İnsan ve Kainat
İnsan boş bir uzayda değil, remizlendirilmış, donatılmış, hazır ve anlaşılır kılınmış bir uzayda yaşamaktadır. Bu uzay birçok değerler sistemi içermektedir. Her bin ortak ve farklı dilleri (temel dönüşüm ve çevrim elemanlarına) sahip olan bu değerler sistemleri, insan zihni ile de dönüşümsel bir anlaşılırlık çevrimbirimlerine haizdir. Yani insan zihni, kâinatı birtakım işaretler ve simgeler yoluyla tanımakta ve anlamaktadır. Ayrıca doğal sistematikleri dışında kâinatta bulunan herşey insan için ve insana göre, yani İnsanî değerler sistemi açısında da apayrı anlam ve ibaretlere haizdir. Kimi şeyler iyi,kimileri kötüdür,kimileri yararlı,kimileri ise zararlıdır.
Sözgelimi yıldızlar insanlar açısından salt basit birer gök cismi olmanın ötesinde gecelerini süsleyen,ışıtan,yön ve zaman belirten,bir derinlik ve estetik duygusu veren işaret ve simgeleride içermektedirler. Çiçekler salt basit birer bitki değil, güzellik, koku, renk, uyum gibi nice değerlerin de çağrışım kaynağıdırlar. Kuşlar hem bir uçma özlemi, hem estetik birer simge, özgürlük ve kayıtsızlığın işarederidir. Altın özde sıradan bir madendir. Onun az bulunurluğu yanında fizikî olarak da soy nitelikleri, onu benzerleri içerisinde seçili kılmakta ve farklı bir kategoriye yerleştirilmesine neden olmaktadır. Oysa insanoğlu için anlam ve değeri çok farklıdır. Bu örnekler hemen her nesne ve varlığa teşmil edilebilir.
Kâinatı oluşturan değerler sistemi, onu anlaşılır ve güvenilir kılan değişmez bir sürekliliğe dayanmaktadır. Aksi halde bu sistemin insan açısından anlaşılması mümkün olmayacağı gibi, insanoğluna geçmiş ve gelecek hakkında da bir yön ve hedef arzusu verilemeyecek; toplumsal ve tarihsel bir süreklilik sağlanamayacaktı. Yani Gazali ve Hume’un farklı ve birbirine zıt amaçlarla da olsa vurguladıkları gibi olmayıp, pamuk ateş tarafından yakılmakta ve güneş her gün doğudan doğmaktadır. Bu ise ne Allah’ın iradesine bir halel getirmekte, ne de bizi bilimsel arayışlarımıza temel olan merak ve kuşkudan yoksunlaştırmaktadır. Tam aksine bunlar, Descartes ve Leibniz’in de vurguladıkları üzere bize bir güvenlik ve değişmezlik duygusu kazandırarak, kâinatı bize karşı emin kılmaktadır. İnsan temel hayatî ihtıyaçlarını, dışındaki bu kendi bilinci ve emeğinin mahsulü olmayan sistemden sağlamakta olduğu gibi, bu sistemi yorumlayarak yeniden üretimlere dönüştürülebilecek yeteneklere dc sahiptir. İnsanî değerler sistemi kâinatla bir tür mutabakat sağlasa bile, yine de onu aşkın bir hedefe yöneliktir; belli bir seviyeden sonra kâinat insanın ayaklarının dibinde kalacak ve insan, kâinatı aşkın bir karşılık arayacaktır kendisine. Bilindiği gibi bir çok nebi, resul, peygamber, rehber, öncü, devrimci ve yeterince ifade edemedikleri yüce bir yaratıcıya doğru yola koyulan her mertebedeki kişinin yüreğini tutuşturan ışık, zihinlerini dolduran sesleniş, temeldeki beşeri niteliklerini sürdürmelerine rağmen, toplumu ve kâinatı hiçe sayan ve ilahi gerçekliğe doğrudan ulaşmak isteyen doyumsuz azimlerinden başka bir şey değildir.
Ümit Aktaş,İnsan ve İslam