Müslüman Ecdadımızı Zaferden Zafere Koşturan Sır ve Kanunî’nin Duâ ile Alâkalı Bir Fermanı
Maddî zaferlerin arkasında manevî sebepleri aramayanlar, zafer kelimesini tarihlerine yazdıramazlar. Zira Allah müsaade etmeyince duyan kulaklar duymaz ve isteyen gönüller istemez oluverir. Bu mânâyı hisseden ve yaşamaya çalışan müslüman ecdadımız da duanın ehemmiyetini idrâk etmişler ve kazandıkları zaferlerini Allah’ın ihsanına borçlu olduklarını hiç bir zaman unutmamışlardır. “Gölgelerin bile yerlere kapanışı sahiplerinin değil, Allah’ın emrine bağlı olduğunu” ifade eden Kur’ân âyetini her zaman hatırlarında tutan müslüman ecdadımız, zafer için lüzumlu olan fiilî duaları ifâ ettikden sonra, neticeyi Allah’dan beklemek demek olan kavlî duayı da ihmal etmemişlerdir. İşte size Osmanlı Devleti’nin en şanlı ve şöhretli Padişahı olan Kanunî’nin, her zaferden Önce duâ silahına nasıl sarıldığını gösteren bir arşiv belgesi. Beraber okuyalım ve duanın insanları nerelere yükselttiğini beraber görelim. Her ne kadar aslı sade bir dille yazılmış ise de, biz önce özet mahiyetinde fermanı sadeleştirerek verecek, sonra da mutlaka okunulmasını tavsiye ederek trankripsiyonu takdim edeceğiz:
SEFERDEN ÖNCE DUA EDİLMESİ İÇİN VERİLEN FERMAN
“Şerefli babalarım ve büyük ecdadımın en önemli işleri ve amelleri, Hz. Peygamberin nübüvvetini inkâr eden ve Muhammed Mustafa’ya karşı inadla direnen kâfirlerle cihad ve gaza eylemekdi. Padişahlık günlerinde büyük gazalar yapmışlar, küfür ve dalâlet ile dolu nice ülkeleri ve memleketleri ehl-i iman ve İslâm’ın diyarı haline getirmişlerdir.
Ben de onların bu güzel yollarından ve izlerinden giderek her zaman en büyük gayem ve arzum gazaya yönelik olmuştur. Müşrikler ve kâfirler, müslümanlara ihanet ve hakaret etmek üzere ittifak ettikleri duyulmuştur. Şu anda Mâlik’ül-Mülk olan Yüce Allah’ın inayet, merhamet ve adaletine itimad ederek; Hz. Resulüllâh’ın yüce maneviyatına dayanarak; O’nun dört halifesi ve büyük sahabeler ile evliyanın mukaddes ruhlarından manen medet umarak, sadece ve sadece dinin şe’âirini ihya ve Hz. Peygamberin şeriatını icra gayesiyle ve bütün müslümanlarla hep beraber gazaya niyet ettim.
Hak Teâlâ’nın ben kulu ki, zayıfım ve biçâreyim, itimadım ne asker ve malın çokluğuna ve ne de ordu ve teçhizatın bolluğunadır. Belki itimadım Allah’ın inâyetiyle Hz. Peygamber’in günahkâr ümmeti hakkında olan merhametlerdedir. Gözümde dünya devletinin zerre mikdar değeri yoktur. Mülk ve mala gururum ve izzet ve makama dayandığım yoktur. Kılıcım ve kuvvetim, bütün âlimler ve sâlihler ile cumhurun ve fakirlerin hayır dualarıdır. Maksadım ve muradım, ilây-i kelimetullah ile şeriatın yer yüzünde icrâsıdır.
Durum böyle olunca gerekdir ki, İstanbul’da bulunan eğer âlimler ve sâlihler, eğer şeyhler ve fâzıllar ve eğer diğer büyük insanlardan kim varsa, hep beraber camilerde ve mescidlerde mübarek vakitlerde, biraraya gelerek, İslâm’ın bayraklarının zaferle dalgalanması, şeriatın yeryüzünde güneş gibi parlaması, küfrün ve dalâletin belinin kırılması ve kâfirlerin mağlubiyeti için Kur’ân okunsun. Bütün müslümanlara bu husus ilân ve tenbih edilsin. Tâ ki, bütün mü’minler, zafer ve nusretim için el kaldırıp baş açıp İlâhî dergâha yalvarsınlar. Hayır duaları islâm ordularına manen arkadaş ve yardımcı olsun. Mü’min orduları muzaffer ve gâlib olurken ehl-i küfür mağlup ve perişan olsunlar inşallah.
Şöyle bilesiz.
18 Ramazan 938 / 1532” (7). Veliyyüddin Efendi, 1970, Vrk. 54/b-55/b.