Şunu ısrarla belirtmeliyiz ki, niceliksel karakterli olan her şey, gerek Allah-insan münasebetlerinde, gerekse insanlar arası ilişkilerde, daima ayırır, parçalar; birleştirmez! Çünkü maddeden kaynaklanan her şey, değişik formlar altında bile görünse, Mutlak olanla sürekli bir zıtlaşma doğurur. Sadece dünya boyutluluktan beslenen Niceliğin hakimiyet araçları olan tekbiçime indirgeme ile, fertleri, aralarında ruha dönük münasebetler bulunmayan basit birimlere dönüştürme çabasına, bazan, kudreti Mutlak olanı taklit hevesleri de yansır, istisnasız, dünyanın değişik özellikli yönetim yelpazelerinde var olan, beşerî tartışılmaz buyurgan güçlerin desteğindeki bu tekbiçimlileştirme, kökleşebilmek için insana, kendinde taşıdığı dünyanın bilincini tazeleyici bütün zatî niteliklerinden yalıtılmış ve sadece basit canlılara dönüşmüş varlıklar gözüyle bakmak arzusundadır.
Tekbiçimlileştirme, insanın kendi özünü gerçekleştirebilmesi, etrafına örülen “kapalı toplum’ çitlerini aşabilmesi için tek yol olan, ‘Hürriyet’ sadasını, kendisine raptettiğimiz Mutlak kaynağı ile susturmaya, zedelemeye ve yok etmeye yönelir. Çevresinde yükseltilen bu çitin kendisine sunacağı rahatlığa karşılık “özgürlük’, egoizmaya karşılık ‘adalet’, zihinsel dinginliğe karşılık ‘eleştiren ve doğruyu öneren’ bir benlik bilincine ulaşmanın mücadelesini veren insan, her taraftan, “Bana, ancak bana teslim ol, bırak kendini!” çağrılarıyla kuşatılır. Kesintisiz olan bu çağrının netice alıcı araçlarıyla beyni durdurulmaya çalışılan insan, ‘Hürriyet korkusu’na yalan değilse de, gerçekleri devam ettirme cesaretini gösteremez hale gelir. Bu bir bakıma, kendi ‘öz varlık bilinci’ne sahip çıkamayan ferdin, özel bir biçimde imhası, kendinden nefret etmesi demektir. Zira insan, tarihinin başlangıcında doğal çevre tarafından tehdit ediliyorken, şimdi artık bizzat kendisinin kurduğu dünyalar tarafından tehdit edilmektedir. Yani insanın oluşturduğu, “toplumsal kurumlar ve ‘obje’, onun kontrolünden çıkarak ona yabancılaşmış, onu tehdit eder hale gelmiştir.
Planlı bir direncin olmaması halinde, ‘tekbiçimlileştirmeye teslimiyet, iyi niyetle benimsenen yumuşatıcı bir psikolojiye dönüştüğünde, ‘yeni bir kalıba dökülmüş’ ya da ‘yenibaştan inşa edilmiş’ fert zuhur etmiş olur.. Gerçi şimdilik, böylesi yoğunlukta bütünüyle tekbiçime indirgenmiş kitleler henüz yok ise de, bazı insanları ortalama zihnî seviyenin üstündeki yetenek ve beklentilerini ileriye götürmekten alıkoymuş bir Tekbiçime indirgeme’ her zaman mevcuttur. Tekbiçime indirgeme’nin zorlayıcı ve buyurgan olmasına ek olarak, kendi bâtılının körü-körüne savunucusu olması, tüm gönülleri ve kafaları ona boyun eğdirmek istemesi, belirlenmiş çizgiyi aşan inanç ve düşüncelere katlanaaması anlamında, bir ‘çağdaş cahiliyye dogmatizmi’ni simgelemektedir. Bu nedenle modern düşünce, kısmî bir hareket olarak kalmak değil, global olmak ve kendine ait zihnî ve somut tavırlarını, gerektiğinde, zorla benimsetmek çabasındadır. Ne var ki, gerçek hep ayni kalacaktır: Farklı dünyaların medeniyetleri veya bir medeniyetteki değişik ve özgün düşünce boyutları ‘tekbiçim’e indirgenmek istendikçe, dünyadaki veya toplumdaki ayrılma ve çeşitlenme de o oranda artacaktır.
Kaynak:
Sadık Kılıç-Fıtratın Dirilişi
0 Yorumlar