde alan çocuğun bedenine izinsiz dokunulduğu zaman rahatsızlık hissine kapılması beklenir, bu his ise onu korunaklı tutan temel duygulardan biridir (Güneş, 2015).
Ebeveynler ve yakınları çocuklarının bedenlerine hoyratça müdahale etmemeli ve izinsiz şekilde dokunmamalıdır. Çocukların da birey olduklarını unutmadan bedenleriyle ilgili tasarruflarda onlardan onay alınması gerekir. Örneğin altını ıslatmış veya terlemiş çocuğa ‘istersen gel kıyafetini değiştirelim’ diye sorulabilir. ‘Seni öpebilir miyim, sarılabilir miyim’ diye izin istenebilir. Çocuk ilk başta kendisinden neden izin istendiğini algılamayabilir ama böylece çocuklarda kişisel sınır bilinci oluşacaktır. Kişisel sınır bilinci oluşmuş bir çocuk ise kendi sınırlarının ihlal edildiğini ve bir başkasının kişisel sınırlarını fark edebilecektir. Böylece izin istemeden bedenine yapılacak müdahaleyi algılayabilir, rahatsız olabilir, kendini koruyacak refleksleri doğal bir şekilde geliştirebilir. Yakın akrabalar çok sevdiklerinden ötürü çocukları bazen oyun amacıyla kovalayabilir, bir köşeye sıkıştırabilir, onları zorla sevebilir. Sevginin dışavurumu olan bu davranışlar yüzünden çocuklar, kendilerinden büyük birinden kaçılamayacağını, ona teslim olunması gerektiğini zihinlerine kodlayabilir. İstismara uğramış çocuklarla yapılan araştırmalarda çocukların bu algı yüzünden bağırıp çırpınmadan karşı tarafa teslim olduğu ifade edilmektedir (Güneş, 2015).
Mahremiyet eğitimi çocuk doğar doğmaz başlar. Anne babanın dahi çocuğun özel bölgelerine beden temizliği haricinde dokunmaması gerekir. Çocuğun bezini değiştirirken, krem sürerken veya temizliklerini yaparken bile mahrem bölgelerini sevmeden veya oyun hâline getirmeden özenle ve hızla hareket etmek gerekir. Ebeveyn çocuğun cinsel organlarını sevgi objesi yapmamalıdır. Bebeklikten itibaren çocukların cinsel organını sevmek, dudaktan öpmek veya sözlü bir şekilde ‘öperim, yerim, severim… vb.’ ifadelerle özel bölgelerden bahsetmek doğru değildir. Bebeğin bezini ve terleyen çocuğun atletini herkesin ortasında değiştirmek yerine hiç kimsenin görmeyeceği bir yerde bu işlemin yapılması çocuğun bedeninin kendisine özel ve ait olduğunu anlaması açısından önemlidir. Sağlık için gerçekleştirilen sünnet merasimlerinde çocukların cinsel organlarını göstermeleri istenilerek özel bölgeler bir şov aracı hâline getirilmemelidir. Bu gibi mahremiyeti zedeleyici davranışlar çocuğun özel bölge hassasiyetinden yoksun olmasına neden olacağından ötürü çocuk bu durumu normal olarak algılayabilir ve çeşitli istismarlara açık hâle gelebilir (Ergül, 2021; Kurtoğlu, 2016).
Çocukların özel bölgelerine veya bedenlerine yönelik zorla sevme, öpme, sarılma veya çocuğun rızası dışında birinin kucağına oturmaya zorlanması veya o bölgeleri bir başkasına göster(t)me gibi davranışların mahremiyet açısından doğru bir eylem olmadığını her daim akılda tutmak gerekir. Aksi takdirde çocuk iyi dokunma-kötü dokunmayı ayırt edemeyecek, özel bölgelere dokunma/dokundurtmayı ve bu bölgelere yönelik şakalar yapmayı, mahrem bölgelerini yüz yüze veya daha da vahimi sanal mecralarda teşhir etmeyi normalleştirecektir. Çocuk istemediği hâlde onu öpmek, sıkıştırmak, zorla yemek yedirmek gibi çocuğun istemediği eylemleri yapmaya devam etmek mahremiyeti ihlal etmek ve çocuğu travmaya uğratmak anlamına gelmektedir. Bebeklikten itibaren başlayan bu tür eylemler çocuğa farkında olmadan ‘bu beden senin değil’ mesajını örtük olarak iletmektedir. Çok daha kötüsü bu durum çocuğun özel bölge algısına zarar vereceğinden bir başkasının kendisine bu şekilde bir davranışta bulunması hâlinde bunun kötü bir şey olduğunu, kendisine zarar veren bir davranış olduğunu kavrayamayacaktır (Hablemitoğlu, 2016; Ünal, 2019; Metin, 2017). Çocuğuna çok düşkün ebeveynler, çocuklarının kişisel sınırlarını ihlal ettiklerinin farkında olamayabilirler. Böyle durumlarda çocuklar, psikolojik, bedensel sınırlarını tanımakta ve kabul etmekte sorun yaşamaktadırlar. Bir anlamda bu ebeveynler, helikopter gibi çocuğun etrafında pervane olup onun birey olabilmesine imkân vermemektedirler. Böyle ebeveynler çocukları büyüdüklerinde ise ‘’sen dur ben yaparım’’ demektedirler. Fakat bunların tamamı sınır/kişisel alan ve mahremiyet ihlalidir. Çocuktan izin almadan çocuklarının tüm ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan anne babalar, onların hayır demesine ve öfkesini ifade etmesine fırsat vermediği zaman mahremiyet hissinin oluşması güçleşebilir, çocuklar kötü dokunuşları fark edemeyebilir, muhtelif istismarlara açık hâle gelebilir (Güneş, 2015; Hablemitoğlu, 2016).
2. İyi-Kötü Dokunma Arasındaki Farkı Öğretme
Gündelik hayat içerisinde uygulamalarla çocukları endişelendirmeyecek şekilde özel bölgelerinin nereler olduğunu anlatmak, buralara kimsenin dokunmasına izin vermemeleri gerektiğini ve aynı şekilde kendisinin de bir başkasının özeline dokunamayacağını anlatmak çocukların ‘dokunulması yasak olan yerlerim’ refleksi kazanmasına yardımcı olacaktır. Bu refleksi kazanan çocuk özel bölgelerine dokunulduğunda rahatsız olup ani reflekste bulunabilir (Güneş, 2015). Bunun için 3-7 yaş aralığında çocuklara iyi dokunma-kötü dokunmayı öğretmekle işe başlanmalıdır; bunun için ilk başta yapılması gereken iç çamaşırı kuralını çocuğa öğretmektir. Bu kurala göre anne-baba ve doktor hariç (yine ebeveyn gözetiminde, kendi izni dâhilinde) hiç kimsenin vücutlarına dokunamayacağı, kişisel bakım uygulayamayacağı çocuğa anlatılmalıdır (Ergül, 2021).
Çocuklara dokunmanın farklı türleri olduğu açıklanmalıdır. Ebeveyn, akraba, arkadaş gibi yakın çevredeki kişilerin dokunmasındaki sınırlar açık ve net bir şekilde çizilmeli, iyi dokunuş-kötü dokunuş arasındaki farkı ayırt etmesi sağlanmalıdır. Kendisini iyi hissettirmeyen, rahatsız eden, korkutan, tedirgin eden dokunmaların “kötü dokunma”; anne babanın kendisinden izin isteyerek öpmesinin, sarılmasının, arkadaşının ona sarılmasının, başını okşamasının, doktorun -izin isteyerek-muayene amaçlı dokunmasının “iyi dokunma” olduğu çocuğa ebeveyn tarafından öğretilmelidir. Uygun olmayan dokunma ve davranışlar konusunda öz farkındalığa sahip çocuklar özel bölgelerine zaruri durumlarda kimlerin dokunabileceğini ve kimlerin hiçbir şekilde dokunamayacağını böylece öğrenecektir (Goleman, 2005; Türkyılmaz, 2019; Ünal, 2019).
