Tanımlarda Hata Yapılan Yerler

ilminfazileti_13856711671651 Tanımlarda Hata Yapılan YerlerAltıncı Fasıl: Tanımlarda Hata Yapılan Yerler

 

Bu yerler üç tanedir. Biri cinste; diğeri fasılda, üçüncüsü ise hem cins hem de fasılla ilgilidir. Birinci hata yericins’tir. Cinste hata farklı şe-killerde olur.

 

a-Bunlardan biri cinsin yerine faslı koymaktır. Mesela aşkın tanımında, “aşk sevginin aşırı olmasıdır” denilir. Oysa aşk “aşırı olan sev­gidir”. Zira sevgi cins; aşırı olan ise fasıldır.

 

b-Diğer bir sebep de ‘mad- denin cinsin yerine konulmasıdır. Tıpkı senin kılıcın tanımında “kesmeye yarayan bir demirdir” demen ve sandalyeye “üzerine oturulan bir tahta-dır”, demen gibi.

 

c-Başka bir sebep, heyûlânın/maddenin cins yerine ko­nulmasıdır. Mesela külün tanımında, “o yanmış odundur” dememiz gibi.

 

Doğrusu o, halihazırda tahta olmayıp daha önceden tahta idi. Bu haliyle o divandaki tahtadan farklıdır. Divanda tahta madde olarak mevcuttur, ama  külde mevcut değildir. Fakat külde tahta, daha önce mevcut idi, ancak zâti suretinin değişmesiyle tahta başka bir şeye dönüşmüştür ki burada ‘heyûlâ’ g ile kastettiğimiz şey budur. Bu ifadeyi yadırgarsan onu başka bir şekilde de  karşılayabilirsin.

 

d-Diğer bir sebep, tanımda cinsin yerine parçaların yer almasıdır. Mesela, on sayısının tanımında, o, beş ve beştir’; veya ‘altı ve dörttür’;  veya ‘üç ve yedidir’ ve benzeri şeylerin söylenmesi gibi. Oysa canlının tanımında “o, nefis sahibi cisimdir” sözümüzün durumu böyle değildir. Çünkü ‘cismin ‘nefis’ olması, cismin zâti bir faslına ait bir şeydir. Dolayısıyla  nefis, cisme ait olan bir sûret ve kemâl/olgunluk olup, aralarındaki ilişki bir beşin diğer bir beş sayısıyla ilişkisi gibi değildir,

 

e-Diğer bir hata sebebi m de ‘meleke’yi ‘kuvve’ yerine koymaktır. Mesela, iffetli “şehvetten kaynaklanan hazlardan kaçınmak için kendinde kuvvet bulandır” sözümüz gibi. Oysa iffetsiz (fâcir)böyle değildir. Zira iffetsiz de kendinde kuvvet bulur, ancak kaçınmaz ve o işi yapar. Fakat iffetlinin bu lezzetlerden kaçınma­sı kökleşmiş bir meleke sayesinde iken, iffetsizinki bilkuvvedir. Meleke bazen kuvve’ye benzer. Mesela “zulmetmeye kadir olan, başkasının elin­den kendisine ait olmayan şeyi zorla alma hususunda tabii bir meyli olan kimsedir” demen böyledir. Burada meleke, kuvvenin yerine konulmuştur. Çünkü zulme kadir olan bazen tabiatı zulme meyletse de adil biri olabilir.

İnceleyin:  Ruhun Bedenden Ayrıldıktan Sonrası

 

f-Başka bir sebep de türün, cins yerine konulup mesela “kötülük insanlara zulmetmektir” denilmesidir. Oysa zulüm şerrin türlerinden biridir. Şerr, zulümden başkasını da içine alan genel bir cinstir.

 

İkinci hatanedeni fasılla ilgili olanlardır. Bu, faslın yerine cins olan şeyi koymakla veya faslın yerine, hâssa olan, lâzım olan veya arazî olan şeyi koymakla olur. Bu duruma çok rastlanır ve bundan korunmak cidden zordur.

 

Hem cins hem de fasılla ilgili olan üçüncü neden ise birkaç farklı şekildedir. Bunlardan biri, bir şeyin kendinden daha kapalı olan bir şey ile tarif edilmesidir. Mesela ateşi “nefse benzeyen bir cisimdir” diye tanımlayan kimse gibi. Oysa nefis, ateşten daha kapalı bir kelimedir. Yine, bir şeyi onun kadar bilinen bir şey ile tanımlamak da böyledir. Birbirinin zıddı olan iki şeyi birbiri vasıtasıyla tanımlamak gibi. Mesela “çift, tek olmayandır”, deyip sonra da “tek, çift olmayandır”, ya da “çift, tek olandan bir sayı fazla olan” deyip sonra da “tek, çiftten bir sayı eksik olandır” demen gibi.

 

İzafe edilen (muzâf) şeyin o şeyin izafe edildiği şeyin (muzâfunileyh) tanımında kullanılması da böyledir. Mesela bilgi; “zâtın kendisiyle bilgi sahibi olduğu şeydir”, der sonra da bilgi sahibi; “kendisinde bilgi bulunan kimsedir” dersin. Oysa birbirine izafe edilen iki şey beraber bilinirler; bunlardan birinden hareketle diğeri bilinmeyip bilinmeleri beraber gerçekleşir.

 

Dolayısıyla bilgiyi bilmeyen bilgi sahibini; yine babayı bilmeyen çocuğu da bilmez. “Baba nedir?” diye sorana “çocuğu olan kimsedir denilmesi hoş değildir. Zira soran da “oğlu bilseydim babayı da bilirdim’’ der. Bunun yerine baba, baba oluşu bakımından tanımlandığında “er suyundan, kendi türüne ait diğer bir canlı meydana getiren canlıdır” denilmesi gerekir. Bu tanımda ne bir şeyin kendisi ile tarifi ve ne de kendisi gibi!  bilinmeyen benzerine havale edilmesi söz konusudur.

İnceleyin:  Descartes'in 'Düşünüyorum, o halde varım' Sözü Hakkında

 

Bu hata yerlerinden biri de bir şeyi kendisinden daha az bili­nen bir şey ile tarif etmektir. Tıpkı “Güneş gündüz doğan yıldızdır” de­men gibi. Oysa gündüzü tarif etmek ancak Güneş ile mümkündür. Zira gündüzün manası; Güneş’in doğuş zamanıdır ve bu yüzden gündüz Güneş’e tabidir. Öyle ise Güneş onunla nasıl tarif edilir ki! Yine senin nitelik halikındaki “nitelik; benzeşme veya farklı olmanın ken­disi sebebiyle söz konusu olduğu şeydir”, sözün de böyledir. Oysa ben­zeşme de ancak “benzeşme aynı niteliğe sahip olmaktır” şeklinde ta­rif edilebilir. Bu özelliğiyle de o, eşitlikten ayrılır. Zira eşitlik aynı niceliğe sahip olmaktır. Türdeşlik (müşâkele) ise aynı türde olmaktır.

 

Öyle ise, bu ve benzeri hususlar tanımlarda gözetilmesi gereken şeylerdendir. öyle ki bunlardan gafil olman sebebiyle tanımlara yanlış ilişmesin. Bu konudaki benzer hatalar tespiti imkânsız sayıdadır. Bizim anlattığımız şey ise hataların cinsine yönelik bir uyarıdır.

 

İmam Gazali,Miyarul İlm

 

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir