Âhiret Ahvali

161 Âhiret Ahvali

 

Mu’tezile ve Cehmiyye’nin hilafına, bize göre kabir azabı vardır.Onlar bunu kabul etmiyorlar ve şahidde de gaibde de görüp müşahede ettiğimize göre, ölü bizim kendisine verdiğimiz acıları hissetmemektedir, diyorlar; Onlara göre ölünün karnına bir tutam saç konsa ve bir süre bırakılsa, yerinden kıpırdamayacaktır. Azab veya başka bir şey sebebiyle kımıldamış olsa yeri değişmiş olacaktı. Bu anlayışlarından dolayı onlar, cansız varlıkların teşbihini, mizanı, sıratı, mü’minlerin ergeç cehennemden çıkacaklarını ve mi’racı inkâr etmektedirler. Biz mahiyetleri itibariyle aklın bunları kavramaktan aciz olduğunu söylüyoruz.

Peygamber (s. a.) “Allah’ın yaratıkları üzerinde düşününüz, yaratan (inzâtı) üzerinde düşünmeyiniz” buyurmuştur. Ya bu aklımızın aczi sebebiyle, demektir. Bana göre bu hadisin Peygamber’e ulaştığı sabit değildir. Bu İbn Abbas’ın (r.a.) sözlerindendir. Keza Hafız Ebu’l-Kasım el-Lalekaî ve diğerleri de bunu rivayet etmişlerdir.(Keşfu’/-hafa, 1/371-372.)

Akıl bu konuda aciz ise kişinin aklının idrakinden aciz olduğu şeyleri inkâra kalkışması yakışık almaz.

Siz ey Mu’tezile ve Cehmiyye topluluğu, aklımızın idrakinde kısır kaldığı bu gibi şeyleri inkâr etmeyiniz. Bunlar hakkında varid olan sahih rivayetleri tasdik ediniz. Kabir azabının varlığına delil Allah Teâlâ’nın “onlara iki kere azab edeceğiz”(Tevbe,101)sözüdür. Yani bir kere kabirde, bir kere de kıyamette demektir. Keza “bundan başka bir azab olarak”(Tur,47) yani kabir azabından başka bir azab olarak, ayrı “biz onlara en büyük azabın ötesinde yakın azabtan tattıracağız”(Secde,21) yani onlara yakın olan kabir azabından tattıracağız, âyetleri de vardır. Bunlar kabir azabının varlığına delalet eden şeylerdir. Sahih hadiste, kabir azabından Allah’a sığınma  vardır ki kabir azabının varlığı konusunda nastır.(Buhari, “Küsuf” 7, “Cenaiz” 88. )

Keza “Onu hamd ile teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur”(Isra,44)yani herşey onu tesbih eder. Burada “in” kelimesi “mâ” kelimesi mânasına gelen olumsuzluk edadıdır. Tıpkı “anneleri ancak onları doğuranlardır”(Mücadele,2)”sizden cehenneme uğramayacak yoktur… “(Meryem,71)) ”biz sadece iyilik yapmak istedik”(Tevbe,107) “onlar Allah’ı bırakıp tanrıçalara taparlar… “(Nisa,117) “onlar sadece yalan söylerler”(Kehf,5)âyeti erindeki “in” gibidir. Bu âyet cansız varlıkların teşbih eder. Küçük taş parçalarının Mustafa’nın (s.a.) elinde tesbih ettiği sabittir.(el-Heysemi. Mecmau’z-zevaid, 8/299; el-Bezzar bu hadisi iki senedie rivayet etmiştir. Birinin ricali sikadır, diğerinindeki ricalin bazıları ise zayıftır.)

Herkes, bütün âlemin lisân-ı hâl ile tesbih ettiği konusunda ittifak etmiştir.

Herşeyde onun tek olduğunu gösteren bir delil vardır.Cansız varlıkların Allah’ı konuşma diliyle teşbih ettikleri konusunda ihtilaf vardır. Tercih edilen görüş herşeyin Allah’ı nutuk (düşünce) olarak teşbih ettiğidir. Çünkü aklen buna mani bir durum yoktur.

Bu âyet buna delalet eder. Keza şu âyetler de böyledir: “Doğrusu biz akşam-sabah onunla beraber teşbih eden dağları, kuşları da toplu halde onun buyruğu altına vermiştik” (Sa’d,18)”Rahman’a çocuk isnad etmelerinden ötürü nerdeyse gökler paralanacak, yer yarılacak, dağlar göçecekti.”(Meryem,90-91)

îbnMâce Peygamber’in (s.a.) şöyle dediğini rivayet etmiştir;

“Hiçbir cin, ins, ağaç, taş, kerpiç yoktur ki müezzinin sesini işitmesin de kıyamet gününde onun lehine şehadet etmesin”.(İbn Mace, “Ezan” 5; benzeri Buhari, “Ezan” 5, “Tevhid” 5, “Bed’ü’l-halk” 12.)

İnceleyin:  Kabir Azabı Hakkında Bir Hadis ve Değerlendirmesi

Buhâri’de,Peygamberin huzurunda yemek yenirken o sırada onların, yemeklerin tesbihini işittikleri rivayeti vardır. (Buhari,Menakıb 25)Müslim’deki bir hadiste de Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur. “Ben Mekke’de bir taş tanıyorum ki peygamber olmadan önce bana selam veriyordu”.(Buhari,Fedail 2) Hurma ağacının haberi de sabit ve meşhurdur.(Buhari, “Menakib” 25; İbn Mace, “İkamet” 199; Darimi, “Mukaddime” 6, Salat 202.)

Bu konudaki hadisler çoktur. Bu eşyanın konuştuğu sabit olunca tesbih etmelerinin imkanı da sabit olur. Âyet buna delalet eder, yeter ki zahirine hamlolunsun.

Bizim âlimlerimizden imam Fahreddin er-Râzî ve Mu’tezile’nin çoğunluğu ise cansız varlıklar ile canlılar içinde mükellef olmayanların ancak lisanı hal ile teşbih edebileceklerine kaildirler. Bize göre bu reddedilmiş bir görüştür. Bir gurup ilim adamı tafsile gitmiş ve demişlerdir ki, başkaları dışında her canlı olan ve gelişen varlık teşbih eder. Onlar bu görüşü ibn Abbas’ın Peygamber’den rivayet ettiği şu hadisten istidlal etmektedirler. “Peygamber (s.a.) iki kabre uğramıştı şu söze kadar: “yaş bir çubuk istedi, onu ikiye böldü, her birini bir kabrin üzerine dikti,umulur ki bunlar kuruyana kadar Allah onların azabını hafifletir, buyurdu”.”(Buhari, “Vudu” 55, “Cenaiz” 89, 92, “Edeb” 46, 49; Müslim, “Taharet” 111)

Bunda o çubukların kurumayıp yaş kaldıkları sürece tesbih edeceklerine işaret vardır. Bu görüş Ebu’l-Hasen ve İkrime’den naklolunan görüştür.

Mizanın varlığına şu âyet delalet eder: “Kıyamet günü doğru teraziler kurarız”(Enbiya,47) Onun tartısının mânası, ya sahifelerinin tartışıdır, ya Allah Teâlâ amelleri cisim haline sokacak sonra onları tartacak demektir yahut da a’razlar hakikaten tartılırlar demektir. Gayb âleminde öyle işler vardır ki akla mani değildir. Lakin bunlar duyular âleminde bilinmezler ve kısır akıllar bunları muhal görür olurlar, halbuki bunlar aslında mümkin şeylerdir.

Sonra, hadise göre Ehl-i bid’at ve Ehl-i ehva’ cehenneme gideceklerdir. Peygamber’in (s.a.) sözü şöyledir: “İsrailoğulları yetmiş iki fır-kaya ayrılmıştır. Benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan, benim ve ashabımın yolunda olan biri müstesna diğerlerinin hepsi de cehennemdedir”.(Tirmizi, “İman” 18; İbn Mace, “Fiten” 17.)

Biz Ehl-i bid’atı tekfir etmeyiz. Tahâvî’nin Akide’sinde şöyle bir ifade vardır: “Ehl-i kıbleden hiçbirini işlediği bir günah sebebiyle tekfir etmeyiz”(bk. Akidetü’t-Tahavi, s. 55.)

Şunu iyi bilmelisin ki günahkar olmalarını gerektiren bid’atları yüzünden Allah onları cehenneme koysa bile bizim kabul ettiğimiz prensiplere göre ebedî kalmayacaklardır.

Cennet ve cehennem yaratılmış durumdadırlar ve bugün mevcutturlar. Bu görüş Mu’tezile’nin aksinedir. Çünkü onlar el’an yaratılmamış olduğu görüşündedirler. Kaderiyye ve Cehmiyye’nin de aksinedir. Onlar da cennet ve cehennemin ehli ile beraber fani olduğuna kaildirler.

Mu’tezile şöyle demiştir: Bizim onların şu anda yaratılmış olduğunu inkârımız, Allah Teâlâ’nın cennet-cehennemi dilediği zaman yaratmaktan aciz olmaması sebebiyledir. Gerektiği zaman yaratır. Aksi takdirde ihtiyaçtan önce onların yaratılmasının bir mânâsı yoktur.

İnceleyin:  Mucize Dava-i İspat İçindir,İcbar İçin Değildir...

Biz buna karşı şöyle deriz: Onların hazırlanmış olmalarının hikmeti şudur: Sana itaat eden kuluna ikram edeceğin şeyi, sana isyan edeni de korkutacağın şeyi görmesi için hazır bulundurman iyidir. Nitekim en beliğ korkutma şekli hazırlanmış olanın karşısındakidir. Günlük hayatta bile şu tarz konuşmaları müşahede etmez misin? Biri diğerine, “şunu şöyle yap, elimin altındaki bu kurulu güzel ev senin içindir, yahut da, şu elimde gördüğün ve karşı geleni cezalandıracağım sopanın korkusuyla, şöyle yapma” der. Bu söyleyiş tarzı, “şöyle yap, ben de sana güzel bir ikram yapacağım, yahut da hazırlayıp cezalandıracağım sopanın korkusuyla şöyle yapma” şeklindeki söyleyiş tarzından daha beliğdir. Bu aklî delil olarak cennet ve cehenneme giriş vaktinin gelme- sinden önce onların yaratılmış olmasının iyi bir şey olduğunu gösterir.

Cennet ve cehennemin yaratılmış oldukları konusunda bir başka delilimiz de şu âyettir: “…sakınanlar için hazırlanmıştır “(Al-i Imran,131-133)Onların görüşleri Allahın verdiği bu haberi yalanlama sonucuna götürür. Çünkü yaratılmamış olsalar hazırlanmış olmazlar. Cennet ve cehennem bir “şey” dir. Yani mevcuttur. Kıyamet ise şey diye isimlendirilemez. Çünkü o henüz mevcut değildir. Bu,Mu’tezile’nin görüşü hilafmadır. Onlar kıyametin yaratılmış ve fakat henüz ortaya çıkmamış olduğu, insan öldüğü zaman ortaya çıkacağı ve o kişiye malum olacağı görüşünddirler. Çünkü Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Kira ölürse onun kıyameti kopmuştur”.(bk. el-Acluni, Keşfu’I-Hafa, 2/386)

Keza Akide ‘nin sahibi de bu hadisi merfu olarak zikretmiştir, ama ben öyle görmüyorum. Bize göre, ölenin kıyametinin kopması demek onun saadet veya şekavet halinin ortaya çıkması demektir.

Sonra, cennet ve cehennem onlara göre, yani Cehmiyye ve Kaderiyye’ye göre, fanidir. Çünkü her ikisi de bir maksad için konulmuşlardır. Bunlardan maksad ise, amellerin sevabıdır. Bu da sonludur. O halde cennet ve cehennem de sonludurlar. Nitekim her ikisi de amellerin mükafatı veya cezasıdır. O halde amellerin ölçüsündedirler.

Allah Teâlâ’nın .şu âyetlerindeki ifadeler ise bizi destekler. “Onlara kesintisiz ecir vardır”(Tin,3) “…bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen… “. (Vakıa,33)Onların “amellerin sevabıdır” sözü de doğru değildir.Doğru söyleyen ve doğruluğu da tasdik edilmiş olan Peygamber’in (s.a.) de ifade buyurduğu gibi hiçbir kimse (sadece) ameliyle cennete girmeyecektir.(Buhari, “Rikak” 18, “Merda” 19; Müslim, “Münafikin” 72, 7’5;77, 78.)

Eğer, cennet ve cehennemin fani olmadığı görüşünün Allah’a beka konusunda ortaklık sonucuna götüreceği, yani sonsuz olan ebedî bekada cennet ve cehennemin Allah’a şerik olacağı sonucunu doğuracağı ifade edilirse şöyle deriz:

Bu sonucu doğurmaz. Bilakis cennet ve cehennem ile Allahın bekası arasında bariz bir fark vardır. Çünkü her ikisi de yok iken var ol-muşlardır. Allah’ın bekası ise ezelîdir, daimîdir.

 

M.Said Yeprem,Maturidi’nin Akide Risalesi ve Şerhi,syf.105-109


		

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir