Aptal Kutusu:Televizyon
Amerikalılar TV’ye ‘Aptal Kutusu’ derler: ne isabetli bir tesmiye! Hiç ihtiyacımız olmayan nesnelerin seyretmek zorunda kaldığımız reklamlarını, bitip tükenmek bilmeyenler spor yayınlarını, budalaca yarışma programlarını, kalitesiz olduğu kadar da muzır filmleri, haber teşkil etmeyen haberleri düşününce hak vermemek mümkün değil! TV halka hitap ediyor ve ekseriyetin arzusu böyle programlar’ gerekçesiyle, durmadan zırva neşreden bir alet… Fakat ‘Aptal Kutusu’ ismiyle müsemmâ olmasının asıl sebebi başkadır.
TV’nin başına geçip ömrünün büyükçe bir kısmını vakit öldürmekle israf eden milyonlarca insan var. Bu insanlar, pek sevmeyenler bile TV’deki her şeyi seyretmeye şartlandırılmış; birbirini takip edip duran resimleri seyredip oturuyorlar. Kitleleri hipnotize eden (ve Amerikalıların ‘mass-media’ dedikleri aşağılık bir kitle kültürü imal eden) bu alet, insanları yaşadıkları “ân”a hapsolmaya şartlandırıyor. Böylece, çocuk gibi, sırf TV karşısında oturup hayatin mesuliyetlerinden kaçmaya, gördüğü her şeye inanmaya programlanan, robotlaşmış -bütün mesuliyet ve inisiyatifini budala kitleleri idare edenlere terk etmiş- iradesiz bir halk yığını için “kitle kültürü imal etmeye çalışıyoruz.
TV karşısında oturup, geçmiş ve geleceği unutup, “zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına kabilinden, sırf şimdiki zamanı yaşama temayülü, sadece bir kaçış değil; aynı zamanda, bir aptallaştırma prosesidir. Bu hususu izah edebilmek için beşeri idrakin üç nevine kısaca işaret etmek isterim.
Çocuklar ve iptidailer sırf “şimdiki zaman”da yaşarlar; halbuki idrakin üç nevi vardır: Tarihi, yani “geçmişe doğru bakış” (retrospection); ilmi, yani kanuniyetler ve sebep-netice rnünasebetlerini kavramak suretiyle hadiseleri önceden tahmin edebilme ve tasarruf edebilme imkanı vermesi hasebiyle, “geleceğe bakış (prospection); ve nihayet, şiiri (ruhi veya hadsi denilebilir) idrak ki sanatın usulüdür ve yaşadığımız hissi tecrübeye kıyasen hadisatı anlama gayreti olup, buna da “içebakış (introspection) diyoruz. Belki bu bakış tarzlarının hiçbiri tek başına hayatın gerçeklerini kavrayacak ölçüde tatminkâr değil; yerine göre hepsini kullanmak lâzım. Amma bizi, karşısında dünyayı unutarak israf ettiğimiz birçok saatlerin uçup giden anlarına bağlayan TV, insanları idrakin bu üç nevine de yabancılaştırır.
Her gün bir sürü saçmalığı seyrederek ve ertesi gün değilse bile ertesi hafta seyrettiklerini tamamen unutarak (hatırlanmaya değecek kadar değerli çok az şey seyrettiğimiz inkar edilebilir mi?) Ömürlerini tüketen, ne kalbinin sesine kulak vermeye, ne ilmi tefekküre, ne de beşeriyetin tarihi tecrübesini değerlendirmeye fırsat bulamayan kitleler elbette aptallaşır. Amerikalıların bu “aptal kutusu” tavsifi gayet yerinde görünüyor; çünkü kitleler her şeyi seyretmeye ve unutmaya ve yıllarca devam eden bu pratik sayesinde “Mangurt” gibi hafızasını kaybedip düşünememeye programlanıyor. İnsanların beyni yıkanarak (ve bir hayli de sulandırılmak suretiyle!) düşünme kabiliyeti yok edilmek mi isteniyor? TV gibi teknolojik bir mucizenin bu kadar menfi bir tesiri olması doğrusu çok gariptir.
Geçmişi hatırlayamayan, geleceği düşünemeyen, yaşadığı ân’a da tesahüb edemediği için kalbinin sesine dahi kulak yeremeyen bir kitle olusturulmustur.Böyle bir kitlenin mass-media’nın oyuncağı olmasından daha tabii ne olabilir?
Şahin Uçar,Kültür ve Sanat Yazıları