Devrik Cümlenin Önderi
Son devrin adamlarının kafa yapısı bozuktur. Kafaları içinde bulunan şeyler birer sürpüntüdür. Çünkü yol geçen hanı gibi Batıdan ne gelmişse Doğu’ya, onların kafalarında bir yer bulmuştur. Bundan dolayı da son devirde yazar-çizer adamlarımızın çoğu düşünce, dil ve edebiyat alanında millî hayata cephe almışlardır.
Bunlardan biri de tarihçi Hammer’in “Osmanlı Tarihini dilimize çeviren Ata Bey’in oğludur. Ata Bey’in oğlu 1898’de İstanbul’da doğmuştur. Babası oğluna “Nurullah” adı takmışsa da sonradan ismini “zulmet’’e çevirmiştir. Tam bir tahsil yapmadı. Bazı mekteblerde hocalık yapmıştır. Millî Eğitim Bakanlığında mütercimlikte bulunmuş ve ilk yazılarına 1921’lerde “Dergâh”ta başlamıştır. ilk yazılan şiir tülündedir.
Yetiştiği şartların aksine, bildiği halde, Fransız dil ve edebiyatının tesirinde ve bir balama bayram olarak ilk olarak dilde devrik cümleleri kullanmıştır.
Son olarak memuriyet hizmeti olarak Cumhurbaşkanlığı mütercimliğinde bulunmuş ve buradan 1952’de emekliye ayrılmıştır. Günlük gazetelerde fıkra, deneme ve tenkit yazılan neşr etti. Bilhassa Fransızcadan tercümeler yaptı. Bunlar ününü arttırdı.
Batıya o kadar hayrandı ki bütün eğitim knrumlannda Latince’nin mecburi kılınmasını istedi.
Hele dildeki aşırılığı, kendi dilimizi uydurukçanın kucağına atmış, ilkel bir Afrika kabilesinin bile rıza gösteremiyeceği bir tarzda dilin sadeleştirilmesine çalıştı. Asırlardır bu milletin kültürünü yoğuran kelimeleri sırf yabancı kaynaklıdır diye yazı ve konuşma dilinden atmaya ömrünce gayret gösterdi.
Bu aşırılığın baş nedeni aşın bir din, yani Islâm düşmanlığından ileri gelmekteydi. Bu tavrı da en çok din aleyhtarlarının işine geliyordu. Yozlaşan bir sanat ve edebiyat akımı içinde Nurullah Ataç’ın elbette büyük bir yeri olacaktı.
Önce “Hakimiyet-i Milliye” adım alıp sonra “Ulus” olan gazetede 1927’den 1957ye kadar sayısız yazılar yazdı. Bu gazeteye ambargo koyan siyasî partinin felsefesine uygun şiir, roman, ve denemeler sergiledi bir ömür boyu. Başka gazete ve dergilerde de yazdı. Akşam, Cumhuriyet, Milliyet, Son Havadis…gibi gazetelerde arz-ı endam etmiştir.
Bir inkılâb (devrim) yapılmış memlekette ve bunun başlangıcı yüz elli yıla dayanıyordu. Bu süre içinde çok şeyler yazılmış ve söylenmiştir. Nurullah Ataç da bu gelişme içinde kendine göre hizmetlerde bulunmak istiyor. Her şeyi alırken de Batı’dan dil değeri ne varsa alınmalı, bu bizim öz değerlerimize uymasa da…
En çok tutarlı olan tarafı, günlük gazetelerde yazması idi. Çünkü devletin fakültelerinde dil ve edebiyat sahasında kürsü işgal edenler bir bakıma halktan kopmuş, akademik tarzda yayınlarım sürdürüyorlardı. O ise yazdı da yazdı. Öyle ki ilk nazarda garipseniyordu. Ama bu acayip dil keşmekeşliğini ısrarla devam ettirmesi, hem kendi etrafında hem de neşriyat hayatında sesini duyurup “kamu-oyu” teşkil ettirenleri ortaya çıkarmıştır.
Bugünkü dil kurumu onun eseridir, diyebiliriz. Onun attığı temeller, daha doğrusu tahrîbkâr yerler üzerinde yürüyor dilcilerimiz. Açtığı yol gelişmeden çok değişmeyi hedef aldığından her geçen gün daha da batağa saplanmakta, millet fertlerinin anlaşmakta ve konuşmakta dar ve ilkel, düşünde de daha sığ bir hayat anlayışı içine sokulmasına yaramıştır.
Dinî değerlere düşmanlığı onun dostları tarafından yan şaka yan ciddi öldükten sonra müslüman mezarlığına konulacağı hatırlatılır. O ise böyle bir hareketin onun için en büyük azap olacağı görüşünü ifade ederdi. Ne acı ki devrim adına yol alanların akıbeti hep böyle olduğu gibi o da istemediği şekilde bir dinî törenle tabuta konmuş ve gideceği yer maşatlık olduğu halde, öldüğü 1957de mezarlığın yolunu tutmuştur, elinde olmadan (!)…
Sadık Albayrak – Kemalist Devrin Çakıl Taşları