Ahlaki Değerler

Hangi kaynaktan çıkarsa çıksın, bütün değerler mutlaka bir inanca bağlanırlar. Bu inanç, dinde kutsallık duygusudur. Ahlâkta iyilik idealine bağlanmaktır. İnsanda iyilik iradesinin varlığına inanmadıkça ahlâkî değer hükümleri ortaya koymak imkânsızdır. İyiliğin varlığı ise bir gerçeğin ifadesi değildir, bir inanç olayıdır.

Her alanda olduğu gibi ahlâkta da insanlığın ilerleyişi ile beraber değer hükümleri çoğalıyor. İnsanlığın ilerlemesi, ortaya koyduğu değer hükümlerini artırması demektir. Eski Roma’da hukukî değerler, Rönesansda sanat değerleri, İslâmın doğuş devri ile Osmanlılarda ahlâkî değerler içerisinde doğdukları cemiyet­lerin ruhunu doldurmuştu. Bu toplumların fertlerine mutluluk getirmişti. Batının romantizmini insanlığın altın devri yapan onun, sanat ve ahlâk değerlerini birlikte yaşatan özü olmuştur. Değerlerini çürüten ve deviren cemiyet, yıkım halinde bir cemi­yettir, kapıları anarşiye açıktır.

Ahlâk değerleri, evrensel olarak kabul edilen birtakım ilkelerden çıkarılır. Bu ilkeler, her biri bir ahlâkçı tarafından ahlâkî haki­kat diye ileri sürülen adalet, merhamet, ödev… gibi temel fikirler­dir. Meselâ adalet ahlâkına bağlananlar, çeşitli alanlarda, ailede, millet ve insanlık içinde adaletin uygulanmalarından değerler çıkarırlar. Bu temel fikirlerin çokluğu gösteriyor ki bunlardan birini hakikat diye tanımak zorunlu değildir. Herkes doğru buldu­ğu birini benimseyebilir. Adaletin veya merhametin ahlâklılığın temeli olduğuna inananlar vardır. Ancak bu ilkeler matematik teoremler gibi ispatlanamazlar ama doğruluklarından şüphe edilmeyen hakikatlardır. Böyle olmakla beraber ahlâk ilkelerinin keyfi olarak ortaya koyulduklarını söylemek doğru olmaz. Onlar, fertlerin ve insanlığın bugüne kadar yaptığı denemelerin eseridir­ler.

Ahlâkın hakikati arında aklın kontrol ve tenkidine büyük yer verilmekle beraber burada aklın araştırması yetmiyor, ahlâk ola­yım kendimizin yaşamamız lâzımdır. Esasen akıl bize gerçeği yani ancak var olanı tanıtır, olması isteneni, yani ideali tanıtamaz. Var olandan, var kılınması istenen çıkarılmaz. Bunun için iradenin de harekete geçmesi lâzım geliyor. Eflatuncun dediği gibi “hakikata bütün ruhla gidilir”. Ahlâk ilkelerinin ortaya konmasında zekânın olduğu kadar kalb ve iradenin de rolü bulunmaktadır.

İnceleyin:  Sufiler Dünya İşlerinden Uzak mı Durur ?

Kaynak:

Nurettin Topçu-Ahlak

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir