Ataullah İskenderi – Hikem-i Ataiyye
(Ebü Türab radıyallahu anh dedi ki:
“Kul, amelde samimi olunca Allah o ameli işlemeden onun zevkini onun gönlüne verir. Ameli işlerken ihlas bulunursa, onu işlerken zevk ve şevk duyar.|
——————————————–
Nefsin hazları için Hak’tan Hakk’ın gayrısını talep etmek layık değildir. Makbul ve güvenilir olan hal, istenilen bütün şeylerde güzel edep üzere olmaktır. Yani keramet talep etmek, nefsin hazzı için olduğundan caiz değildir. (51) Aynı zamanda kendi variyetiyle olduğuna güveneceğinden şirktir. Kula layık ve gerekli olan, rubübiyete ihtimam gösterip sırf kul olmaktır. Kul edebini arındırmalı ve sülükunu iyileştirmelidir.
——————————————–
Faydalı ilim; sadırda şevk ve nuru genişleten, kalplere genişlik veren, göze inen perdeleri kaldıran, asilik ve vehimleri defeden, Hakk’a yakınlık veren, nefsin vâriyetine uzaklık koyan Allah ilmidir. Yani talibi çokluk yoluyla maksada ulaştıran ilimdir.
——————————————–
Kim Allah katındaki makamını öğrenmek isterse, Allah’ın kalbindeki yerini bilsin.
——————————————–
Allahu Teâlâ hazretleri ihsanını üzerinde zuhur ettirmeyi murat ettiğinde ameli yaratır ve sana nispet eyler. Bu amelin yapıcısı, itaatkârı ve gayret edeni sensin ve bu ameli Allah, kula nispet eder. Kul bu yüce ihsan ve cömert nispeti gördüğünde kul fiilin mazharı olur, fâil olamaz.
——————————————–
“Namaz, mü’minin miracıdır.”Kalpleri şirk, kesret ve gayriyyet çeşitliliğinden temizler. Namaz, sırların marifetinin kapısını ve bütün gizlilikleri açar. 117.
Namaz münacât mahalli, saflık madenidir. Yani kulun güzel vasıflar, vehbi ilimler ve ledünni sırların zuhuruna dua etme ve yalvarma mahallidir. Mâsivaya yönelmemek saflığının madeni namazdır.
Böyle olunca:
Namaz ve münacâtta ilâhi sırların meydanları geniş olur.
——————————————–
Hikmeti ehli olmayana verirsen hikmete zulmetmiş olursun. Ehline vermezsen de ehline zulmetmiş olursun. Adalet, ehline vermek ve ehil olmayandan men etmektir.
——————————————–
Bu kalleş dünya devam ettikçe kederlerin çıkmasını garipseme. Zira dünyanın ortaya koyacağı ancak kendi vasfına ve özelliğine layık olandır. Evin vasfı kalleş ve zorlu olunca, göstereceği ıztırap ve kederlerin çeşitliliğine de şaşırmamak gerekir.
(Dünyada rahat yoktur.|! nebevi emri üzere dünyada safa ve rahat arama…
——————————————–
Allahu Teâlâ hazretlerinin ihsanı olan nimete razı ve müteimşekkir olmayan nimetin zayi olması ve devamının olmaması haliyle karşılaşır.
——————————————–
İstenilenin kabulünde ve yerine getirilmesinde ertelemenin oluşması sebebiyle Hak Teâlâ hazretlerine karşı çıkıp süizan etme, O, yaptıklarından sorgulanmaz ve yaptıklarının hikmeti bilinmez. Lakin nefsinin edebini unutmasını sor. Duada bu halde olmak edepsizliktir. Kulluk ve imana aykırıdır. Edepsizliğin ortadan kalkmasında ve imanın (44) sıhhatinde nefsine sahip ol. İstenenin talep vaktinde oluşması ve aynıyla ortaya çıkması icâbetin şartından değildir. Madem ki;
(Bana dua edin. Size icabet (ve duanızı kabul) edeyim.) emriyle duanın icâbetini vaadetti. Vaadinden dönüşü olmadığından, vereceğine şüphe olunmaz.
——————————————–
Şaşılacak şeydir; varlık, yoklukta nasıl zuhur eder. Zira yokluk karanlık, varlık nurdur. Aralarında zıtlık vardır. Vasfı “kıdem” olan Mevlâ Teâlâ hazretleri sonradan var olmuş eşyada nasıl sabit olur? Zira hâdis bâtıldır, bâtılsa Hakk’ın zuhuruyla helak olmuştur. Allahu Teâlâ buyurur ki; De ki; ” Hak geldi, batıl zeval buldu.Şüphesiz ki batıl, daima
zeval bulucudur.”|’
——————————————–
İman ve tevhid nuruyla nurlanmış kalp, rengarenk suretlerin zarar verip fayda vermediğini ve Hak’tan uzaklık getirip yakınlık getirmediğini bildiği halde bu kainatın suretleriyle nasıl aydınlanır ve tatmin olur?
Nefsinin şehvetleriyle bağlı ve kayıtlı bulunan nasıl seyir ve Allah’a vuslat bulur?
——————————————–
Hak Teâlâ hazretlerine bir şeyin perde olması nasıl tasavvur (9b) olunabilir ki… Her şeyi ortaya çıkaran ve yokluk karanlığından varlık sahrasını nuruyla aydınlatan Hak’tır.
——————————————–
Kulun dünyada işlediği amelin ceza ve mükâfatlarını dünyada görmeyip de âhirete ertelenmesi Hakk’ın yücelik ve azametinin şanından değildir. Amelin karşılığı âhirete mahsus ve münhasır olmadığından amel edenin karşılığını dünyada da verir ve ihsan eder,
Şöyle buyurur ki:
Kendine layık olan taat hizmetine seni muvaffak kıldı ve ehliyet hizmetini sende ortaya çıkardı ise bu ihsan yeterli bir yüce karşılıktır. Senin vasıfların; taatte tembellik, özensizlik, dikkatsizlik, zillet (381) ve hakarettir. Böyle olduğun ve hak etmediğin halde Mâlikü’l-mülk’ün hizmetini yerine getirmeye muvaffakiyet ve ehliyete erişmek büyük nimettir.
——————————————–
Bütün kötü vasıflar nefisten razı olmak ve güzel vasıflar nefisten razı olmamaktır. Zira nefsin işi çokluktur. Ruhun meyli vahdet olduğundan, vahdette bulunmak lüzumsuz çokluktan kaçınmak ve razı olmamakla olur.
——————————————–
Mevcudâtın hiçbiri dışarıda kalmaksızın, yaratılmışların hepsıni kapsayıcı iki nimet vardır; biri icad diğeri imdad (401) nimetlerdir. Her mevcudun yokluktan varlık bulması icad nimetiyle olduğu gibi varlığı sonradan olması da imdad nimetiyledir. imdâd nimeti medet etmese her şey aniden yok olur. Binaenaleyh herşeyin yokluktan varlık bulması ve var olmuş görünmesi icad ve imdad nimetleridir. Külli nimet olduklarından, eşyanın icâdı ve Allah dilediğinde yokluk helakinden bâtınlarındaki medetleri devamlıdır.
Musannif hazretleri umumi nimetlerin bazı hususiyetlerini beyan buyurur: 95.
Ey insan, önce sana icad nimetini ihsan ederek yokluktan seni icat etti. İkinci olarak imdadın oluşmasıyla devamlı kıldı. Bundan dolayı bu iki nimetten gafil olmamak lazımdır. Yani Mevla-yı Müteâl hazretlerinin seni icad edip kalbine iman ve taat muhabbetini vermesi, küfür ve masiyeti senden uzak tutması icad nimetidir. Mütevelli olmasıyla dalâlet karanlığı ve cehalet denizinin helakinden kurtuluş vermesi ise icad nimetidir. Bu nimetlerden gafil olmamak gerekir.
