Toplumun McDonaldlaştırılması
Toplumun McDonaldlaştırılması, George Ritzer, Çev: Şen Süer Kaya, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1988. 315 sayfa.
Amerikalı sosyolog George Ritzer, yeni dönemlerin toplumunu analiz ettiği bu çalışması ile McDonald olayının alışkanlıklarımızla üzerini örttüğümüz boyutlarına dikkat çekiyor. Görünen şirin yüzü, “basit, işlevsel, modüler yiyecekler; parlak renklerle düzenlenmiş, ışıltılı mekanlar; birörnek giysili, genç, neşeli çalışanlar; mama sandalyesine kadar her türlü ayrıntının düşünüldüğü tertemiz aile ortamları…”ndan ibaret olan bu olgunun görünmeyen yönleri üzerine zihin yoruyor.
Ritzer’e göre McDonald olayı, yemek ihtiyacını gideren basit bir “fast-food” olmanın sınırlarını çoktan aşmış bir toplumsal olayın adıdır. Öyle ki, hayatın her alanını etkileyen bir hayat tarzı üretmektedir. Akılcılaştırma sürecinde bürokrasinin yerini almış olan bu yemek kültürü, Amerikan toplumunu ve sonunda da dünyayı yapısal olarak etkiliyor. Bu hayat tarzı öylesine büyük bir hızla gelişiyor ki, öngörülebilen bir yakınlıkta bütün insanlar bu hayat tarzıyla hemhal olacak gibi görünüyor.
McDonald adının ardındaki isim Amerikalı Ray Kroç, akılcı yaklaşımlarla bu girişimi büyütmeye çalışırken, olayın bugünkü boyutlarına ulaşacağını kendisi de tahmin etmiyordu. Kroç ailesi 1937’de ilk restoranlarını açtılar. Restoranın işletme yöntemlerini yüksek hız, büyük hacim ve düşük fiyat ilkelerine dayandırmışlardı. Karışıklıktan kaçınmak için müşterilere çok kısıtlı bir menü sundular. McDonald kardeşler, masaya servis ve geleneksel pişirme yöntemleri yerine pişirme ve servis için montaj bandı uyguladılar. Eğitimli aşçılar yerine kardeşlerin “sınırlı menüsü, yemek hazırlığını bir ticari mutfağa ilk kez adımını atanların bile hemen öğrenebileceği basit, kendini tekrar eden işlere indirgemelerine imkan sağladı.” Kardeşler, “Izgaracı”, “şeykçi”, “kızartmacı” ve “sosçu” gibi uzmanlaşmış restoran işçilerinin kullanımına öncülük ettiler. İşçilerin yapması gerekenleri hatta söylenmesi gerekenleri bile belirleyen yönetmelikler geliştirdiler. McDonald kardeşler bütün bunlar ve diğer yöntemlerle akılcılaştırılmış “fast food fabrikası”nın gelişmesinde öncü oldular. (s. 64)
Ritzer’e göre, McDonaldlaştırma Max Weber’in akılcılık kuramının bir uzantısıdır. Weber’e göre biçimsel akılcılık, insanların belirli bir amaç için optimum araç arayışının kurallar, yönetmelikler ve daha büyük toplumsal yapılar tarafından biçimlenmesidir. Amaç için optimum araçları kendi başlarına keşfetmek zorunda değillerdi; tam tersine optimum araçlar zaten keşfedilmiş ve kurallar, yönetmelikler ve yapılarda kurumsallaştırılmıştı; insanların bunlara uyması yeterliydi. Nitekim öyle de oldu; insanlar kendileri için uygun görülen tarz, şekil ve tatları sorgulamadan elde etme çabasına girince, McDonald yalnızca bir yemek kültürü olmaktan çıkarak bir hayat biçimi olarak kendisini gösterdi.
Kitap, on bölümden oluşuyor. Bunlar: “McDonaldlaştırmaya Giriş”, “McDonaldlaştırma Öncelleri”, “Verimlilik”, “Hesaplanabilirlik”, “Öngörülebilirlik”, “Denetim”, “Akılcılığın Akıldışılığı”, “McDonaldlaştırmanın Demir Kafesi mi?”, “McDonaldlaştırmanın Sınırları”, “McDonaldlaştırılmış Toplumda Yaşamak İçin Pratik Bir Rehber” adlı bölümlerdir.
Birinci bölümde fast-food restoranlarının temelindeki ilkelerin, ABD toplumuna ve dünyanın geri kalan kısmına, gün geçtikçe daha çok hakim olmaya başlamasının nedenleri üzerinde duruluyor. Başarı nedenleri: Verimlilik, öngörülebilirlik, hesaplanabilirlik ve denetim olarak belirleniyor. Ayrıca McDonaldlaştırmanın üstünlükleri ve insanlara sağladığı izafi kolaylıklar da gözardı edilmiyor.
İkinci bölümde, McDonaldlaştırma ve öncellerini inceleniyor. McDonaldlaştırmanın ortaya çıkış sürecinde, onun temel karakteristiğini de doğuran bir dizi gelişme belirleniyor. Ayrıca işçiler üzerinde büyük bir denetime neden olan bilimsel yönetim ve insanların robot gibi davranması sonucunu doğuran otomatik montaj bandının, McDonaldlaştırmanın öncelleri olduğu anlatılıyor.
Ritzer, McDonaldlaştırmanın yeni bir şey olmadığını, tarihsel bir boşluktan doğmadığını, yirminci yüzyılda ortaya çıkan bir dizi akılcılaştırma sürecinin doruk noktasını temsil ettiğini belirtiyor.
Üçüncü bölümde fast-food restoranının dört temel bileşeninden ilki olan “Verimlilik” ilkesi üzerinde duruluyor. Fast-food restoranlarında sınırlı sayıda seçeneğin olması, ürünlerin basitleştirilmesi ve müşterinin işe koşulması yöntemiyle verimliliğin sağlandığı çarpıcı örneklerle anlatılıyor. Burada sorgulanması gereken önemli bir konu olan “Kimin için verimlilik?” sorusuna cevap aranıyor. Verimlilik isteğini fast-food restoranlarının ortaya çıkarmamış olmasına rağmen, bunun evrensel bir isteğe dönüşmesine yardımcı olduğu savunuluyor.
Bir diğer bölüm olan “Hesaplanabilirlik”, McDonaldlaştırılmış toplumda niceliğe yapılan vurguyu işliyor. Ritzer, niceliğin McDonaldlaştırılmış toplumda, niteliğin yerine geçme eğiliminden sözediyor. Niceliğe yapılan vurguyla, hem sürecin, hem de sonucun niteliğinin olumsuz yönde etkilenmesi, örneklerle anlatılıyor. McDonaldlaştırılmış toplumda, niceliğin niteliğin önüne geçmesi, miktar hakkında yanılsama oluşturulması ve üretim süreciyle servisin rakamlara indirgenmesi, birçok örnekle anlatılıyor. Niceliğe yapılan vurgunun toplumun çeşitli alanlarında da kendini göstermesi anlatılıp, bundan en çok etkilenen, eğitim, siyaset ve televizyon üzerine yapılmış araştırmalara yer veriliyor.
Beşinci bölümde, McDonaldlaştırmanın temel bileşenlerinden üçüncüsü olan “Öngörülebilirlik” konusu işleniyor. Akılcılaştırmanın, bir yer ya da zamandan diğerine, öngörülebilirliği sağlamaya yönelik, metodik, sistematik ve rutinin klişe ilişkilerini belirlediği anlatılıyor. McDonaldlaştırılmış toplumda insanların sürprizlerle karşılaşmayı istememeleri, öngörülebilirlik ilkesini önemli kılmaktadır. Müşteriler, tahmin edebildikleri menüleri, tahmin edebildikleri tatlarla bulacaklarından, müesseseye karşı -gizli- bir dostluk kuracaklardır. Başka bir deyişle McDonald’s restoranlarına gelen herkes ayrılırken “yeni tiryakiler” olarak ayrılacaklardır.
Altıncı bölümde, McDonaldlaştırmanın dördüncü boyutu olan “Denetim” ilkesi inceleniyor. Denetimin insanın yerine, insansız teknolojileri egemen kılarak sağlandığına vurguda bulunuluyor. Ritzer, insansız teknolojilerin belirleyici rol almalarını da, “en önemli amaç, çalışanların oluşturduğu belirsizliğin üzerinde denetimin artmasıdır.” şeklinde özetliyor. İnsansız teknolojiler çalışanları denetlerken aynı zamanda işle ilgili süreçler ve bitmiş ürünler üzerinde de denetim sağlıyor. Çalışanların yerine robotlar gibi insansız teknolojiler geçtiği zaman, denetimin en üst noktasına ulaşılacak ve insanlar da daha “uysal katılımcılar” haline gelecektir.
“Akılcılığın Akıldışılığı” başlığını taşıyan yedinci bölümde, kitapta tanımlanan akılcı sistemlerin insanları nasıl insanlıktan çıkarıcı bir fonksiyon üstlendiği üzerinde duruluyor. McDonald’s’ın verimlilik ve tutumluluk yanılsaması meydana getirerek başarı kazandığı belirtiliyor. Yazar, McDonaldlaştırmayı akıldışı ve nihai anlamda mantıksız olarak düşünme nedenini şöyle açıklıyor: “İnsanlık karşıtı, insanlara zararlı olabilecek, insanlıktan çıkarıcı bir sistem haline gelme eğiliminde olmasıdır.”
Yazar, yapılan birkaç araştırmaya dayanarak McDonaldlaştırmanın sağlığı da yakından tehdit ettiğini ileri sürüyor. McDonaldlaştırmanın insan ilişkilerine vurduğu darbeden bahsederek şu tespiti yapıyor: “İnsan ilişkileri işin içine dahil olduğunda, her yönde aynılık geçerli olmaz. Rutinleşme belirgin ve aldatıcıysa, seri olarak üretilen insan ilişkileri, fast-food müşterileri için, insanlıktan çıkarıcı görülebilir. Özgün insan ilişkilerinin yerini, prefabrike ilişkiler aldığı zaman insanlıktan çıkma süreci gelişir.” Hatta aile içi ilişkilere indirdiği darbelere dikkat çekilerek bu konuda, deliller öne sürülüyor.
Sekizinci Bölümde, “McDonaldlaştırmanın Demir Kafesi mi?” sorusunun cevabı aranıyor. “Demir Kafes” tanımlamasıyla yazar, McDonaldlaştırılmış toplumun giderek yaygınlaştığını ve bu yaşama tarzının insanı bazı hürriyetlerden yoksun bıraktığı üzerinde duruyor. Bu bölüm, yazarın McDonaldlaşmayla ilgili kaygılarının en yoğun olduğu bölüm olarak nitelendirilebilir. Bu sistemin nihai akıldışılığı olarak insanların denetimden çıkması ve artık onları denetler hale gelmesi kaygısını dile getirmektedir. Ayrıca, neden McDonaldlaştırmanın bu kadar yaygınlaşarak kendi kendisini yenileyebildiği sorusuna cevap arıyor. Endüstriyalizm, Fordizm ve Postmodernizm gibi sistemlerin arasında “McDonaldizm” diye tanımlamaya yer bulmaya çalışır.
“McDonaldlaşmanın Sınırları” adlı dokuzuncu bölümde doğum, ölüm ve ötesi aşamalarında McDonaldlaştırmanın yeri anlatılır. Verilen çarpıcı örneklerle McDonaldlaştırmanın yaygınlığı hakkında tüm soru işaretleri ortadan kalkmakta ve McDonaldlaştırılmanın boyutları anlaşılmaktadır. Yazar bu bölümde, kendini sürekli çoğaltan ve genişleten, değiştirilemez bir niteliğe sahip McDonaldlaştırmayı, tüm boyutlarıyla ortaya koymaktadır.
Son bölümde, McDonaldlaştırmaya değişik açıdan bakan üç farklı insan profili çiziliyor. McDonaldlaştırılmış kurumlara karşı verilebilecek tepkiler ve sonuçları hakkında daha önceki verilere dayanarak bilgi sunuluyor. En önemlisi de McDonaldlaştırmaya karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği biraz esprili bir tarzda okuyucuya tavsiye ediliyor. Tümüyle bu sisteme mahkum olmadan, sunduklarından en iyi şekilde istifade edip, özel yaşamımızda kendimize “akılcılaştırılmamış sığınak” oluşturmamız tavsiye ediliyor.
Yazar, son olarak bu kitabın yazılış amacını şöyle özetliyor: “Kitap boyunca McDonaldlaştırmanın kaçınılmazlığını vurgulamama karşın, yanılmış olmam en büyük umudum. Gerçekten de bu kitabın ardındaki başlıca amaç, okurları McDonaldlaştırmanın tehlikelerine karşı uyarmak ve onları buna karşı harekete geçirmeye çalışmak. İnsanların McDonaldlaşmaya direnebileceklerini ve daha makul, daha insani bir dünya oluşturacaklarını umuyorum.” (s. 291)
Murat Gülkıran, Köprü Dergisi