Risale-i Nurların sadeleştirilmesi hakkında ki fikrimiz!
Risale-i Nur sadeleştirilmesi hakkında şimdiye kadar bir şey demedik, herhalde küçük kitapları değiştirip bırakacaklar diye düşündük ama gelinen durum çok vahim.
Müellifi bir harf bile çıkartılmaz diyor, sadeleştirmeyi yapanlarda kendilerine sonradan kaldırılmış yeri delil sayıyor ve akıllarınca hizmet ettiklerini zannediyorlar. Üstad o yeri çizdirip bu çıkartılacak demiş(varis ağabeyler yalan söyleyecek değiller!).
Risale-i Nur ağır değil biz hafifiz. Biz hafif olduğumuz için en küçük yükte nankörlük yapıp kaçabiliyoruz! Risale-i Nur’u hafifletmek onun değerini düşürmektir. Olaya sadece kelimelerin ağırlığı denilerek bakılıyor ve diğer konular düşünülmüyor. Risale-i Nur sayesinde millet özünden kopmadı, dilini kaybetmedi, Nurları okuyanlar Osmanlıcayı da korumayı kendilerine görev saydılar. Ve şuan Osmanlıca öğrenme seferberliği var bunu düşünelim.
Geldiğimiz nokta da hizmet denilerek yapılan şey(sadeleştirme) sadece para kazanmak için nurlara karşı yapılan bir saygısızlık, edepsizliktir. İfrat, tefrite kaçmadan konuşuyor, olanı söylüyoruz. Risale-i Nur’u tahrif edenlere destek verenler bu konuşmaları görünce birden uhuvvet diyor, bizde diyebiliriz; Sadakat?, İhlas? Üstada ve Nurlara karşı sadakatsizlik gösterin ve uhuvvet den bahsedin bu ne büyük bir tezat!
Mesnevinin Farsça yazılış şekline bakın Hz. Mevlana’nın dilinden ne kadar ahenkli ve belagatlı olduğunu göreceksiniz, bizim okuduklarımız tercümelerin sadeleştirilmişi, her yapılan sadeleştirme dile vurulan bir baltadır!
Mesela Hz.Mevlana’nın üslubu ile Farsça yazımına aynı zamanda Günümüz Türkçesi ile bakalım.
Farsça;
Ve’de-i ehl-i kerem genc-i revan
Ve’de-i naehl şod renc-i revan
Türkçe;
Kerem ehlinin vadesi hazinedir
Ehil olmayanın ki ancak derttir
Şimdi iki farklı yazı biri orjinal diğeri günümüz Türkçesiyle değerlendirerek konumuzu Risale-i Nura getirelim.
Hz. Mevlana’nın orjinal üslubu nerede? Günümüz Türkçesi nerede? Birinde her kelime özel olarak itinayla seçilmiş, hazırlanmış, her bir kelimesi ayrı birer derya(derin) diğerinde ise orjinalinden yola çıkarak bir yazarın kendi ilmiyle tercüme ve sadeleştirerek okura sunması, yani bir nevi dar kalıplara sunup günümüz insanının anlamasını sağlamak, fakat orjinalde bunu göremeyiz onda mana üstüne manalar inşa edilmiştir. Aynen öyle de Risale-i Nur’un müellifi de kendine has üslubu ile işlemiş, her cümle özel olarak seçilmiş, ilhamla yazılmış ve bu zamana kadar şevk ile aşk ile okunup bir ilham kaynağı haline gelmiştir.
Dostlar! “Osmanlı Torunuyum” demek ile torun olunamaz, onları bilmemiz onları okumamız gerekiyor bir Ahmet Mithat Efendi okuyacaksanız sizin Osmanlıca öğrenmeniz gerekecektir ve daha nice eserler.
– Sadeleştirmeler ile tarihte ki bağ kopar! –
Kastamonu Valisinin güzel bir açıklaması var;
“Osmanlı bizim geçmişimizdir. Her şeyden önce Osmanlı’yı bilmek, tanımak anlamak zorundayız. Ondan sonra Osmanlı hakkında bir takım kanaatlere ulaşma hakkımız olur. Bilmeden, anlamadan, tanımadan bunu yapamayız. Osmanlıca ve Osmanlı’nın kurumları, birikimleri, yazılı kaynakları bizim yabancı olduğumuz bir konu; böyle bir şey kabul edilemez, izah edilemez, anlaşılamaz, anlatılamaz. Geçmişimizle ilgili karikatür kültüründen daha derin bilgiye ihtiyacımız var. Her münevver, her aydın bireyin, Osmanlıca’yı bilme zorunluluğu var. Osmanlıca öğrenmek zor bir iş değil ben biliyorum. Ama kolayda değil. Osmanlıca bir imparatorluk dili.”
Ayrıca Kırkıncı Hocayı birde bu konuya katıyorlar bakın ne diyor o mübarek insan; “Eğer Nurlara bir el girerse bu iş ayrana döner yani o zaman. Üstad Hazretleri 28. Mektup’un 8. Meselesinde, “bu libaslar fıtrî olarak geliyor” diyor. Üstad kendisi diyor bunu. “Manaların lafızları, libasları fıtridir, benim bile bunları değiştirmeye salahiyetim yoktur” diyor Üstad. Bu da bitiriyor meseleyi yani.
Üstad benim selahiyetim yok dedikten sonra, kimin haddi var ki bu Risaleleri sadeleştirmeye cür’et ediyorlar. Risaleler sadeleştirilmeye bir başlandı mı o zaman ayrana döner…”
Evet daha açıklamaya gerek var mı? Bu iyi niyet ile yapıldığı söylenilen bir ihanettir! Daha ayrıntılara girip örnekler verebilirdik bozulmayı görebilirdiniz, ama bu yeterlidir; Nurların farkında olanlar için. Sadece bir tefsir değildir, milleti köklerine bağlayan, aslına döndüren büyük bir eserdir.
Son sözümüzü Cemil Meriç’in iğneleyici has üslubu ile bitirelim;
Her eser kendi diliyle doğar. Risale-i Nur’un dili Kur’anî ve İslamî bir lisandır.
Evveliyetle Kur’ani ve İslamî kelimeler tercüme edilemez.
Risale-i Nur imanın dilidir. İman tercüme edilemez. İman, hendese değil ki tercüme edilsin.
Saygılar.