Sadakaları da Tövbeleri de Kabul Eden Allah’tır
“Sadakaları alanın ancak kendisi olduğunu…” buyruğu sadakaları alıp kabul edenin onların mükâfatını verenin ve hakkın yüce Allah’ın hakkı olduğunu, Peygamber (sav)’ın bu hususta bir aracı olup, vefat etmesi halinde onun yerine geçen görevlinin ondan sonraki aracı olduğunun, yüce Allah’ın ölmeyen, diri olduğunun açık delilidir. Bu aynı zamanda yüce Allah’ın: “Mallarından bir sadaka al” buyruğunun Peygamber (sav)’e münhasır olmadığını da açıkça ortaya koymaktadır.
Tirmizî’nin Ebu Hureyre’den rivayetine göre o şöyle demiş: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: “Şüphesiz Allah sadakayı kabul eder, onu sağına alır ve o sadakayı sizden herhangi biriniz için, sizden herhangi bir kimsenin kendi tayını besleyip büyütmesi gibi besleyip büyütür. Öyleki, sonunda bir lokma bile Uhud dağı gibi olur. Bunu doğrulayan ise, Allah’ın Kitabındaki: “O, kullarından tevbeyi kabul eden, sadakaları alanın kendisidir. “Allah faizin bereketini giderir, sadakaları ise kat kat artırır” (Tirmizi.) dedi ki: Bu, hasen, sahih bir hadistir.[1]
Müslim’in Sahihinde de şöyle denilmektedir: “Herhangi bir kimse helal bir kazançtan bir hurma dahi sadaka verecek olursa, mutlaka Allah onu sağına alır. -Bir rivayette:- Ve bu sadaka Rahman’in avucunda dağdan daha büyük oluncaya kadar gelişip büyür.”[2]
Yine Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Şüphesiz kî sadaka dilencinin avucuna düşmeden önce Rahman’ın avucuna düşer.[3] O da sizden herhangi bir kimse kendi tayını, yahut da deve yavrusunu besleyip büyüttüğü gibi artırıp durur. Allah dilediğine kat kat artırır.”
İlim adamlarımız -Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun- bu hadislerin te’vili olarak şöyle demişlerdir: Bu ifade sadakanın kabulü ve ona mükâfat verilmeşinden kinayedir. Nitekim şanı yüce Allah, zat-ı mukaddesi’nden kuluna atıfet yoluyle “Ey Adem oğlu, ben hastalandım sen beni ziyaret etmedin”[4] hadisinde “hasta” diye söz etmiştir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önce el-Bakara Sûresi’nde (2/143. âyet, 4. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.
Özellikle sağ’ın ve avuç’un söz konusu edilmesine gelince, bir şeyi kabul eden her bir kimse o şeyi avucuyla ve sağıyla alır, ya da ona verilirken, bunlara bırakılır. Burada da İnsanların alışageldikleri bir ifade kullanılmıştır. Aziz ve celil olan Allah ise azalardan münezzehtir. Zaten, Arapçada da “yemin; sağ” azadan başka bir anlamda da kullanılmıştır. Şairin şu beyitinde olduğu gibi:
“Bir şan ve şeref için bir sancak yükseldi mî, Arâbe bunu sağı ile abverir.”
O, şan ve şerefe ehil kimsedir, demektir. Burada şair, organ olarak sağ eli kastetmemektedir. Çünkü, şan ve şeref bir manadır. Dolayısıyla şan ve şeref sancağını alacak olan yemin (sağ) de manevi bir şey olmalıdır. İşte yüce Allah’ın zatı hakkında da “sağ” böyledir.
“Rahman’m avucunda gelişip büyür” İfadesinin şu anlama geldiği de söylenmiştir: Bundan kasıt, amellerin tartılacağı Mizan’in kefesidir. O takdirde bu, muzafın hazf edilmesi kabilinden bir ifade olur ve şöyle buyurulmuş gibidir: Rahman’ın mizanının kefesinde artar ve büyür.
Malik, es-Sevrî ve İbnü’l-Mübarek’ten bu ve benzeri hadislerin te’vilinde şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: Bunları keyfiyetsiz olarak kabul ediniz. Bu ifadeleri Tirmizî ve başkaları nakletmiştir. Ehl-i Sünnet ve’1 Cemaat’ten ilim ehlinin bu konudaki görüşleri işte [5]böyledir.[6]
[1] Tirmizi, Zekât 28.
[2] Buhâri, Zekât 8; Müslim, Zekât 63; Tirmizî, Zekât 28.
[3] el-Heysemî, Mecmau’t-Zevâid, III, 111. Hadisin bundan sonraki bölümleri, anlam itibariyle az Önceki rivayetlerde dile getirilmiştir.
[4] Müslim, Bin 43.
[5] Tirmizî, Zekat 28; 662 no’lu hadisin akabindeki ta’liki.
[6] İmam Kurtubi, el-Camiu li- Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 8/390-391.