Zaman ve İnsan
Zamanın problemleri hızla eskiyor ve bu problemlere bağlı kimi tartışmalar, giderek anlamsızlaşıyor, gülünçleşiyor, traji-komik bir görünüm alıyor.
Günü geçmiş çözümlere takılıp kalmış olanlarsa, zamanın dışında, olay akışının ötesinde kendi dünyalarında yaşayıp kavruluyorlar. Bu, zamanı aşma, ya da zamanın üstüne çıkma değil, düpedüz zamanın altında kalmahalidir.
Zaman, insanoğlunun soyutlama ve somutlama arasında kurduğu bir köprüden başka bir şey olmasa da, yine kendi üstüne katlanarak, Tarihi oluşturarak, başlı başına bir güç gibi etkisini göstermektedir. Ne kadar inkâr edilirse edilsin, zaman, kimi zaman, bir balyoz gibi iner olayların tepesine, kimi zaman bir yerde bir bomba gibi patlar, kimi yerde kanatlarına tutunup uçtuğumuz bir rüzgâr, bir İlâhî lütuf rüzgarı olur.
Öyleyse, zamanı tanrılaştıranlardan ve onların aşırdığından uzak kalmakla birlikte, onu büsbütün yok saymanın felâketini idrak etmek, bir pürüzlü dünyada yaşadığımızı bilmek ve onun sorumluluğunu yüklenmek zorundayız.
Tarihîn farkında olmak demek, mahkûmu olmak demek değildir.
İslâm dünyasının içine girip bir kaç yüzyıldır bir türlü çıkamadığı bunalımın kökünde, zamanla olan ilişkiyi ayarlama melekesini kaybetmemiz de yatmaktadır.
Zaman üzerine düşünmemiz, onu süreklice değerlendirmemiz, o bizi sürüklemeden, bizim onu düzenlememiz, zamanı bir ihtiras gibi, ruhların tek atılım gücü gibi kullananların karşısında bir savunma sorunumuzdur.
Zaman sorununu, ruhumuzda olduğu kadar, toplum planında da gündeme getirme, bir Çıkış noktası olabilir, islâmın çağdaş atılımı için.
Zamanın gücünü bir lanet mistisizmi gibi kullananlara karşı bir aşk silâhı yapmak, her aydının ödevidir zamanımızda.
Zaman, ne büyünün hammaddesidir, ne de sayaçların arkasındaki soyut ekran. Zaman, insan ruhunun eşyaya işlenmesindeki düzenlilik demektir.
Zamanın fethi, uzayın fethinden önemli ve aslında o fethin de sebebidir.
Kişinin ve toplumun zamanla olan hesaplaşması, Tarihle olan hesaplaşması, şimdiki zamanın tek garantisidir.
Tarihe, zaman açısından baktığımızda, ya onu aşırı kullananların taşkınlığı, ya hiç kullanmayanların durgunluğu ile karşılaşırız. Ancak, zamanı kullanmasını bilenlerdir ki, medeniyetler kurmuşlar ve arkalarında anlan unutturmayacak eserler bırakmışlardır. Zamanın nabzını elinden kaçıranlar ya da zamanı bir sel,bir çığ haline getirip sürüklenenler ise, zamanla olan yarışı yitirmişler ve zamanın gözünde arkeolojik ‘malzeme olmuşlardır.
İslâm aydınlarının çözeceği çağdaş bilmecelerin, en büyüklerinden, biri de, zaman sim ve zaman bulmacasıdır.
Ne tarih ve zaman fobisi, ne de zaman ve tarih manisi! İnsan için gerekli olan, zamapa bilincidir.
Sezai Karakoç – Sur Yazıları (4)