[Topluma Zarar Veren] Kötüler Mutlaka Engellenmelidir
[Doğası gereği kötü olan] ikinci kısma gelince, bunların kötülüğü ya başkasına geçer ya da kötülükleri başkasına sirayet etmez. Birinci haldekiler insanların en adisi ve en rezilleridir. Nasıl ilk gruptakiler yaratılışları bakımından en büyük hükümdarın benzerleri ise bunlar da doğaları bakımından en ulu hükümdarın zıddı olanlardır ve bunların mertebeleri de çoktur. [Topluma zarar veren] kötüler mutlaka engellenmelidir. Bunların zecretmek suretiyle eğitilmesi gerekir.
Eğer düzelmesi umulan gruptan ise eğitim, onu şerden ve tahripten alıkoymaktır. Sonra eğer düzelmesi umulmuyor ve kötülüğü de yayıyorsa o takdirde hapis cezası uygulanır, kötülüğü sonra zincire vurulmakla, sonra da şehirden sürülmekle izâle edilir. Sonra, kötülüğünde aşırı giderse kötülüğü bilfiil işlediği organ kesilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun (Nûr, 24/2). Yine O şöyle buyurur: “Hırsızlık eden erkek ve kadının ellerini kesin’’ (Mâide, 5/38). Kötülüğü de aşın gidenin öldürülmesi ise söz konusu değildir yani caiz değildir,zira bu, o kimsenin varlığını tahrip etmek hususunda Allah’a karşı bir cüretkarlıktır. Fakat kısas ve benzeri, şeriatın emrettiği durumlar bundan istinadır.
Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir Müslümarıın öldürülmesi caiz değildir Ancak şu üç kişi öldürülür: Evli iken zina eden, Müslümanlıktan küfre dönen ve haksız yere Müslümanı öldüren kimse.’’(Nesai,Muharebe,5) Kötülüğü başkasına zarar vermeyen ikinci türdekilere gelince, müellif bunlar hakkında bir şey söylemedi. Bunların hükmü şudur: Bunlar zemmedilir, zelil bir duruma düşürülür veya iyiliğe çağırma ve kötülükten sakındırma, vaaz u nasihatler, dinin teşvik eden vaadi ya da caydırıcı azabıyla muhatap kılınır. Böylelikle bunların hayra ve iyiliğe ulaşmaları umulur, aksi takdirde aşağılık durumda ve zelil bir halde kalırlar.
[Doğaları bakımından ne seçkin ne de kötü olan] üçüncü gruba gelince istidatları elverdiği kadar yetkinliğe ulaşmaları için onları sıkıntıdan kurtarmak ve iyiliklere teşvik etmek lazımdır. Ferdin ıslahında genel ilke, hekimin bir organın tedavisinde yaptığı gibi, öncelikle kamunun maslahatını gözetmek, sonra da bireyin maslahatına bakmaktır.
Hükümdar üçüncü olarak onlar, yani zikredilenler arasında rızık, muteber şeyler ve diğer nimetler gibi ortak iyiliklerin paylaşılmasında dengeyi gözetmelidir. Bu, onların hak edişleri ve istidatlarına uygun olarak yapılır. Zira her bir ferdin o iki şeyden bir payı vardır. Eğer fertlere bu ikisiyle ilgili hakettikleri paydan fazlası verilirse bu, tüm ülke halkına haksızlık olur. Şayet hak ettiğinin azı verilirse bu da o kişiye haksızlık olur. Ayrıca hükümdar halkın aleyhine olacak şekilde bu nimetleri bir zorbalar zümresinin eline geçmekten korumalıdır ki, bu nimetler onların mülkiyetinden çıkmasın. Eğer bu nimetler gasp ve hırsızlık yoluyla ya da satış ve hibe gibi iradî yollarla binlerinin elinden çıkmışsa hükümdar ülkeye hiçbir şekilde zarar vermeden onların yerine yenilerini vermeli ve haksızlığı, onun ölçüşünce bir cezayla menetmelidir.
Eğer böyle yapmaz da eksiğini uygularsa bu kendisine, mazluma ve ülkeye haksızlık olur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür.’’(Şûrâ, 40/42). İşte bunlar adaletin şartlardır. Sonra hükümdar zorunlu miktardan fazla olabilecek nimetleri liyakata göre ve kendi heybetine uygun düşecek şekilde dağıtarak onlara karşı cömert olmalıdır ki süreklilik kazansın. Aksi takdirde [yani heybetine uygun olmadan ihsanda bulunduğunda] halk taşkınlık yapar ve mülkün tümü harcansa bile tatmin olmayan ihtiraslı tamahkârlara dönüşür.
Ondan yeterli cana yakınlığı görmediğinde bunun tesirini sevecenlikle gönlünden silip atsın, her türlü ve her durumda kol kanat germeye devam etsin. Çünkü korunmayan her şeyin durumu kötüye gider ve Allah muhafaza kişinin dostluğu düşmanlığa veya bundan daha fena bir şeye dönüşebilir. Zira kızgınlığın yol açtığı zarar en büyük âfetlerden ve en korkulası şeylerden biridir. Münakaşadan kaçınmalıdır, çünkü bu, dostlar arasındaki en zararlı şeylerden biridir. Yine kişi ihtisası olan bir bilgi ya da mahir olduğu bir zanaatta cimrilik etmekten de sakınmalıdır.
Zira infak ile artan ve elde tutmakla da azalan şeyler bir tarafa infakı, tükenmesine sebep olan şeylerde paylaşmak vaciptir. Kişi, arkadaşlarını ve bağı olan herkesi, kendisiyle ilgili durumlar bir yana dostuyla ilgili olanları da küçümsemekten sakındırmak ve hiç kimseye arkadaşıyla ilgili bir durumu kinayeyle, açıktan, ciddi ve şaka yolla kötülemesine imkan vermemelidir. Arkadaşının bir kusurunu görürse, düzeltecek bir şekilde ona karşılık versin, ona aldırmamazlık etmesin, çünkü bu hıyanettir. Düzeltirken uyarıcı hikaye ve sözlerle başlasın, sonra üstü kapalı olarak, sonra sorumluluğu pekiştirici, kalbe huzur ve sükûnet verici konuşmalarla açıktan devam etsin. Bunu yabancılar ve uzak kimseler bir yana, sevdikleri ve yakınlarından bile saklasın. Onun hakkında laf taşıyıcıdan almaktan sakınsın, laf taşıyıcıya ayıplama ve kınamayla karşılık versin.
Şerhu-l Ahlak-i Adudiyye – Taşköprülüzade Ahmed Efendi
Müellif:Adudüddin el-Îcî’