‘Allah Onları Sever,Onlar da O’nu’ Ayetinin Tefsiri

hqdefault 'Allah Onları Sever,Onlar da O'nu' Ayetinin Tefsiri‘…Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler..’ Maide/54

Gözbebeklerini dört açtılar… Sırların yüzündeki gaflet peçelerini kaldırdılar… Gayb âlemlerinin adamlarına cilâlı kalp aynalarını tuttular… Saçılıp dağıtılan vahiy kelâmlarından mânâ cevherlerini topladılar… Kıdem/ezel bahçelerindeki sırları fehim/anlayış pınarlarından içerek, it gezip tozdular… Ezel gelinlerini fikir taraklarıyla süslediler. Kalıba iltifat etmeyen kalplerle (vuslata) hazırlandılar. Bu kalıp/beden evleriyle ülfet etmiş kutsal ruhlara şâhit tutuldular. Kurumuş çamur heykelleri durumundan, akıllan sebebiyle kudsiyet mertebelerine yükseltildiler. Şanlı himmetleriyle vahdâniyet celâlinin cennetlerine tâlip oldular. Ruhlarının koku alma duyularıyla Kur’ân bahçesinin güzel kokularını koklamaya meylettiler…

Ruhların ma‘şûku, kalplerin mahbûbu ve tâliplerin emellerinin son noktası safvetine (saflığına, tertemizliğine) işâret olarak buyurdu ki: öyle bir kavim getirecek ki, O onları sever, onlar da O’nu.”

Oysa onlar adem/yokluk yataklarında ve gayb beşiklerinde uykuda idiler. Kerem mağarasının gençleri idiler. Kader, onların özlerinin zerrelerini çamur parçalarından ortaya çıkardı. Kusurlarını ıstıfâ/temizleme ateşinde giderdi. Mevhibe/bağış kalıpçısı ezel darphânesinde onların üzerine “Onları sever” satırını nakşetti. Onlar adem bohçasında oldukları halde onlardan “Onlar da O’nu sever” diye bahsetti.

Öyle bir kuş dili kelâmı ki, onu vaktin Süleymân’ından başkası anlayamaz. Öyle bir âşığın göz kırpmaları ki, Leylâ’nın Mecnûn’undan başkası onlardan bir işâret anlamaz.

Ezel kâtibi kıdem dîvânında/defterinde ruh levhalarının cilâlı berraklığı üzerine velâyet/yakınlık hokkasından çekilen ictibâ/seçkinlik kalemiyle “O onları sever, onlar da O’nu” satırlarını yazdığı zaman, onların şahsiyet ibâdethânelerinin ruhbanları henüz ademde/yoklukta idi; zâtlarının incileri gayb örtüsü sedefleri içinde idi; onların nefislerinin arkadaşları “Kün/Ol” sırrı ağacının gölgesi altında uyumakta idi. Kader müezzini “Fe/fekûn/Hemen oluverir” nesîminin esintisi ile onları uyandırıverdi. Onların vücûd/ varlık mumlarıyla dünyâ karanlığı aydınlanıverdi. Canları sûret köşkleri’ ne yerleşti. Berraklıkları bulanıklık ile ve nûrları maddiyat karanlıklarıyla karıştı gitti. Ruhlar, bu uzak beldede garipler mahallesine yerleşti. Kıdem/;ezel tarafından kendilerine doğan şeylere hep iştiyâk duydular, kudsiyet yurdunda alışık oldukları şeyler için çok ağlayıp sızladılar. Aşağı ile yukarı arasında uzun müddet gidip geldiler. Onların zâtlarının zerreleri bu aşk ve iştiyâk fezâsında toz toprak oldu.

İnceleyin:  Günahtan Kaçınmanın Mükâfatı

Kurbiyet meydanının genişliğine çıktıklarında, inâyet eli onların her birine, kader sâhibinin “muhabbet elbiselerinden kendileri için takdir ettiği elbiseleri giydirdi. Ünsiyet meclisi halvetinde onların havâsları/ özelleri için “O onları sever, onlar da O’nu” sancakları diktirdi. Onların gelişi şerefine “Koşuşun” denizinin sâhilinde şeref tahtları kurdurdu. Ezel dîvânı kâtibine, onlan “saâdet-i kübrâ (en büyük saâdet) defteri”ne kaydetmelerini emretti. Kitabının sonunu “Allâh selâmet yurduna eder.’’ ile bitirdi. Hitâbının başlığını “ Bana tâbi olun ki, Allâh da sizi sevsin” koydu. ‘’Muhakkak ki size Allâh’tan bir nûr gelmiştir.’’atının üzerinde onu bir elçi olarak gönderdi.

Ey insanoğlu! Sır tahtları toprak duvarlar içerisinde kurulur ve tevhîd çizgisinin bir noktası yakîn gözüne, “O ilktir (Evvel), sondur (Âhir), açıktır (Zâhir) ve gizlidir (Bâtın)” vücut/varlık binâsının temeli olarak görünür.

Dilaver Gürer , Abdulkadir Geylani(Risaleler)

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir