Toplumdaki Çekişmelerin, Huzursuzlukların Sebebi Nedir ?
‘Toplumdaki çekişmelerin, huzursuzlukların sebebi manevî değer ölçülerinin ehemmiyetlerini kaybederek yerlerini maddî değer ölçülerine (para, kadın, içki, kumar, vs.) terk etmeleridir. Yine cami “Allah’a en yakın olanınız, kötülüklerden en fazla sakınanınız, fazilet, meziyet vs. ahlakça en üstün olanınız, başkalarına en büyüklerine, amirlerine en fazla itaat edeninizdir.” ifadeleriyle, toplumun her çeşit sınıflarına ait, fertlerin muayyen, belirli,, “manevî değer ölçüleri” etrafında toplanmalarını sağlar.
Tabiî aynı değer ölçüleri etrafında toplanan, onlara ulaşmayı kendilerine gaye (ideal) edinen kimselerin, başka bir deyişle, ayrı ayrı hedefler yerine tek bir hedefe yönelen kimselerin, her geçen gün zamanla doğru orantılı olarak birbirine daha yaklaşarak, kaynaşacakları bütün bir ömür boyunca yekvücut olarak yaşayacakları bir gerçektir. Artık o zaman para, mevki, şöhret, gaye (ideal) olmaktan çıkacak, “esas-gaye”ye ulaşmak için birer vasıta bir basamak olarak kullanılacaktır. Bunun neticesi olarak, fertler para kazanmak için para kazanmayacaklar, herkese böbürlenmek için mevki sahibi olmaya çalışmayacaklar, bilakis bunları esas- gayelerine ulaşmak için kullanacaklardır.
Dolayısıyle paraları, mevkileri, şöhretleriyle, başka bir deyişle malik oldukları herşeyleriyle, millet, vatan, memleketlerine en hayırlı, en faydalı olmaya çalışacaklar, bu uğurda hiç bir fedakârlıktan çekinmeyeceklerdir.
Yine aynı değer ölçülerine sahip olmaları hadiseler, olaylar karşısında görüş, fikir, sonuç olarak karar ayrılığına düşerek gruplaşmalara, iç huzursuzluklara düşmek suretiyle çözülüp birbirlerinden kopmalarına engel olacaktır. Başka bir ifadeyle, muayyen etkilere (tesirlere) karşı aynı ölçü ve aynı yönde aynı tepkileri (reaksiyon) göstermelerini sağlayacaktır. Bu fikir ve karar birliği de onları birbirlerine daha yaklaştıracak, kaynaştıracak ve felaketlerin kolayca yerleşmemelerini temin edecek ve böylece yurdumuzun ve milletimizin devamını sağlayacaktır.
Bir milletin geleceğinin, gençlerinin yetişiş tarzına, benimseyip kabul ettikleri veya kabul edecekleri değer ölçülerine bağlı olacağı gerçeği göz önüne alınacak olursa cami, memleketin geleceği demek olan gençlerin yukarıda zikredilen “manevî değer ölçülerini* benimseyip kabul etmelerini sağlamak suretiyle onları, kendilerini vatan ve milletlerine adamalarını, paranın, mevkinin, herşeyin vatan ve millet için olduğunu temin eder. Tabiî aynı değer ölçülerine sahip gençlerin büyüyünce birbirlerinden ayrılıp kopmaları düşünülemez. Böylece yurdumuzun kalkınması kısa zamanda tahakkuk eder. Zira bir mütefekkir (düşünür), “Bir millet, herşeyini kendisine feda eden fertlerinin oranı nispetinde kalkınır” demiştir.
Bunun tersini yani para, kadın, içki, kumar vs. gibi değerler sisteminde en alt yeri dahi alamayacak değer ölçülerine sahip gençlerin çoğunluğu teşkil ettiği toplumlardaki durumu düşünecek olursak bu, zıt-düşünüşle manevî değer ölçülerine sahip olmanın önemi daha açık olarak ortaya çıkar.
Yukarda, camilerde sonsuz bir eşitliğin varlığından bahsedilmişti. Bu sonsuz eşitlik havası gençlerin eşit şartlar altında şahsiyetlerini bulmalarına yardımcı olacağı gibi, kendi bünyesinde toplumun çeşitli sınıflara mensup fertleri arasında “eşitlik fıkrinin gelişmesine ve dolayısiyle mutlak bir eşitliğe yönelip, onu gerçekleştirmeye çalışmalarına sebeb olacaktır. Bu çalışma ve gayret de, onların Cami dışı hayatlarına tesir edecektir, Böylece, adaletin karşısında veya herhangi bir yerde yahut bir mecliste fakır veya işçiyle eşit muamele gördükleri zaman, hem bunu gayet tabiî olarak kabul edip yadırgamayacaklar, hem de kendi maiyetlerine ellerinden geldiği kadar eşit muamele yaparak onlar arasında mutlak bir eşitliğin gerçekleşmesine çalışacaklardır. Bu da haksızlığın, iltimasın, adam kayırmaların mevzubahis olmaması yani yok olması, aksine insanların toplumdan istidat, kabiliyet, faziletlerine göre değer kazanmaları, başka bir deyişle “adama göre iş değil, işe göre adam” prensibinin gerçekleşmesi demektir.
Yine cami, toplumda zengin-fakir, işveren-işçi gibi katı sınıflar şeklinde bilinmekle beraber, amir- memur şeklinde kendini gösteren benzer sınıflar arasında da, amirleri muayyen bir seviyede tutarak onlara adalet, itidal tavsiye ederken iş, vazife icabı zaman zaman bunalımlar geçiren memurlara da mutlak itaat telkin ederek manen amirleri seviyesine çıkarmakla, başka bir deyişle eşit duruma getirmekle ve bunu da iki tarafa hissettirmekle bu iki zümrenin karşılıklı sevgi, saygı ve anlayış havası içinde beraberce çalışmalarını ve dolayısiyle birlik ve dayanışmanın teessüsünü sağlar.
Toplumu bir organizmaya benzetirsek, okumuş aydınlar (münevverler bu organizmanın beyni durumundadır. Her zaman ve bilhassa bugün, toplumlar için en büyük tehlike, bu okumuş-aydınlar ile kalabalık halk kütlelerinin birbirlerinden kopmalarıdır. Başka bir ifadeyle, okumuş- aydınların halka tepeden bakmaları, halkın da okumuş-aydınlara itimatlarını, güvenlerini yitirmeleri ve kendilerine yabancı kalmalarıdır.
Cami, yukarda sayılan gerçeklerle okumuş-aydınlarla halkın birbirlerinden kopmalarını önlemekle kalmayarak münevveri, halkı anlayıp severek ona inmenin ve ona hizmet etmenin lüzumuna inandırdığı gibi, halkın da okumuş-aydına (münevvere) olan itimadım kaybetmek şurda kalsın, bilakis ona olan itimat ve güvenini takviye edip kuvvetlendirerek bağlılığını artırır, kaynaşmasını sağlar. Böylece okumuş-aydının liderliğini seve seve kabul eder duruma gelir. Bu da okumuş-aydın ile halkın birbirinden koparak, ayrılmaların, gruplaşmaların yok olması demektir. Böylece teessüs edilen fikir birliği, münevver ile halkın memleket meselelerinde anlayış havası içinde yekvücut olarak çalışmalarını ve dolayısiyle yurdumuzun kısa zamanda kalkınmasını sağlar.
Yine camiler, her çeşit halk tabakalarına mensup kimselerin toplantı yerleri olduğu için, münevverlerin bu her çeşit halk tabakalarına ait kimseleri oralarda topluca bularak onları ayrı ayrı oldukları gibi daha iyi tanımalarına dolayısiyla milletin yapısını teşkil eden bu fertleri ayrıntılarıyle, teferruatiyle, kabiliyetleri, meziyetleri ve varsa eksiklikleriyle öğrenmelerine yol açar. Zira camiden başka hiçbir yerde bu kadar çeşitli yaşta ve toplumun bu kadar değişik sınıflarına mensub kimseleri bir arada bulmak, onları yakından, her türlü gösterişten uzak, oldukları gibi tanımak mümkün değildir.
Sonuç olarak, toplumun beyni durumunda olan okumuş-aydınlarla muhtelif yaştaki gençlerin bu şekilde devamlı ve sıkı münasebetleri, milletlerin, büyüklükleri, süreklilikleri ve diğer milletlere karşı üstünlükleri demek olan bu genç nesiller arasındaki büyük istidat, büyük kabiliyet, büyük dehaların biran önce teşhis edilerek hiç birisinin ziyan olmamalarını, başka bir ifadeyle hepsinin istisnasız değerlendirilmelerini sağlar.
Ayrıca genç, orta yaşlı, ihtiyar olmak yaşta ve toplumun her tabakasına ait toplantı yeri durumunda olan cami, bir milleti millet olarak var edip onun hususiyetlerini teşkil eden örf, adet ve geleneklerin kuşaktan kuşağa, nesilden nesile geçmesi suretiyle asırlar boyunca devam edip gitmesini ve dolayısiyle milletin var olmasını sağlar. Zira camiden başka hiçbir müessesede bu kadar çeşitli yaştaki kimselerin devamlı olarak, bir arada toplandığını görmek mümkün değildir. Aynı zamanda bu kadar çeşitli yaştaki kimseleri devamlı olarak bir araya getirmek suretiyle onlar arasında davranış birliğini de sağlayacaktır. Zira her müessesenin kendine mahsus istediği bir davranış şekli vardır. Tabiî bu davranışlar da yeni edinilecek alışkanlıkların bir merhalesidir. Bir diskotek ile bir caminin istediği davranışların aynı olmayacağı muhakkak ve gayet tabidir. Çünkü üzerine kuruldukları değer yargılan ve kuruluş gayeleri başkadır
Camiye devam edenleri, yukarda zikredilenlerden daha başka:
1- Erkek
2- Kadın olarak da ayırmak gerekir.
Toplum hayatındaki erkek-kadın münasebetlerinin çok mühim ve etkili olduğu bir gerçektir.
Cami, İslâm’ın “sizin en hayırlınız aile, çoluk çocuklarına en hayırlı olanınızdır” gibi ve benzeri ifadeleriyle, erkekleri aileleri, çoluk çocuklarına doğru yöneltip onların gayet cömert, merhametli,şefkatli, iyi birer aile reisi olmalarını sağlarken, hanımlara da meşru hallerde seve seve kocalarına itaat telkin etmek suretiyle yuvanın iki rüknü, iki numası durumunda olan kadın ile erkek arasındaki münasebetleri tanzim ederek kuvvetlendirir. Bu da ÇOCUKLARIN, şahit olmalarının üzerlerinde fazla ve değişik tesirler göstereceği her türlü münakaşa ve kavgadan uzak olarak sağlam bir ruh sağlığıyle yetişip gelişmelerini sağlayacaktır.
Böylece aile, bütünüyle (baba, anne ve çocuklar) sağlam temeller üzerine kurulmuş olur. Milletin en küçük parçası durumunda olan ailelerin sağlamlığı ve güçlülüğü ailenin toplamı ve bütünü demek olan milletin de sağlamlığını ve güçlüğünü doğuracaktır. ¥ine cami, kadın-erkek arasındaki <gayr-ı meşru münasebetleri önlemek suretiyle toplumda felaket ve cinayetlerin ortadan kalkmasını temin edecektir. Zira yapılan istatistikler cinayetlerin çoğunun gayr-ı meşru kadın-erkek münasebetlerinden doğduğunu ortaya çıkarmıştır.
Sonuç olarak cami, kendisine devam edenler arasında bir tanışıklığın doğmasına sebeb olacaktır. Maddî tarafının ilerde ele alınacağı bu tanışıklık, tanışan kimseler arasında bir anlaşma zeminin doğmasına, bu da, arada sevgi ve muhabbetin gerçekleşmesine yol açacaktır. Zira dilimizde çok yaygın “hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırlar” atasözü de bu gerçeğin bir ifadesidir.
Bilindiği gibi, camilerde farz namazlar toplu olarak beraberce kılınır. Tecrübî Psikolojideki “aynı işi yapanların, aynı işle meşgul olanların arasında sevgi, muhabbet ve dolayısiyle bir dayanışmanın husule geleceği” kanununu göz önüne alacak olursak, farz namazlarını topluca beraber olarak kılan bu fertler arasında, başka bir deyişle aynı işi yapan bu kimseler arasında sevgi ve dolayısiyle dayanışmanın, birbirine yakınlaşmanın doğacağı kaçınılmaz sonuç olarak ortaya çıkar.
Beraber kılman farz namazlarına karşılık, sün-netler ayrı ayrı kılınır. Allah Teala sünnetlerin de Farzlar gibi topluca beraber olarak kılınmasını emredebilirdi. Bu, müslümanların esas meselelerde birlik ve beraberlik içinde olmalarına karşılık, teferruatta robotlaşmayarak şahsî teşebbüs (insiyatif) sahibi olarak onları yapıcılığa teşvik, şahsî kabiliyet ve istidatlarını geliştirmeye yöneltmek içindir.
Yine farz namazların, toplumun (cemaatin) içindeki en layık kimseye uyularak topluca kılınması, birleşilmesi gereken esas meselelerde konularına göre onları en iyi bilen, en selahiyetli kimseler etrafında seve seve sonsuz bir itaat hissiyle toplanmamızı bizlere telkin içindir.
Beden ile ruh arasında sıkı bir münasebetin mev-cudiyeti ve yapılan müspet veya menfi hareketlerin ayniyle ruhta da müspet veya menfî (olumlu- olumsuz) tesirler icra edeceği İlmî gerçeği göz önüne alınacak olursa, gayet ölçülü, mevzun (ritmik) hareketlerden müteşekkil, ister farz ister sünnet olarak kılman bu namazların o namazları kılanların ruhunda müspet tesir icra ederek onların mutedil, ölçülü, her türlü aşırılıklardan sakınan birer olgun insan olarak yaşamalarına sebeb olacağı sonucu ortaya çıkar.
Yine camilerde beraberce yapılanın, teker teker, ferdî olarak yerine getirilen aynı ibadetlerden, en az yirmi yedi defa değerli olarak kabul edilmesi, tek başımıza ferdî olarak yaptığımız aynı işlerin toplumla beraber yapıldığı takdirde daha fazla verim (randıman) sağlayarak, hem kendimiz, hem başkaları için daha faydalı olacağını bizlere bildirmek ve dolayısiyle bizleri toplumculuğa (kolektivizm), ortaklıklar kurmaya, başka bir ifadeyle koordineli bir iş~ taksimine yöneltmek içindir. Zira ferdî ibadetlerde elde edilecek sonuç, sadece ferde ait olacaktır, fakat topluca yapılan aynı ibadetlerde netice hem ferde hem de o ferdin beraberce ibadet ettiği, başka bir ifadeyle beraber çalıştığı topluma (cemaata) ait olacaktır. Diğerlerinin de ibadetlerinden, başka bir deyimle faaliyetlerinden doğacak faydalar gene topluma, yani diğer fertlere ait olunca, toplumda herbir ferdin ibadeti (sa’y-u gayreti) ve bundan doğacak faydalar, hem kendine, hem beraber ibadet ettiği (çalıştığı) toplumun* diğer fertlerine dağılacaktır.
Bu ferdiyetçilikten kaçış, mesaimizin sadece bize değil, toplumumuza da fayda temin etmesini, başka bir deyişle sadece kendimiz için çalışıp kendimizi gaye edinmekten vaz geçerek topluma ve toplum menfaatlerine yönelmemizi ve kendimizi buna adamamızı telkin edecektir.
Bu tarzdaki fedakârlıklardan kimsenin zarar görmeyeceği, bilakis her fert için daha istifadeli olacağı da ortadadır. Zira şahsî yapılan işlere nispetle,/ topluca yapılan işlerden en az toplumu meydana getiren fertlerin karesi veya küpü oranında bir artış, bir fazlalık kaydedileceği bir gerçektir.
Yine birbirini düşünen fertlerden müteşekkil cemiyetlerde dayanışma, yardım ve dolayısiyle huzurun, herkesin kendini düşündüğü, kendine yöneldiği cemiyetlere nispetle çok daha fazla olacağı İlmî bir hakikattir. Tabiî herkesin böylesine yardımlaşdığı, birbirini düşündüğü, birbirini sevdiği toplumda gençlik bunalımları, grev-lokavt ve benzeri hareketlerin de olmayacağım kabul etmek gerekir.
Sonuç olarak, “ferdî yapılan aynı hareketlerin beraber yapıldığ takdirde çok daha fazla değer taşıyacağı” esası; bizleri ayrı ayrı ferdiyetçilikten toplumculuğa yöneltecek, dolayısiyle bizde toplum şuuru nun kuvvetlenmesine yol açacaktır.
Netice olarak, herkesi bîr çatı altında toplama imkânından’ mahrum olan camiler, kendi bünyelerinde toplananları aynı istikamete, başka bir tabiri aynı gaye ve hedefe yöneltmek suretiyle temsilî mahiyette de olsa kendinde toplananlar arasında gaye, hedef, fikir ve düşünce birliğinin teessüsünün gerçekleşmesini temin etmeye çalışmaktadırlar,
Buraya kadar devamlı olarak caminin toplum içindeki manevî tarafları ve sağladığı manevî eşitlikten bahsedildi. Evet, ele alınan bu manevi hususlar, toplum bünyesinde çok mühim olmakla beraber, kafi ve yeterli değildir, Zira toplum bir realitedir. Onun maddi birçok ihtiyaçlarının olacağı da bir hakikattir, Bu maddi eşitlik gerçekleşmedikçe, toplumun dert ve davalarının halledilemeyeceği de ortadır.
Ali Murat Daryal – İslamda İbadetlerin Sosyo-Psikolojik Temelleri