ve
beklersin
bekler durursun ,
hayatını sonsuzca
büyütecek
olanı.
güçlüyü ,
olağanüstüyü ,
taşların uyanmasını ,
sana dönük derinlikleri…
Rainer Maria Rilke
Halbuki sevgi, duyguları işler, inceltir, görülmeyeni gösterir. Sevginin birleştirdiğini bütün cihan bir araya gelse ayırmaya, ayırdığını ise bir araya getirmeye muktedir olamaz. Her şeyden gizli ve her şeyden âșikâr olan odur.”
Sâmiha Ayverdi°
İslam tasavvufunun belirgin özelliği bir felsefî düşünce sisteminin savunmasını yapmak değil, dünyaya karşı belli bir tavır takınmak ve bu tavra uygun bir hayat yaşamak olmuştur.”
Erol Güngör
Kendi kemâlini başkasının yanlış ve nâkısalarını ifşa ile inşâ etmeye meyleden bir zihin, hiçbir vakit kemâle varamaz. Çünkü kemâl, başkalarının değil ancak bir şeyin zâtına ait vasıflarla ilişkilidir.
Melikşah Sezen
Her kuş kendi cinsiyle uçtuğu gibi, her mizaç da kendi mizâcıyla huzur bulur. bu sebeple ünsiyet edilecek kimseler arasındaki gönül denkliği ve kalbî beraberlik, maddî denklikten ve zâhirî yakınlıktan çok daha öncelikli olarak bulunmalıdır..
|Osman Nuri Topbaş°
En verimli düşüncelerime yürürken eriştim ve yürümenin defedemeyeceği hiçbir olumsuz düşünce tanımıyorum.”
— Søren Kierkegaard
Hatalarını görmek hatalıktan çıkar, affa vesile olur.Hatasını görmemek ise o hatadan daha büyük hatadır.
“İnsanda korku duygusunun güçlü olmasının nedeni Allah’ın kendileriyle insanı diğer canlılardan ayırt ettiği akıl ve düşünce güçleridir. İnsanın korkusunun nedeni akıl ve düşünce güçleridir. İnsanı cesaretlendiren vehim gücü olduğu gibi aynı zamanda bu güç nedeniyle belirli yerlerde korkaklığı ve çekingenliği artar. İnsanın böyle zayıf yaratılmış olması yoksunluk ve yardım istemi ve yaratana muhtaçlık zatının ayrılmaz özelliği olsun diyedir. İnsan sürekli Hakk’a muhtaç olsun diye böyle zayıf yaratılmıştır. Yine de insan aslından ayrılır ve kendisine ilişen ufacık bir güç sebebiyle şaşırıp benlik davası güder. Nefsine büyük sıkıntılar karşısında büyük umut verir. Bir bela geldiğinde ise üzüntünün varlığı nedeniyle korkar o sıkıntıyı gidermeye çalışır. Onu bulup yok edene kadar da dinlenmez.”
Muhyiddin İbn Arabi
İnsan beyhude çabalarsa çabuk yorulur.Bak işte hepimiz yorgunuz.
Ahmet Hamdi Tanpınar
“Hürriyeti yanlış anlayan bir dunyadayız. İnsan hür doğmaz. Eğer kendi ben’i ile mücadeleye başlayan bir irade destanının kahramanı değilse, eğer kendi nefsine galebe eden ve kendi ihtiraslarına hâkimiyetten başlayan bir hürleşmeye doğru merhale merhale yol almıyorsa, eğer hürriyeti şahsiyetiyle beraber gelişmiyorsa; insan, en hür nizam içinde de hür değildir.”
Peyami Safa
Bir kimse, bilmediği konularda Allah rızası için susarsa bilerek konuşan kimsenin alacağı sevaptan daha az almış olmaz. Çünkü bilmediğini itiraf etmek, nefse daha ağır gelir.
| İmam-ı Gazzâlî, İhyâü Ulûmi’d-Dîn
Açıklık nihai olarak sadece dinleyen kişi için değil, dinleyen herkes için özünde açıktır.Birbirimize karşi bu açıklık olmadan gerçek bir insan ilişkisi kurulamaz.
Gemma Corradi Fiumara
Şeriatların ve dinlerin kurucularının (ashabüş şeria vel milel) oraya koydukları şeylerin tümü, [daha önce] vurguladığımız gibi -felasafenin [öğretileri] içinde mevcut değildir [onlardan] bilgilerini nübüvvet kaynağından alanlar müstesna.”
Şehristani
hiçbir şey vehim kadar senin yularını çekmez.”
Ataullah İskenderi
insanda olan hadsiz istidadat-ı maneviye ve nihayetsiz âmâl ve efkâr ve müyulât dahi israf edilmeyecektir. Öyle ise, insandaki o esaslı meyl-i tekemmül, bir kemalin vücudunu gösterir ve o meyl-i saadet, saadet-i ebediyeye namzed olduğunu kat’î olarak ilân eder.
Sözler – 520
Şaşırmaz seyrini her şey’i merhûn etdi bir vakte
Abesdir bizdeki ta’cîl ü hiddet böyledir dünyâ
| Ali Emîrî
Seyri hiç şaşmaz. Hak Teâlâ her şeyi belirli bir vakte tayin etmiştir. Bizdeki acelecilik ve hiddet abestir. Dünya böyledir.
Bazen kulak, gözden önce âşık olur.”
(Beşşâr b. Bürd)
Filozoflar vücûdun mahza hayır olmasının zarûrî olduğunu savunmuşlar ve bunu açıklamak için birkaç misâl getirmişler ve demişlerdir ki: Meselâ dolu, meyveleri bozan bir şeydir ve bu yüzden meyvelere nispetle dolu, şerdir. Dolunun şer olması, niteliklerden bir nitelik olması sebebiyle değildir, çünkü o bu cihetten kemâllerden bir kemâldir; aksine onun şerliği, meyvenin olması gerektiği gibi olgunlaşmasına mâniʽ olması sebebiyledir. Aynı şekilde öldürmek meselâ şerdir, onun şerliği kâtilin öldürmeye kudreti veya âletin kesiciliği yahut öldürülenin uzvunun kesilmeye kābil olması cihetinden değil, bilakis hayatın zevâli cihetindendir ki bu yoklukla ilgili bir durumdur; diğer örnekler de bunlar gibidir.
Molla Cami, Levayih
Bak cihâna! İlâhî sır onda gizlidir,
Hayat suyunun karanlıkta gizli olması gibidir, Denizden peyda olur balık sürüleri,
Deniz de o balık sürülerinde gizlidir.
Molla Cami
Subhan olan Allah! Ne Büyük Rab ve Vedûd’dur,
Fazilet ve kerem; rahmet ve vücûdu kendinde toplayandır,
Her nefeste bir âlemi yokluğa götürür,
Ve aynı ânda bir başka âlemi varlığa getirendir.
Molla Cami
Ve burada sır şudur ki Hak’kın birbirine zıt isimleri vardır, bu isimlerden bâzısı lutfî/lütufla ilgili isimdir ve bâzısı da kahrî/kahırla ilgili isimdir. Bu isimlerin hepsi dâima iş üzeredir ve âtıl kalmaları asla câiz değildir. Dolayısıyla, mümkün hakîkatlerden bir hakîkat şartlar yerine gelip engellerin de ortadan kalkması vasıtasıyla varlığa hazır hale gelse, rahmânî rahmet ona yetişir ve varlık feyzini verir. Ve Zâhir-i Vücûd o hakîkatin hükümleri ve eserlerine bürünmek vâsıtasıyla özel bir taayyünle müteayyin olur ve yine o taayyün hasebiyle mütecellî olur.
Molla Cami,Levayih
Ne azalan ne de çoğalan bir deniz vardır,
Onun dalgaları (bir o yana bir bu yana)gider gelirler,
Âlem de bütün bu dalgalardan ibâret olduğundan,
İki zaman şöyle dursun iki ân bile kalıcı değildir.
Molla Cami,Levayih
Şeyh –radıyallâhu anh- Şuayb Fassı’nda buyuruyor ki: Âlem tek bir hakîkatte toplanan arazlardan ibârettir ki bu tek bir hakîkat, Hakîkat-i Vücûd’dur. Ve âlem her nefeste ve her anda değişmekte ve yenilenmektedir. Her bir ânda bir âlem yokluğa gitmekte ve o âlemin bir benzeri varlığa gelmektedir. Âlemdekilerin çoğu bu maʽnâdan gâfildirler, Subhân olan Allah’ın; [Hayır, onlar yeni bir yaratma husûsunda şüphe içindedirler.]596 buyurduğu gibi.
Molla Cami,Levayih
Hakîkî Varlık birdir, daha fazla değildir ve o da Hakk’ın Varlığı ve Mutlak Varlıktır; ancak O’nun birçok mertebesi vardır:
İlk Mertebe: Lâ-Taayyün, adem-i inhisâr/sınırsızlıklık ve her kayıt ile iʽtibârdan mutlak olmamertebesidir. Bu iʽtibârla Vücûd, her na’t ve sıfat izâfesinden münezzeh; lafızlar ve dillerin Kendine delâlet etmesinden de mukaddestir. Ne naklin, celâlinin büyüklüğünü ifâde etmeye bir dili vardır, ne de aklın kemâlinin özüne işâret etmeye bir imkanı vardır. Hem keşif ehli Onun hakîkatini idrâk etmekten perdeli, hem de ilim ehli Onu bilmenin imkansızlığından muzdariptir. Onun alâmetinin son noktası alâmetsizliğidir ve Onu bilmenin son noktası da hayranlıktır.
Molla Cami,Levayih
Dedim ki gül yanaklı sevgilime; Ey gonca dudak!
Gizlersin yüzünü işveli güzeller gibi her ân,
Güldü ve dedi ki: Ben cihân güzelleri gibi değilim,
Örtüden görünür, örtüsüzken gizlenirim.
Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr
Hakk’ın –Subhânehû- hakîkati varlıktan başka bir şey değildir ve O’nun varlığı kusurlu ve nâkıs değildir. Onun varlığı tebeddül/ değişim ve teğayyür/ başkalaşım alâmetinden mukaddestir; çoğalma ve üremeden müberrâdır/arınmıştır. Bütün nişânlardan nişânsızdır ve ne ilme sığar ne de ıyâna. Bütün nicelik ve nitelik O’ndan zuhûr ettiği halde, O nicelik ve niteliksizdir. Her şey O’nunla müdrik/algılayıcı iken, O algıya sığmaktan hâriçtir. Baş gözü O’nun cemâlini görmekten kamaşır; sır gözü ise O’nun mükemmelliğini mülâhaza etmekten/gözlemekten bulanır.
Molla Cami, Levayih
Tevhîd, gönlü birlemektir. Yâni gönlü, hem talep ve istekte hem de ilim ve maʽrifette Hak Subhânehû’nun gayrısından kurtarmak ve temizlemektir.
Molla Cami
Mutlak olarak Cemîl /güzel, celâl ve fazîletlerin sâhibi Hazret-i Allah’dır. Her mertebede zuhûr eden bütün güzellik ve mükemmellikler, O’nun cemâl ve kemâlinin yansıyan nûrudur ve o nûrla her mertebedeki eşyâ cemâl ve kemâl sâhibi olmuştur. Her kimde ki bilmek var, O’nun bilmekliğindendir ve her nerede ki görmek var, O’nun görmekliğinin eseridir. Kısaca bütün sıfatlar O’nun sıfatıdır. Küllîlik ve mutlaklık zirvesinden tenezzül buyurup, cüz’îlik ve mukayyedliğin derinliklerinde tecellî etmiştir ki sen cüz’den külle yol alıp, yüzünü mukayyed olandan Mutlak olana dönesin; cüz’ü kül’den başka bilesin ve mukayyede takılıp Mutlak’tan geri kalasın diye değil.
Molla Cami-Levayih
Dizginlenemeyip başıboş kalmış nefis, başta zulüm ile sömürü olmak üzere bilcümle kötülüğün kökü/kaynağıdır.”
Prof. Dr. Teoman Duralı
Budur benim çabam, bu; adanmak özlem çekerek dolaşmaya günler boyu. Güçlenip genişlemek derken, binlerce kök salarak kavramak hayatı derinden- ve ortasından geçerek acının olgunlaşmak hayatın ta ötesinde ta ötesinde zamanın!
Rılke
Kurtuluş Savaşı sonrasında, Kemalizm kendisine destek sağlayan hissiyatlarla arasında bir çelişki doğuracak olan politik yüzünü göstermeye başlamıştır. Kemalist cumhuriyet projesi, devlete sadık ve bu sadakatini yerleşik kültürel bağlardan değil; cumhuriyet ve onun ulusal değerlerinden alan bir politik toplum inşa etmekte kararlıydı. Kemalizmin söz konusu doğrultusu, onun Kemalizmin, bağrından çıktığı kültürel varoluş temelli süreçlere mesafe kazanması anlamına gelebilir.”
Süleyman Seyfi Öğün, Türk Politik Kültürü, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004, s.329
Bir şahıs ve bir şekil beni kandırırsa, bana kendine olmayan bir güzelliğin vehmini verirse, ben ona niye küsüp kin bağlayayım.
Bilakis minnettâr olmalıyım ki hakikati veremediyse bile bende hakikatin rüyasını yarattı… ”
~Safiye Erol
Yaratılmışlar hayâli suretlerdir,
Onları hareket ettiren Haktır.
Onlar adına konuşan yine Haktır.
Şu hâlde onlar,irâdelerin dışında kudret hükümlerinin üzerlerinde aktığı,çekip çevirilen şeylerdir.
Onlar sabit iken silinenler ve var olma hâllerinde de yok olanlardır.
Onlar,susan konuşanlardır.
Tıpkı şehidlerin canlı olması gibi ölü,diridirler.
Akıl,gözün görmediğini görür.
Muhyiddin İbn Arabi(r.a)
“Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda; Dokunabilir misiniz
Göz yaşlarıma ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epice yaklaşmışım, duyuyorum,
Anlatamıyorum.” …”
Orhan Veli
Kişi herhangi bir şeye zâtî olarak[özü gereği] sahipse
o şeyden herhangi bir ötekisi/başkası nedeniyle veya hâricî bir bahaneyle vazgeçemez.”
Ali Kuşçu (ö. 1474)
. “Muhakkak Allah, karanlığı yarattı ve üzerine nurundan serpti.” 246 Her şey zıddıyla bilinir kuralınca, aydınlığın bilinebilmesi için Allah Teâlâ ilk olarak karanlığı yaratmıştır. Daha sonra aydınlığı var ederek karanlıktaki hakikatlerin göz önüne çıkmasını sağlamıştır. Allah‟ın hakikatinin de insan yaratılmadan evvel bilinmezliğin karanlıklarında olması düşünülürse, insanın bu anlamda bir “nûr varlığı” olduğu söylenebilir. Hakk Teâlâ‟nın “Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim; mahlukâtı yarattım ve onlara nimetler verdim ve beni bildiler.” 247 kutsî hadisi ile Peygamber‟in (s.a.v.) “Allah‟ın ilk yarattığı Ģey benim nurumdur.” 248 sözü bu minvalde değerlendirilebilir.
Ahmet Ozalp
“hangi rüzgara verdiysem aşkımı
beni alıp yangınlara götürdü
muştu beklediğim bütün yelkenlilerden
ateş düştü içime…”
Nurullah Genç
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler…
Orhan Veli Kanık
“düşünmedim
ne başını
ne sonunu
düşünmedim
ne kendimi
ne de senin kim olduğunu
yalnız
senin için çok güzel rüyalar gördüm
uyandım
karşımda seni buldum
dosttan daha dost
güzelden daha başka
içimden sevindim”
Âsaf Hâlet
Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Dünyayı muhkem tutarlar,
Dîni yabana atarlar,
Cennetʼi yoğa satarlar,
Nicʼolur bizim hâlimiz?..
“Görmek için gözleri, duymak için kulakları olan herkes bilmelidir ki, hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Dudakları sussa parmak uçlarıyla konuşur ve ihanet her bir gözeneğinden sızar.
Freud
“İçimizdeki değersiz şeylerin kendi seviyelerini bulmalarına imkan vermeliyiz ki, asil ve güzel olan ne varsa yükselebilsin”
Simone Weil, Yerçekimi ve İnayet.
Bu gece gözlerinin göğünden;
Şiirime, yıldız yağıyor.
Kâğıtların beyaz sessizliğinde…
– Füruğ Ferruhzad
Süheyl Ünver’in, kızına nasihatinden: “İçinde gizli bir yer olsun, oraya hiç üzüntü, sıkıntı sokma, orası sana ait olsun! Orası meşgalenin merkezi, dünyaya tutunduğumuz, gönlümüzü zenginleştirdiğimiz, insanlara hizmet ettiğimiz yerdir..”
İnsanın kendisindeki insanlık anlamı, onun insan olarak yetkinleşmesiyle mümkündür. Bu da nefs-i nâtıkanın kendisini arzuladığı şeyleri idrak ederek olur. Bu, daha önce zikrettiğimiz gibi elemin olmadığı huzurdur ve saadettir. İşte bu saadet de hikmetin ta kendisidir. Hikmetin semeresi ise mevcudatın hakikatini, ilkelerini, illetlerini ve sebeplerini bilmektir. Böylece insan, fiillerinde Tanrı’ya benzer ( yeştebihü fî ef‘âlihî bi’l lâhite‘âlâ). Bu, salt hayır olan adalet fiilinin kullanılmasıdır.
İbnü’l Heysem’
“Ne yağmurun ardından bitkilerin açılması, ne ilkbaharda karabulutların çekilmesinin ardından çiçeklerin parlaması, ne çiçeklerin arasından akıp giden suların şırıltısı, ne yeşil bahçelerle çevrili beyaz sarayların şıklığı huyu güzel, mizacı övülmüş, tüm nitelikleri güzellikte birleşen bir sevgiliyle kavuşmaktan daha güzeldir. En güzel konuşanlar bile bu durumu anlatmaktan acizdir; en açık sözlüler bile bunu dile getiremez. Bu durum gönlü şaşkına çevirir, anlayışı durdurur.”
İbn Hazm
Bil ki göz elçiliğin vekilidir. Onun sayesinde amaçlar algılanır. Diğer dört duyu da kalbe açılan kapılar, ruha giden yollardır. Göz isebunların en yetkini, en doğru bilgi vereni, işini en dikkatli yapanıdır. O,ruhun doğruyu gösteren gözcüsü, doğruya yönelten rehberi, gerçekleri yansıtan, nitelikleri ayıran ve duyusal anlamları ortaya çıkaran cilalı aynasıdır.
İbn Hazm
Eyvah! Aldandık.
Şu hayat-ı dünyeviyyeyi sâbit zannettik.
O zan sebebiyle bütün bütün zâyi’ ettik.
Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur;
bir rüya gibi geçti.
Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider…
Üstad Bediüzzaman
Üsküdarlı Ali Efendi’nin yaşı yüzü aşkınmış. Yaşını soranlara söylemez “el-Bereketü fi’l-mechûl efendim” dermiş. Bugün biz ise herşeyimiz bilinsin gibi bir gafletin içindeyiz. Böyle böyle evimizin, yaptığımız işin bereketi kaçıp gidiyor.
Mesut Kaya hoca
Ah, ne güzel günlerdi.
Ama ardından hüzün dolu bir günbatımı geldi…
Friedrich Hölderlin
“Mutluluk, ancak bilgide kemâl sahibi olmakla elde edilebilir.”
-İbn Sina, el-İşârât ve’t-tenbihât-
Kant’ın bitirdiği metafizik, İslam metafiziği değil. Kant’ın İbn Sina metafiziği ile doğrudan bir alakası yok.”
Tahsin Görgün
20. yüzyılın bize öğrettiği bir şey var.
Müslümanların yaşadığı bölgelerde veya kadim kültürlerin olduğu yerlerde hiçbir siyasi güç insanların kendilerini ve asli varlıklarını tanımlama imkanını elde edemiyor.
Olanı bozuyor,
yenisini inşa edemiyor.”
Prof. Dr.Tahsin Görgün
Her ne istersen kendi kendinden iste.Eğer dışarıdan ister isen yol ırak, menzil uzaktır, hayret vadisinde sefil ve başıboş kalırsın
Aziz Nesefi
Her tecellî bir istîdâdın meydana gelmesine, her bir istîdâd da [yeni] bir tecellînin zuhûruna sebep olur.”
*Hâce Ubeydullah Ahrâr,
Ebu Hanife,eğitimini tamamlayıp ders vermeye başlayacak olan öğrencisi Yusuf es-Semtî’ye şu nasihatte bulunmuştur:
▪︎Öğrencilerinle ünsiyet kur,
▪︎onlara bazen latife yap,
▪︎onlarla sohbet et, ki aranızdaki muhabbet daim olsun ve ilme devam etsinler.
▪︎Bazen onlara
yemek ikram et,
▪︎ihtiyaçlarını gider,
▪︎konumlarını takdir et,
▪︎hatalarını görmezden gel,
▪︎onlara karşı yumuşak/nazik ol, müsamahakar ol.
▪︎Hiçbirine karşı sıkıldığını, onlardan bezdiğini belli etme,
▪︎onlardan biri gibi ol
kaynak: Kerderi, Menakıb
İbrahim Kaya
Filozofların ünü, başkalarının zaten söylüyor olduğu hakikatleri tekrar ettiklerinde değil, yeni bir yanlış düşünce icat ettiklerinde artıyor.”
Rene Guenon
Bahar gitti yetişmedi bereket zamanı bülbül,
Acep daha ne durursun çimende ey bülbül
Nevres
Bir gül açmaz diye ne çok feryad eder bülbül,
Ne de acımasızdır bu bahçenin goncalarının yüreği
Nîzâmî Gencevî
O’nun cisimleri fayda ve zarar özelliğiyle yaratmasın sebebi, O’nun her şeyden ve ihtiyaçtan müstağni olduğuna istilal edilmesidir. Çünkü müstağni olmayan sadece fayda sağlayanı ve zarar vermeyeni yaratırdı.
İ. Maturidî/ Tevhid/ 109
Zamanımızın kaderi; rasyonalizasyon, entelektüelleştirme ve her şeyden önce dünyanın büyüsünün bozulması ile karakterize edilir.”
— Max Weber
“Çeşitli düşünürler uzun uzadıya düşündükten, çok yönlü araştırma yaptıktan ve karşılıklı durumları (tezantitez) dikkate aldıktan sonra konu üzerinde ittifâk ederlerse, artık bu düşünceden daha doğrusu bulunamaz.”
Farabi
Bu yaşlı felek garip bir mihmandardır. Nasıl doyurduysa; bazan da aç bırakır. İçinde geçici olarak kaldığımız saray da böyledir; (içinde) bazan memleket sahibi, bazan dilenci olursun. (Onunla) oynama, (peşinden) koşma, gururlanma ve (kimseyi) incitme. Sıkıntıya koşsan ne, hazineye gururlansan ne?
İbn Kemal
Denilebilir ki güzellik, bakılanın ruhunda bakan kimsenin kendi ruhunu bulduğu bir şeydir.
İbn Hazm
bilmem neyi aradım bir ömür kışlarında
binbir gece yürüdüm hangi muamma için
zümrüd-ü ankâ uçar senin bakışlarında
benim rüyâlarımda birkaç deli güvercin
Nurullah Genç
Unutmayın, yüzleşin,yitimin yasını tutun ve bağışlayın.Bazen kendinizi,bazen ötekini..Hayat bu.Yeniden çiçek açıverirsiniz..
Kemal Sayar
Gül, ey bir âna sığmış ebediyet rüyası!
Tanpınar
Umut! sevgili! iyiliksever umut!
Küçümsemezsin yasta olanın evini,
Ve asaletle, sevinçli bağlılıkla, hükmedersin Ölümlülerin ve göğün güçlerinin arasında.
Neredesin? az yaşadım; ama soğuk esiyor
Akşamım daha şimdiden. Ve dilsiz, gölge misaliyim,
Burada; ve ezgisiz kalmış
Kalbim dinleniyor göğsümdeki ürpertilerin arasında.
Hölderlin
Toplumumuz çözülürken kamusal alan ile
mahremiyet alanı aynı anda dumura uğruyor.
Alexandar Kluge
Bir gece habersiz bize gel Merdivenler gıcırdamasın Öyle yorgunum ki hiç sorma Sen halimden anlarsın Sabahlara kadar oturup konuşalım Kimse duymasın
Cahit Külebi
Hürriyet tıpkı dinamit gibi tesirli fakat tehlikeli bir vasıtadır. Onu kullanmasını öğrenmek lâzımdır.
Alexis Carrel
Zira her ağaç kendi meyvesinden tanınır.Deve dikeninden incir toplanmaz, kengerden üzüm devşirilmez.
Lukas İncili 6:144
İşlerini sebeblere bağlayıp Allah’ı unutmak, gizli şirk’tir.
İbnü’l-Arabî
Bir ilim dalında “alim” olabilmek için 4 şarta sahip olmak gerekir
1) O ilmi, usulüyle beraber tam bir şekilde kavramalı
2) O ilmin kavramlarına hakim olmalı
3) O ilimden doğan sonuçların neler olduğunu bilmeli
4)O ilimle ilgili ortaya çıkan yeni problemleri çözebilmeli
[Farabi]
Senin olan senden alınmaz, senin olmayan ise sana verilmez.
Her şeyin bir vakti vardır.
Gece, karanlığına karanlık kattığı vakit eğer sen gün ışığı istesen, yerine getirilir mi hiç bu isteğin?
Abdülkadir Geylani (ks)
Modern insan, anahtar koleksiyonu yapar;
ama onlarla herhangi bir kapıyı açmasını bilmez…
F.Schoun
Gel ey vürûdunu bir ömr içinde beklediğim
Bir aşinâ-yı hayâlîye ihtiyacım var.
Süleyman Nazif
Hayat eşlik ettiği suretin ruhudur.
İbn Arabi(k.s)
Hatırlamak, unutmadan kaynaklanır.
İbn Arabi
Aşk, muhabbet, dostluk gibi hususların cümlesi vefâya bağlıdırlar ve dâima vefâlı olan kimseyi ararlar. Onlar, vefasız bir gönle asla yaklaşmazlar”
Mevlâna hz
Kişinin, mensubiyet duyduğu değerleri, aynı değerleri paylaştığını iddia eden başkalarının yanlış temsillerini bahane ederek tahkir etmesi, hatta terk etmesi, gerekçesi ne olursa olsun, ‘değerlerinin-münafık’ı olduğunu gösterir; haklı olduğunu değil.
Başka bir deyişle, “papaza kızıp orucunu bozanın” sorunu ne kızmak, ne oruç ne de bozmaktır.
Sorun bizatihi değerlerine karşı samimiyet ve ihlas eksikliği; hatta kendine karşı saygı yoksunluğudur.
İhsan Fazlıoğlu
Mitlerden anlaşılan şudur ki uçurumun dibinde kurtuluşun sesi imdada yetişir. Karanlık an, gerçek dönüşüm mesajını aldığımız andır. En kasvetli noktada aydınlık çıkagelir.
JOSEPH CAMPBELL
“Tevekkül kalbin eylemi, tevhid ise kalbin sözüdür.”
Cüneyd-i Bağdadi hz.
Her varlık senin yüzünden altüst olmuş, gene de her varlığın senden haberi bile yok;
Ne tuhaftır sana bakmak, seninle görmek,ne hoştur seni beklemek, seni özlemek.
Mevlana
Bil ki yüce Allah, tövbe ve tevekkül gibi şeyleri şu insan denen kula özgü kılmıştır. Çünkü melek için tek ihtimal vardır, o da isyansız itaattir. Şeytandan da itaat değil, sadece isyan sadır olur. Ama her ikisi de tövbenin tadından, makamından, sırrından, marifetinden, şerefinden ve muhabbetinden habersizdir….
Muhyiddin İbn Arabi(k.s)
Derler ki
“Hiç kimse, istisnasız hiçbir şeyde, Allah’a kavuşana* kadar güven altında değildir.”
Bu yüzden marifeti üst seviye bir güvenlik meselesi olarak gördüler.
Bu gibi sebeplerle İman sözcüğünü “inanç” olarak tasvir edip geçmek, yaygın bir cehalet örneğidir.
Mehmet Aktaş
0 Yorumlar