Hayatı internette dolaşır gibi yaşıyoruz. Bir anda birkaç pencere birden açarak, ayrı iklimlerde geziniyoruz. Bedenimiz bir yerde, ancak ruhumuz başka başka yerlerde geziniyor. Bir gülüşün tam ortasında, uzay gemisinden yanlışlıkla dünyaya düşmüş bir yabancı gibi kalakalıyoruz. Sahi, ben orada değilken bu kadar komik ne otmuş olabilir? Niye gülüyor çevremdeki bu insanlar? Neyi kaçırdım ben?
Kaçırdığım şey, insan olmanın ta kendisi. Bir başkasının gözlerini ve yüzünü dikkatle izlemeyi kaçırdım. Gözlerinde dolaşan bulutları, yüzünün bazı kelimelerde seğirmesini kaçırdım. Kelimelerin aldıkları vurguyla yeni anlamlara bürünmesini kaçırdım. O an orada olamamakla, hayan kaçırdım. Bir daha geri gelmeyecek o anı, sonsuza dek yitirdim.
O sohbet, o gülüş, o istiğrak hali geri dönmeyecek. Ben hayal yutmuş zombiler gibi hiçbir yerde olamamanın çölünde deveran edeceğim. Yurtsuz bir hayalet gibi.
Orada olamamak hayatın mutluluğunu alıp götürüyor. An bölünmemeli. Bir hazine gibi saklanmalı, üzerine titrenmeli. Bir kelime heyecanla ateşlenmeyecekse hiç dilimize düşmemeli. Sessizlik sözün tacıdır. Susmak ve dinlemekledir ki, ana katılırız. Dil sessizlikle olgunlaşarak vücut bulmalı. Bir dostun huzurunda durduğumuzda, onun varlığı kafamızdaki bütün hesapları silmeli.
Teknolojik seslerin nüfuz edemediği kovukları olmalı hayatımızın. Baharın rayihalarını içimize çektiğimiz, toprağın hışırtısını duyduğumuz, rüzgârın fısıltısını işittiğimiz saklanma anları. Dost’un sesini duyabilmek, ruhu onun konuşmasına ayarlayabilmek için çılgın kalabalıktan uzaklaştığımız saatler.
Yine bir yazı yazmakla ruhuma şifa arıyorum. Orada olmak için, anın oğlu olmalıyım. Yaşanan an beni doğurmalı. Ve bütün ruhumla ona kendimi katmalıyım.Başka şansım yok: Rüzgârla konuşmalıyım.
Kaynak:
Kemal Sayar – Herşeyin Bir Anlamı Var
0 Yorumlar