Çocuğun iyi ve kötü dokunuşu ayırt etmesi yeterli değildir, bununla birlikte birinin kendisine dokunmaya başlamadan önce, yanlış ya da sıkıntı verici bir şeyler olduğunu hissedebilecek hâle gelmesi gerekir. Muhtemel bir kötü dokunuş durumunda buna izin vermemesi, bu kişiyi nasıl durduracağı, sır olarak saklamaması ve ebeveynine veya kendine bakım sağlayan büyüklerine haber vermesi gerektiği öğretilmelidir. Bunun için öncelikle ebeveynçocuk arasında açık, samimi, rahat, güvenli ve etkin bir iletişim olması son derece önemlidir. Böyle bir demokratik aile ortamında çocukların duygu ve düşüncelerine değer verilir, kendilerini ifade etmelerine imkân verilir ve çocuklar her koşulda desteklendiklerini ve kendilerine yardım edileceğini bilir. Ayrıca aile üyeleri arasında iletişimin güçlü olduğu durumlarda ebeveyniyle rahatça ve güven içinde konuşabilen bir çocuğun kötü dokunuşları haber vermesi daha kolay hâle gelecektir (Goleman, 2005; Türkyılmaz, 2019; Ünal, 2019). Çocuklara yönelik cinsel istismarlar yetişkinlerin karşı karşıya kaldıkları istismarlardan farklı olarak cinsel olmayan öpme, okşama gibi eylemlerle başlar. Bu eylemlerin eğlenceli olduğunu ve şiddet içermediğini gören çocuklar karşı çıkmayabilirler. Bu masum dokunuşlar kademeli olarak cinsel dokunuşlara dönüşebilir. Hatta çocuğu ikna etmek için ya ona hediye, şeker vs. verilebilir ya bu eylemleri sır olarak tutması istenebilir ya da başkalarına söylememesi için sevdikleriyle tehdit edilebilir. İşin bu noktalara gelmemesi için ailede mahremiyet eğitimi verilirken çocuğa bedeninin kendine ait olduğu öğretildikten sonra kötü niyetli kişilerin yapabilecekleri hususlar üzerinde durulmalıdır. Çocukların masum bir öpücük, sevme gibi iyi gözüken dokunmaları kötü niyetli olanlarından ayırması için onlara rehberlik edilmelidir (İKGV, 2006).
Çocuğun istemediği şekilde veya çocuktan izin almadan çocuğa dokunma veya sevme gibi eylemlerin cinsel istismarın içine girebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Fakat kötü amaçlı dokunmalara aşırı vurgu yapıldığı zaman bu durum çocukta kaygıyı arttırabilir. Anne babasının sevgi ve şefkat dolu dokunuşlarını veya çocukla konuşan, onun yanağını okşayan her yaşlı bireyin dokunuşunu dahi, çocuk kötü dokunuş gibi algılamaya başlayabilir. Bu durum ise çocuğun korkak ve güvensiz olmasına ve çocuklarla yetişkinler arasındaki ilişkinin bozulmasına yol açabilir (Semerci, 2008). Ama sağlıklı bir şekilde kişisel alan bilinci tesis edilmiş ve mahremiyet hissi kazandırılmış çocuklar yabancı olsun, eş dost akraba olsun, birisi ona kötü niyetli öpme, dokunma vb. dokunuşlar gerçekleştirmeye kalkıştığında kendini güvende hissetmediğinden ötürü iyi olmayan dokunuşları kötü dokunuşlardan ayırt edebilir, kendini korunaklı alana doğru çekebilir (Güneş, 2015).
3. Hayır Diyebilmeyi Öğretmek
Toplumumuzda itaatkâr çocukların genel olarak iyi çocuk olarak tanımlandığı gözlemlenmektedir. Fakat mahremiyet eğitiminde susmayan, sesini çıkarabilen çocuklar yetiştirmek son derece önemlidir. Bir rehber öğretmen, çocuk yetiştirilirken kendini ifade etme fırsatı verilmediği için çocuğun susmayı öğrendiğini ve istismarı yaşadığı zaman da saklama yoluna gittiğini şöyle aktarmıştır (Ünal, 2019: 51): “En başa döndüğümüzde biz çocuğu eğitirken susturan bir ülkeyiz. Çocuğun çok konuşmasını istemiyoruz, fazla konuştuğu zaman yeter artık diyoruz, farklı bir şey söyleyecek belki ama hemen onu nerden çıkardın diyoruz, icat çıkarma diyoruz. Biz böyle yetiştirdiğimiz zaman çocuk farklı, hoşuna gitmeyen, ailesine söylediğinde de onların hoşuna gitmeyen şeyleri saklamayı öğreniyor.” Çocukların ebeveynler tarafından sevilirken fiziksel güç kullanılması yüzünden zayıf ve güçsüz oldukları hissine kapılmamaları sağlanmalıdır. Çocuklara fiziksel zorlamaya karşı hayır diyebilmeyi öğretmeli, rahatsız olduğu bir davranışa fiziksel olarak karşı çıktığında bunun işe yarayacağı hissettirilmelidir. Aksi takdirde çocuk kendini yetersiz hissedebilir, olası istismar durumlarında kendini başkalarına teslim edebilir (Ünal, 2019).
Çocuğu dudaktan öpme, vücudun genital organlarına dokunulması ya da onu rahatsız eden dokunuşun kötü niyetli olduğu vurgulanmalıdır. Bu eylemlerde bulunan her kim olursa olsun, çocuğun buna karşı çıkıp ‘hayır’ demesi gerektiği üzerinde durulmalıdır (İKGV, 2006). Çocuklara rahatsız oldukları durumlarda bağırma, itiraz etme, çığlık atma ve kaçma refleksinin öğretilmesi gerekir. İster dedesi, amcası, babası veya tanımadığı biri olsun özel bölgelerine dokunulduğu veya özel alanı ihlal edildiği zaman çocuklar “Hayır” diyerek rahatsızlığını dile getirebilmeli, kişisel sınırlarının ihlal edilmesine asla izin vermemelidir (Keskin, 2020). Çocuklara hayır diyebilmeyi öğretebilmek, ileride ergenlik dönemlerinde yaşayacakları his ve heyecanlar konusunda sınırlarını net çizebilmeleri açısından da önemlidir. Zira dinî hassasiyetleri olan ailelerin en büyük endişelerinden birisi ergenlik döneminde çocuklarının cinselliği deneyimlemeleridir. Dinî inançlarının bir gereği olarak evlilik öncesinde cinsel ilişkiye karşı olan aileler çocuklarıyla bu durumu açıkça konuşmalı, cinsel ilişkiye giden yakınlaşmaların ilk aşamaları olan mahremiyete halel getiren bakış ve konuşmalardan kaçınmaları, evlilik öncesinde cinsel ilişkiye ve flörte ‘Hayır’ demeleri gerektiği öğretilmelidir. Bu bağlamda onları korkutmadan ve tehdit etmeden bazı kurallar, değerler ve sınırlamalar anlatılmalı, mahremiyetlerine dikkat etmeleri gerektiği üzerinde durulmalıdır (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011).
