İsmet Paşa,Said Nursi ve İmam Gazali
Yukarıda yazdığım iki isimden Said Nursî, merhum İsmet Paşa’nın eski fobisi ve gözdağı idi. “İmam Gazali” ise tahminimce yeni işittiği ve “İmam” sıfatını görerek o pek düşman olduğu “Köy imamlarından” biri sandığı, büyük İslâm bilgini dâhisi ve filozofudur. 23 Ocak’ta Paşa, milliyetçilerle birlikte bu iki kişiye hücum etmiştir.
Sayın İnönü’de nedense bir eziklik kompleksi bırakmış olan Said Nursî, bir politikacı, bir tarikat kurucusu filân değil, sadece bir Kur’ân tefsircisi ve İslâm bilginidir. Günlük hâdiselerden bile ısrarla kaçan Nursî’nin ruhunu eserlerini ve okuyucularını siyasete zorla karıştıran İsmet Paşa ve paralelindeki gazeteler oluyordu. Nitekim “Nur risaleleri” peşine düşüldükçe basılıp okunmuş, lehte aleyhte hükümler oldukça yayılmıştır. Yani İsmet Paşa ve benzerleri Nurculuğun baş propagandacısı, reklâmcısı olmuşlardır.
Ayrıca înönücü radyo ve gazetelerden Allah’a sığınan halk kitleleri bunları kızdırdığına göre mutlaka iyi birşeydir diyerek Nurculuğa da koşmaktadır. O halde merhum Said Nursî ile uğraşması bir bakıma faydalıdır. Çünkü İnönü her kim ile uğraştı ise onu büyültmüştür. Şükredelim ki Marks, Lenin ve Mao’ya düşman değildi. Yoksa onlar bile korkarım Türk halkında rağbet görürlerdi. Sultan Hamid’i İnönü’nün iftira ve hakaretleri daha fazla ululaştırdı. Menderes, aziz ve büyük vatan şehitleri arasına girdi.
Buna karşılık Paşa’nın övdüklerinden hiçbiri, halkça sevilip tutunamamıştır. Meselâ “Sizin sayenizde varız ve izindeyiz.” diye mübalağalı methettiği biçare îmran Öktem’in namazı bile kılınmak istenmemiştir.
İnönü, milliyetçi gençleri zeban! gibi gösterdiği bir konuşmasında sayın Demirel ve Erbakan’ı “Mühendis efendiler” diye pek kahvemsi bir espiriyle yerdikten sonra onların “Said Nursî sloganları ve zihniyeti ile iktidarda kalmak, iktidara gelmek istediklerini; tam bir irtica” yaptıklarını söylüyordu.
Fakat ne imiş bu Nursî sloganları?
Korkmadan Müslümanım diyebilelim” sözü imiş.
Lâkin Nurculuk bu ise bütün Türk milleti Nurcu sayılmaz mı? Demek Paşa’nın devr-i devletinde “Müslümanım!” denmekten korkuluyordu ve gerçekten de öyle idi. Lâkin getirmekle sık sık iftihar ettiği Demokrasi’nin ilk meselesi yurttan korkuyu kaldırmak, her Türk ve Müslümanın iman ve düşüncelerini samimiyetle söylemesini sağlamak değil midir? Bu ülkede korkmadan “Marksistim, sosyalistim, komünistim” denilir ve bazıları bunu söyleyenlere kanat gerer de “korkmadan Müslümanım!” diyenler nasıl mahkûm edilebilir? Halk sizin dininize karışmıyor, siz de onunkine karışmazsınız olur biter. Kırk yıldır nutkunu çektikleri laiklik’in bu en sade tarifini “Nurcular” Paşa’dan daha iyi bilsin! yakışır mıydı hiç?
Hadi bu işi yaptı Paşa, İmam Gazali (1058-1111) gibi bîr filozof, kelam bilgini ve terbiyeciye sataşmak nereden aklına esti? Yoksa, onu bir tarafın “imam”mı sanıyordunuz? Bu eşsiz insanın El Munkızu Min ed Dalâl (Yanlış yoldan uyarıcı) eserinin Batı’da St. Augustin’in “İtirafları” Descartes’in “Metod Üzerinde Nutk”u kadar önemli tutulduğunu hatta onlara kaynak sayıldığım duymamış mıydı?
İsterdim ki, İsmet Paşa, Gazâli’nin İhya-yı Ulumu’d Din, Kimya-i Saadet eserlerini veya hiç olmazsa Devlet Başkanlarına kitabını okumuş olaydı. Olduğundan çok başka, milletçe sevilen bir İnönü çıkabilirdi karşımıza. Sonra Batı’daki liderler, kendi kültür büyüklerine nasıl saygı gösteriyor, hatta onlar hakkında eserler yazacak değerde bulunuyorsa, Paşa da o payeye ulaşabilirdi. Gazali ve benzeri dâhiler için eser yazacak dereceye çıkmasaydı bile, onları hafife alacak raddeye de gitmezdi.
Gazalî’ye taş atıldığını Avrupalılar, Ruslar işitse onlar ayıplardı. 900 yılı aşıp gelmiş koca Gazalî’yi dünya tanıdığı halde Paşa’nın bir bölük imamı sanmasını, bu hâl ile üstelik Türk eğitimine yön vermeye davranmasını… Ne talih şu benim memleketiminki Yarabbi !
Ahmet Kabaklı,Kültür Emperyalizmi