——————————————–
Hak Teâlâ hazretlerine olan ümit ve niyaz, tevhide sebep ve hayırlı amele yakınsa hakiki ümittir. Daha önce bahsi geçen sadık hüzün gibi… Hayırlı amele mâni olan, günah ve kesrete/çokluğa davet eden ümit, yalancı ümittir. Bu ümit, Hak’tan emin olmayı ve gururlanmayı meydana getirir.
——————————————–
Belâyı ve elemi veren Cenâb-ı Hak’tır. Hayır ve teselliyle hafiflik bulmak için seni belaya müptela kılan O’dur. Her işini sen. den iyi bilen O’dur. Belanın sana yönelmesiyle elemlenme güzel alışkanlığını sana veren Hak Teâlâ hazretleridir. Binaenaleyh belaların, hediyelerin ta kendisi olduğunu bildiğin takdirde kurtuluşa (439) erersin.
(Olur ki bir şey hoşunuza gitmezken o, sizin için hayırlı olur,bir şeyi de sevdiğiniz halde o da hakkınızda şer olur. Allah bilir, siz bilmezsiniz.)
——————————————–
Bir şeye muhabbet ettiğinde alaka ve teslimiyetin muhabbet gereği olursa o şeyin kulu olursun. Hak Teâlâ hazretleri kendinden gayrıya kul olunmasını istemez. Binaenaleyh kulluğun (859) Hak’la olması için nazar ve muhabbetin de Hakk’a olup gayrıya olmaması lazımdır.
——————————————–
Ağacın zillet ve hakirlik dalları ancak açgözlülüğün tohumundan uzandı. Binâenaleyh beşerin kalbinde tohum ekme tamah, olunca dallanır budaklanır ve kalbi kaplar. Açgözlülük kullukta, ayıpların en büyüğü ve bütün afetlerin aslıdır. Alakası insanlaradır. İnsanlar, “Hâl vesaire tamahla çoğalır.” inancında olduklarından, takdir edilmiş rızıkta şüphe oluştururlar. Böyle olduğundan helalin, haram görülmesine sebep olurlar.
——————————————–
Herbir söz zuhur ettiği kalıbın kıyafeti üzerine akis olarak zuhur eder. Yani lisan kalbin tercümanı olarak kalp, Allah’tan gayrının kederlerinden arınıp nurlar doğarsa lisanın tercumesi nurların sözüyle olur.İlâhı hakimlerin kalpleri, ilâhi nurlarlanmış olduğundan, sözleri nur kıyafeti giyerek ve nurlu olarak zuhur eder Sözlerini insanların kulak ve kalpleri kabul eder, inkâr etmezler. Müritlerin kalplerini açar ve yakarışlarını sevgilileri olarak kabul eder. İddiacıların kalpleri karanlık içine gark olduğu gibi sözleri de karanlık üzere meydana çıkar. Faydaları eda ve ettikleri kulluk letâfeti hakikat yönünden olursa da söyleyenin ruhâniyet ve letafeti olmadığından tesirleri olamaz.
——————————————–
Hikmet ehlinin filleriyle alakalı Muhyıddin İbnü’l Arabı hazretleri şöyle buyurur;
“Kullar arasından hikmet sahibi, her şeyi yerli yerine yerleştiren ve o şeye mertebesini taşırmayan kimsedir. Böyle biri, her hak sahibine hakkını verir, herhangi bir şey hakkında amaç ve arzusuna göre hüküm vermez, geçici arzular onu etkilemez. Hikmet sahibi insan (hakim), Allah’ın kendisini bir süreliğine yerleştirdiği bu dünya hayatına ve Allah’ın yapması için belirlediği işlere -her hangi bir fazlalık ve eksiklik olmaksızın- bakar.
Böylece kendisine açıklanmış olan üsluba göre hareket eder. Hiçbir vakit elinden bu dünya hayatında onun adına belirlenmiş teraziyi düşürmez. Çünkü teraziyi düşürürse, ölçüleri bilemez. Bu durumda, ya tartıda hile yapar veya fazla tartar, Allah ise, her ikisini de kınamıştır. Allah fazla tartmak için, bu tartıyı övdüğü belirli bir hal belirlemiştir. Hikmet sahibi insan, bir bilgiye dayanarak, o yerde fazla tartabilir.
İnsan bu durumu bilip terazi elinde bulunduğu sürece, Allah’ın yaratıkları hakkındaki hikmetinden herhangi bir işte yanılmaz. Böyle davrandığında ise, vaktinin imamı olur. Teraziyle tarttığı ilk şey, dünya hayatındaki halleridir. Terazisi bulunduğu halde Hakk! kullarına göstermeyi ve O’nu yaratıklara tanıtmayı gerektiriyorsa, bulunduğu yerde hakikati onlara bildirir. (Fütühât-ı Mekkiyye, XI, 3738)
——————————————–
Ey gözlerin görmesinden izzet çadırıyla perdeli olan Vacibü-l “Vücüd Zât! Gözün çadır içinde olanı görmesine mâni ve engel olduğu gibi Zât hazretlerinin de gözle görülmesine azamet ve izzet perde ve mânidir. Zira rüyetullahtan/Allah’ı görmek, ihata açısından sonu olmadığından dünya (1351) ve âhirette imkânsızdır. Mutlak rüyet ise dünyada imkânsız, âhirette mü’minlere vâkidir.
Allah’ın izzeti gözlerin görmeşinden perdeyi gerekli kıldı. Çünkü izzetin manâsı, ulaşmayı men edicidir. Kendini göstermek istemeyene Arap dilinde hacib-i aziz denir. Terakki olunmayanı, akıl ve anlayışın lügatinin, idrakinden aciz olduğu şeye aziz denir.
——————————————–
Hak Teâlâ hazretlerinin senden olan talebi, senin Hak’tan talebinden daha hayırlı ve fazıletlidir. Zira Hakk’ın talebi kulluk yolu üzere ıstıkamettir. Senin talebin dunyevi olsun, uhrevi olsun nefsin hazlarından ibarettir. Dünyevi olursa zenginlik ve şöhret, uhrevi olursa derecelere ulaşma olduğundan ikisi de nefsâni lezzetlerdir.
——————————————–
Hakk’a bir şeyin perde olması nasıl tasavvur olunur ki… Hak Teâlâ her şeyden daha zâhirdir. Eserde vârid olduğu gibi; “Varlığa nur, perdeye zuhurun şiddeti.”
Yani Nur ismi, kendi varlığıdır. Perdelilerden perdeli olması zuhurunun kemalidir.
Hakk’a bir şeyin perde olması nasıl tasavvur olunur ki… Esasında Ehad’dır. Perde olacak hiç gayrı yoktur.
Allah’a bir şeyin perde olması nasıl tasavvur olunur ki..Hak Teâlâ sana her şeyden yakındır.
——————————————–
Sana bir şey vererek veya muhabbet göstererek ikram ve muhabbet edenler, sende olan Hakk’ın setr-i cemiline/güzelce örtüşüne ikram ve muhabbet ederler, O seni güzelce örtmese ve senin yaratıldığın surete itaat etseler, onlar senden ikrah ve nefret ederler. Binâenaleyh sana ikram edene yapacağın hamd ve şükrün edası, asli suretinde seni setredene layıktır. Mükerrem ve Muazzam O’dur. Sana ikram ve muhabbet eden (54*) hamd ve şükre layık olsa elinden veya dilinden oluşan hayırdan dolayı olabilir. Ona da Müsebbibü’l-esbâb/Sebeplere sebep olan Hak Teâlâ’nın ilâhi sıfarlarından olan hamd ve şükrü başkasına ederek yanlış yere sarfetmiş olacağından zulmetmiş olursun.