4. Özel Alan Bilinci Kazandırma
Mahremiyet eğitiminde çocuğa kazandırılması gereken önemli hususlardan bir diğeri de özel alan bilincidir. Ailede mahremiyet eğitiminin temel amacı bir yandan çocuğun özel alan bilincini geliştirmek diğer yandan başkalarının özel alanına saygı göstermelerini sağlamaktır. Çocuk evde özel alanların varlığını hissetmelidir. Böylece çocuk hem kendi hem de başkalarının sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini öğrenecektir. Mahremiyet bilincinin gelişebilmesi için çocuklara özel alan tahsis edilmesi gerekmektedir. Kendine mahsus odası, dolabı, eşyası olan çocuklar hem mahremiyet eğitimini almaya daha elverişli hâle gelebilir hem de arkadaşlarının özel alanlarına daha saygılı olabilirler, izin almadan başkalarının özel eşyalarına dokunmayabilirler ve zarar verici eylemlerden kaçınabilirler. Ayrıca erken yaşlardan itibaren kendine ait odası olan çocuk hareket özgürlüğünün nerede başlayıp bittiğini anlayabilir ve başka bir insanın ve onun mahremiyetinin ne olduğunu daha iyi algılayabilir (Çankırılı, 2015).
Özellikle ebeveynlerle aynı odayı paylaşan çocuklarda mahremiyet algısının ve mülkiyet duygusunun gelişmesi güçleşebilir. Küçüklükten itibaren kardeşlerin aynı yatakta yatması beden mahremiyeti açısından zaten doğru değildir. Yedi yaşından itibaren kız ve erkek çocukların odalarının -eğer imkân varsa- ayrılmasında faydalar vardır. Aile üyelerinin kendilerine ait bölüme sahip olmaları için odalar paravanla da ayrılabilir (Çankırılı, 2015; Ergül, 2021). Kız-erkek çocuklarının yataklarının ayrılmasıyla ilgili yaş bazı hadislerde yedi, bazı hadislerde ise on olarak zikredilmiştir. Bu hadislerde karşıt cinsler için yedi yaş ve aynı cinsler için on yaş sınır olarak kabul edilmektedir. Bazı İslam âlimleri de on yaşından sonra çocukların diğer aile üyeleriyle aynı yatağı paylaşmamaları gerektiği üzerinde durmuşlardır (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011). İlkokul dönemi sonlarına doğru bedensel değişikliklerden ötürü özellikle farklı cinsiyetteki çocukların odalarının ayrılması faydalıdır. Zaten bu dönemden itibaren çocuklar özel mekân talebini dile getirmeye başlarlar. Gelişim döneminin özelliklerinden ötürü bu çocuklar zaten daha fazla yalnız ve sessiz kalmayı, eşyalarını sadece kendileri kullanmayı isterler. Aynı odayı ve yatağı paylaşan ergen çocuklarda cinsel kimlik gelişimi olumsuz etkilenebileceğinden eşcinsel eğilimlerin ortaya çıkabileceği öne sürülmektedir. Çocukların yatılı okullarda aynı odaları paylaşmalarından ötürü homoseksüel eğilimlerin görüldüğü öne sürülmektedir. ‘Onlar kardeş bir sorun olmaz’ şeklinde bir düşünce içerisinde olunmamalıdır, çocukların mahremiyet/özel alan bilincini kazanacağı fiziksel ortam elden geldiğince oluşturulmalıdır (Çankırılı, 2015; Ergül, 2021; Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011).
Küçük yaşlardan itibaren çocukların ebeveynlerin odalarına ve tuvalet, banyo gibi özel yerlere girerken kapıyı tıklatarak, izin isteyerek girmelerine rehberlik edilmelidir. Böylece çocuğa hem anne babanın hayatının özel olduğu mesajı iletilmiş olacaktır hem de izin isteme adabı öğretilecektir. Ebeveynlerin de çocukların odalarına girerken kapılarını tıklatarak müsait olup olmadıklarını sormaları hem onlara özel alana saygının öğretilebilmesi hem de bu ilkenin pratikte uygulanarak örnek olunması açısından önemlidir. Çocukların odalarına girerken kapıyı çalmak veya eşyalarını izin isteyerek almak gibi eylemlerle amaçlanan aslında onlara fiziksel sınırlarını fark ettirmek ve göstermektir. Eğer bir çocuğun fiziksel sınırları önemsenmeden sık sık ihlal edilirse o çocukta hem kişisel sınırlar oluşmayabilir hem mahremiyet hissinin oluşumu engellenebilir hem de ileride istismarlara açık hâle gelebilir (Ergül, 2021; Güneş, 2015; Türkyılmaz, 2019). Çocukların sınır/kişisel alanı öğrenebilmesi ve özel alan bilincini kazanabilmesi için çocukların odasına girmeden, eşyalarını almadan, öpmeden, dokunmadan önce izin alınması gerekir. Fakat kapıyı çalmadan yanlışlıkla girildiğinde ve uygunsuz bir manzarayla karşılaşıldığında paniğe kapılmadan, özür dilenip kapı derhal kapatılmalıdır (Güneş. 2015; Kurtoğlu, 2016; Türkyılmaz, 2019).
Çocuklar akranlarıyla oynarken kapılarını kapatabilirler, anne babanın böyle durumlarda onları takip etmeleri, uzun süreli kapalı kapılar ardında oyun oynamalarına müsaade etmemeleri, anormal bir durumla karşılaşıldığında ise onları utandırmadan ve incitmeden konuşmaları gerekebilir (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011). Tuvalet ve banyonun kişiye özel mekânlar olduğu, tuvalette ve banyoda öz bakım ihtiyaçlarını kendi başına giderebilmesi konusunda teşvik edilmesi özel alan bilincinin çocuğa yerleştirilebilmesi adına son derece önemlidir. Bebeklik döneminden itibaren çocuğun altını değiştirirken, emme sürecindeyken veya üstünü değiştirirken başka bir odaya gitmek çocukta özel alan bilincinin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Farklı cinsiyetlere sahip olduğumuzu fark eden çocuğu iç çamaşırıyla yıkamak, 3-4 yaş itibariyle kardeşleri beraber banyo yaptırmamak, çamaşır değişimi yaparken ve temizliğine yardımcı olurken doğrudan özel bölgesine bakmamak çocuğun özel alan bilinci kazanmasına yardımcı olacaktır (Ergül, 2021; Türkyılmaz, 2019). Bazı küçük çocuklar tuvalet veya banyoda iken ebeveynlerin özel bölgelerini görmek isteyebilirler. Gelişim dönemi itibariyle merak neticesinde sergiledikleri bu eylem nedeniyle azarlama gibi tepkiler vermeden bu alanın kişiye özel olduğu, bu alanların onun da özel alanı olacağı ve özel bölgelerin kimseye gösterilmemesi gerektiği anlatılmalıdır.
5. Görsel Mahremiyete Riayet Etme
Ailede mahremiyet eğitimi verirken çocuklara ‘vücudum çıplak görünmemeli’ refleksi küçüklükten itibaren kazandırılmaya çalışılmalıdır (Güneş, 2015). Bunun için çocuğa bakım veren kişiler en başta çocuğa örnek davranışlar içerisinde olmalıdır. Genellikle üç yaşa kadar çocuklar annebabanın çıplaklığını çok fazla önemsemeyebilir. Dört-beş yaşından itibaren çocuklar bu durumun farkına varacaktır. Bu yaşlarda ebeveynlerin, çocukların bulunduğu ortamlarda iç çamaşırıyla veya çıplak hâlde bulunmamaları gerekmektedir. Kazara çocuk ebeveynini çıplak görürse ebeveyn ona hissettirmeden hızlı bir şekilde üstünü giymelidir. Hatta bebeklerin dahi kayıt hâlinde oldukları unutulmadan onların yanında da bu ilkeye göre hareket edilmesi önemlidir (Kurtoğlu, 2016; MEB, 2013). Ebeveynler çocuğun görme ihtimali olan mekânlarda cinsel ilişkiye girmemelidirler. Çocuklar gelişim dönemi özellikleri itibariyle bazen çıplak dolaşmak isteyebilir veya giydirirken kaçabilir. Çocukların ev içerisinde çıplak bir şekilde dolaşmasına izin verilmemelidir, bu davranışın yanlış olduğu vb. üzerinde konuşulmalıdır. Kendinin çıplak olma durumuna karşı bilinçlenen çocuk kendi bedeninin özel olduğunu ve korunması gerektiğini öğrenir, bedenine yönelecek kötü bakışları hissedebilir ve biri kıyafetini çıkarmaya kalkıştığında rahatsızlığını doğal bir şekilde dile getirebilir (Güneş, 2015).
Mahremiyeti öğretirken çocuğun cinsel bölgelerini kötü bir yer olarak algılamasına da neden olmamak gerekir. Özellikle 3-6 yaş aralığında kızerkek olduğunu ayırt eden ve dikkati cinsel bölgesine yönelmiş çocuklar cinsel organlarının keşfi ile onları görmek ve göstermek isteyebilirler. Hatta başkalarını giyinip soyunurken izlemek isterler ya da giysilerini kaldırıp bakmak isteyebilirler. Bu meraklarının cinsel bir anlamı yoktur. Böyle durumlarda yaptığı davranışı onaylayacak nitelikte gülmek, öz saygısına zarar verecek şekilde ‘ayıp, terbiyesiz, ne yapıyorsun?’ şeklinde kızmak veya ‘pis-pis, ayıp-ayıp’ gibi kelimeler kullanmak yerine ‘kimse görmesin, haydi kapatalım vb.’ ifadelerle başkalarının yanında kıyafetlerimizle dolaşmamız gerektiği uygun ve sakin bir dille anlatılabilir veya ilgileri başka yöne ve şeylere çekilebilir (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011, 2011; Semerci, 2008). Tuvalet kültürü çocuğa kazandırılırken “vücudum çıplak görünmemeli” refleks davranışı kazandırılmaya çalışılmalıdır, tuvalet kapısını kapalı tutması gerektiği öğretilmelidir. Bebeklikten itibaren çocuğun tuvaletle ilgili ihtiyaçlarını karşılamaya alışan ebeveynler, çocukları büyüse dahi onunla tuvalette bulunmakta sakınca göremeyebiliyorlar ya da korktukları gerekçesiyle kapılarını açık tutabiliyorlar. Fakat bu durum, çocuğa tuvaletin özel bir mekân olduğu ve bedenin başkaları tarafından görülmemesi bilincini kazandırma noktasında sorunlara yol açabilmektedir. Doğal olan kendisini tuvalette gören birine karşı çocuğun tepki vermesini sağlayan temel davranış refleksini ona kazandırmaktır. Temel davranış refleksi çocuğu ileride karşılaşacağı tehlikeli durumlara karşı koruyacaktır (Güneş, 2015).
Çocuklarda mahremiyet bilincinin küçük yaşlardan itibaren sağlanabilmesi için 3-4 yaşından itibaren çocukların ebeveynleriyle birlikte banyo yapmaması, yapılacağı mecburi durumlarda veya birlikte oyun oynadıkları zaman ise çıplak bir hâlde bulunmamaya özen gösterilmesi gerekir. Böylece çocuk çıplaklığın sınırlarını öğrenecek, kendi bedenine yönelecek istismarlardan doğal bir davranış refleksiyle korunacaktır (Güneş, 2015; Çankırılı, 2015). Kendi öz bakım becerilerini geliştirebilecek yaşa geldikleri zaman banyo kapısını kapatmaları, cinsel bölgelerini mahrem olduğu için kendi başlarına yıkamaları, soyunma ve giyinme işlerini kendi odalarında veya kimsenin olmadığı kapısı kapalı başka bir odada yapmaları gerektiği üzerinde duran Çankırılı (2015), ebeveynlerin de çocuklarına örnek olabilmeleri için soyunma ve giyinme işlerini onların önünde yapmamaları gerektiğini dile getirmektedir. Aksi takdirde çocuklar nerede çıplak, nerede giyinik olabileceklerini öğrenemeyeceklerdir.
Bu duruma dair çarpıcı bir örneği Semerci (2008: 19) şu şekilde anlatmaktadır: “Anaokuluna giden Murat garip davranışları nedeni ile eve gönderilmişti. Murat okulda bir neden yokken soyunuyor ve o şekilde gezmek istiyordu. Diğer veliler bundan huzursuz olmuş, okuldan ayrılmasını istiyorlardı. Murat’ın ailesi şaşkındı. Aile görüşmesinde, evde anne ve babasının Murat doğduktan sonra henüz küçük olduğunu düşündükleri için kıyafetlerini önemsemedikleri, onun yanında soyundukları ve dolaştıkları öğrenildi. Murat nerede çıplak olunabileceğini bu nedenle öğrenmemişti. Ailesinin okulda soyunduğu için ona kızmalarını ise hiç anlamıyordu.” Çocukların kıyafet tercihlerinde mahremiyete dikkat etmeleri için onlara kılavuzluk edilmelidir. Özellikle küçük yaşlardaki kız veya erkek çocukların abartılı renkler, payetler, lame kumaşlar, mini etekler, kısa şortlar, vb. aksesuarlar gibi yaşına uygun olmayan giysiler yerine mahremiyet açısından daha makul kıyafetler tercih etmeleri için onlara yardımcı olunmalıdır (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011). Anne babaların ev içerisinde birbirlerine karşı gösterdikleri sevgi içerikli eylemlerinde aşırıya kaçmamaları gerekir. Bu tarz eylemlerle çocukların evcilik, doktorculuk vb. oyunlar aracılığıyla özellikle kız çocuklarına yönelik cinsel istismarların gerçekleştirilmesine neden olduğu ifade edilmektedir (Türkyılmaz, 2019). Çocuklar bu türlü oyunları oynarken fark edildikleri zaman onları azarlamadan, korkutmadan bu durumu anladığımızı hissettirmek ve merakları üzerine konuşmak gerekir (Semerci, 2008).
6. Sözel Mahremiyete Riayet Etme
Mahremiyet sadece bedene mahsus bir değer değildir. Aile içerisinde çocukla konuşurken onun mahremiyet bilincini zedelemeden konuşmak önemlidir. “Nasılsa anlamazlar” diye düşünüp onların yaşlarına uygun olmayan konuşmalar ve sohbetler yapılmamalıdır. Çocuklar ev içinde söylenen bütün sözleri işitmektedir. Anne babalar çocukların duymadığını veya anlamadığını düşünse bile onlar bu sözleri açık veya örtük bir şekilde içselleştirebilmektedir. İşte bu sebeple ebeveynler sözel mahremiyete de dikkat etmeli; bir başka deyişle mahremiyeti zedeleyici sözler sarf etmemelidir. Ebeveynlerin ya da diğer aile bireylerinin çocukların yanında mahremiyet duygularını zedeleyici cinsel anlam içeren argo, küfürlü, kaba konuşmalardan uzak durmaları gereklidir (Kurtoğlu, 2016). Küfür etme oranının erkek çocuklarında yüksek olduğu ve bu küfürlerde ana temanın cinsellik olduğu ifade edilmektedir. Bu durumun arka planında ise en çok baskı altına alınan ve sorunlar yaşanan yönün, cinsellik olduğu öne sürülmektedir.
Cinsellik içeren küfürler eden çocuğa yasaklar koymak, onaylar nitelikte gülücükler göndermek veya “erkekler küfür eder” şeklinde cinsiyetçi mesajlar iletmek doğru değildir. Bazen ilgiye muhtaç çocuklar küfür edebilmektedir, böyle durumlarda cezalandırma yoluna gitmeden bu çocukların duygusal ihtiyaçları karşılanmalıdır (Güder, 2016). Sözel mahremiyet bağlamında aileler çocuklarına sarf ettikleri hitap şekillerine dikkat etmelidirler. Aşkım, sevgilim, vb. hitapların çocuklara kullanılması cinsel kimlik gelişimi açısından karmaşaya sebep olacağından çocukların mahremiyet algıları da olumsuz etkilenebilir. Herkesin kendisine “aşkım, sevgilim…” demesinin normal olduğunu algılayabilir. Zaten çocuk da annesinin babasının sevgilisi veya aşkı değildir. Bu hitaplar yerine “yavrum, canım, kızım/oğlum…” gibi sevgi temalı sözcükler kullanılabilir. Ayrıca çocuklara küçük yaşlardan itibaren “seni şununla evlendireceğim, seni kızıma/ oğluma alacağım” gibi sözler söylemek de doğru değildir (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011; Purtaş, 2016). Ayrıca çocuğun özellikle üç-altı yaş aralığında meraktan ötürü annesinin göğsüne dokunması veya arkadaşına sarılan bir çocuğun eylemlerine ebeveynlerin cinsel anlamlar yükleyip çocuğa ‘bak sen çapkına, neler yapıyor?’ gibi sözler söylemeleri çocuğu rahatsız edebilir, onun mahremiyet algısını zedeleyebilir (Semerci, 2008).
7. Sanal Ortamda Mahremiyet Farkındalığının Kazandırılması
Mahremiyet eğitimi sadece gerçek hayatta değil; sanal ortamda da devam etmesi gereken bütüncül bir eğitimdir. Çocuklara küçüklükten itibaren dijital ortamlarda da mahremiyet bilinci kazandırmak günümüzde son derece önemlidir. İnternet ortamında çocuklar mahremiyet ihlali açısından birçok tehditle karşı karşıyadır. Çocuklar internet ortamında tanımadıkları kişilerle irtibat kurma durumunda, bu kişilerin söylediklerine güvenerek mahrem bilgilerini ve görüntülerini paylaşabilmektedir (Ünal, 2019). İnternet kanalıyla çocuklardan elde edilen fotoğraflar ve videolar pornografik sitelerde kullanılabilir ve niyeti kötü kişiler onlara tuzak kurarak çeşitli yollarla istismar edebilir. Çocuk ve ergen psikiyatristi Semerci (2008: 164-165) bu durumun ciddiyetini göstermesi açısından kendisine danışan bazı ebeveynlerin paylaşımlarına eserinde şöyle yer vermiştir:
“On beş yaşındaki kızımın internette uygunsuz ve büyük kişilerle mesajlarını okudum. Kendini daha büyük göstermişti. Onlarla açık saçık konuşmalar yapmış. Adam buluşmak istediğini yazıyor. Çok telaşlandım. Yasakladım ama arkadaşının bilgisayarından devam ettiğini fark ettim.” “On dört yaşında olan oğlumun arkadaşları ile internette cinsellikle ilgili garip yazışmalarını gördüm. Penislerinin resimlerini bir siteye yolladıklarını ve kiminkinin daha büyük olduğunu anlaşılacağı yazıyordu.”
Çocukların ve gençlerin internet ortamında birçok sitede mahremiyet algılarını ve cinsel kimlik gelişimlerini olumsuz etkileyecek içeriklerle karşılaşmaları muhtemeldir.
Bu sitelerin bazılarında kız çocuklarına yönelik oyunların adlarına bakıldığı zaman mahremiyet eğitimi açısından ne kadar ciddi mahzurlar taşıdığı aşikârdır: Çarşı Güzeli, Plaj Güzeli, Flört Prensesi, Aşkın Testi, Pou Öpücük, Gizli Öpücük, Zayn Malik Randevu, Okul Güzeli, Prenses Aşk Hikâyesi, Prenses Sevgisi, Okulda Sevgi, Yılbaşı Öpücüğü, Pasaj Güzeli vb. Medya iletişim araçları içerisinde cinselliğe etki eden televizyonun yanı sıra internetin de cinselliğe yönelik yaygın bir biçimde kullanıldığı günümüzde çocuklar ve gençler pornografik içerikleri ihtiva eden sitelere kolaylıkla erişebilmektedir. 17 yaşındaki bir genç böyle sitelerin nasıl bağımlısı olduğunu, mahremiyet algısının ve cinsel kimlik gelişiminin bu durumdan nasıl olumsuz etkilendiğini bir pedagoga şöyle anlatmıştır (Güneş, 2015: 182-183): “Evimize internet bağlandığında 14 yaşındaydım. İlk günler kimi zaman ders çalışıyor, kimi zaman da oyunlar oynuyordum. Ailem çok güveniyordu bana. Artık dışarıda kötü arkadaşlara bulaşmayacağımı düşündükleri için mutlulardı. Bütün gün evdeydim ve odamda internet sayfalarını gezip duruyordum. Bir gün yine sanal dünyada dolaşırken önüme gelen bir reklama bilinçsizce bastım, ahlaksız bir siteye girmişim, korktum ve hemen kapattım. Birileri görecek ve hakkımda kötü düşünecek diye bilgisayarın hafızasından o sitenin adresini sildim. Ama oradaki görüntülere karşı içimde garip bir merak oluştu. Aradan birkaç gün geçince yeniden aynı sayfaya girdim. Bu kez evde kimse yoktu ve saatlerce o sayfalarda oyalandım. Aradan bir yıl geçti. Önceleri iğrenerek gözümü kapattığım sitelerin esiri oldum artık. Anne-babamın hiçbir şeyden haberi yok. Artık kendimi kontrol edemez bir durumdayım. Kız kardeşimi odasında giyinirken görmeye çalışıyorum. Mahallemizdeki küçük çocuklara karşı içimde bir ilgi oluştuğunu hissediyorum. Kendimden iğreniyor, intihar etmek istiyorum ama bundan korkuyordum da. Şimdi bu alışkanlığımdan kurtulmak için her gün ağlıyorum, dua ediyorum.”
Özellikle erotik ve pornografik unsurları ihtiva eden film ve siteler, çocuklarda erken cinsel olgunlaşmaya ve hatta cinsel sapmalara yol açabilmektedir. Çocuk ve ergen psikiyatristi Semerci’ye (2008: 65) bazı ebeveynlerin sorduğu sorular, bu durumun vahametini göstermesi açısından dikkate değerdir: “Altı yaşındaki kızım bilgisayarda cinsellik içeren bir şey seyretmiş. Gece ağlayarak, korkarak geldi. Çıplak adamla kadını seyrettiğini, pişman olduğunu söyledi. ‘Pişmanım, mutsuzum.’ diye ağladı. Teselli edemedik. Bir zararı olmuş mudur?” “Altı yaşındaki yeğenim geçen gün internette yanlışlıkla cinsel birleşme içerikli yani porno yayınına tanık olmuş. Çocuğun kafası karışmış. Ne yapacağımızı bilemedik. Sorular soruyor. Dört yaşındaki kızımla oynuyor. Ona bir şey anlatır mı ya da gördüklerini yapmaya çalışır mı?” TV ve internete hayatında önemli bir yer ayıran çocuk ve gençlerin yoğun cinsel içerikli mesaj ve görüntülerle karşı karşıya gelmeleri korkmalarına, yanlış bilgilenmelerine ve ileriki yaşlarda cinsel yaşamlarının olumsuz etkilenmesine yol açabilir. Çünkü pornografik siteler çocukların ruhunda yaralar açacak tehlikeli görüntüleri ihtiva etmektedir, bu durum onlarda travmatik sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Özellikle 7-11 yaş grubundaki çocuklar birçok şeyi bilmek istediklerinden bu türlü sitelere fazlaca meraklıdırlar (Semerci, 2008). Bir araştırma kapsamında bazı rehber öğretmenler çocukların etraftan duydukları ya da bir şekilde merak ettikleri her şeye internet ve televizyon aracılığıyla ulaşabildiklerini, cinsel içerikli paylaşımların çocuklarda cinsellik ilgisini arttırabildiğini, merak duygusuyla gördükleri cinsel içerikli fotoğrafları veya videoları denemek istediklerini dile getirmişlerdir (Ünal, 2019: 66): Kötü niyetli kişiler özellikle ebeveyn denetiminden yoksun ve internet kullanımında sınırı olmayan çocukları sanal ortamlarda hedef alabilmektedir. Çocukların yaşlarına ve gelişimlerine uygun olmayan görüntü ve kişilerle karşılaşma, kandırılma ve istismar edilme olasılıklarını ortadan kaldırmak için kontrol her zaman ebeveynde olmalı, belli bir yaşa kadar çocuklar internete tek başına girmemeli, belli bir yaştan sonra ise tablet, bilgisayar, akıllı telefon, vb. araçlar denetimsiz bir şekilde verilmemeli, bilgisayarı ve interneti tanımasına eşlik edilmeli, düzenli olarak kontrol edilmeli, bilgisayar evde görünen bir yerde (kesinlikle çocuğun odasına değil) konumlandırmalı, evdeki internetin çocuk ve aile koruma paketi eşliğinde kullanılması sağlanmalıdır. Çocukların mahremiyet bilincine zarar verecek ve cinsel gelişimlerini olumsuz etkileyecek içeriklere baktığı fark edildiği zaman ise öfke ve panikle hareket etmeden sabırlı bir şekilde adım adım bu içeriklerin olumsuzlukları anlatılarak mahremiyet bilinçlerinin güçlenmesine yardımcı olunmalıdır. Böyle durumlarla karşılaşan ebeveynler hemen çocukları cezalandırma yoluna gitmemeli veya yasaklarla bu süreci yönetmeye çalışmamalıdırlar. Bu, sorunu daha da derinleştirebilir, utanma duygusunun zedelenmesine yol açabilir. Mahcup edilen çocuk zamanla mahcubiyet hissini de kaybedebilir, utanma duygusu utanca dönüşebilir. Ebeveynler çocuğun onurunu kırmadan sabırla hareket edebilirlerse vicdani gelişimini doğru bir şekilde yönlendirip besleyebilirler. Zira vicdan iyiyi kötülüklerden ayırt etmeyi ve iyiyi keşfetmelerine kılavuzluk eden bir yetenektir (Güneş, 2015; Güneş, 2017).
Aileler de sanal mecraları kullanırken çocuklarının mahremiyetlerine özen göstermelidir. Çocuklar, kendilerine rol model olan anne babalarının sosyal medya kullanımlarını takip edip taklit ederler, ebeveynlerinin yaptıklarını normal görüp onlar da kendi bedenlerini teşhir etme yoluna gidebilirler (Hablemitoğlu, 2016). Ebeveynler ailede mahremiyet eğitimi verirken bir yandan çocuklarına küçüklükten itibaren bedenin özel olduğunu, özel alan bilincini, iyi dokunma ve kötü dokunmayı anlatmaya çalışırlarken diğer yandan sosyal medya paylaşımlarıyla çocuklarının mahremiyet alanlarını korumayı bazen ihmal edebilmektedirler. Bu bağlamda Şişman’ın (2019:18) bu çelişkiye işaret ettiği şu sorusu üzerinde düşünmek gerekir: “Kendi fotoğrafını Facebook profiline koymayacak kadar muhafazakâr/dindar bir anne, mahremiyeti nasıl tanımlıyor olmalı ki çocuğunun fotoğrafını yayınlarken aynı ilkeler geçerli olmuyor?” Çocukların fotoğraf ve videoları sosyal medyada paylaşılmamalıdır. Bu paylaşımlar hem kötü niyetli insanların eline ulaşabilir hem de küçük yaşlarda içinde oldukları durumu net olarak ayırt edemeseler bile, ergenlik çağında bedenlerinin mahrem olduğunu hissettikleri zaman çocukluk görüntülerinin sürekli karşılarına çıkmasından ötürü rahatsızlık duyabilirler, kendilerini değersiz hissedebilirler, arkadaşları arasında küçük düş(ürül)müş gibi hissedebilirler. Bu durum ebeveyn-çocuk ilişkini olumsuz etkileyebilir, çocuklar ailelerine öfke duyabilir, aileleriyle çatışma yaşayabilirler (Hablemitoğlu, 2016). Ebeveynlerin çocuklarıyla empati yapıp kendilerini onların yerine koymalarında fayda vardır. Böylece çocukların mahremiyetlerine ve kişisel alanlarına hem evde hem de sanal mecralarda saygı göstermeleri mümkün hâle gelebilir (Duygulu, 2018).
Çocukların fotoğraflarının sosyal medyada beğeni ve takipçi toplamak için teşhir edilmesi temelde bir çocuk hakları ihlali ve istismarıdır. Sanal ortamlarda çocuklarının, bebeklerinin fotoğraflarını, her anını, gününü, videolarını paylaşan ebeveynlerin ciddi bir çocuk hakları ihlali yaptığını vurgulayan Hablemitoğlu (2016) konuyla ilgili olarak şunları ifade etmektedir: “Özellikle anneler sosyal medyada çocuklarının hangi fotoğraflarını paylaşacaklarını dikkatle düşünmelidirler. Özellikle yazın tatil yerlerinde, banyoda, kendi odasında üzerini değiştirirken çocukların vücudunu teşhir eden fotoğrafların konulması, çocukların beden mahremiyetini ihlal ediyor. Ya da çocukların oynadığı parkın, okulun, devamlı gittiği mekânların bilgisini içeren paylaşımlar, çocuğun güvenliğini tehdit ediyor. Bu konu özel dikkat gerektiriyor. Son zamanlarda suçların dijitalleşmeye başlaması; ailelerin bilinçli davranmasını zorunlu kılıyor.
Evet, sosyal medya her birimiz için gerçekten bir özgürlük alanı, kendimizi ifade ettiğimiz ve görünür olabildiğimiz bir yer. Ancak, çocuğumuzun her fotoğrafını paylaşmak zorunda değiliz. Ayrıca bu konuda özgür değiliz yazık ki. Sizi bilmem ama ben artık bu paylaşımların ciddi bir çocuk hakları ihlali sınırında olduğunu düşünmeye başladım. Çocuklarını yemek yerken, yüzerken, uyurken evde dışarda her alanda çeşit çeşit giysilerle fotoğraflarını videolarını çekerek yayınlayan aileler ciddi bir patolojik sosyal olguya dönüştüler. Çocuklarının kendilerinin karar veremeyecekleri durumlarda (bebek beziyle, çıplak, komik pozlar verdirilerek) fotoğraflarının sosyal medyada paylaşılmasının ömür boyu peşlerinden gidecek izler bırakacağı konusunda uyarıda bulunuyorlar.” İnternet gibi TV izlerken de mahremiyet bağlamında çeşitli olumsuzluklar göz önünde bulundurularak hareket edilmelidir. Yapılan bir araştırmaya göre akşam 19-23 arasında televizyonda cinsel ilişkiyi akla getiren 9 binin üzerinde sahneye veya söze şahit olunmaktadır (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011).
Çocuklarla birlikte televizyon izlerken aniden karşımıza mahremiyet ihlalini ihtiva eden görüntüler çıkabilir. Örneğin bir çocuk veya genç televizyon izlerken dondurma reklamı çıkabilir ve cinsel temalar gösterilebilir. Böyle durumlarda hemen görüntüyü değiştirmek veya birden kalkıp TV’yi kapatmak çocuğun merakını daha da arttırabilir. Bunun yerine sesli bir şekilde tepki gösterilebilir. Televizyon izlerken bir sahnede karşı tarafın mahrem alanına dokunan bir kişiye ‘insanların özel yerlerine dokunmak sence doğru mudur?” şeklinde sorular yöneltip bu eylemin doğru olmadığı üzerine konuşulabilir. Çocuklar anne babalarının başkalarına gösterdiği tepkileri modelleyerek daha kolay öğrenebilmektedirler. Aksi takdirde izledikleri görüntüleri belli bir süre sonra normal olarak algılamaya başlayabilirler (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011; Güder, 2016; Pedagoji Derneği, 2013). Çocuklar ebeveynlerin izlediği televizyon programlarından da olumsuz etkilenebilir. Yan odada ders çalıştığı düşünülen çocuk, anne babasının izlediği televizyona kulak misafiri olabilir. Annesine çok hırçın ve saygısız davrandığı için bir çocuk psikiyatristine getirilen çocuk görüşmede ağlayarak şunları söylemiş (Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011: 155): “Annem sabahları evlilik programı izliyor, kendine yeni bir eş arıyor, sanırım babamdan ayrılacak..” Bu sebeple aileler televizyon programlarını seyrederken dikkatli ve seçici davranmalıdırlar, bilinçli bir TV izleme politikası geliştirmelidirler (Güder, 2016).
8. Çocuklara Olumlu Model Olma
Mahremiyet eğitiminde başarının anahtarı, bu işi üstlenen ebeveynin ve çocuğun çevresindeki kişilerin tutarlı bir şekilde hareket ederek olumlu bir örneklik içerisinde olmasıdır. Anne baba mahremiyet eğitiminde ortak düşünce ve eylem içerisinde olmalıdır. Mahremiyete ilişkin aile içerisinde belirlenen kurallara çocuğun etrafındaki herkesin riayet etmesi, farklı tutum ve davranışlardan uzak durulması gerekir. Zira teorik olarak öğretilip hayata geçirilmeyen kurallar, mahremiyet bilincinin oluşmasında etkili olmayacaktır. Örneğin bir baba çocuğunu severken izin alır, anne izin almadan çocuğunu severse çocuk da mahremiyet bilincinin gelişimi olumsuz etkilenebilir. Bundan dolayı ev içerisinde söylemler ve eylemler bir bütünlük arz etmelidir (Kurtoğlu, 2016). Ailede mahremiyet eğitimindeki en büyük zorluklardan biri, küçük iken mahremiyet eğitimi almamış yetişkinlerin öğrenilmiş çaresizlikle yanlış davranışları yetişkinlikte sürdürerek çocuklarına olumsuz rol model olmalarıdır. Bu sebeple mahremiyet duygusunu çocuklarına kazandırmaya çalışan ebeveynlerin kendi mahremiyet algılarının zedelenmemiş olması veya bu algılar zedelendiyse bunu tamir etme çabası içerisinde olması çok önemlidir (Güneş, 2017). Mahremiyet eğitiminin tam anlamıyla uygulanabilmesi için bütün aile ve çocukların bu konuda bilinçli olması gerekir. Mahremiyet eğitiminden yoksun aile ve çocukların mahremiyet eğitimi olan kişileri negatif yönlü etkileyebileceğini ve mahremiyet algılarına zarar verebileceği göz önünde bulundurulmalıdır (Ünal, 2019). Aile büyükleri bazen kendi mahrem alanına saygılı olmasını isteyen torunları sebebiyle anne-babayı “Çocuğu siz mi bizden uzaklaştırıyorsunuz…” şeklinde yakınmalarda bulunabilirler. Çocuğun mahremiyeti ve güvenliği açısından bunun gerekli olduğu anlatılmalı ve aile içerisinde herkesin tutarlı eylemleriyle çocuğun mahremiyet eğitimine katkı sunmasının önemi üzerinde durulmalıdır (DİB, 2019). Mahremiyet eğitimini üstlenen anne-babaya akrabalar ve çocuğun etrafındaki diğer insanlar da destek olmalıdır.
Çocuğa mahremiyet eğitimi kapsamında öğretilenler, koyulacak sınır ve kurallar net bir şekilde söylenmelidir. Bu kurallara anne baba ve diğer kardeşler de tüm aile bireyleriyle birlikte uymalıdır. Örneğin anne baba çocuğa “Giyinirken veya soyunurken yalnız olmalısın” diyorsa, kendileri de ev içerisinde bu kurala uymalıdır (Ünal, 2019). Özel bölgeler, giyim kuşam konusundaki sınırlar öğretilirken ebeveynlerin kendileri de ev içerisinde dışarısında giydikleri kıyafetlere mahremiyet sınırları açısından dikkat ederek örnek olmalılar, kendi mahrem alanlarına girmeye teşvik eden, vücutlarını teşhire yönelik aşırı davetkâr nitelikte kıyafetler giymemeye özen göstermelidirler. Ailede mahremiyet eğitimi bağlamında kıyafetin başkalarına kendimizi beğendirme ve dikkat çekme arzusuyla değil de ihtiyaç odaklı giyilmesi gerektiği, moda rüzgârına kapılmanın mahremiyet için bir tehdit oluşturduğu her daim akılda tutulmalıdır (Çankırılı, 2015; Güneş, 2017; Başgül, Bayrak ve Gündüz, 2011). Bir araştırmaya katılan ebeveynlerden biri bu konuda anne-babanın çocuğuna rol model olmasının önemli olduğunu şöyle dile getirmektedir (Türkyılmaz, 2019: 114): “Kıyafetlerin değiştirilmesi konusunda dikkat edilmeli, anne-baba duştan çıktığında çocukların karşısına giyinmiş bir vaziyette çıkmalıdır. Ben kendi dedemin üzerini yanımda değiştirdiğini hiç hatırlamıyorum. Bu hassasiyet önemli. Ben işten döndüğümde kendi çocuklarımın yanında üzerimi değiştirmiyorum. Kız çocuğu olduğu için, annesi mümkün olduğunca kendi odasında, kendi alanında üzerini değiştirmeye çalışıyoruz, bu şuur oluşsun diye… Kişisel alana müdahale edilmemesi, ettirilmemesi önemli bir nokta. Mesela dedesini öpmeyle alakalı sorun yok ama çok da yakın olmayan birini öp gibi bir yönlendirmede bulunmamaya gayret ediyorum. Onu öperken izin istiyorum. İzlediği çizgi filmler, verilen telefonlarda gördükleri karelere sınırlandırma getirilmesi gereklidir. Anne babanın çelişki içerecek davranışlardan kaçınması; talep ettiği şeyleri bizzat kendisinin de yapıyor ve uyguluyor olması gereklidir. Toplum olarak bu noktada eksiğiz. Mahremiyet eğitiminde ciddi olunmalıdır. Çocuk anne-babada o ciddiyeti görmeli; kırılması gereken bir ihlal olarak mı yoksa asla vazgeçilmemesi gereken bir taviz olarak mı mahremiyeti görmesi gerektiğinin çocuğa sirayet etmesi gereklidir. Ciddiyetin ve ısrarın arkasında durmak gereklidir.”
Sonuç
Mahremiyet eğitiminin verileceği temel yer, ailedir. Bunu en itinalı bir şekilde çocuğa kazandıracak ilk kişiler de anne babalardır. Ailede mahremiyet eğitimi bağlamında anne-babalar ve çocuğun yakınında olan kişiler çocuklara önce özel bölgelerini, bedenlerinin kendilerine ait olduğu bilincini kazandırmalıdırlar. İyi ve kötü dokunma arasındaki farkı, rahatsız olduğu durumlarda hayır diyebilmeyi öğretebilmelidirler. Aile içerisinde tüm bunlar öğretilirken görsel ve sözel mahremiyete de özen gösterilmelidir. Aile içerisinde mahremiyet eğitimi verilirken çocukların sanal mecralarda karşı karşıya kalacakları tehlikeler karşısında aileler bilinçli olmalı ve kendileri de sanal ortamlarda çocuğun mahremiyetine dikkat edecek eylemler içerisinde olmalıdırlar. Ailede verilen mahremiyet eğitiminin başarılı olması için ebeveynlerin bu konuda çocuğa rol model olmaları son derece önemlidir. Ailede mahremiyet eğitimi gerçekleştirilirken çocuklara sadece nasihat etmek yerine korkutmadan, yargılamadan ve utandırmadan onlarla iletişime geçilmelidir. Ebeveynlerin çocuğu susturmadan aktif şekilde dinleyebilmeleri gereklidir. Çocuğun ancak dinlenildiğini ve anlaşıldığını hissettiği zaman yani ailesiyle tüm iletişim kanalları açık olduğunda taciz veya istismar gibi durumları ailesiyle paylaşma cesareti göstereceğini bilerek hareket etmek gerekir. Aynı şekilde, cinsellik veya mahremiyetle ilgili aklına takılan soruları ancak ebeveyni tarafından yargılanmayacağına inanan çocuk ailesine sorabilir. Mahremiyet eğitimi çocukların gelişim düzeyleri ve yaşları göz önünde bulundurularak verilmelidir.
Mahremiyet eğitiminden istenilen kazanımların elde edilebilmesi için bütün aile fertlerinin bu konuda bilinçli olması gerekir. Bu eğitimden yoksun kalmış diğer aile üyelerinin mahremiyet eğitimi alan çocukları negatif yönlü etkileyebileceği ve mahremiyet algılarına zarar verebilecekleri göz önünde bulundurulmalıdır. Ebeveynler her ne kadar kendi sezgilerine göre hareket edip mahremiyet eğitimine ilişkin hususları çocuklarına aktarma gayreti içerisinde olsalar da profesyonel bir mahremiyet eğitiminin nasıl yapılacağına ilişkin eğitimlere katılmalarında faydalar vardır. Bu sebeple her ailenin profesyonel manada mahremiyet eğitimine ihtiyacı vardır. Bunun için ilgili kamu kurumlarının ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte eylem planı geliştirmeleri önemlidir. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın öncülüğünde ailelere mahremiyet eğitimi programları düzenlenmelidir. Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi çocuklara ve ailelere çok daha kolay ulaşabilen kurumlarla da iş birliğine gidilerek ortaklaşa eğitimler ve faaliyetler gerçekleştirilmesi son derece önemlidir. Ailelere verilen eğitimlerde hangi kurumun neyi, nasıl yapacağı, bu konuda bir ihmal veya ihlal görüldüğünde nereye başvurularak nasıl bir süreç izleneceği konusunda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı koordinasyonu sağlamalıdır. Yapılan çalışmaların ve verilen eğitimlerin çıktıları, pilot ve etkideğerlendirme araştırmalarıyla sürekli gözden geçirilerek geliştirilmelidir.
Doç. Dr. H. Şule ALBAYRAK – Tüm Yönleriyle Mahremiyet,syf:405-433
1 Doç. Dr., Erciyes Üniversitesi, Din Eğitimi Anabilim Dalı, ORCID: 0000-0002-1677-9982
Kaynakça
Aydın, N. (2015). Hadislerde mesken mahremiyetini tehdit eden unsurlara karşı alınan önlemler. Ekev Akademi Dergisi. 63. 287-314.
Bayrak, G. Başgül, Ş. Z. ve Gündüz, T. (2011). Ailede cinsel eğitim. İstanbul: Timaş Yayınları.
Çankırılı, A. (2015). Ailede ve okulda değerler eğitimi. İstanbul: Zafer Yayınları.
DİB. (2019). Sorularla mahremiyet bilinci. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Duygulu, S. (2018). Sosyal medyada çocuk fotoğraflarını paylaşmak – mahremiyet ihlali. 30. 12. 2020, https://www.serapduygulu.com.tr/makaleler/anne-baba/sosyalmedyada-cocuk-istismari-sosyal-medyada-cocuklarin-fotograflarini-paylasmakmahremiyet-ihlali-midir.html.
Ergül, L. K. (2021). Çocuk ve mahremiyet. 10. 01. 2021, https://kemalsayar.com/insanadair/cocuk-ve-mahremiyet
Goleman, D. (2005). Duygusal zeka neden IQ’dan önemlidir? (Banu Seçkin Yüksel, Çev.).İstanbul: Varlık Yayınları.
Güder, S. Y. (2016). Erken çocuklukta cinsel eğitim ve toplumsal cinsiyet. Ankara: Eğiten Kitap.
Güneş, A. (2015). Mahremiyet eğitimi. İstanbul: Timaş Yayınları
Güneş, A. (2017). Cinsel istismar olgusu ve mahremiyet eğitimi. İnsan&Toplum Dergisi.7 (2). 25-67.
Hablemitoğlu, Ş. (2016). Çocuk hakları ihlali ve çocukların istismar alanı olarak ‘’sosyal medya’’. 03. 01.2021, https://tr.linkedin.com/pulse/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1- ihlali-v%C3%A7ocuklar%C4%B1n-istismar-alan%C4%B1-ii-hablemito%C4%9Flu.
İKGV (2006). Öğretmen ve öğretmen adayları için cinsel sağlık eğitimi. İstanbul: Ceren Yayın Dağıtım.
İnam, A. (2020). Mahremiyet bilincimiz var mı? Mahremiyet eğitimi çalıştayı içinde (8- 12). Köln: Uluslararası Akademisyenler Birliği.
Keskin, K. (2020). Çocukluk döneminde (7-11 yaş grubu) mahremiyet eğitimi. Mahremiyet eğitimi çalıştayı içinde (40-52). Köln: Uluslararası Akademisyenler Birliği, 2020.
Kurtoğlu, M. (2016). Çocuk bu ihmale gelmez. İstanbul: Nesil Yayınları.
MEB. (2013). Cinsel gelişim. Ankara: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.
Metin E. (2017). Mahremiyet kavramının tanımına ve mahremiyet eğitimlerinin içeriğine ilişkin öneriler. Ankara: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Yayınları.
Purtaş, A. (2016). Mahremiyet eğitimi şart. 21.11.2016, http://ailehayati.blogcu.com/ mahremiyet-egitimi-sart/1331794.
Semerci, B. (2008). Çocuklarımızla cinsellik hakkında konuşalım. İstanbul: Alfa Yayınları.
Şişman, N. (2019). Mahremiyet hayatın sırları ve sınırları. İstanbul: İnsan Yayınları.
Tarhan N. (2012a). Güzel insan modeli. İstanbul: Timaş Yayınları.
Tarhan N. (2012b). Sen, ben ve çocuklarımız. İstanbul: Timaş Yayınları.
Türkyılmaz, Z. (2019). 3-6 yaş grubu çocuğu olan ebeveynlerin mahremiyet eğitimine dair bilgilerinin incelenmesi (Üsküdar örneği). Yayınlanmamış yüksek lisans tezi.
Üsküdar Üniversitesi.
Ünal, F. (2019). Çocuk cinsel istismarında cinsel kimlik ve mahremiyet eğitiminde rehberlik öğretmenlerinin rolü. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi. Yalova Üniversitesi.
Zeytinoğlu S. (1991). Sağlık, sosyal hizmet, hukuk ve eğitim alanlarında çalışanların Türkiye’de çocuk istismarı ve ihmali sorunu ile ilgili görüşleri. Çocuk istismarı ve ihmali (147-161). Ankara: Gözde Repro Ofset.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…