Nefret
Nefret adaletsizliği tetikler, adaletsizlik de şiddeti. Nefret sözcüğü ağzınızdan çıktığında, düşmanı ortadan kaldırılası bir varlık olarak tanımlamış olursunuz. Bugün Türkiye’de aklı başında gibi görünen pek çok insan, demokratik bir ülkede nefret suçu’ sayılabilecek söylemlerde bulunuyor, nefret konuşmasını çoğaltıyor. Sokaktaki vatandaşın ‘karadonlu/kıllı’ veya ‘göbeğini kaşıyan adam’ olarak aşağılandığı, hikâyesinin ve dolayısıyla yapağı seçimin önemsizleştirildiği ayrımcı yaklaşımlar, gazete köşelerinden üzerimize püskürtülüyor. Bu söylem, toplumun Batılı tüketim ve yaşama biçimini içselleştirmek yoluyla üstünleştiğini düşünen kimi kesimlerinde hemen mâkes buluyor ve kente sonradan gelen, düşük gelir seviyesinden insanların veya kimi- leyin cami cemaatinin bir öfke nesnesine dönüştürülmesine yol açıyor.
Örnek mi istiyorsunuz?
İstanbul’un Bağdat Caddesi’nde yürümekte olan başörtülü, varlıklı ve eğitimli bir kadın ensesine aniden inen şaplakla irkildi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, az önce kendisine kötü kötü bakan altmış yaşlarında modern bir Cumhuriyet kadını’nın koşarak uzaklaştığını fark etti. Canının acısına mı yansındı, yoksa hemcinsinden gördüğü şiddete mi?
Buna benzer sayısız örnek verebilirim. Bunlar benim nefret mağdurlarından birebir dinlediğim öyküler. Bu olayda dikkat çeken şey şu: Öfke duyulan nesnenin (başı örtülü kadın) özgüveninin (Şuna bakın, caddede nasıl da rahat yürüyor ! Burası bizim bölgemiz, sen burada ne arıyorsun?), aşırı derecede kutuplaşmış politik zeminde muhatabında yarattığı tehdit algısı. Benim topraklarımda kendine bu kadar güvenerek yürüyebiliyorsan, buralar artık benim toprağım değil demektir. Aman Allah’ım! O zaman ben topraksız ve kimliksiz mi kalacağım?
Bu tehdit algısı içimdeki küçük diktatörü açığa çıkarıyor. Bana benzemeyenin beni yok edebileceğini düşündüğüm anda, onun ensesine bir şaplak indirmek meşrulaşıyor.
Tehdit algısını besleyen ana damarlardan biri de, ‘nefret konuşmaları.’ Toplum önünde serdedilen ve daha güçsüz olduğu düşünülen grupları hedefleyen bu konuşmalar, hedeflediği grup veya kişiyi aşağılayarak onun kişiliğini rencide ediyor. Hedefteki kişi, böylece kendisini daha değersiz, ruhsal açıdan daha sıkıntılı ve özgürlüğü kısıtlanmış birisi olarak hissediyor, öte yanda, hayatını ancak otoritenin diline bitiştirerek var olabilen bir kesimin, muhayyel düşmana şiddet göstermesini kolaylaştırıyor.
‘Düşman üretme ideolojisi/ Türkiye’de başımıza ne çoraplar örmüş birlikte izliyoruz. Nefreti bir politik aygıt olarak kullanmak suretiyle, sözüm ona doğru amaçlar uğruna karanlık eylem ve cinayetlerini meşrulaştırmaya çalışanlar, bugün bir bir yargı önüne çıkarılıyor. Sağa sola parmaklarını çevirerek bulanık suda hain avlayanların, bu ülkeye ve millete ne denli derin bir ihanet içinde oldukları gün yüzüne çıkıyor.
Nefret eden, tedaviye muhtaçtır. Nefretin sahibi, kendi içindeki kötülükle yüzleşmekle iyileşebilir ancak. Kem âlet (nefret) ile kemâlât olmaz.
Kaynak:
Kemal Sayar – Herşeyin Bir Anlamı Var