Gözyaşlarındaki Tuz Kokusu
Bağıranların ve çağıranların hayatlarının en dramatik ve ruhlarının en hassas ve kalplerinin en titrek yeridir burası, başkası için ağlamak seanslarının başköşesi bir ev, serili seccadenin ıslaklığı üzerindeki bulanıklık ve boğuklukla ve boğulmayla karışık nurdan bir hava, gece havası, şefkat havası ve başkalarının günahına ağlama havası içindeki ıstıraplar, hıçkırıklar ve kandan ağlamalar. Başkasına başkası diye kızmayan, hata etti diye kınamayan ve düştü diye sözleriyle düşürmeyen, tutan ve kaldıranların, günahkâra ve hatakâra düşman olmayan, kızgınlığını ve küskünlüğünü ve kınamasını günahın ve hatanın ta kendisine saklayan ve saklayabilenlerin öyküsüdür bu!
Başkası için ağlayanların, çağlayanların ve gönül hazineleri zengin ve gözyaşı kanalları abı hayat ve zemzem ile dolu olanların dopdolu ve hüzünlü hayatlarının hikâyesi … Başkası için kalbi ağrıyanların, ağlayanların ve titreyenlerin içinde ve kendi derdinde kavrulma sahnesidir, davetçinin bu sahnesi; elini uzatmak için çıkaranların ve koparanların, düşmesin diye yetişmek için koşarken ayaklarını kıranların ve üzülmesin, aldanmasın ve aldatmasın diye bağırırken sesini kaybedenlerin, sonsuzu kaybedenlere üzülmenin sonsuz acısının ve atom bombası gibi içe patlamaya tahammülün sabursüz ve ciğersüz, sabırları kıran, ciğerleri parçalayan ve ruhtaki ve kalpteki şefkatle bunyenin delik deşik olduğu tarifsiz acı, keder, ıstırap, dert, tasa,gam ve gussa, yutak ve yutkunma krampları ve gözyaşı seansları, gozyaşı geceleri ve tarifsiz acıları toplayan hisler anaforu ve kay. bolunan girdaplar, anestezisiz ameliyatlar ve nurdan ve mukad. des billurdan kanlı gül demetleri, yarım kalan hikâyeler, tükenen hayatlar, kabirde son bulan yaşamlar, geç dikilen pişmanlık anıt. ları ve yetim ruhlar, günah cehennemini dünyada cennet sanana ldanmış kafalar…
Şefkatin sınırlarının kaybolduğu, bulanıklaştığı, damarlar. dan ve dokulardan kanın ve suyun çekilip isâr, diğergâmlık ve başkası için yaşama ve yaşatma güneşi altında buharlaştığı ve sahibini sırılsıklam ettiği rahmet yağmurları. Anneden ve babadan öte şefkat gösterenlerin ve endişe abidelerinin anıtlaştırılacağı yerde ötekileştirildiği, azarlandığı ve ezildiği bir zamanda ve zeminde şefkat kahramanlarının hakikati haykırmağa devam etmesi ne kutsi görev ne yüce dava ve ne mukaddes yoldur! Onların ruhları inci, mercandan, yakut ve zebercetten ve nurdan ve melekten mürekkep bir hakikat vitrindir. Değer bilenler, onların şefkatini yere düşürmeyenler; o mücevher ruhlardan akan nursal bir enerjii le kendilerindeki nefis ve şehvet putlarını eriteceklerdir.
Hakikat erleri, nurdan adamlar. Aynı zamanda gözyaşı adamları, hüzün Peygamberinin (s.a.v.) hüzün erleri, mirasçıları, başkası için ağlama sünnetinin takipçileri, ulvi hüzünlerin bağımıları ve şehvet karlarını eritmek için çağlayan gözden pınarlar ve rahmetin suyu yüklü koca bulutlar gibi karanlık ve gölge gözler ve ışığını ve gözünün ferini başkasına gönderenler, göndericiler, hakıkatin postacıları ve rahmetin tebliğcileridirler.
Çöl ikliminde denizi yaşayanlar, kurak gecelerde kulakları yaştan sularda yüzenler. Sahili ve denizi geceye getirenler. Gözyaşı kanalları şefkatten bir pınara dönenler, yaşları kurak toprak lara damlayan yağmur suları gibi şehvetin kuruttuğu gönül ve ruh arazilerine düşmek isteyenler. Başkası için düşmeyi, incinmeyi, kırılmayı ve kurumayı göze alanlar, gözyaşı adamları, denizden adamlar, ruhlarından cennet kokusu ve gözlerinden tuz kokusu tuten adamlar. Şefkatten tütenler, gözyaşı sermayesini tüketenler, tükenenler, yaşların yerini kandan gözlerin aldığı verici ruhlar, hakikat savaşçıları, şefkatten kan kaybedenler. Kan ve ruh kaybından ölmesin ve tükenmesin diye yaşını, kanını ve canını tüketen hakikat savaşçıları, şefkat şehitleri dünyadan ahireti gören adamlar.
Dürbün gözler, dünyada yaşarken dünyalı ve dünyadan olmayan canlar. Öteleri görenler, başkasının ötesine ve berisine üzülenler. Şefkatin dörtnala koşan atlıları, cihat erleri ve nefis orduları ve şeytan birliklerinin hücumuna maruz kalan mazlum insan bedenlerini ve beldelerini kurtarmaya koşan uçan atlılar. Koşarken atları çatlayan ve elleri patlayan savaş erleri, şeytan ordusunun korkulu rüyaları ve sudan ve yaştan silahlarla ateşi ve tecavüzü söndüren, gözleri keskin nişancılar.
Karanlık gecelerin gözyaşı feneriyle ışıldayan nurdan adamları, hiç tanımadığı ve tanınmadığı hâlde birilerine ağlayan şefkat kahramanları, bir meçhule üzülenler. Üzenler, ağlatanlar aslında kendini eritip mahvettiğini hem de mumdan adamlar gibi şefkat ateşi ile birilerini erittiğini bilsinler; kendileri kendi benliklerinden habersiz iken, tanımadığı başkalarının ve bir başkasının karanlık bir odada ve sonsuz bir seccadede ağladığını, onun günahları için gözyaşı döktüğünü bilsinler ah keşke bileseler. Kendi gozlerinin borcu gibi ağlayan o gözleri anlayabilseler. Gözyaşı adamları nefsin tutsaklarını kurtarmak için onların kendine ağlamakta, ruhuna şefkat etmektedirler. Günahlardan ve nefsin zincirlerinden kurtarmak için kurbanın elindeki zincirleri gözyaşlarıyla eriterek onu ozgurlüğüne kavuşturmaya çalışmakta ve onun için, ebedi özgürlüğü için çırpınmaktadırlar.
Perde açılmış ve sahne görünmüş, sıra kendi günahına ağlaması gerekendedir. Zira o da kendine ağlayanlarla beraber kendi. ne ve başkalarına ağlamalı ve bu pişmanlık seansına katılmalıdır. Kendine ağlayıp tövbe ettikten sonra kendine ağlayanı bulmalı ve elinden öpmelidir. Kendine ağlamayı öğrettiği ve kendi günah cehennemini söndürmesine yardım ettiği için. Birinin ahireti için ağlamak ve ona dua etmek kutsaldır. Ağladıkça gönül semasından kara bulutlar dağılır ve gökkuşağı açar ve o gönlün semasından ruhun vadilerine rahmet sağanak şeklinde yağar. Güller ve gülşenler biter. Zira insan ağladıkça insanlaşır ve şefkat ettikçe bilgeleşir.
Gözyaşının, tövbe ile birlikte bir hikâyesi vardır. Bir zaman ülkelerden birinde zalim bir hükümdar ve onun icraatlarını destekleyen, parayı önemseyen ve haramlara ve eğlencelere düşkün olan bir halk varmış. Yüksek evleri ve dağa doğru kurulmuş şehirleri varmış. Bir gün çok büyük bir yangın çıkar ve tüm şehir bu yangının sınırları içerisinde kalır. Yapılan tüm girişimler ve yangını söndürme çabaları netice vermez. Ateşe ne kadar söndürmek için su dökülse ateş benzin dökülmüş gibi daha da coşmaktadır. Ülkenin kralı ve halk bu çaresizlik içinde vicdanlarına dönerler.
Yaptıkları zulmü ve Allah’a isyan ederek geçen ömürlerini ve haramlar içindeki hayatlarını hatırlarlar. Tüm halk tövbe ederek çoluk çocuk ağlaşarak Allah’a bu yangın ve ateş azabının dinmesi için dua ederler. Ancak yapılan, hiçbir şey sonuç vermiyordur. Sonra halkın zulmünden uzaklaşan ve şehrin uzak bir bölümünde oturan bilge bir zata çare için giderler. Alan daralmakta ve zaman geçmektedir. O bilge zat tüm herkesin günahlarından tövbe etmesıni, geçmişindeki isyan hâllerine uzun uzun ağlamalarını ve bu pişmanlık gözyaşlarını şişelerde saklamalarını tembihler ve bu tavsıyeler tum halk tarafından yapılır. Ve toplanan gözyaşları belli miktarlarda su kovalarına dökülerek ateşe dökülür ve söndürülür. Gözyaşının cehennem ateşini, pişmanlıkla ve tövbe ile yapılan duanın nefislerdeki şehvet ateşini ve şeytanın ateşten dürtmelerni engelleyeceği söylenebilir. Yeter ki başkası ya da kendi için samimilik suyundan ve zemzeminden dindirici ve söndürücü gozyaşları dökülebilsin.
Biliniyor ki insanların gerek kendi ve gerekse başkalarının erdemli ve ahlaklı olmaları için ağlamaları ve çırpınmaları kutsal bir dava için yapılan bir çabalamadır. “O hâlde az gülsün ve kazanmakta oldukları için çok ağlasınlar”20 mesajı, ağlayarak yıkanmanın ve yıkamanın önemine işaret ediyor. Kutlu elçinin mesajında ağlayan göz nazara verilmekte, Allah yolunda, Allah rızası için akıtılan damlalar kişiyi ateşten korumakta ve gecenin sessizliğinde kendi ya da başkasının günahlarına ağlayan gözlere cehennem ateşi haram olmaktadır.21
Allahtan ümit edilir ki gözlerin girmediği ateşe, başlar ve bedenler de girmez. Zira yaşla birlikte akan kirler, irinler ve günahlar insanın manevi ve maddi dünyasını sağlıklı ve istikametli kılmak için çok önemli bir aşamadır. O hâlde insan tövbe ve pişmanlıklar şeridine girerek rabbine yalvardığında ve samimi bir dil ve kalp ile ona yöneldiğinde pişmanlıktan ve gunahların ağırlığından titreyen tüm vücut azaları ve manevi latifeler gunahların katran siyahı tozlarından ve gubârından temizlenerek sanki o samimi tövbesi onun kötülükler sayfasına damlayan silici su damlaları gibi onun işlediği hataları ve günahları silecek ve işlenmemiş gibi tertemiz yapacaktır. Yarına, her yeni güne güneşin doğuşuyla başladığı gibi, tövbe ettiği gecenin sabahına yeniden ve yeni bir kul ve bambaşka bir nazarla doğacaktır. Artık günahların kirlilerinden yıkanan ve temizlenen ruh, ulvi âlemlere ve ruhani ibadet dünyasına daha hafif, endişesiz ve hızla girecek, yükseldikçe yükselecektir.
20 Tevbe 8/82. 21 Tirmizi, Fedâılu’l-Cihâd7, (1632).
Samet Yahya Bal – Bağıranlar ve Boğulanlar,syf:67-73