——————————————–
Kaza, ilâhi iradenin ilişmesiyledir. Kader ise eşyanın bilinen yönü üzere (129*) ilâhi kadere ilişmesiyle vücuda gelmektedir. İlâhi, kaza ve kaderin bana galebe etti. Böylece taatin yerine getirilme sine ya da günahın terkine azmettiğimde başarıma engel olurlar. Nefis ve şehvetin isteği de beni kayıtladı ve esir etti. Dolayısıyla sen yardımcım ol. Düşmanım olan nefis varlığından, kayıt ve esaretlerinden kurtulayım. Benim sebebimle dost ve ahbabımı da zikrediİen askerlerin düşmanlık ve tasallutlarına karşı muzaffer kıl.
——————————————–
Âriflerin bazıları dediler ki:
“Hakk’a ârif ve vasıl olmak için Hak’tan başka delil yoktur. “İlmin talebi ise kulluk hizmetinin adabının edası içindir, vuslat için değildir. Vuslat ancak Allah’la, Allah için olur.
——————————————–
Varlıkla var olduğu vehmolunan (8) âlemler ve eserler, özel bir varlıkla var olmak açısından sırf yokluktur. Kendilerinden varlık ve nurları yoktur. Âlemleri var gösteren, nurlandıran ve aydınlatan Hakk’ın nuru ve zuhurudur. Güneş camı aydınlattığında nur, camın değil güneşindir. Güneş ışığı camın yeterliliğine göre görünür. Bunun gibi varlık da Vahid Teala’nın varlığıdır. Hulül olmak: sızın eşyada zuhur ve tecelli etmesi eşyanın tabiatı gereğincedir.
——————————————–
Beşeriyetinin acizlik vasıflarıyla gerçekleştiğin halde, ilâhi güzel vasıflarla sana imdat eder. Şöyle ki (74) zilletinle gerçekleştiğinde izzetle imdat eder. Hakk’ın izzetiyle aziz olursun. Acziyetinle gerçekleşirsen güç ve kudretiyle imdat eder. Allah’ın kuvvetiyle güçlü olursun. Fakrınla gerçekleşirsin, zenginliğiyle imdat eder. Allah’ın zenginliğiyle zengin olursun.
Yani zillet ve acziyet yaygısı üzerine oturup da, “Yâ Aziz, yâ Kâdir! Bu zelilin senden başka kimi vardır!” dediğinde… Aynı şekilde, zaaf ve fakr yaygısında birleşip, “Yâ Kaviyyü, yâ Gani! Zayıf ve fakirin senden başka kimsesi yoktur.” dediğinde… Bir de beşeriyet vasıflarını mahvedip o variyetten tamamen çıktığın takdirde ilâhi sıfatlarla muttasıf olursun. Böylece la mevsufe illallah sırrı (Allah’tan başka sıfatlanan yoktur) sende gerçekleşir. Sıfatlar mertebesine ulaşıp mazhar olduğun gibi Zât mertebesine de mazhar olursun.
——————————————–
Nimetin elde bulunmasıyla değerini bilmeyen, yokluğuyla bilir. Yani kalpte nurların bulunmasıyla nurun kıymetini bilmeyen, zulmetin ortaya çıkmasıyla nurun kıymetini bilir ve zulmetten istiğfar eder, nurdan müteşekkir olur. Her şey zıttıyla aşikâr oldugundan suyun kıymetini susuzken anlaşılır. Yemeğin kıymetini aç olan bilir. Bunun üzerine kıyas et.
——————————————–
Allahu Teala hazretleri amel yapanlara ve amellerine muhtaç değildir. Hakk’a, kulların taatleri fayda ve günahları zarar vermez. Allahu Teâlâ hepsinde münezzeh ve beridir. Ancak taati emretmesinin ve günahtan nehyetmesinin faydaları dünya ve âhirette kullarına aittir. Bunlar lütuf ve ihsan cihetiyledir.
——————————————–
(İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükredemez.|)
Şeriatin ahkâmı zâhire olduğundan zâhirin süretinde veren ele ceşekkür edilir. Hakikat, alakanın düşürülmesi olduğundan ve her mazhardan olacak verişin hakiki vereni Hak Teâlâ olduğundan şükür Hakk’a olur, gayrıya olmaz. Verişin mazharını Allah’tan gayrı görerek dua ve teşekkürü gayrıya ederse, hakikatten iner.
——————————————–
Tefekkür, kalbin kandili ve nurudur. Kalp tefekkürle nurlanır ve nurla işlerin hakikatleri tecelli eder. Hakk’ı Hak, bâtılı bâtıl görür. Fikir nuru kalpten ziyan olsa kalbin ışığı kalmaz. Cehalet karanlığı zâhir olur.
——————————————–
Tefekkür, ağyâr olan kâinat meydanında kalbin seyretmesi ve gezintisidir. İnsanlara vacip (1051) olan yalnız kâinatın ve yaratılmış olan yer, gök ve gayrının hakkında tefekkür etmektir. İlâhi ilme, kemâl ve cemal sıfatlara ulaştıran ilim ve işaretlerden sonuç çıkarmak ve ibret almak lazımdır. Allah’ın Zât’ı bilinmediğinden, akıl ve fikirle idrak olunmadığından Allah’ın Zât’ının tefekkür ve mülahazasından;
(Yaratılmışları tefekkür ediniz, yaratıcıyı tefekkür ermeyinız. Çünkü siz O’nun kadrini takdir edemezsiniz.)hadis-i şerifi ile yasaklandık.
——————————————–
İlâhî, zâhirde güzel görünen salih amel, kendini beğenme ve riya ile ayıp dolu olanın aybının kendisi nasıl ayıp olmaz? İlim ve marıfetleri iddiadan ibaret olanın iddiası bilakis nasıl tam bir dava olmaz? Yani salih amel inancında olduğumuz şeyler riya sebebiyle ayıp olunca, ayıp diye işlediklerimiz nice büyük ayıptır. İlim ve marifet iddia ettiğimiz görüntü ve iddiadan ibaret olunca davanın kendisi olan iddiamız nasıl büyük davalardır? Böyle olunca bütün haller ve amellerde nefsimin kusurunu itiraf eder, af ve mağfiretine (123*) dönerim. Kemâliyle inanacak hal ve amellerim yoktur. Her cihetle noksanım.
——————————————–
Asli ayıpların sebebiyle ehli olmadığın meth ve övgüyle insanlar seni vasfederler. İnsanların dılleri serbesttir. İnsanlar seni övguyle vasf ettiklerinde aslında o ovgünun ehli ve sahibi Rab Teâlâ hazretleridir. (58*) Sen, kötüeme ve ayıba layıkken senin ayıplarını örten O’dur. Hak etmediğin halde insanların dilini hamd ve övgüyle açıveren Hak’tır. Bu da hakkında büyük bir nimettir, Nimetin kadrini bilip teşekkürle Hakk’ı öv. Aczini bilerek, kötükmeyi kendine nispet et.
——————————————–
Nefsin hazzı ve dünya metal olan yaratılmışların zâhiri, sevinç ve gururdur. Bâtını fetih ve gayrettir. Nefis zâhirde olan süs ve zinete nazar eder, gurura meyil ve rağbet gösterir. Kalp zâhirde sevinç görünenin bâtında olan çirkinliğini görür, ibret alır ve şerrinden, fesadından kurtulmayı ister.
——————————————–
Hakikat üzere arkadaşının ayıbını bilip dostluğunu men etmeyen, ayıplarıyla beraber kabul edip ihsanını kesmeyen ve kendi faydası olmadan seni talep eden Yüce Mevlâ’nın sohbeti, hakiki sohbettir.
——————————————–
(Ahrâr’ın kalpleri sırların kabirleridir.) fehvâsıyla Allah’ın sırlarının kula emanet olduğu halde emanete hıyanet etmek cehaletten ileri gelir. Şühuda konu olan işler imâ ve işaretle açıklanır. İbareleri kullanmak şöhret ve açığa çıkarmada olur. Gizli sırrın ehil olmayana açıklanması ahmaklıktan ortaya çıkar. Hallâc-ı Mansûr sırrı ifşâ ettiğinden (319) katledilmeyi hak etmiştir.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…