İnsan’ın Kendi İç (Nefs) Savaşı

nefis-mertebeleri-haskkc4b1ndas-yaxzc4b1nc4b1n-resmi İnsan'ın Kendi İç (Nefs) Savaşı

İnsanı çevreleyen ilk ateş, nefstir. Bunu aşmak, sonra öbür nefslerin öldüğü ve şeytanın da durmadan gerginleştirip pekiştirdiği kötülük ağına takılmadan, öteye, ileriye, boyuna ileriye geçmek, müslüman olmanın, üstün insan olmanın biri­cik yoludur. Her engel, tasavvuf dilinde bir «Perde» dir. Bu savaşın büyüklüğünü anlatmak için yetmiş bin perdeden bahs­edilmiştir. Hatta o kadar incelik vardır ki, sadece karanlığın ye kötülüğün perdeleri değil, ışığın, iyiliğin perdeleri de vardır. İnsan önce kötülüğün perdelerini (zulmani perdeleri) aştıktan sonra iyiliğin perdeleri (nurani perdeler) ile karşılaşacaktır.

Savaşı biz böyle anlıyoruz, biz müslümanlar. Yoksa onu, hayvanların, canavarların öbür canlıları parçalaması gibi dü­şünmek, savaş dolayısıyla hayvanlaşmak demek olur. Savaşı darvinci düşünce ve prensiplerle ele almak ve benimsemek in­san olmaktan uzaklaşmaktır. Savaş, insanın önce kendi nefsin­deki kötülüğü, daha sonra, çevreleyen kötülüğü yok etmek, ateşe vermek demektir. Yoksa nefsinin ateşiyle çevreyi yak­mak değil. Bunun için savaşdan dönerken, Büyük Peygamber: savaşı, iç savaş, yani içimizle, kendi nefsimizle yaptığımız savaş anlamlandıracak, değerlendirecek, verimlendirecektir. Dışta ka­zanılanı içte kaybetmeme demektir insanın kendi kendisiyle sa­vaşı. Dışı ak veya kara renge boyayacak içtir.

İnsan, gerek kendi nefsi, gerek dış kötülüklerle savaşır­ken, nefslerin, savaşın ve savaş imkânlarının yaratıcısı Allahı bir an hatırından çıkarmamalıdır gerçek başarıya ulaşabilmesi için. Her ilerlemeyi kendinden değil, O’ndan bilmelidir. Başa­rının O’nun bir bağışı olduğunu bilmelidir. Yoksa kendinden bilse bu biliş kendisine bir engel olacaktır. Sokratesin: «Bir şey biliyorum, o da hiç bir şey bilmediğimdir» sözünü bu anlamda almak lâzımdır. Yoksa maddî bilgi, yani bilgi unsurları anlamına değil. Sokrates de biliyordu, kendisinde bir çok bil­gilerin olduğunu. Ama bu bilgilerin .kendisinden olmadığını da biliyordu. Kendisi bilmiyordu, bilen biri vardı. Adeta kendisine bildiriliyordu.

İnceleyin:  Niyet

Bu, kendinden olmayış hali, sadece bilgi alanında kalmaz. Her düşünce ve davranış da ayni hilkat kanununa tabidir. Her bağış Allahtan geliyor. İnsan onun lûtfuyle ilerliyor. Allahın durdurduğunu kimse de durdurumaz.Allahın ilerlettiğini de kimse durduramaz. «Attın, attın ama sen atmadın sen atmadın. Allah attı, Allah attı’ ayeti de bu zafer gerçeğini belirtiyor.

Toplumlar için de böyledir. İslâm toplumu kendi nefsi için değil, önce kendi nefsine karşı, sonra da evrensel nefse, kötülüğe, küfür ve zulme karşı sürekli olarak savaşacaktır. Savaştıkça vardır. Bu savaştan kendi nefsine de pay çıkar­mayacaktır. Savaşın kazancını hakikate ayıracaktır. O, hep bak ve hakikat için savaşacaktır. «Bu dünyada onun için rahat yok­tur.» Bunu bilecektir- Ateşle çevrili olduğunu bilecek, fakat – ateşi yaran kahraman olmasını da bilecektir. Allah ona bu bü­yük alınyazısını vermiştir.

Perdeleri yakan ateş, ateşleri tatlı bir rüzgâra çeviren ateş, bu sağlam ruh gücünün, inanç ve feragatin içindedir.

Sezai Karakoç

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir