Yeni Batı, Dinler ve Yeni Dünya Düzeni

indir7 Yeni Batı, Dinler ve Yeni Dünya Düzeni

Eski Batı teist Hıristiyan söylemi dâhilinde insanlara “Tanrı vardır!”; sekülarist modern Batı Hıristiyanlık ve din karşıtı söy­lemi dâhilinde “Tanrı öldü, artık yoktur!”; yeni Batı ise apate- ist, post-dinî ve post-sekülarist, dine kayıtsız, kelimenin tam ma­nasıyla seküler söylemi dâhilinde “Tanrı önemsizdir!” demekte­dir. Yeni Batı varlığın anlamını seleflerinin aksine dindarlık-din- dışılık diyalektiği üzerine kurmaz. Bu noktayı anlamak için şun­lar söylenebilir. Genellikle aşk ve nefret zıt olgular olarak telak­ki edilmekle beraber aslında aşkın zıttı nefret değil kayıtsızlık­tır. “Başarısızlığa uğramış sevgi” olarak da tanımlanan nefret her şeye rağmen nefret edilen objeyle ilgi kurmak, yani ona bir değer atfetmek ve önem vermek anlamına gelmektedir. Nasıl ki aşk nefrete dönüşebiliyorsa, nefret de aşka dönüşebilir. Kayıt­sızlık ise herhangi bir ilgi kurmama hâlidir. Uzaklığı ölçüsün­de ilgilenmediği objeye dönüşmesi de söz konusu edilemez. İşte i yeni Batanın bütün dünyaya aşılamak istediği ve özellikle Yeni Dünya Düzeninin siyaseten ilan edildiği 1990 yılından sonra­ki nesillerimizde görülen tavır bu “öğrenilmiş kayıtsızlık” tavrı­dır. Deizmden, ateizmden ve hatta anti-İslamizmden daha tehlikeli olan tavır budur çünkü altımızdaki halının delinmesi, ze­delenmesi, yıpranması, zarar görmesi, dolayısıyla yamalanıp ta­mir edilebilmesi değil, hükümsüzleştirilerek altımızdan çekilme­si anlamına gelmektedir.

Dünya toplumlarını bu yönde manipüle ettikleri bilinmesine rağmen yeni Batı’nın “elitleri” dine kayıtsız, seküler ve apateist değildir. Bu aktörler gizliliğin verdiği dokunulmazlığın farkında olarak kendilerini ve metafizik inançlarını gizlemektedir. Yeni Ba­tanın sorumlu tutulabilecek ve hesap ^sorutabilecek görünür bir güç merkezi yoktur. Dünya toplumlarmın yönetiminde belirleyi­ci kararlar aldıkları bilinen masonluk, Davos, Dış İlişkiler Konşeyi (CER), Üçlü Komisyon (Trilateral Commission), Bilderberg ve benzeri gizli ve yarı gizli yapılanmalar demokratik yollarla ik­tidara gelmiş yapılar değildir. Güçlerinin önemli bir kısmını giz­liliklerinden almaktadırlar. Bu da yeni Batı’yı şiddetin görünür türlerinden ziyade görünmeyen türlerine başvurmaya yöneltmek­te, bu şekilde hem uyguladığı şiddeti hem de kendisini örtmek­tedir. Günümüzde yeni Batı’ya yöneltilen eleştirilere bakılacak olursa Noam Chomsky’nin,[220] Zygmunt Bauman’ın[221] ve Empire adlı eserlerinde Michael Hardt ve Antonio Negri’nin yaptıkları gibi,[222] Slavoj Zizek’in de işaret ettiği üzere “ideolojik bir soyut­lama mekanizması” yürürlüktedir, ancak bu soyutlamanın arka­sında “gerçek insanlar ve doğal nesneler” yer almaktadır ve ye­ni Batı “devasa bir parazit gibi bu nesnelerden beslenmektedir”.[223]

Küresel ölçekte devasa bir gücü kontrol eden, milyonlarca aktörü inşa ettiği hiyerarşik sistemde bilinçli veya bilinçsiz olarak araç- sallaştıran böyle bir gücün bir merkezinin, kimliğinin ve hedefi­nin olmadığını iddia etmek en basit tabirle safdilliktir. “Küresel/ cihanşümul bir imparatorluk kurmak ve büyün insanlığı tebaa ha­line getirmek mümkün müdür?” sorusuna yeni Batı “kanlı-canlı” bir cevap teşkil etmektedir. Somut bir kanıt göstermek gerekirse günümüzde küresel ölçekte bilgiyi yönlendiren ABD medyasının neredeyse tamamı, ideolojileri aynı olan toplam beş şirkete aittir.[224] Başka bir incelemeye göre ABD medyası Bilderberg, Dış İlişkiler Konseyi ve Üçlü Komisyon un âdeta her kademesinde yer al- dığı bir örgütlenmeye sahiptir.[225] Süpermarketlerdeki “çeşitlilik” gözlerimizi kamaştırsa da aslında yiyecek-içecek, temizlik ve sair tüketim ürünleri son tahlilde sınırlı sayıda finans grubuna (örne­ğin P&G) irca edilmektedir. Özetle “%1” kapitalist sistemin he­men her alanına nüfuz ederken yaşadığımız dünya gitgide artan bir oranda tektipleşmektedir. Daha soyut bir düzlemde ise ka­nıt olarak “karmaşık toplumların merkezî bir karar alma [meka­nizmasıyla] karakterize edilmesi”[226] yer almaktadır. Fenomeno- lojik olarak da içinde yaşadığımız düzende yaşamlarımızı belir­li bir ölçüde belirleyen kararların merkezî tabiatı dikkat çekmek­tedir. Örneğin bilimsel araştırmalara göre Covid-19’dan korun­mak adına %0’a yakın bir etki gösterdiği bilinen bez maskelerin[227] takılmasının bütün dünyada eş zamanlı olarak zorunlu kılınma­sı ve bu doğrultuda bütün dünyada “yeni normal(leşme)” söyle­minin yaygınlaştırılması böyle bir merkezî karardır. Peki yeni Ba- tf nın arkasındaki bu gerçek insanlar kimlerdir ve yeni Batı”nın kkurmak istediği Yeni Dünya Düzen? nin dayandığı zemin nedir?

İşin, görünür ve yarı-görünür tarafında Davos, G-7, Bilder-berg, Dış İlişkiler Konseyi (CFR), Üçlü Komisyon (Trilateral Com- mission) vb. ağlar (networks), onları teşkil eden ve “büyük sonuç­ları olan kararları alma gücünü elinde bulunduran güç eliti”[228], hi­yerarşide onun altında yer alan sair “elitler” ve bunların toplumla- rı yönetmesini mümkün kılmak için tesis edilen Birleşmiş Millet­ler, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Ce­za Mahkemesi vb. kurumlar yer almaktadır.[229] İlginç bir “ayrıntı” bu oluşumların neredeyse hiçbirisinde 1,8-1,9 milyarlık nüfusuy­la 7,8 milyar olduğu aktarılan dünya nüfusunun yaklaşık dörtte birini teşkil eden Müslümanların yapısal denebilecek bir etkide ve boyutta temsil edilmemesi, ancak yaklaşık 15 milyonluk nüfusuy­la dünya nüfusunun beş yüzde birini teşkil eden Yahudilerin oran­tısız bir yoğunlukta yer almasıdır (pverrepresentation). Bu tuhaflı­ğı çözmek amacıyla buradan bir kademe daha derine gidildiğinde bir çeşit “uluslararası kardeşlik kulübü” olarak tanıtılan mason­luk teşkilatı ve irtibatlı olduğu diğer gizli örgütler karşımıza çık­maktadır. Gizlilik prensibini benimsemelerinin yanı sıra, 11 Ey­lül hususunda olduğu gibi burada da “komplo teorisi” kategori­si masonluğu özgür bir şekilde rasyonel-eleştirel düzlemde ele al­manın önünde bir engel işlevi görmektedir. “Anti-masonik” ola­rak adlandırılan ve masonluğa şüpheyle yaklaşan literatürün be­lirli bir kısmı dezenformasyon niteliğinde olup masonları misti- fiye etmektedir. Kamuoyu bunlara bakarak masonlukla ilgili tüm söylenenleri “irrasyonel komplo teorisi” kategorisine dâhil ede­rek inceleme dışında bırakmaktadır. Ancak daha serinkanlı araş­tırmacılardan veya masonların kendilerinin yazdıkları kaynaklar­dan masonluk hakkında isabetli bilgiler edinilebilmektedir. Ma­sonluğu mistifiye etmenin epistemik açıdan bir çıkmaz sokak ol­duğu, bunun yerine diğer tarihî hususlarda olduğu gibi masonluk hususunda da güvenilir bilgi kaynaklarına dayanarak hareket et­mek gerektiği görülmektedir. Bu yaklaşıma göre masonluğu ba­zı anlatılarda yapıldığı gibi Hz. Süleyman’a ve Eski Mısır’a kadar götürmek onu rasyonel düzlemde ele alma imkânım ortadan kal­dırmaktadır. Her devletin “derin” bir yapılanması vardır ve yeni I Bah’yı da mikro devletlerden oluşan bir makro devlet olarak ka­bul edecek olursak masonluk ve onunla ilişkili diğer gizli örgütler literatürdeki bütün mistifikasyonlara, gizli örgütlenme şekillerine I ve bâtıl metafizik bağlantılarına rağmen, bu makro devletin derin  siyasi yapılanmasından başka bir şey değildir. Aslında masonluk

İtalya’da tüm mensuplarıyla birlikte ifşa olan P2 (propaganda due) mason locası kadar nesnel ve rasyonel bir husustur. Onu mistifiye etmek, şeytanlaştırmak ve ona doğaüstü bir konum vermek, hak- kındaki tarihî bilgileri irrasyonel boyutlara taşımak anlamına gele­cektir ve bu mistifikasyon aynı zamanda masonların sahip olduk­ları gücün abartılarak metafizik bir boyuta taşınması, böylelikle mutlaklaştırılması kapısına çıkmaktadır. Masonluğun zannettiril- meye çalışıldığı gibi “tanrısal” veya “şeytani” bir gücü yoktur an­cak yeni Batı’nın kalbinde yer alması sebebiyle devasa ekonomik, epistemik, teknolojik, istihbari ve siyasi kaynakların ona bağlandı­ğı düşünüldüğünde sahip olduğu güç sarahat kazanmaktadır. Ka­naatimizce masonluğu sağlıklı bir şekilde ele almanın tek yolu bu bakış açısıdır ve bu bakış açısı ülkemizde henüz hâkim olmama­sına rağmen son dönemde uluslararası literatürde yaygınlık kaza­narak masonluğu rasyonel bir boyutta tartışmaya başlamıştır. As­lında yakın bir dönemde Fetullahçı Terör Örgütü’nün gerçek yü­züyle tanışan toplumumuzda masonlukla ilgili görüşlerin irrasyo­nel alana çekilmek istenmesi tuhaftır zira FETÖ ve masonluğun taktik ve stratejileri büyük oranda örtüşmektedir.

Tarihe bakıldığında, Haçlı Seferleri sırasında 1118/1119’da Godefridus de Sancto Andemardo tarafından kurulmuş bir örgüt olan Tapınakçıların (Templaris) Fransa Kralı IV Philippe tarafın­dan kovuşturmaya uğraması ve mensuplarının birçoğunun idam edilmesi sonucu kalanların bir kısmı İskoçya’ya sığınmışlar, burada kendilerini “duvar ustaları” olarak adlandırarak masonluğu oluş­turmuşlardır.[230] Süreç dâhilinde John Dee, Johann(es) Reuchlin ve Francis Bacon gibi isimler Kabala’dan muhtelif biçimlerde etkile­nip masonluğun teşekkülünde önemli bir rol oynamıştır. Mason­lar ilk teşkilatlanmalarını müteakip 1717’de şehirdeki dört büyük mason locasının birleşmesiyle kurulan Londra Büyük Locası’ndan[231] bu yana tarih boyunca Aydınlanma[232], Amerikan bağımsızlık sa- vaşı[233], Rus[234] ve Fransız[235] ihtilalleri başta olmak üzere Batı’daki toplumsal hareketlerle ilişkilendirilmişlerdir.[236] Londra Büyük Lo- cası’nı 1733’te kurulan ilk Amerikan locası takip etmiştir. Mayer Amschel Rotschild tarafından finanse edildiği bilinen ve bir ha­hamın oğlu olan Adam von Weishaupt tarafından kurulan “Illu- minati” (Latince ve îtalyancada “aydınlanmışlar”) örgütü onunla yakından bağlantılıdır.

Yine “Gül ve Haç kardeşliği” (Rose-Croix, Rosicrucians) örgütü de Francis Bacon üzerinden masonlarla bağ­lantılıdır. Üzerinde durulması gereken kuvvetli ihtimal, bu örgüt­lerin birbirleriyle farklı merkezlerden yönetilmediği, aynı pirami­din muhtelif katları oldukları ve masonluğun bu örgütlerin mer­kezinde yer almasıdır. Bu tarz gizli örgütler toplumsal gücü genel­likle, FETÖ’nün ülkemizde izlediği strateji gibi, kendilerini gizle­yerek ve toplumun kilit noktalarını zapt ederek elde etmektedir­ler. Özellikle finans ve medya bu süreçte kilit bir rol oynamakta­dır zira bunlar üzerinden iktisadı ve bilgiyi kontrol etmek müm­kün olmaktadır. Tarih boyunca bazen doğru, bazen yanlış ata oy­namışlar ancak çabalarının karşılığını genellikle almışlar, örneğin bazılarına göre Amerika Birleşik Devletleri’ni kurmaya muvaffak olmuşlar[237], yine Fransa’yı 1789’daki ihtilalden sonra büyük ölçüde kontrolleri altına almışlardır. Günümüzde de popüler kül­türde, medyada, hükümetlerde, uluslararası organizasyonlarda ve güçle ilgili diğer alanlarda oldukça etkili oldukları öne sürülmek­tedir.

Bu şekilde sayıca az olmalarına rağmen küresel çapta algı­yı, bilgiyi, söylemi ve eylemi sahnenin arkasından yönetmeleri ve çoğunluğu manipüle edip araçsallaştırarak kendi ajandalarına hiz­met ettirmeleri mümkün olmaktadır. Basit bir örnek dünyadaki en geçerli para birimi olan Amerikan dolarının üzerinde mason­ların “evrenin ulu mimarı” olarak adlandırdıkları ve tanrısal ola­rak gördükleri “her şeyi gören gözün” (all-seeing eye) yer alması­dır. Bu sembol J.R.R. Tolkien’ın Yüzüklerin Efendisinden, ülke­mizdeki filmlere, dizilere ve müzik küplerine kadar yeni Batinın bir sembolü olarak bakışımızı çevirdiğimiz hemen her yerde yer almaktadır. Ülkemizde de bazı televizyon kanallarının logoları bu sembolü içermektedir. Bununla iletilmek istenen mesaj yeni Ba­tinın hayatımızın her alanında olduğu veya bizim Matrix,in için­de olduğumuzdur. Yine Fransız îhtilali’nin prensipleri olarak bili­nen ve bugün dahi Fransa’da kullanılan 1 ve 2 avroluk madeni pa- l raların üzerinde yer alan “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” (liberte, 1 egalite, fraternite) üçlemesi bilindiği üzere doğrudan masonluk- r tan alınmıştır. Masonluğun siyasetle derin bağlantılarının karşımı­za çıktığı bir başka ülke ise İtalya olmuştur. İtalya’da Silvio Berlus- coni’nin de mensubu olduğu ve toplumun kilit noktalarında yer alan yaklaşık 600 ismin yer aldığı P2 (propaganda due) mason lo­cası ifşa edilmiş, İtalyan devletiyle, Vatikan’la, sahte bayrak ope­rasyonlarını yürüten NATO’nun gizli kolu Gladio ile[238] ve maf­yayla olan ilişkileri açığa çıkmıştır.[239] Buradan çıkan sonuç günü­müzde dünya çapında altı milyon olduğu ifade edilen üye sayısıy­la en yaygın gizli örgüt olduğu iddia edilen[240], bazı aktörler tara­fından bir çeşit “evrensel kardeşlik derneği” olarak tanıtılmak is­tenen masonluğun gücü ele geçirme noktasında gayrimeşru yön­temlere de tevessül edebildiği ve bütün bunların yansıtılmaya ça­lışıldığı gibi bir “komplo teorisi” olmadığıdır.

Buradan bir kademe daha derine inmek gerekirse, her ne kadar masonluğun doğuşu zaman zaman Protestan Hıristiyanlık ile ilişkilendirilmekteyse de masonlukla Yahudilik arasında de­rin bir bağlantıdan, hatta iç içe geçmişlikten söz etmek mümkün görünmektedir. Bu bağlantı Yahudi ve mason olan bazı bireyler tarafından da teyit edilmektedir.[241] Azmi Özcan ise, masonlu­ğun önceleri sadece Hıristiyanlara ait bir yapılanma olduğunu, 19. yüzyıldan itibaren diğer din mensuplarının ona dâhil oldu­ğunu, böylece Hıristiyan-Yahudi geleneğinin eklektik bir formu olarak müstakil bir din görünümü aldığını belirtmektedir.[242] Te­oman Duralı bu hususta şunları nakletmektedir.

“Farmasonlar, kendilerine tarihî öncü olarak Hz. Süleyman’ın mabedini inşâ etmiş olan Hiram Ustayı almışlardır. Ulu Us­taysa, âlemin yaradanı Tanrıdır. Evren, onun mimarî şahe­seridir. […] Daha önce de belirttiğimiz üzre, örfleri, âdetle­ri, âdâbımuaşeret kuralları, silsileimerâtipleri, remizleri, âyîn ile merâsim usulleri, kısmen Ahdiatîkten, kısmen Kadîm Ki­lise (Fr Eglise archa que) ile Hıristiyanlıktan sapmış (Fr Here- tique) mezheplerden, kısmen de İngiliz gelenek ile görenekle­rinden neşet etmişlerdir.”[243] “Farklı görüşteki kişiler ile deği­şik insan kümelerinin vucut vermesine rağmen, Hür Sermâ- yeciliği asıl belirleyip başlangıç safhalarından bu yana yürü­ten merkezî mahfil, milletlerüstü bir teşkilât olan Farmason­luktur. Sıkı bir silsileimerâtip düzeni ile tavîzsiz bir gizlilik ku­ralı doğrultusunda çalışan Farmasonluk, belli bir kişinin, aile yahut boyun güdümünde olmayıp dünya çapında kurumlaş­mış bir teşkilâttır. […] Cinsiyet hâriç, din ile milliyet neviin- den hiçbir ayırım gözetmeyen Farmasonluk, üyeleri arasında görüş ile çıkar destekleşmesini herhâlükârda şart koşar. Bu­nunla birlikte, eşitler arasında üstün olanlar, yine de Ingiliz- ler olup onları Yahudîler takîb ederler. […] İşte, ilkin 1789 İh- tilâlikebîrle Fransada köprübaşı tutup oradan Avrupanın deği­şik yörelerine intikâl eden, öncelikle de Sömürgecilik yoluyla yeryüzünün hemen her tarafında, özellikle İkinci Dünya Sava­şından sonra, kök salıp yeryüzünün dörtbir köşe bucağma ya­yılan İngiliz-Yahudî medeniyetinin asıl taşıyıcıları Farmason­lardır. Bunlar, bir yanda, doğrudan doğruya kendileri, öte ta­raftan da, Rotary, Lions gibi, meslek yahut hayır dernekleri ve toplulukları kisvesindeki resmî-gayrıresmî alt kuruluşları yo­luyla, Hür Sermâyeciliğin tohumlarını serpmiş, ardından da onu dünya çapında fikren ve maddeten inkişâf ettirmişlerdir. Farmasonluk, dost kisvesi altında cezbedilmiş yahut zor kul­lanılarak esir alınmış toplumların en kâbiliyetli, akıllı, zekî ve tercihân soylu soplu bireylerini bağrında barındıran en etkili— zanaat, sanat, sanayi, ticâret, siyâset, öğretim, silâhlı kuvvet­ler gibi- çevreleri gözetir.

Anılan çevreler yoluyla Farmason­luk, İngiliz-Yahudî zihniyetini teşkîl eden inançlar ile ülküle­ri hedef topluma yahut millete en üst seviyeden zerketmeğe bakar. Tactique ve stratögiesiyle Farmasonluk, İngiliz-Yahudî- liğin anaörnekliğini teşkîl eder. Kendisine sakladıkları ile dışındakî çevrelere ‘ihrâc ettiği’ değerler, birbirlerine ters düşer­ler. Farmasonluk, bir kere, muhâfazakâr, maneviyâta ile silsi- leinıerâtipci olmasına ve kendisiçin gizlilik ile câmiaiçi daya­nışmayı savunmasına karşılık, kendi dışındakilere maddiyâtı, eşitlikciliği, ilericiliği, devrimciliği, şeffaflık ile bölünüp birey­leşmeyi telkîn eder. Tıpkı kendisinden geldiği ve temsil etti­ği iki ana zihniyetten sapına dek dindar Yahudiliğin, kendi dışındaki dindarları yobaz olarak nitelemesi, kendisi kavmi- yetei olmasına karşılık, başkalarının milliyetçiliği ile yurtse­verliğini ırkçılık, giderek, Yahudî-aleyhdarlığı şeklinde telâk­ki etmesi gibi. Yine tıpkı, kendisinden türeyip kendisini tem­sil eylediği öbür anlayış olan İngilizliğin, ilericiliği, eşitlikçilik ile cumhuriyetçilik fikirlerini ihrâc etmesine karşılık, kendi­sinin muhâfazakârlık, silsileimerâtib ile hükümdârlık ülküle­rine bağlı kalması gibi. Aile hayatı ile dayanışması, evlilik ku­rumu ve askerî güç kavrayışı neviinden kendisini zaman içe­risinde kanıtlamış nice değer varsa, öncelikle Yahudilik ve git­tikçe gerileyen derecede İngilizler, bunları kendilerine alıko- yarlarken, kerih bildiklerini hedefteki özge toplumlara ‘yedi­rerek’ onların mücâdele irâdelerini, dolayısıyla dirençlerini kırmağı amaçlamaktadırlar.”[244] “Kendi itikâdî arkaplanlarını özenle gizleyen İngiliz ile Israilli, dışlarındaki din olaylarına karşı şiddetle saldırarak, ilkin, İhtilâlikebîrden itibâren Avru­pa anakarasında, ardından da öteki ellerde, hiç değilse, kıs­men dahî olsa, gündemdışı kılmağı başarmışlardır: ‘Din, kit­lelerin afyonudur’ (Karl Marx). Böylece iktisâdı—siyâsî ihti­raslarına gem vurabilecek baş maniayı bertaraf etmiş oldular. ‘Din’den boşalttıkları mevkie de, iktisâdî—siyâsî hâkimiyetle­rini perçinleyecek şekilde düzenlenmiş ve kapalı devre, yânî dogmacı tarzda çalışan tümel bir ‘felsefe-bilim’ işleyişini, de- mekki ‘ideoloji’yi yerleştirmişlerdir: Hür Sermâyecilik-Posi- tivism-İ mperyalism. ”[245]

Ancak unutmamak gerekir ki Katolik Kilisesi masonluğu uzun bir süre büyük bir tehdit olarak görmüş ve çeşitli vesi­lelerle yasaklamıştır.246 Katolik otoriteleri 20. yüzyıla gelinceye dek genel olarak masonluk karşıtı bir tutum takınmıştır zi­ra masonların Hıristiyanlığı yok etmeye güdümlü bir örgüt ol­duğuna inanmıştır. Bu konuda Katolik Hıristiyanlar tarafından neredeyse listelenemeyecek kadar çok sayıda eser yazılmıştır. [247] Masonluğa destek veren ve onun Hıristiyan kolunu oluşturdu­ğu görülen aktörler tarihsel olarak Yahudilikle irtibatlı oldukla­rı bilinen Protestanlardır. Masonluk-Hıristiyanlık ilişkileri ko­nusunda belki de turnusol kâğıdı işlevi görecek husus mason­luğun Hıristiyanlığın “özünün özü” olan Hz. İsa’ya öğretilerin­de pek yer vermemesi ve günümüzdeki üç ana Hıristiyan mez­hep tarafından da teslis inancı dâhilinde ona atfedilen “uluhi- yeti” reddetmesidir.[248] Bu husus da masonlarla yapısal bir iliş­kide olan Protestanların Hıristiyanlık içerisindeki yerlerini tar­tışmaya açmaktadır.

Bazı görüşlere göre masonluk neredeyse tamamen Yahudili­ğin Kabala geleneğinden doğmuş olup[249], çoğunlukla Yahudiler tarafından toplumları içeriden ele geçirmek ve dönüştürmek için kullanılan bir paravan örgüt görünümündedir. Batı bu şekilde bü­yük ölçüde masonluk üzerinden tedricen Yahudiliğin hizmetine girmiştir. Bu devrimin alt başlıklarını 14. ve 15. yüzyıllardan iti­baren kitleler hâlinde Hıristiyanlığa geçtiğini söyleyen Yahudi- ler, Rönesans, bilimsel devrim, Protestanlık, Püritenlik, Evanje- list Hıristiyan siyonizmi, Aydınlanma, Fransız İhtilali, Sigmund Freud’un “cinsel devrimi”, Amerikan İhtilali, ABD’nin kuruluşu, Federal Rezerv, Marksizm, Bolşevik devrim, İkinci Dünya Savaşı, neoliberalizm, küreselcilik, AIPAC ve diğer lobiler, 11 Eylül ve neo-muhafazakârlar (neo-conservatives) oluşturmaktadır.[250] Masonluğun kullandığı kelime dağarcığının önemli bir kısmı Yahudilerin kutsallık atfettikleri metinlerden alınmıştır. Yukarıda de­ğinilen “her şeyi gören göz” de Tanah’tan/Eski Ahit’ten alınma, kökenleri Eski Mısır mitolojisine dayanan bir semboldür[251]– bu sembolle benzerlik gösteren, ülkemizde “nazar boncuğu” ola­rak bilinen ve kendi kültürümüzün bir parçası zannedilen nesne Talmud’da “amulet” olarak geçmekte ve hamilini koruduğuna inanılmaktadır.[252]^Masonluğun kurucu anayasası olarak görülen James Anderson’ın Constitution adlı metni Talmud’daki Yahudi olmayanlar için öngörülen “Nuh Kanunlarını” (Noahide Laıus) temel almaktadır?53 İtalyan haham Elijah Benamozegh’in ifade­siyle ‘’masonluğun teolojisi Kabala’ya çok benzemekte ve Yahu­dilikle gizli bir disiplin olan Agaddah’ya intisap yöntemleri ma- sonluğunkilerle şaşırtıcı biçimde benzeşmektedir.”[253] [254]

Masonluğun üzerinde bu kadar durmamızın sebepleri hem İslâm’ı ötekileştiren ve düşmanlaştıran Batıcı anti-İslamizm ha­reketlerinin merkezinde olmaları (bu konuya aşağıdaki üçüncü bölümde değinilmektedir) hem de global ölçekte din karşıtı söy­lemlerin, sekülerleşmenin ve din karşıtı şiddetin tarih boyunca baş muharriklerinden birisi olmalarıdır. Söylem bazında dinlere karşı olmadıklarını iddia ederken, din karşıtı söylemleri el altın­dan örgütlü biçimde destekledikleri ve teşkilatlarının alt derece­lerindeki mensuplarına açmadıkları bazı “sırları” üst derecelere açtıkları aktarılmaktadır. Nitekim çeşitli özneler de tarih boyun­ca bu durumun farkında olmuş, masonluk kendisi dışındaki her i türlü otoriteye karşı gelmekle, güç merkezlerini ele geçirmekle, Yahudi siyonizmiyle olan sıkı bağlantısı yoluyla İsrail’in kurul­masını sağlamakla ve Yahudilerin ve Avrupah sömürgecilerin İs­lâm ülkelerine sızarak içerden ele geçirme faaliyetlerini mümkün kılmakla eleştirilmiştir.[255] Masonluk hakkında olumlu bir resim sunan, Brill yayınevi tarafından yayınlanan Handbook of Free­masonry adlı kitapta Jessica Harland-Jacobs tarafından şu bilgi­ler aktarılmaktadır.

“Masonluğun sömürgecilikle ilişkisi konusuna dikkat edil­memesi ve bu konudaki tartışmaların azlığı, masonik ve sömürgeci dünyaların esas olarak birbirine bağlı (intertıvi- fted) ve karşılıklı olarak bağımlı olduğu göz önüne alındı­ğında kafa karıştırıcıdır. İmparatorluklar [masonik] kardeş­liğe geniş bir operasyon ve genişleme alanı sağlamışlardır. Gerçekten de ordular, tüccarlar ve sömürgeciler tarafından inşa edilen emperyal ağlar olmadan masonluk bu kadar hız­lı ve başarılı şekilde yayılamazdı. Masonluk da buna karşı­lık imparatorluklara faydalı olmuştur. Askerlere, denizci­lere, tüccarlara, yöneticilere ve tüm toplumsal sınıflardan sömürgecilere dünya etrafında hareket etme ve dış ülkeler­de teşkilatlanma konusunda yardımcı olmuştur. Sömürge­ci toplumlarda geniş işlevler görmüş, Batılı sömürgeci dev­letlerle, Amerikan yerlileri, Asyahlar, Afrikalılar ve diğer sömürülen toplumlara güçlerini yaymak hususunda el ele çalışmıştır. […] Avrupalı masonlar yerlileri Batılılaştırmak için [masonik] kardeşliklerinin ideal bir araç olduğuna ka­ni olduklarında, daha fazla sayıda Asyalı, İngiliz ve Hollan­da localarına kabul edilmiştir. ”256

Bu manzara günümüzde de devam etmektedir. Bu sebeple masonluğun dini olarak adlandırılan deizmin dünyada ve ülke­mizde yayılması bir tesadüf olmayabilir, ancak bu yayma faali­yeti sokaklarda deizm propagandası yapan misyonerler şeklinde anlaşılmamalı, çeşitli kanallar yoluyla oluşturulan “zamanın ti­ni” (Zeitgeist) şeklinde anlaşılmalıdır. Yeni Batı bireylerle tek tek uğraşmak yerine kontrolündeki kitle iletişim araçları yoluyla şe­killendirdiği toplumsal algı üzerinden kendi istediği yere götü­ren yolun taşlarını örmektedir. Bu da ana akımı kontrol etmek ve yönlendirmek anlamına gelmekte, bu sebeple bu kadar etki­li olabilmektedir. Kanaatimizce masonluk yeni Batanın spiritüalizmini ve dünya çapında örgütlenme şeklini teşkil etmektedir, yeni Batı’yı anlamak için merkezîdir.

Bu bağlamda Yeni Dünya Düzeni’nin elitlerinin teşkilatlan­ması masonluk ve dinleri masonluğun benimsediği dinî inanç­lar olarak belirmektedir. Bunlar alt seviyeler için deizm, ateizm ve diğer “zayıf inançlar” olup, üst seviyeler için Kabalacı mistik inançlardır. Bu inançların içerisinde satanizmin de çeşitli şekil­lerde yer aldığı öne sürülmektedir. Meşhur 33. derece mason us­tası Albert Pike masonluğun üst derecelerine yaptığı konuşmada masonluk dininin bir tanrısının “Lucifer” (İblis) olduğunu, diğe­rinin ise “Adonay” (Yehova) olduğunu söylemektedir.[257] Stephen Knight ise masonluğun tanrısının “Jah-bul-on Jahweh (Yehova), Baal (Ba’l), Osiris]” formülünde gizli olduğunu belirtmektedir.[258] Kur’an-ı Kerim’de de Hz. İlyas’ın kavmine “Yaratanların en iyi­si olan, sizin de Rabbiniz, sizden önce gelen atalarınızın da Rab- bi olan Allah’ı bırakıp da Ba’l’e mi taparsınız?” (Kur’an, 37:125) dediği bildirilmekte, aynı zamanda Müslüman âlimler arasında I Hz. İlyas’ın İsrailoğullarına gönderilen ve Tanah’ta/Eski Ahit’te de geçen İlya olduğu görüşü ağırlık kazanmakta,[259] bunlardan da Ba’l/Baal’in dönemin İsrailoğullarmın Allah’tan yüz çevirip tap­tıkları bir put olduğu sonucu çıkmaktadır. Eğer İblis’in adların­dan birisi olan “Lucifer” kelimesinin lafzî anlamı olan “ışık geti­ren” (lightbearer) esas alınırsa, o hâlde masonların “ışık” ve “ay­dınlık” kavramlarının, dolayısıyla “Aydınlanma’nın” da arkasın­daki “karanlık mistisizm” görülecektir. “Baphomet” olarak tasvir edilen şeytan tasvirli yaratık da masonluğun putlarından birisidir ve 1812 yılından bu yana ABD’nin bir sembolü olarak kullanılan <cSam Amca” (Uncle Sam) aslında bu tasvirin rötuşlanmış hâlidir.[260]

İnceleyin:  Filistin Meselesine Tarihsel ve Güncel Bir Bakış

ABD’de Detroit, Illinois, Oklahoma ve Arkansas’a “Baphomet” ve satanizm heykelleri dikilmiştir. Yine ABD’de ilki Anton Szan- dor LaVey isimli bir Amerikalı Yahudi tarafından kurulan “sata- nist kiliseler” (Church of Satan) bulunmaktadır. ABD ordusunda da Michael Aquino’nun kurduğu Set Tapınağı (Jemple ofSet) gibi satanist cemiyetler mevcuttur. Din ve vicdan özgürlüğü söylemi altında bunlara herhangi bir kısıtlama getirilmemektedir. Aslında satanizmin Batı’daki kökleri hem oldukça eskidir hem de sanıl­dığından daha yerleşiktir- örneğin William Blake, Percy Bysshe Shelley, Lord Byron ve Victor Hugo gibi Batı’nın ana akımında­ki edebiyatçıların bazı eserlerine bakılabilir.[261] Aliya İzzetbegoviç de, “Şeytanperestiliğin (satanizm) medeni dünyada hayli gelişmiş olduğu pek az (yahut yetersiz bir düzeyde) bilinir.” demektedir.[262] Rusya başkanı Vladimir Putin Aralık 2013’te yaptığı ulusa ses­leniş konuşmasında “Birçok Avro-Atlantik ülkesi Hıristiyan de­ğerlerini içeren köklerinden uzaklaşmıştır. Çok çocuklu aileleri homoseksüel birlikteliklerle, Tanrı’ya imanı şeytana inanmayla aynı düzeye koyan politikalar takip edilmektedir. Bu yozlaşma­ya götüren yoldur.” demiştir.[263] Her hâlükârda Kabalacılık, pa­ganizm, deizm ve satanizm karşımıza “masonluk” adıyla paket­lenmiş bir biçimde çıkmaktadır.

Aslında masonlukla ilgili şüpheler masonluğun başladığı dö­nemlerden beri dile getirilmiştir. Henüz 1698 yılında Hıristiyan bir din görevlisi tarafından masonluğun din ile olan ilişkisi hak­kında şu görüşler ifade edilmektedir.

“Sizi kendilerine mason diyenlerin Tanrı nezdinde işledikle­ri sapkınlıklar ve kötülükler konusunda uyarmam gerektiğini düşündüğümden diyorum ki merasimlerinin ve gizli yeminleş- melerinin sizi kontrol etmesine izin vermeyin. Ayrıca sizi Tan- rı’nın yolundan sapmaya götürmemeleri konusunda dikkatli olun. Bu gizlice buluşan şeytani adamların yolu (sect) kendi­leri hariç herkese karşıdır. Onlar, geleceği bildirilen, insanla­rı Tanrı korkusundan uzaklaştıracak olan Ant ichrisf tır. […]”264

Bu tarihten itibaren özellikle Hıristiyanlar, ania aynı zaman­da Müslümanlaf tarafından masonluğun dinlere karşı olumsuz yaklaşımını konu alan ciltlerce kitap yazılmıştır ve yazılmaya de­vam etmektedir. Yeni Batı9 mn aleyhinde söylenenlerin tamamım “komplo teorisi” olarak kategorize edip paranteze aldırması gibi masonlar da benzer bir strateji takip etmekte, kendilerini eleştiren ve belgeler eşliğinde ifşa eden yapıtları “anti-masonik [komplo te­orisi]” olarak yaftalamaktadır. Bu elbette, masonlar ve yeni Batı hakkında aktarılan şüpheci görüşlerin tamamının doğru olduğu anlamına gelmez. İsabetsiz görüşlerin yanında literatürde dezen- formasyon, kontrollü muhalefet, eşik bekçiliği ve diğer muhtelif çarpıtma unsurları da önemli ölçüde yer almaktadır. Ancak da­ha önce belirttiğimiz gibi doğru bilgiye ulaşmak amacıyla kanıt­ların konuşulduğu yerde tartışmayı sonlandırmak için başvuru­lan ilave a priori zihinsel kategorilere (prangalara) ihtiyaç yoktur. I reni Batı ve karanlık mistisizmi bizim de çok uzağımızda değildir. Örneğin popüler şarkılardan birisinde geçen ve kula­ğa masum gelen, yeni Batı’yla. ilişkili holdinglerin reklamların­da da kullanılan “ne yaparsan yap aşk ile yap” sözlerinin aslında modern satanizmin kurucularından olan Aleister Crowley’nin kurduğu “Telema” öğretisinin temel ilkesinin Türkçe tercüme­si olduğu bilinirse bu noktaya ışık tutulmuş olunacaktır.

Yine 2003Yeki Eurovision yarışmasında birincilik alan Türkiyeli şar­kıcının koreografisi incelenirse karşımıza yeni Batanın masonik piramidi ve “her şeyi gören gözü” çıkacaktır. Dizilerde eşik al­tı mesaj olarak verildiği çeşitli vesilelerle kanıtlanan “sex” yazı­sı[264] cinsel ilişki anlamındaki “seks” kelimesine değil, satanizmin sembolü olan “666” sayısına işaret etmektedir.[265]|Masonik sem­bollerin seccadelerimize dahi sızdığı apaçık biçimde görülmek­tedir.[266] [267] Bu satırlar yazılırken özel bir vakfın sahip olduğu ban­kanın girişimiyle İstanbul’da sergisi açılan, iktidara yakın oldu­ğu iddia edilen medya gruplarının gazetelerinde dahi PR çalış­maları yapılan168, “sanat performansları” arasında satanizm, ka- balizm, pedofili ve kanibalizm (yamyamlık) gibi unsurlar bulu­nan Sırbistanlı Yahudi Marina Abramovic’in bu performansları araştırılırsa durumun vahameti anlaşılacaktır.[268] Bu şahsın kişi­sel ağında yer alan bazı bireyler Hillary Clinton[269], Jacob Rotschild[271] Bili Gates[272] ve Lady Gaga’dır[273]. Yine uzun bir süre ül- kemizin gündemini “kedicikleriyle” meşgul eden, çeşitli biçim­lerde “Mehdi” olduğunu ima eden, ilk meşhur olduğu zaman­larda evrim ve masonluk karşıtı yayınlar yapan, aynı zamanda trajik bir şekilde dünya çapında Müslümanların kendisini kul­landığı mahlası ile bir İslâm âlimi zannettiği şahıs kendi kanalı­nın canlı yayınında İtalyan bir mason ustasından 33. derece ma­sonluk diploması alarak masonluğunu ilan etmiştir.[274] Daha az ezoterik bir örnek vermek gerekirse “5 ayda 250 kitap okuyan dahi çocuk” olarak topluma tanıtılan 10 yaşındaki bir çocuğun “tek dünya devletinden” bahsetmesi[275] hatırlanabilir ve bu ma­sum çocuğun söyledikleri aslında maruz bırakıldığımız ve etrafı­mızı kuşatan yeni Batılı propagandanın toplumsal bilinçaltımız- daki yerine işaret etmektedir.

Yeni Batfnın inşa edilmeye başlanmasıyla Batı dünyasında modern Batı döneminde zaten var olan ama Yahudi-Hıristiyan Batı medeniyeti söylemi içerisinde dışa vurulmayan ikilik yeniden belirmiştir. Modern Batı bu anlamda henüz bitmemiştir, ABD ve Avrupa milliyetçileri üzerinden hayatiyetini devam ettirmeye ça­lışmaktadır. Bu siyasal konjonktürde antisemitizmin tekrar gün­deme geleceği rahatlıkla öngörülebilir. Aşağıda bahsedilen Gi- ovanni Gasparro tablosu ve hakkında yapılan yorumlar bunun işaretlerinden birisidir. 4chan, 8chan/8kun ve benzer “neo-Na- zi” platformlar üzerinden antisemitist ve ırkçı (white suprema- cist) söylemlerin dolaşıma sokulması rastlantı değildir. Bu süreç­te yeni Batı da modern Batı’ya çeşitli kanallardan saldırmakta­dır. Modern Buh’nın uluslarını da çaresiz bırakan transnasyonal aktörlerin neoliberal politikaları, milliyetçiliğe ve muhafazakâr­lığa karşı teknoloji devleri tarafından uygulanan sansür politika­ları, postmodernite söylemi ile modern Batı’nın mitolojisinin ya- pısöküme uğratılması, Kilise’nin çocuk tacizi skandallarıyla kri- minalize edilmesi[276], göçmenler yoluyla modern Batı toplumlarının heterojenize edilmesi, modern Batı’teki Hıristiyan ve milli­yetçi öznelerin ötekileştirilmesi, itibarsızlaştırılması ve hedefleş- tirilmesi gibi unsurlar yeni Batı’nın modern Batı’yâ karşı uygula­dığı politikalar arasında sıralanabilir.

Modern Batı ise buna Piz- zagate, Project Veritas ve Jeffrey Epstein hadiseleri gibi ifşa yön­temleriyle, alternatif medya organları kurarak, aynı zamanda Sa­rı Yelektiler gibi toplumsal hareketlerle cevap vermektedir. Hâli­hazırda milliyetçiler-küreselciler üzerinden devam eden Batı’nın bu iç savaşı yeni Batı’nın galibiyetiyle sonuçlanacak gibi görün­mektedir zira modern Batılılar sayıca daha çok olmakla birlikte, onların kilit kurumlan yeni Batı aktörleri tarafından kontrol edil­mektedir. Kanaatimizce kendisini modern Batı’dan yana gösteren mevcut ABD başkanı buna en isabetli örneklerden birisidir. Mo­dern Batı’yı lağvetme projesi bu aktörler tarafından titizlikle yü­rütülmektedir. Her şeye rağmen modern Batı’nın uysallıkla teslim olacağını varsaymak isabetsiz olacaktır. Belki de “çoğunluk” “İm­paratorluğu” mağlup edecek ve Batı şehirlerinde başlayan kitle­sel bir hareket, Robert E Kennedy Jr. gibi isimlerin de desteği ve yönlendirmesiyle[277], Fransız İhtilali tarzı küresel bir devrime dö­nüşerek yeni Batı’yı alaşağı etmeyi başaracaktır. Geleceği bilme­ye muktedir değiliz ancak her hâlükârda sonuç olarak Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kuru­lan teopolitik ittifak çağımızda çatırdamaktadır. Bu da bizi yeni Batı’nın asli aktörleri olan Yahudilere getirmektedir.

Yahudi olmak yeni Batılı olmak anlamına gelmese de ve tüm yeni Batıklar Yahudi olmasa dahi, yeni Batı söz konusu oldu­ğunda Yahudiler “odadaki filw gibidir.[278] Yeni Batı[279]da yapısal bo­yuttaki güçleri bankerler, transnasyonal kapitalistler, masonlar, Hollywood ve Netflix, teknoloji devleri, akademi[280] ve medya[281]* üzerinden tezahür etmektedir. Hatta Yahudi tarihçi Nathan Ab­ramsan Jetvish Quarterly adlı bilimsel dergide yayınladığı bir ma­kaleye göre ABD’deki pornografi endüstrisinin arkasında orantı­sız olarak ABD’li Yahudi aktörler yer almaktadır. [282]Yine 2013’te yaptığı bir konuşmada Monarchy Distribution adlı pornografi şir­ketinin kurucusu ve başkanı, kendisi de bir Yahudi olan Michael Kulich pornografi endüstrisinin tamamının Yahudiler tarafından kurulduğunu, özellikle Reuben Sturman isimli bir Ortodoks Ya­hudi’nin pornografinin “babası” (Godfather) olduğunu ifade et­miştir.[283] Cizvit papazı ve filozof Pierre Teilhard de Chardin’in ifadesiyle, “kainattaki hiçbir şey yeterli sayıda olan ve organize gruplar hâlinde birlikte çalışan aydınlanmış zihinlerin kümülatif şevkine karşı direnemez.”[284]

Özetle Yahudiler bu kanallar üzerin­den Avrupa’da ve ABD’de önemli bir gücü kontrol etmeye başla­mışlardır. Bu durum, önceki “antisemitist komplo teorisi” söyle­mi terk edilerek Benjamin Netanyahu, Ariel Sharon, Alan Der- showitz[285] ve AIPAC gibi önde gelen Yahudi aktörler tarafından da artık kabul edilip dile getirilmeye başlanmıştır.[286] Yani eğer Yahudilerin mevcut sistemde oldukça güçlü olduklarını söylemek antisemitizm olacaksa, o hâlde Netanyahu, Sharon, Dershowitz ve AIPAC de antisemitizm yapmaktadır! Batı toplumlarında ya­şayan insanlar belli bir ölçüde bu durumdan haberdar olmakla birlikte— 2020 itibariyle düzenlenen bir ankete göre Avrupalıla­rın %20’si dünyayı “gizli bir Yahudi hizibin” (cabal) yönettiğini ifade etmiştir[287]— antisemitizm suçlaması ile karşılaşmaktan, da­ha doğrusu bu suçlamanın sonuçlarından çekindikleri için özgür biçimde konuşamamaktadır. Aslında herkes varlıklarının ve te­sirlerinin farkındadır ancak çeşitli sebeplerden ötürü sessiz kal­maktadır. Sessiz kalmayanlar ise toplumdaki konumları ne ka­dar yukarıda olursa olsun sistemin çarklarıyla disipline edilmek­tedir. Bu çarkların birincisi “sağduyu” ve “ahlakçılık” kisvesi al­tında yapılan antisemitizm suçlamasıdır.

*Yeni Batı’yı yönlendiren Yahudi aktörler siyasi bir strateji olarak göz önünde olmamayı tercih etmektedir ve gizliliklerini İkinci Dünya Savaşandaki Yahudi soykırımı üzerine inşa ettik­leri antisemitizm söylemiyle sağlamaktadırlar. Hollywood film­leriyle ve popüler kültürün diğer kanallarıyla dünya toplumla- rınm zihinlerine kazınan bu söylem altı milyon Yahudi’nin Na­zi Almanyası tarafından fırınlarda ve gaz odalarında imha edil- diğini* Afrikalara ve Güney Amerikalılara dört yüz yıl boyunca yapılanlar ortadayken ve onların kayıpları yüz milyonlarla ifade edilmesine rağmen Yahudilere yapılanın insanlık tarihindeki en büyük suç (Holocaust) olduğu iddialarını içermektedir.[288] Bu sü­reçte günümüzde tarihî bir yalan olduğu ortaya çıkan “Yahudi- lerden sabun yapma” gibi dehşet verici propaganda unsurları da üretilmiştir. Bu şekilde tarihî bir hadisenin mitolojikleştirilmesi, biricikleştirilmesi ve duygusal manipülasyonu üzerinden Yahu- diler eleştirilemezliğin de ötesinde bir güç kaynağı olarak “bah- sedilememezliğe” erişmektedir. Antisemitizm kavramının sınır­lan olabildiğince genişletilmekte,[289] Yahudileri bir cümlede kul­lanmak, hatta ima etmek dahi antisemitizm suçlamasıyla karşı­laşmak için çoğu zaman yeterli olabilmektedir. Örneğin İsrail’in Filistinlilere yaptığı zulümleri, üzerlerinde kullandığı fosfor içe­ren kimyasal bombaları, uyguladığı Apartheid rejimini ve devlet terörünü konu etmek de çoğu zaman antisemitizm suçlamaları­na götürmektedir.[290] İsrail’de eğitim bakanlığı yapmış olan Shu- lamit Aloni’ye göre antisemitizm, “bir hiledir ve biz onu her zaman kullanırız. Avrupa’dan bi­risi İsrail’i eleştirdiğinde Yahudi soykırımını gündeme getitiriz. Bu ülkede (ABD) birisi İsrail’i eleştirirse antisemitist- tir. Örgütlenme (Yahudi lobisi) güçlü ve çok parası var. İs­rail ve ABD’deki Yahudi teşkilatı arasındaki bağlar çok güç­lü ve bu ülkede de güçlüler. Bildiğiniz gibi güçlüler, onlar yetenekli insanlar, para, medya ve diğer güçlere sahipler. (…) Eleştiri duymak istemiyorlar. […] İşte bu şekilde Filis­tinlilere yaptığımız her şey meşru olur.”[291]

Üstelik bu kavram paradoksal biçimde İsrail’e ve zihniyetine yönelik eleştiriler getiren, sorumluluk ve vicdan sahibi Yahudi ya­zarları da kapsayacak şekilde genişletilmektedir.[292] Eğer bir Yahu­di, İsrail’i veya Yahudileri eleştirecek olursa “kendi kendisinden nefret eden Yahudi” (self-hating Jew) olarak damgalanmaktadır ki bu da yine stratejik hedefler için üretilmiş bir zihinsel katego­ridir. Bu süreçlerin sonucunda “antisemitist” olarak damgalanan şahsiyetler “kişilik suikastı” yoluyla etkisiz hâle getirilmektedir^

Antisemitizm bir topluluğun haksızca ve adalet dışı şekilde hedef almarak haksızlığa ve zulme uğratılması olduğunda ona karşı çıkmak her vicdan sahibi bireyin, özellikle de anti-İslamizm- den şikayet eden bizlerin ahlaki ödevidir. Ancak gerçekliğe ba­kıldığında, antisemitizm günümüzde önemli bir ölçüde mevcut yapının, yani yeni Batı’nın arkasındaki güçleri gizlemek için baş­vurduğu bir araç görünümündedir. O hâlde antisemitizm kavra­mının operasyonelliği sadece “mazlumu korumak” ile ilgili de­ğil, aynı zamanda “zalimi korumak” olabilmekte, ahlaki öncül­ler yer değiştirmektedir. Batı dünyasında çok sayıda “sahte anti- ıcmitist” saldırı ifşa edilmiştir ve bunların ilginç bir şekilde yine Yahudi aktörler tarafından yapıldığı ortaya çıkmıştır.[293] Bu sah­te bayrak operasyonlarının amacı antisemitizm söylemini biliş- sel-psikolojik düzeyde canlı tutmaktır. Her şeye rağmen, nasıl ki Batı’daki Hıristiyan ve pagan aktörlerden özgürce bahsedebili- yorsak Yahudi aktörlerden de özgürce, antisemitizme ve misti- fikasyona tevessül etmeden, rasyonel bir biçimde ve aklıselimle bahsedebilmeli ve bunu yapmamızı engelleyen zihinsel pranga­ları kabul etmemeliyiz.

Üstelik, Müslümanların en kutsal değer­lerinin en aşağılık ve en acımasız hakaretlere uğradığı, en kutsal mabedlerinin defalarca yıkılmaya çalışıldığı, hatta Müslümanla­rın üzerine atom bombası atılarak “sorunun kökten çözülmesi­nin” gerektiğinin dahi alenen söylenebildiği[294] ve bu eylemlerin önemli bir kısmının bazı Yahudi aktörler tarafından yapıldığı ve­ya desteklendiği bilinen[295] bir dünyada Yahudilerden bahsetme­nin, onları eleştirmenin ve hatta onları ima etmenin “saniyeler içinde yeni bir Holocausfa. götürebilecek” büyük bir kabahat ve tehlikeli bir suç olarak gösterilmek istenmesi, bu istek doğrultu­sunda psikolojik mekanizmaların inşa ve mobilize edilmesi ve re­alitede de olumsuz pratik sonuçlarla karşılaşılması düşündürücü­dür. Yahudilere karşı yapılan ayrımcılıkla Müslümanlara karşı ya­pılan ayrımcılığın özünde aynı haksızlık olduğunu düşünüyor, tu quoque hatasına düşülmesi gerektiğini iddia etmiyoruz ancak şu soruya yanıt arıyoruz: Neden çağımızda her insan grubu ve kut­salı rahatlıkla hedef alınabilirken, Netflix’te Hz. İsa’nın eşcinsel olarak tasvir edildiği bir dizinin yayınlanması “ifade özgürlüğü” bağlamında değerlendirilirken, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) manevi şahsiyeti üzerinden Müslümanların kutsalla olan ilişki­lerinin hedef alındığı karikatürler yine “ifade özgürlüğü” adına savunulurken, hatta hükümet binaları üzerinde sergilenebilirken Yahudiler hakkında kötücüllük içermeyen eleştirilerde bulunmak dahi derhal “Yahudi düşmanlıgı/antisemitizm” olarak damgala­narak bir “insanlık suçu” olarak değerlendirilmekte ve bu şekil­de insanlar algısal-psikolojik boyutta oto-sansüre zorlanarak Ya- hudilere pratikte “dokunulmazlık” verilmektedir?

Özetle içinde yaşadığımız dünyanın gerçekliği şudur ki Geo- rge Orwell’in dediği gibi “Herkes eşittir, ama bazıları daha eşit­tir.” ve Yahudiler yeni Bati*da ve Yeni Dünya Düzeninde mer­kezî bir rol oynamaktadır. Yeni Bati*nın transnasyonal aktörleri çoğunlukla ve orantısız biçimde Yahudi’dir. Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed 2003 yılında “Yahudilerin dünyayı vekâ­letle yönettiğini” söylemiştir.[296] ABD medyasını, akademisini, si­yasetini, eğlence sektörünü büyük ölçüde Yahudi aktörler ve lo­biler belirlemektedir. İsrail lobileri Avrupa’da[297] ve dünyanın çe­şitli coğrafyalarında da mevcuttur. Michael A. Hoffman II, Kevin MacDonald, John J. Mearsheimer ve Stephen M. Walt, Aleksandr Soljenitsin, Roger Garaudy, E. Michael Jones, Ron Unz, Gilad Atzmon, Henry Makow, Norman Finkelstein, Israel Shahak gibi bir kısmı Yahudi olan, diğerleri Yahudiler hakkındaki görüşleri­ni paylaşmadan önce toplumlarında muteber özneler olan şahsi­yetler yazdıkları eserlerde konuya farklı açılardan değinmişlerdir.

Bu bağlamda Yahudilerin bazı inançlarını anlamak yeni Ba­tiyı anlamak noktasında avantaj sağlayacaktır.[298] Yukarıdaki bö­lümlerde aktarılanları derleyecek olursak öncelikle Yahudilikte akide, ahiret ve Tanrı inancı gibi konular esas değildir. Esas olan Yahudilerin kendileridir. Hıristiyanlık ve Islâm’ın aksine, Yahu­dilik Yahudiler üzerinden tanımını bulan, kavmî bir dindir. Yahu­di otoritelerin genel kabulüne göre bir Yahudi Hıristiyan, Budist, ateist veya Müslüman olduğunu söylese dahi bir Yahudi olmaya devam edecektir.[299] Bu sebeple Yahudilerde din yayma faaliyet­leri hiçbir zaman esas olmamıştır zira Yahudi olmak için Yahudi bir anneye sahip olmak gerekmektedir. Yani Yahudilik esas ola­rak inançla ilgili, akidevî bir aidiyet değil, biyolojik-genetik bir aidiyet arz etmektedir. Günümüzde Yahudi olduğunu iddia ede­rek İsrail’den vatandaşlık almak isteyenlerden İsrail resmî ma­kamları DNA testleri istemektedir.[300] Bütün bunlar Yahudiliği bir “din” olarak adlandırmayı oldukça güç kılmaktadır. Nitekim Ya­hudi din adamları ve entelektüeller Yahudiliği tanımlamak için tarih boyunca ırk, kabile, millet, etnisite ve genetik gibi çeşitli kavramlara başvurmuşlardır.[301] Ayrıca araştırmalara göre Yahu­dilerin sadece %20’si (İsrail’de bu oran %38 civarındadır.) Ya­hudilik dinine inanıp onu tatbik etmektedir.[302] Yahudilik hakkındaki ikinci önemli husus ise günümüzdeki Yahudiliğin “rab­bani Yahudilik” olarak adlandırılan ve yaklaşık 7. ve 13. yüzyıl­lar arasında inşa edilen bir sistem olduğudur. Rabbani Yahudilik Tevrat’tan ziyade kendileri tarafından “sözlü Tevrat” olarak ad­landırılan Babil Talmud’una ve Kabala metinlerine dayanmakta­dır, Bu kaynaklar teologlar tarafından araştırılmış ve bazı sıkın­tılı hususlara rastlanmıştır:

“Yahudiler ilahidir, bir Yahudi’ye tokat atmak Tanrı’ya to­kat atmak gibidir. Eğer Yahudi olmayan birisi bir Yahudi’ye vurursa öldürülmelidir çünkü bir Yahudi’ye vurmak Tan- rı’ya vurmakla aynı şeydir.”[303] “Yahudiler insan, Yahudi ol­mayanlar hayvan veya şeytandır.”[304] “Yahudi olmayanla­rı öldürmek vahşi hayvanları öldürmek gibidir.”[305] “Yahu­di olmayanlarla cinsel ilişki hayvanlarla cinsel ilişki gibi­dir.”[306] “Yahudi olmayanlar Yahudilere köle olmak için ya­ratılmıştır.”[307] “Yahudiler gittikleri her yerde hükümdarlar ve efendiler olacaktır.”[308] “Yahudiler Yehova’yı dünyadaki tek gerçek Tanrı yapmışlardır bu sebeple Yehova da onla­rı dünyadaki tek yönetici yapacaktır.”[309] “Yehova Yahudi­lere asla kızmaz, onun kızgınlığı daima Yahudi olmayanla­radır.”[310] “Yahudi olmayanların doğum oranlarının artma­sı büyük ölçüde engellenmelidir.”[311] “Yahudi olmayanların malları Yahudilere aittir.”[312] “Yahudi olmayanları kandır­mak kötülük değil, bir vazifedir.”[313] “Yahudi olmayanların mahvolmasına sebep olmak için her Yahudi yalan söyleye­bilir, yalancı şahitlik yapabilir.”[314] “Mesih geldiğinde her­kes Yahudilerin kölesi olacaktır.”[315]

Bunlar rabbani Yahudilik içerisindeki “uç görüşler” olmayıp İsrail’in hukuk sisteminde de uygulama boyutunda yer alan unsurlardır.[316] Ayrıca “yanlış tercümeler” veya “Yahudi düşmanla­rı tarafından uydurulmuş içerikler” olmayıp bizzat Yahudi din adamları tarafından da tasdik edilmektedir.[317]tGörüldüğü üze­re buradaki sıkıntılı husus Yahudiliğin kaynağı, yani Allah Teâlâ tarafından indirilen ve Hz. Musa tarafından vazedilen din de­ğil, bazı Yahudi din adamlarının diğer insanların insanlığını ta­nımayan ve onlara kötülük yapmayı meşrulaştıran, ahlaken sa­vunulmayacak görüşlerini kendi yazdıkları ve “sözlü Tevrat” olarak adlandırdıkları Talmud üzerinden “tanrısal vahiy” olarak göstermek isteyen, bu şekilde kendilerince bir “din” inşa eden, buna da yanıltıcı biçimde “Yahudilik dini” adım veren aktör­lerdir. Görüldüğü üzere rabbani Yahudilik olarak bilinen ve ha­hamlar tarafından inşa edilen sistemin Hz. Musa’nın tebliğ et­tiği din (İslâm’ın telakkisine göre bu din de İslâm’dır) ile bağı oldukça zayıftır.

Yukarıda söylenenlerin ışığında tespit etmek mümkündür ki yeni Batı’nın inşa etmek istediği Yeni Dünya Düzeni önemli bir ölçüde Yahudi eskatolojisinin “teopolitik” boyutu tarafından şe­killendirilmektedir. Tanah’ta ve Talmud’da[318] yer alan ve Yahudi eskatolojisinin omurgasını teşkil eden bu düzen “gelecek dün­ya, gelecek çağ ve yeryüzü cenneti” (fhe world to come, age to come9 heaven on earth- İbranicede [olam ha-ba]) ola­rak adlandırılmaktadır ve literal olarak “dünyayı tamir etmek” anlamına gelen rpp’il y’fro (tikkun olam) kavramıyla bağlantılı­dır. Yahudilik içerisinde bir görüş bu kavramın ahiret hayatına ait olduğunu savunurken, diğer bir görüş dünya hayatına, Me­sih’in gelmesiyle birlikte başlayacak olan “Tanrı’nın Krallığına” ait olduğunu savunmaktadır.[319] Bu inanca göre Yahudilerin bek­lediği Mesih yeryüzüne gelerek dünyayı Kudüs’ten, kurulacak olan “Büyük İsrail’in” başkentinden yönetecektir (redemption)-, veya Mesih gelmeyecek ama Yahudiler kendi kendilerini kur­taracaktır, yani kendi Mesihleri olacaklardır (self-redemption).

“Gelecek dünya, olam ha-ba, görünümü tamamen rabbani bilgelik tarafından şekillendirilmiş olanlar için yeni dünya düze­ninin, yeni cennetin ve yeni dünyanın oluşturulması anlamına gelmektedir ve burada ölüm kaldırılacaktır.”[320] Yapılacaklar lis­tesi arasında “insana yeni bir ‘ruhun’ üflenmesi”, “dünyada kö­tülüğün kalmaması”, “İsrail’in geleneksel öğretilerinin dünyadaki yeni spiritüel ve etik yaşamın yönlendirici ışığı olması”, “Yahudi olmayanlara, yerine getirilmesi Tanrı ve ideal İsrail hakkındaki evrensel gerçeklerle ilgili olan belirli kurallar getirilmesi”, “önce­ki düzende sadece belirli insanların eriştiği ‘peygamberi vizyona’ herkesin erişmesi”, “Kudüs’ün ideal insanların toplanma yeri ol­ması ve bütün ulusların Kudüs’teki Tanrı’nın evine [Burada Mes- cid-i Aksa’nın yıkılarak yerine inşa edilmesi planlanan Süleyman Mabedi kast edilmektedir] akması”, “Yeni İsrail’in dininin ideal din olması ve bütün ulusların buraya doğru çekilmesi”, “yeni Ev­rensel Devlet’in ideal başkentinin Kudüs olması”, “Tanrı’nın ev­renin efendisi olarak sadece İsrail tarafından değil tüm insan ır­kı tarafından tanınması” yer almaktadır.[321] Bir başka tarife göre “Yeni Dünya Düzeni, Tanrı’nın tüm insanlık tarafından evrenin efendisi olarak tanınacağı çağ için bir adım olarak görülmekte­dir.” Ancak burada kast edilen “Tanrı” rabbani Yahudiliğin Tan­rı’sidir, yani bu tarifin sahibinin dayandığı Yahudi Dua Kitabı’ndaki Tanrı’dır.322 Rotschild ve Cr£mieux ile arkadaş olan ve me- siyanik inançları olduğu bilinen Baruch Levy, Karl Marx’a yaz­dığı bir mektupta şunları aktarmaktadır.

İnceleyin:  Toplumsal Cinsiyet

“Yahudi halkı kolektif olarak kendi Mesihleri olacaktır. Ev­rendeki hükümranlıkları, diğer insan ırklarının birleşmesi, tikelciliğin surları (rempart du particularisme) olan sınırların ve monarşilerin kaldırılması ve her yerde Yahudilerin vatan­daşlık haklarının olduğu Evrensel Cumhuriyet’in/Devlefin (Republique Üniverselle) kurulması ile gerçekleşecektir. İn­sanlığın bu yeni organizasyonunda [burası metnin İngiliz­ce çevirilerinde ‘New World Order’ (Yeni Dünya Düzeni) olarak tercüme edilmektedir] İsrailoğulları artık dünyanın tamamı üzerinde yayılacak, hepsi aynı ırktan ve geleneksel formasyondan olmak üzere ayrı bir millet oluşturmayacak­lar, muhalefetle karşılaşmadan her yerde yöneten unsur ola­caklardır, özellikle de çalışan kitlelere aralarındaki birkaç ki­şinin gösterdiği sağlam yolu dayatmakta başarılı olurlarsa. Evrensel Devlet’teki milletlerin yönetimleri, proletaryanın zaferi sayesinde, kolaylıkla Yahudilerin eline geçecektir. Ka­mu mallarım her yerde idare eden Yahudi ırkının yönetici­leri bundan sonra bireysel mülkiyeti kaldırabilir. Bu şekilde Talmud’da vadedilen gerçekleşecek, yani Mesih geldiği za­man dünyadaki mallar ve insanlar Yahudilerin olacaktır.”[322] [323]

Bu inançlar ve tarifler aynı anda birçok anlama gelmektedir. Bizim açımızdan en önemlisi, bu inancın öngördüğü oyun sonun­da Islâm’a ve Müslümanlara hiçbir yerin olmayışıdır. Bu da oluş­turulmak istenen bu düzende yok edilmemiz veya dönüştürülerek yok edilmemiz anlamına gelmektedir. İkincisi, çaresizce ve aslında acınacak bir biçimde ölümsüzlüğü keşfetmeye çalışan, bunun ya­pılabileceğine inanan bilim insanlarının konumu ve “Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulur­sun.” ayeti (Kur’an, 2:96) bu şekilde netleşmektedir. Üçüncüsü, bu inançlarda söz konusu olan çarpıklık ahiret ve cennet inan­cının tahrif edilerek henüz bu dünyada cennetin inşa edilmeye kalkışılmasıdır. Kanaatimizce bu durum, düzenin kurulması için Mesih’in gelmesini beklemek yerine Mesih’in gelmesi için düze­ni kurmak veya Mesih’in gelişinin önemsiz oluşu anlamına gelen “kendi kendini kurtarma” [self-redemptiori] teorisi ile Yahudili­ğin başlangıçtaki dinî boyutundan koparak büyük oranda sekü- lerleşmiş bir etno-merkezciliğe dönüşmüş olmasıyla ilgilidir. Bu­radan çıkartılabilecek bir sonuç, ahiret inançlarının zayıf olması ve kendilerini “Tanrı’ya eşit”, hatta “O’ndan da güçlü ve üstün” görmeleri (“İsrail” kelimesinin “Tanrı’yla savaşan ve onu yenen” i anlamına geldiği yukarıda aktarıldı) sebebiyle ölümsüz hayatı içe­ren cenneti yeryüzünde inşa etme yolları[324] aradıklarıdır. Son bin yılda yaşananlarda önemli bir payları olduğu dile getirilen Yahu- dilerin bu “arayışları” içinde bulunduğumuz düzenin en derinde­ki kodlarındandır. Örneğin Davos gibi yeni Batı’nın kilit organizasyonlarında sahne aldırılan İsrailli tarihçi Yuval Noah Hariri, I Sapiens adlı kitabında şunları söylemektedir.

“Yetmiş bin yıl önce, homo sapiens Afrika’nın bir köşesin­de kendi işiyle meşgul olan önemsiz bir hayvandı. İlerleyen milenyumlarda kendisini tüm gezegenin ve ekosistem terö­rünün efendisine dönüştürdü. Bugün sadece sonsuz genç­liği [ölümsüzlüğün bir diğer ifadesi] ve tanrısal yaratma ve yok etme kabiliyetlerini elde etmeye hazırlanan bir tanrı olmanın eşiğinde.”[325]

Dördüncüsü, elbette insanlara açıklanmayan kısım, inşa edi­lecek bu “yeryüzü cennetinin”, ötekiler yani Yahudi olmayanlar için pek de “cennetvari” bir yer olmayacağıdır. Yahudilikte mer­kezî bir yerde duran “seçilmişlik” doktrininin ve Talmud’da ve Kabala’da Yahudilerin “tanrısal” diğerlerinin “insan altı” olarak görülmesinin bir yansıması olan bu durum Talmud’da “Mesih geldiğinde her Yahudi’nin 2800 kölesi olacaktır.”[326] ifadesiyle be­lirtilmektedir. Yahudi olmayanların Yahudilere hizmet etmek için var olan köleler olduğu ve olacağı inancı günümüzde de bazı Ya- hudiler arasında mevcuttur.[327] Oluşturulmak istenen Yeni Dün­ya Düzeninin iki sınıftan, elitler ve ötekilerden oluşması plan­lanmakta ve geleceğe yönelik projeksiyonlar içeren bilim kurgu ürünlerinde genellikle bu sınıfsal ayırım yer almaktadır. Aslında mevcut sistemde de benzer bir yapılanma mevcut olmakla birlikte bu sistemdeki ayırımın daha belirgin ve daha distopik bir görü­nüm arz etmesi planlanmaktadır: Filistin’de yapıldığı gibi insan­lar arasında yüksek beton duvarların inşa edilmesi düşünülebilir.

Bütün bunlara rağmen yeni Batı’yı tek boyutlu olarak “Yahudi Batı” olarak okumak isabetsiz olacaktır. Yahudiliğe mensup I aktörler yeni Batidaki baskın güç, güç merkezi ve taşıyıcı aktör olmakla birlikte onun birincil müttefikini Protestan Hıristiyanlı­ğın Evanjeiist kanadı teşkil etmektedir. Hıristiyan siyonizmi ola­rak adlandırılan hareket bu kanattan çıkmıştır. Bunların Yahudi- lerden eskatoloji anlamındaki tek büyük farkı gelecek olan Me­sih’in Hz. Isa olacağına ve mesiyanik çağda Yahudilerin de onla­ra tâbi olacağına inanmalarıdır. Kanaatimizce büyük ölçüde ha­reketin kurucularından olan ve karanlık bir figür olan Cyrus I. Scofield üzerinden Yahudilikten etkilenmişlerdir ve bu sebeple ana akım Hıristiyan teologlar tarafından tanınmamakta, hatta bazen “sapkın” (heretic) olarak görülmektedirler.[328] Onların da dışında Yeni Dünya Düzeni ajandasına hizmet eden muhtelif ak-l törler bulunmaktadır. Kanaatimizce bunlar ya masonluk teşkila­tı üzerinden ya Yeni Dünya Düzeni’ndeki “elitler” arasında yer alabilmek için pragmatik sebeplerle ya küreselciliğin “insanların arasındaki sınırların kalkması” olarak güzellendiği yaygın pro­pagandaya kapılarak ya da algısı ve düşünce tarzı yeni Batı’nın kitle iletişim araçları tarafından şekillendirildiği için böyle hare­ket etmektedir. Bazı Yahudi gruplar içlerinde yaşadıkları toplum- larda görünmez olmayı tercih etmekte ancak bilgi ve kültür üze­rinde derin etkiler bırakarak toplumu kendi etno-merkezci anla­yışları doğrultusunda yönlendirme yöntemini benimsemektedir. Bunu modern zamanlarda nasıl yaptıkları ABD’li düşünür Kevin MacDonald tarafından detaylarıyla birlikte ele alınmıştır.[329] Ben­zer bir görüş Türkiye’deki Sabetayist Yahudiler hakkında kendisi de bir Sabetayist olan İlgaz Zorlu tarafından “benzet-benzeme” prensibi üzerinden dile getirilmektedir.[330] Yeni Batı’nın son pro­jelerinden birisi de Çin’dir.

 

Ömer Kemal Buhari – Varoluşsal Tehcir,syf:166-200

Dipnotlar:

  1. Bkz. Mikael Rask Madsen ve Mikkel Jarle Christensen. “Global Ac- tors: Networks, Elites, Institutions”, Oxford Research Encyclopedia

[220] Noam Chomsky. Who Rules the World. New York: Picador, 2017, 239-259.

[221] Bkz. Zygmunt Bauman. Globalization: The Human Consequences. Cambridge: Polity, 1998, 58.

[222] Michael Hardt ve Antonio Negri eserlerinde “İmparatorluğun” bir merkezinin olmadığım (decentralized) savunmaktadır. Byung-Chul Han. Topology ofViolence. Cambridge/London; MIT Press, 2018, 118.

[223] Slavoj Zizek. Violence: Six Sideuays Reflections. New York: Picador, 2008, 12. Ayrıca bkz. Leslie Sklair. “Social Movements for Global Capitalism: The Transnational Capitalist Class in Action”, Revieu of International Political Economy 4(1997): 514-538.

[224] Bunlar Bertelsman, Disney, News Corp., Time Warner ve Viacom’dur. Ben H. Bagdikian. The New Media Monopoly. Boston: Beacon Press, 2004, 27-55. Ayrıca bkz. https://www.youtube.com/watch?v=aGL YU2Xznb4 Erişim: 24 Mart 2020.

[225] https://swprs.org/the-american-empire-and-its-media/ Erişim: 24 Ha­ziran 2020.

[226] Jared Diamond. Collapse: How Societies Choose to Fail or Succeed. New York: Viking, 2005, 420.

[227] https://swprs.org/face-masks-evidence/ Erişim: 5 Kasım 2020.

[228] C. Wright Mills. The Power Elite. Oxford: Oxford University Press, [1956] 2000, 4.

of Politics. William R. Thompson (Ed.). Oxford: Oxford University Press, 2016.

[230] Ş. Teoman Duralı. Çağdaş Küresel Medeniyet: Anlamı/Gelişimi/Konu-
mu.
İstanbul: Dergâh Yayınları, [1999] 2006, 3. Baskı, 72, 74, 84.

[231] Azmi Özcan. “Masonluk”, TDV DİA. Ankara: TDV İslâm Ansiklope­disi, 2003, 28. Cilt, 96.

[232] Margaret C. Jacob. Living the Enlightenment: Freemasonry and Poli- tics in Eighteenth-Century Europe. New York, Oxford: Oxford Uni- versity Press, 1991.

[233] Madison C. Peters. The Masons as Makers of America: The True Story of the American Revolution. New York: Trowel Publications, 1921, 4. Baskı.

[234] Bu konudaki araştırmalar henüz doğrudan bir kanıt sağlamasa da li­teratürde bazı yaklaşımlar mevcuttur. Barbara T. Norton. “Russian Political Masonry and the February Revolution of 1917”, Internati­onal Review of Social History 28/2 (1983); 240-258.

[235] Maurice Talmeyr. La Franc-Maçonnerie et la Revolution Française. Paris: Perrin, 1904.

[236] Philip Gar diner. Secret Societies: Gardiner’s Forbidden Knourtedge. Franklin Lakes: Career Press, 2007, 159-162.

[237] Madison C. Peters. The Masons as Makers of America: The True Story of American Revolution. New York: Trovvel Publications, [1917] 1921, 4. Baskı; Nicholas Hagger. The Secret Founding of America: The Real Story of Freemasons, Puritans & The Battle for the Neu> Wor- Id. London: Watkins Publishing, 2009. ABD’nin kurucularının (Foun­ding Fathers) bazıları, başta George Washington ve Benjamin Franklin olmak üzere, masondur. En az 15 Amerikan başkanının mason oldu­ğu bilinmektedir. Bugün ABD’de yaklaşık iki milyon mason olduğu iddia edilmektedir. Alain de Keghel. American Freemasonry: Its Re- volutionary History and Challenging Future. Rochester/Toronto: In- ner Traditions, 2017, 1-12.

[238] Daniele Ganser. NATO-Geheimarmeen in Europa: Inszenierter Ter-
ror und verdeckte Kriegsführung.
Zürich: Öreli Füssli, 2008.

[239] https://archive.vn/20120910202037/http://www.namebase.org/cgi- bin/nbO4/dE Erişim: 17 Ocak 2020.

[240] Henrik Bogdan ve Jan Snoek. Handbook of Freemasonry. Leiden/Bos- ton: Brill, 2014, 1.

[241] Bro. 8c Comp. Paul M. Bessel. “Freemasonry and Judaism”, http:// bessel.org/masjud.htm Erişim: 27 Aralık 2019.

[242] Azmi Özcan. “Masonluk”, TDVDİA. Ankara: TDV İslâm Ansiklope­disi, 2003, 28. Cilt, 96, 95-99.

[243] Ş. Teoman Duralı. Çağdaş Küresel Medeniyet: Anlamı!GelişimilKonu- mu. İstanbul: Dergâh Yayınları, [1999] 2006, 3. Baskı, 84.

[244] Ş. Teoman Duralı. Çağdaş Küresel Medeniyet: Anlamı/Gelişimi/Konu-
mu.
İstanbul: Dergâh Yayınları, [1999] 2006, 3. Baskı, 106-107.

[245] Ş. Teoman Duralı. Çağdaş Küresel Medeniyet: Anlamı/Gelişimi/Konu-
mu.
İstanbul: Dergâh Yayınları, [1999] 2006, 3. Baskı, 141.

[246] Örneğin Papa XII. Clemens 1738’deki “In Eminenti” çağrısıyla ma­sonluğu “dinsizlik” ve “putperestlik” olarak nitelemiş ve mason olan Katoliklerin aforoz edileceğini açıklamıştır. Ş. Teoman Duralı. Çağ­daş Küresel Medeniyet: Anlamı/Gelişimi/Konumu. İstanbul: Dergâh Yayınları, [1999] 2006, 3. Baskı, 86.

[247] Örneğin internet arşiv sayfalarından olan archive.org’da yer alan “an- ti-masonik koleksiyon” toplam 182 eserden oluşmakta olup bunların çoğunluğu muhtelif yüzyıllarda Hıristiyan yazarlar tarafından kaleme alınmıştır. https://archive.org/details/DeschampsNLesSocietesSecrete- sEtLaSocieteVolIIIl 882/page/n5/mode/2up Erişim: 20 Mart 2020.

[248] Bu konuda muhtasar bir yazı için bkz. John Weldon. “What Does the Masonic Lodge Teach Its Members About Jesus?” https://articles.myclrashlab.com/articles/masonry/masonic-lodge/what-does-the-masoni- c-lodge-teach-its-members-about-jesus/ Erişim: 25 Şubat 2020.

[249] E. Michael Jones. The Jeuish Revolutionary Spirit and Its Impact on World History. South Bend: Fidelity Press, 2008,255; Ariel Bar Tza- dok. “The Role of Kabbalah in the Founding of the United States of America: A Look at Masonic Influence in Colonial America and What It Borrowed from the Kabbalah”, http://www.koshertorah.com/PDF/ KabbalahMasonsandAmerica.pdf Erişim: 3 Nisan 2020.

[250] Bkz. E. Michael Jones. The]ewish Revolutionary Spirit and Its Impa- ct on World History. South Bend: Fidelity Press, 2008; Kevin Mac- Donald. People That Shall Duell Alone: Judaism As a Group Evoluti- onary Strategy, With Diaspora Peoples. Santa Barbara; Praeger, 1994; Kevin MacDonald. Separation and Its Discontents: Touard an Evolu- tionary Theory of Anti-Semitism. Santa Barbara: Praeger, 1998; Ke­vin MacDonald. The Culture of Critique: An Evolutionary Analysis of Jeuish Involvement in Tıventieth-Century Intellectual and Politi- cal Movements. Santa Barbara: Praeger, 1998; Una Birch ve James Wasserman. Secret Societies: Illuminati, Freemasons and the French Revolution. Lake Worth: Ibis Press, 2007.

[251] Tanah, Özdeyişler, 15:3.

[252] Margo DeMello. Faces Around the World: A Cultural Encyclopedia of the Human Face. Santa Barbara/Denver/Oxford: ABC-CLIO, 2012, 89-90.

[253] Guy Liagre. “Protestantism and Freemasonry”, Handbook of Free­masonry. Henrik Bogdan ve Jan. A. M. Snoek (Ed.). Leiden/Boston: Brill, 2014,162.

[254] Elijah Benamozegh. Israel and Humanity. M. Luria (Ed.). New York/ Mahwah: Paulist Press, [1914] 1995, 78; aktaran Robert Jan van Pelt. “Freemasonry and Judaism”, Handbook of Freemasonry. Henrik Bog­dan ve Jan. A. M. Snoek (Ed.). Leiden/Boston: Brill, 2014, 189.

[255] Azmi Özcan. “Masonluk”, TDVDIA. Ankara: TDV İslâm Ansiklope­disi, 2003, 28. Cilt, 99.

256.Jessica Harland-Jacobs. “Freemasonry and Colonialism”, Handbook of Freemasonry. Henrik Bogdan ve Jan. A. M. Snoek (Ed.). Leiden/ Boston: Brill, 2014, 439, 455.

[257] Nicholas Hagger. The Syndicate: The Story ofthe Corning World Go­vernment, Winchester/Washington: O Books, 2004, 434.

[258] Stephen Knight. The Brotherhood: The Secret World of Freemasons. London: HarperCollins, [1982] 2007.

[259] Ömer Faruk Harman. “İlyâs”, TDVDIA. İstanbul: TDV İslâm Ansik­lopedisi, 2000, 22. Cilt, 160-162.

[260] https://gnosticwarrior.com/baphomet-uncle-sam.html Erişim: 17 Ocak 2020.

[261] Ruben van Luijk. Children ofLucifer. New York: Oxford University Press, 2016.

[262] Aliya İzzetbegoviç. Özgürlüğe Kaçışım: Zindandan Notlar. İstanbul: Klasik, 2005, 256.

[263] https://www.washingtontimes.com/news/2014/jan/28/whos-godless- now-russia-says-its-us/ Erişim: 20 Mart 2020; https://www.youtube. com/watch ? time_continue=209&v=tlaHubJ-fKk&feature=embjo- go Erişim: 20 Mart 2020; https://www.bitchute.com/video/FgdbN- RPbro7Z/ Erişim: 20 Mart 2020.

264.S. Brent Morris. The Complete Idiot’s Guide to Freemasonry. New York: Alpha Books, 2006, 204. “Antichrist”, Hıristiyanlar tarafından Mesiyânik çağda geleceğine ve Hz. İsa ile savaşacağına inandıkları ak­törün adıdır.

[265] Issız Adam, Acayip Hikâyeler, Çocuklar Duymasın, Diğer Yarım ve daha birçok yapımda bu yazının yer aldığı açığa çıkmıştır.

[266] Yunan alfabesinde 666 rakamı sembolik olarak XEÇ şeklinde yazılır. Bu yazı satanist pratikler doğrultusunda tersten okunduğunda Ç3X yazısı çıkmaktadır. 666 rakamı Yeni Ahit’te de Iblis’in sayısı olarak geçmektedir. Yeni Ahit. Vahiy 13:18. https://www.bursakilisesi.com/ kutsalkitap/?q=va%2013 Erişim: 18 Nisan 2020.

[267] https://www.sabah.com.tr/galeri/yasam/seccadelerin-uzerindeki-giz- li-tehlike/9 Erişim: 11 Şubat 2020.

[268] https://www.sabah.com.tr/galeri/kultursanat/yeni-yilin-en-iddiali-sa- nat-olayi-marina-abramovic-sergisi-olacak Erişim: 21 Ocak 2020.

[269] https://www.habervakti.com/dosya/satanist-kabalist-ve-pedofil-ma- rina-abramovic-sergisi-istanbulda-h95444.html Erişim: 21 Ocak 2020.

[270] https://www.theguardian.com/artanddesign/2016/nov/04/marina-ab- ramovic-podesta-clinton-emails-satanism-accusations Erişim: 18 Ni­san 2020.

[271] http://stateofthenation.co/pp~11727 Erişim: 18 Nisan 2020.

[272] https://www.breitbart.com/tech/2020/04/14/microsoft-publis- hes-then-takes-down-commercial-with-spirit-cooker-marina-abra- movic/ Erişim: 18 Nisan 2020.

[273] https://www.cnnturk.com/2013/yasam/diger/08/09/lady.gaga.abramo- vic.metodunu.denedi/718818.OZindex.html Erişim: 18 Nisan 2020.

[274] https://www.youtube.com/watchPv~6B_EvC5jVIU Erişim: 31 Mart 2020.

[275] https://www.youtube.com/watchPv~mQk725zz9vQ Erişim: 12 Mart 2020.

[276] Skandalizasyon, bu hadiselerin gerçek olmadığını göstermemektedir.

[277] https://www.youtube.com/watchPv~NpMWDCXlyMI Erişim: 31 Ekim 2020.

[278] Elbette tüm Yahudilerin parçası olduğu bir küresel komplodan bah­setmek gerçek dışı ve gayrimeşru olacaktır. İnsanlar hangi anne-ba­badan doğacaklarına karar veremedikleri gibi tarih boyunca hiçbir güç, yeni Batı da dâhil, bir toplumu mutlak manada tektipleştirmeye muvaffak olamamıştır. Günümüzde de çok sayıda Yahudi Yeni Dün­ya Düzeni9ne muhalif bir konumda yer almaktadır. Dolayısıyla bu kı­sımda da “Yahudiler” ifadesi kullanılırken kast edilen, önsöz kısmın­da da değinilen “Yahudi aktörlerdir”.

[279] https://www.latimes.com/archives/la-xpm-2008-dec-19-oe-steinl9- story.html Erişim: 3 Kasım 2020.

[280] Ron Unz. “American Pravda: Racial Discrimination at Harvard”, Ron Unz Archive https://www.unz.com/runz/american-pravda-racial-disc- rimination-at-harvard/ Erişim: 3 Kasım 2020.

[281] El ad Nehorai. “Jews DO Control the Media”, The Times oflsrael 1 Temmuz 2012 http://archive.is/ihHMJ Erişim: 3 Kasım 2020. Ben Jacobs. “Ex-CNN commentator at Progressive summit: Majör news outlets are ‘Zionist orgs”’, Jetvish Insider 16 Temmuz 2019 https:// jewishinsider.com/2019/07/ex-cnn-commentator-at-progressive-sum- mit-major-news-outlets-are-zionist-orgs/ Erişim: 3 Kasım 2020.

[282] Nathan Abrams. “Triple Exthnics” Jeuish Quarterly 51/4 (2004): 27-31.

[283] https://twitter.com/xNickSteelx/status/1250820254835580931 Eri­şim: 3 Kasım 2020.

[284] Louis Pauwels ve Jacques Bergier. Morning of the Magicians, New York: Stein and Day, 1964, 55. (Vurgu bize ait.)

[285] “Müslümanlar bizi ele geçirmeye, değiştirmeye, dinimizi değiştirme­ye ve kendine benzetmeye çalışıyor” sözlerinin sahibi olan, Yahudi si- yonizminin ağır toplarından, aynı zamanda Jeffrey Epstein’m “Lolita Express” uçağının da yolcularından birisi olan Harvardlı hukukçu.

[286] https://www.youtube.com/watch?v=rHlvaZXgbdO Erişim: 6 Ara­lık 2019; https://www.mediamonitors.net/sharon-to-peres-we-cont- rol-america/ Erişim: 6 Şubat 2020; https://www.veteranstoday. com/2015/03/12/shockwaves-part-iii/ Erişim: 3 Ocak 2020; https:// www.youtube.com/watch?time_continue=72&v=JrtuBas3Ipw&- feature=emb_logo 12 Mart 2020; https://twitter.com/AIPAC/sta-

|           tus/1237037867173625857 Erişim: 18 Mart 2020.

287https://forward.com/fast-forward/440449/20-of-european-sur- vey-participants -say-secret-jewish-cabal-runs-the-world/ Erişim- 2 Mart 2020.

[288] Bu konuda iki tarafın da görüşlerini değerlendiren bir eser için bkz. Thomas Dalton. Debating t he Holocaust: A Ne w Look at Both Sides. Uckfield: Casthe Hill Publishers, 2015.

[289] Norman G. Finkelstein. Beyond Çhutzpah: On the Misuse ofAnti-Se- mitisin and theAbuse ofHistory. Berkeley/Los Angeles: University of California Press, 2008.

[290] Judith Butler. “No, It’s not Antisemitic”, London Review of Books 25/16 (2003).        V

[291] https://archive.org/details/itsATnckWeAlwaysUseItxallingPeoplean- ti-semitic Erişim: 29 Mart 2020.

[292] Edward Alexander. Jeıvs Against Themselves. Ne w Brunswick/Lon- don: Transaction Publishers, 2015.

[293] https://www.nytimes.com/2017/03/23/us/jcc-bomb-threats.html

Erişim: 1 Mart 2020; https://www.theguardian.coni/world/2017/ apr/24/israel-michael-kadar-jewish-centre-bomb-threats Erişim: 1 Mart 2020; https://www.jta.org/2007/ll/06/default/jewish-stu- dent-behind-söme-dorm-swastikas Erişim: 1 Mart 2020.

[294] https://www.counterpunch.org/2002/03/13/national-review-edi- tor-suggests-nuking-mecca/ Erişim: 2 Mart 2020.

[295] Bkz. Ömer Kemal Buhari. “Contemporary Jewish Anti-Islamism: Jewish Zionism and Jewish Influence in Western Anti-Islamism”, İla­hiyat Studies 10/1 (2019): 99-120.

[296] https://asean.org/?static_post=speech-by-the-prime-minister-of-ma- laysia-the-hon-dato-seri-dr-mahathir-mohamad Erişim: 7 Mart 2020.

[297] Elvira King. The Pro-lsrael Lobby in Europe: The Politics ofReligion and Christian Zionism in the European Union, New York: I.B. Tau- ris, 2016.

[298] Bkz. Ş. Teoman Duralı. Çağdaş Küresel Medeniyet: Anlamı! Gelişimi! Konumu. İstanbul: Dergâh Yayınları, [1999] 2006,3. Baskı, 132-138.

[299] Nicholas De Lange. An Introduction to Judaism. Cambridge: Camb­ridge University Press, 2002,157.

[300] lan V McGonigle ve Lauren W Herman. “Genetic citizenship: DNA testing and the Israeli Law of Return”, Journal of Law and the Bios- ciences 2/2 (2015): 469-478.

[301] Ömer Kemal Buhari. Root Causes of bestem Anti-Islamic Antago- nism: Judaism, Christianity and the Secular. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Kuala Lumpur: International Islamic University Malaysia, 2019, 23-24, 28.

[302] Abraham Weizfeld. The Federation of Palestinian andHebreu Nations. Newcastle upon Tyne: Cambridge Scholars Publishing, 2018, xxi.

[303] Sanhedrin 58 b.

[304] Kerithuth 6b, Jebammoth 61a, Kethuboth 3b, Baba Necia 114, 6, Ba­ba Mezia 114a-114b, Yebamoth 98a.

[305] Sanhedrin 59a.

[306] Kethuboth 3b.

[307] Midrasch Talpioth 225.

[308] Sanhedrin 104a.

[309] Talmud iv / 3 / 173b.

[310] Talmud v/ 2 / 43b – 44a.

[311] Zohar ii, 4b.

[312] Babba Bathra 54b, Talmud iv / 3 / 54b.

[313] Zohar i, 168a, Talmud iv / 2 / 2 / 70b.

[314] Babha Kama 113a.

[315] Erubin 43b.

[316] Israel Shahak. Jeuish History. Jeurish Religion. London: Pluto Press, 2008, 90-91.

[317] Hanan Balk. “The Soul of a Jew and the Soul of a Non-Jew: An In- convenient Truth and the Search for an Alternative”, Hakirah, the Flatbush Journal ofjewish Law and Thought 16(2013): 47-76.

[318] Sanhedrin 11:1. .

[319] Christine Hayes. “Heaven on Earth: The World to Come and Its (Dis) locations”, Olam ha-zeh v’olam ha-ba: This World and the World to Come in Jeıvish Helief and Practice. Leonard J. Greenspoon (Ed.). West Laf ay ette: Purdue University Press, 2017, 69-86.

[320] Mordecai M. Kaplan. Judaism as a Civilization: Tou>ard a Reconst- ruction of American-Jeıvish Life. Philadelphia: The Jewish Publicati- on Society, 2010, 8.

[321] Michael Higger. The Jeıvish Utopia. Baltimore: The Lord Baltimore Press, 1932, 103-118.

[322] Leo Jung. “Judaism and the New World Order: Human Equality and Social Reconstruction”, The American Journal ofEconomics and So- ciology 4/3 (1945): 386-387.

[323] Salluste (mahlas). “Henri Heine et Kari Marx: Les Origines Secre- tes du Bolchevisme”, La Revue de Paris 1 Haziran 1928. Paris: Bu- reaux de la Revue de Paris, 1928, 3. Cilt, 574. https://gallica.bnf.fr/ ark:/12148/bpt6kl76204/f574.image Erişim: 3 Nisan 2020.

t

  1. Bkz. E. Michael Jones. The Jeuish Revolutionary Spirit and Its Impact t on World History. South Bend: Fidelity Press, 2008, 95.

[325] Yuval Noah Hariri. Sapiens: A Brief History of Humankind. Toron- to: Signal Books, 2014, 415.

[326] Simeon Haddaesen, fol. 56 d.

[327] https://www.youtube.com/watch?v=0Ji__Y7YEbKY Erişim: 27 Mart 2020.

[328] Ömer Kemal Buhari. “(Dost-)Düşmanlar: Hıristiyan Siyonizminde Antisemitizm ve Anti-İslamizm” Cumhuriyet İlahiyat Dergisi 23/1 (2019):1303-1318.

[329] Kevin MacDonald. People That Shall Dwell Alone: Judaism As a Group Evolutionary Strategy, With Diaspora Peoples. Santa Barba­ra: Praeger, 1994; Kevin MacDonald. Separation and Its Discon- tents: Touard an Evolutionary Theory of Anti-Semitism. Santa Bar­bara: Praeger, 1998; Kevin MacDonald. The Culture of Critique: An Evolutionary Analysis of Jeurish Involvement in Tuentieth-Century Intellectual and Political Movements. Santa Barbara: Praeger, 1998. Bu çalışmalar “antisemitist” olarak değerlendirilmekle ve müellifleri­nin ırkçı ideolojiye tâbi olduğu bilinmekle birlikte kitaplarda verilen kaynaklar kontrol edildiğinde yazarın tespitleri için muhtelif kaynak­lardan çok sayıda kaynak sağladığı görülecektir. Bilgide kanıt önem­li olduğuna göre müellifin ideolojisi veya ona yapılan isnatlar rasyo- nel-eleştirel bakış için hükümsüzdür.

[330] İlgaz Zorlu, Evet Ben Selanikliyim. İstanbul: Zvi Geyik Yayınları,

2004, 11. Baskı, 32, 46, 59, 106. Sabetayizm hakkında ülkemizdeki

yayınların birçoğu güvenilmez niteliktedir ancak İlgaz Zorlu buna bir

istisna teşkil etmektedir zira dışarıdan değil içeriden konuşmaktadır.

[338] Luwei Rose Luqiua ve Fan Yang. “Islamophobia in China: News Co- verage, Stereotypes, and Chinese Muslims’ Perceptions of Themsel- ves and İslam”, Asian Journal of Communication 28/6 (2018): 1-22.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir