Ahmet Dağ – Transhümanizm – İnsansız Dünya -Alıntılar-
Aydınlanma ve Sanayileşme, hem insan-tanrı arasında hem de insan-doğa arasında kopuş getirmiştir. Darwinci biyolojik ve psikolojik evrim anlayışının etkisindeki transhümanizm, Darwin’in ve Mendel’in genetiğe dair çalışmalarından esinle insanı, biyolojik bedenden biyonik bedene doğru evrimleştirme veya dönüştürme sürecine tabi kılmak istemiştir. Darwinci çalışmaların geliştirilmiş hâli olan nöro-biyolojik, nörofizyolojik, genomik çalışmalardan etkilenmiştir. Bilim, sanayileşme ve teknolojikleşme süreçlerinden de beslenerek Darwin’in biyolojik ve doğal evrim sürecinden farklı olarak yapay bir evrim sürecine tabi olmuştur. Biyolojik ve bilişsel temelli çalışmalara dayanan transhümanizmin ilk aşaması Darwin’in evrim ve doğal seleksiyon kuramı, ikinci aşaması DNA ve genetik bilimlerdeki çalışmalar, üçüncü aşaması ise bu ikisine dayanan YZ çalışmalarıdır.
Uzun bir insanlık hikâyesinin ve insanın durduramadığı merak/arayış ve fantezisinin bir neticesi olan transhümanizmin dini ve mitolojik kökeni, Âdem ve Promete’de bulunmaktadır. H.Y. Kim, transhümanizmin Judeo-Hıristiyan ve Aydınlanma geleneklerinden doğan saf ve ultra-hakiki bir ideoloji olduğunu iddia eder. Evrim Teorisi gibi Hıristiyanlık tarafından şekillendirilen kültürden ortaya çıkmış olan transhümanizm, Judeo-Hıristiyan vizyonun tekno-din dışılaşmasına benzerdir. Bilim ve teknolojinin yüceleştirme ve aşkın Tanrı’nın yersiz olma temsilinde transhümanizm, kendini seküler bir proje olarak dinin yerine konumlandırır.
J.ughes’e göre transhümanizm, insanoğlunun beden ve beyin sınırlarını aşmak için teknolojiyi kullanmayı savunur. Nitekim transhümanizm, insan kapasitesi ve yaşamını geliştirmek için yeni teknolojilerin gelişimini ve kullanımını savunan bir harekettir. Yaşam süresinin uzatılması, beden ve zihin gücünü artırma, zihin yükleme ve kıryaniks/cryonics vb. çeşitli amaçlara sahiptir. Ölümsüzlük içeren transhümanizm ölümün, genetik mühendisliğin katkısıyla hastalık ve yaşlılığı alt ederek veya tekno-dâhilerin bilinci/beyin kapasitesini bilgisayara yükleyerek bilgisayar donanımının içinde yazılım olarak sonsuza kadar zihinsel yaşam türü ile aşılabileceğini iddia eder. Transhümanistler için, zihin yüklemesi nihai hayatta kalma tekniğidir.
Güçlü ve ölümsüz olma duygusu içinde olan insan; gerek semavi dinlerin tecrübi bir kabulü olan “yasak ağaç/elma” semavi anlatımında, gerekse Grek mitolojisindeki insanlardan yana olan yarı-tanrı Prometheus’un, Zeus’tan ateşi çalarak insanlara ateşi verme anlatısında düzen bozucu ve meydan okuyucu bir “cahil cesareti” içerisindedir. İnsan; kurulu nizamın ve kanunun dışına çıkma -bazen-istem ve davranışını sergileyen varlıktır. İnsanın bu başkaldırmaları veya meydan okuyuşları -daha sonraları tekniğin de eklemlenmesiyle-Batı düşünce tarihinde daha sert ve yıkıcı unsurların meydana gelmesine yol açmıştır. Nitekim Batı mitolojisi ve dini inanç literatüründeki anlatımlar, bir isyan veya meydan okuma içeriği taşır.
Gerek mitolojik anlatım olan “ateşi çalma” eyleminde, gerekse dini anlatım olan hayat ağacından (iyiyi ve kötüyü bilme ağaci) “izinsiz yeme” eyleminde söz dinlememe, meydan okuma, isyan ve mücadele söz konusudur. Nitekim dini anlatımda (Eski ve Yeni Ahit’te) insan; salt aldanan bir varlık değil, Tanrı karşısında kendinde ona karşın zıtlık bulunduran bir varlıktır. Tanrı, insanı kendisine tehdit olarak gören bir karakter şeklinde tasvir edilir. İnsan-tanrı arasındaki zıtlık “toprak senin yüzünden lanetli oldu” (Tekvin, 3: 17) cümlesinde olduğu gibi insan-dünya arasındaki zıtlığı da oluşturmuştur.
Bilim ve teknolojinin imkânlarını kullanarak insanın daha da geliştirilerek dönüştürülmesini amaç edinen transhümanizm kavramında Latince önek olan “trans” geçişi ifade eder ve trans-hümanistler, insanlığın geçişi için olası bir köprü olarak hizmet edebilecek bir şeyi işaret ederler. Bilim-kurgu yazarları, boş ümit veren gelecekçi/futurist teknolojilerin taslaklarını sunar ve çok ilginç senaryoları ortaya koyarlar. Biyo-teknoloji, nöroteknoloji, enformasyon teknolojisi, nano-teknoloji ve alakalı bilimler olmadan transhümanizm ortaya çıkmaz.”
Transhümanistler, geleneksel hümanizmin sınırlı vasıtalarıyla ilerlemiş teknolojilerin meyvelerinin artmasından ümitlidirler. NBIC teknolojileri paketindeki gelişmeler insanlara kendi doğaları ve morfolojileri üzerinde benzeri görülmemiş bir denetim imkânı verir. Nano-teknoloji, çok hızlı ve hassas atom ölçekli üretim tekniklerini içerir. Genetik/alt hücresel düzeyde hayatı ve hayat sistemlerini manipüle etmek için aletleri içerir. Teknoloji; YZ ve beyin makine arayüzleri (BMI) gibi sibernetik teknolojileri ve bilgisayarlaşmayı içerir. Bilişsel bilim ise beşeri ve beşeri olmayan çalışmaların aşamalı ortaya çıkarılmasında YZ, zihin felsefesi ve nöröbilim gibi disiplinler için şemsiye bir terimdir.
Transhümanizme göre insanlık gelecekte teknoloji tarafından radikal olarak değiştirilecek ve yaşlanmanın kaçınılmazlığı,insan ve YZ’lar(Yapay zeka) üzerindeki sınırlandırmalar, gönülsüz acı çekme ve dünya gezegeninde sınırlandırılmamız gibi kaçınılmaz parametreleri içeren yeniden tasarlanan insanın durumunu önceden görebiliriz. NBIC (Nano, Bio, Info, Cogno) ile yani nano-teknoloji, biyo-teknoloji, enformasyon teknolojisi ve bilişsel bilimle insanın yetenek ve kapasitelerinin artırılabileceğine inanılır. Teknolojiyle kendi insanilik duyumuzun altını oyarak insanüstü zekâya sahip versiyonumuzun halefi olan “Human 2.0”ın yükseltilerek veya alçaltılarak ortaya konulabileceğini iddia eden ve disiplinlerarası bir ürün olan transhümanizm; bilim adamı, filozof, sosyolog, tıp doktoru, psiko-farmakolog, mühendis, hukukçu ve bürokrattan sanatçılara, fütüristlere hatta hippilere kadar birçok unsuru içinde barındırır. Genetik, morfolojik (plastik cerrahi vb.), farmakolojik veya cybor-teknolojik olarak (mekanik veya dijital cyborg yaratarak, dijital varlığını geliştirmekle, bilgisayara birinin zihninin içeriğini yüklemek vasıtasıyla) çeşitli tarzlarda versiyonlar gerçekleştirilebilir.2
İnsanın gelişiminde günümüz teknolojileri, ilaç ve ameliyat reçeteleriyle sınırlı değildir. Nano-teknoloji, enformasyon teknolojisi, hücre yenileme ve organ nakli doğrudan beyinle etkileşim araçlarıdır.”
Kendine yönelmiş evrimi savunan uluslararası bir hareket olan transhümanizm, bilim ve teknolojinin insanlık vasıtasıyla deneyimlenmiş doğal sınırların üstesinden gelmeyi önerir, İlk transhümanist örneği olan Nick Bostrom, NBIC’teki muhtemel gelişmeler olan insanvari terminatör robotların, moleküler nano silahların, yeni genetik virüs türlerin ve düşünce kontrolünün insan ırkının muhtemel karşılaşabileceği en büyük varoluş riski olduğunu iddia eder.” Bireysel insan hayatının algılanan sınırlarının ötesinde yaşamak, transhümanist kültürün merkezi takıntısıdır. Tıpkı kapitalizmin komünizmin düşmanı olması gibi ölüme karşı olan transhümanist için de ölümcül/fani kişi düşmandır.3.
Transhümanizmin kum havuzluğunu yapan en önemli unsurlar, roman ve sinemadır. Roman’da “Slan-1946”, “Dune1965”, “Beggar in Spain-1993”, “Revalation Space-2000”, “Look to Wind-ward-2000”, “Down and Out in the Magic Kingdom-2003”, “Eternal Sunshine of the Spotless Mind2004”, Accelerand-2005”, “Postsingular-2007”, “The Wind up Giri-2009” ve “Upload-2012” sinemada ise “Metropolis-1927”, “2001: A Space Odyssey-1968”, “Brainstorm-1983”, “The Terminator-1984”, “Gattaca-1997”, “The Matrix-1999”, “Wall-E-2008, “Avatar-2009” ve “X-Men-2016” gibi örnekler vardır.
Söz konusu bu roman ve filmlerde zekâ düzeyi arttırılmış YZ ya ve biyonik bedene sahip insanımsı varlıklar/ cyborg, metal ya da çelikle güçlendirilmiş insanlar, ölümsüz vampirler, metabolik komadan dönen zombiler, kurşundan kaçabilecek hıza sahip atletik varlıklar söz konusudur. Transhümanizm; tüm süper kahraman, korku filmleri ve TV programlarının çoğunda görülür. İnsanlar, TV dizilerindeki düşünme, algılama ve hatta bilinçle ilişkili işlevlerin hızlı ve sağlam bilgisayarlaşmış aletlerle Borg (Star Trek) gibi cyborg veya sibernetik organizmalar gibi olacaktır. Borg, bireysel özerk değerlere ve akla sahip hümanistler için cazip değildir. Onlar teknolojik yığın zekâsıdır -karınca veya termit kolonisi gibive bireysel üyeleri, süper organizmanın amaçlarını ortaya çıkarmak için köleleşmiştir.
İnsanlık satranç oyununda bazen beraber kalabilecek “X3D Fritz”, bazen de kendini yenebilecek “Deep Blue” gibi bilgisayarları üretmiştir. Bununla yetinmeyen insanoğlu, pedagoji derslerine giren, birden fazla dil bilen, yoklama yapan, mutlu olma, övme, kızma gibi mimikleri yapma yeteneğine sahip olan, kendisinden daha kaliteli (!) olabilecek, çalışması için sadece bir pile ihtiyacı olan az masraflı robot öğretmen Saya’yı üretmişlerdir. Yeni toplumsal epistemoloji, ortam kuran medya simgelerin ötesinde nesnel gerçeklik duygusunu silen, görüntü ve simgelerin hâkim olduğu “elektronik gerçeklik” yaratmıştır.”7
Yalnızca eğitim alanında değil ziraat ve sanayi alanındaki üretim çalışmalarında, hizmet sektöründe faydalanıldığı gibi hatta cinsellikte dahi faydalanılabilecek robotik devrimler olmaktadır. Nitekim YZ çalışmalarıyla küresel sex pazarında insani bir dokunuşla cinsel haz verecek şekilde tasarlanmış bir sextech robotik devrim meydana gelmektedir. En iyisinin sevgiyi hissedemeyeceği, yapay seks/fake sex yapacağı robotların insanları en karanlık fanteziye sürükleyip hayattan koparacağına dair kaygılar olduğu gibi cinsel suçları azaltacağına dair umut da taşımaktadırlar.
Transhümanizm, uzun bir insanlık hikâyesinin neticesidir, İnsanın durduramadığı merakı, arayışı ve fantezisinin bir neticesidir. Bu hikâyenin dini ve mitolojik kökeni Âdem ve Promete’de bulunmaktadır. Âdem’deki merak ve arayış Pro. mete’deki ihtiras kökenine dayanır. Felsefe-bilim kökeninin ise Platon’un mağara dışında bir gerçeklik olduğu düş ya da düşüncesiyle, Aristoteles’in felsefe-bilimi inşa etme teşebbüsüyle başlamış olduğunu söyleyebiliriz. Patristik felsefe ve sonrasında olan döneminde Tanrı’nın/İsa-Mesih cisimleşmesiyle itikadi bir sürece girmiş olan transhümanizm, Hıristiyan hümanizmiyle ilişkilendirilebilir. Teolog-düşünürler Erasmus ve Luther’in Tanrı ekseninden insana dönüştürdüğü hümanizm algısı, transhümanizmden kopuk düşünülemez. Bacon’ın kusur ve yanılgıların suçunu idollere yüklemesiyle, Süleyman’ın Evi’ni ve bu evin toplumunu inşa etmesiyle hem metodolojik hem ütopik bir hal almıştır. Transhümanizm, Descartes’in düşünen varlık (res cogitans) ve yer kaplayan (res extansa) ayrımıyla mekanik bir dünya tercihine dayanan felsefesiyle ve tanrısallık ve uzay arasında doğrudan ilişki kur ran Newton fiziğiyle bağlantılıdır.”
Batı düşünce tarihinde en etkileyici filozoflardan biri olan Nietzsche; hem nihilizm, anarşizm ve postmodernizm gibi akımları hem de Derrida ve Baudrillard gibi filozofları derinden etkilemiştir. Teknoloji vasıtasıyla insanın ve doğanın dönüşümünü sağlayan transhümanizmi de etkileyen Nietzsche’nin, çağımızı tanımlayan önemli bir gelişme olarak açığa çıkmış ve teknoloji vasıtasıyla insanın ve doğanın dönüşümünü sağlayan trans-posthümanizm yaklaşımlarına etkisi büyüktür. Ülkemizde transhümanizm alanında yapılan çalışma sayısı çok sınırlı olduğu gibi Nietzsche ve transhümanizm bağlamında çalışma da yapılmamıştır. ..
Aydınlanmanın fikirleri; türetilmiş şiddetli özgürlükçülük, postmodern şüphecilik tarafından desteklenen her bireyi, yaşam veya bedenin, uygun ve doğru olanın nihai hakemi olduğunu açıklar. Nietzsche’nin güç istenci ve üstinsan kavramını emsal alan transhümanizm; aşırı özgürlükçü, insanın kendisinden ve onu kuşatan engel ve sınırlarından kurtaran bir perspektife sahiptir. “İnsan her şeyin ölçüsüdür” Protagorasçı söylem hem Nietzsche’nin hem de transhümanizmin yaklaşımı olmuştur. Her bireyin hayatın ve doğrunun ölçüsü haline gelmesi, Nietzsche’nin güç istenci ve üstinsan kavramları transhümanist düşüncenin içeriğinde bulunur. Güç İstenci/will of power ve ebedi dönüş/eternal recurrence kavramları Nietzsche ile transhümanizm arasında bağlantı kuran önemli kavramlardır. Onda güç istenci; var olanların dünya ve olup bitenlerin nedeni, her canlıda olan üstinsanda muhakkak burlunması gereken bir yeti ve başkasını tahakküm altına alan bir güç değil hayatın devamlılığını sağlayan doğurgan yaşama istemidir. Davranışlarımızın belirleyicisi, insanın amacı ve en yüksek duygularından biri olan güç istenci teorisi, dünyanın teleolojik kavramı olarak görülebilir.
Nietzsche ile transhümanizm arasında bağlantı kurulsa da Nietzsche’nin bulunduğu konum anti hümanisttir. Nietzsche Aydınlanmaya, modernliğe ve bilimciliğe karşı bir söylem oluştururken transhümanizm, Nietzsche’nin karşı olduğu bu olguların sonrasında meydana gelmiştir. Yine üstinsana geçiş süreci olan transhümanizmde NBIC-Nano, Bio, Info, Cogno unsurları birer vasıtadır. Nietzsche felsefesinde ise üstinsana ulaşmada bu tür bilim ve teknik kökenli unsurlara yer yoktur. Transhümanizmin üstinsanı, maddi imkan ve süreçlerle var olan maddi avuntular elde ederken Nietzsche’nin üstinsanı, mevcut kokuşmuş değerleri yıkan yeni değerler yaratan ve kendi erdeminin peşinde koşan varlıktır. Transhümanizmin üstinsanı, iyi ve kötüyle fazla meşgul olmazken Nietzsche’nin üstinsanı iyinin ve kötünün ötesine geçmek ister.
Transhümanizmin üstinsanı; reel-politik, hem topluma hem de teknolojiye entegre edilmiş, seküler ve kolektif şuura sahip varlık. ken, Nietzsche’nin üstinsanı; cesur, bireysel, muhalif ve kutsal denilebilecek bir niteliğe sahiptir. Nietzsche aklı, otonomiyi ve hümanizmi eleştirirken transhümanizm aklı yüceltmekle kalmaz, zekâ düzeyini artıran yapay zekâya önemi verir ve hümanizmi ileri taşıma amacındadır. Öztürk’ün ifadesiyle Batının bodurlaştırıcı mekanizmasına Doğu dünyasındaki erdemlere korsan yolculuklar yaparak (ki sonunda onları Batının büyük büyük teknik indirgemeci mekanizmasının parçası haline getiriyor) isyan eden Nietzsche’nin doğrudan homo-dijius a/dijtal insan icazet vermesi düşünülemez.”
Cisme veya maddeye kavuşmamış olan düşünceler, tehlike yaratmaz. Fakat maddeye bürünmüş fikirlerin hele risk ve tehlikeler içeriyorsa zarar vermesi çok doğaldır. Taşı yuvarlayıp tekerlek yapmak insanın işini kolaylaştırırken taşı yontup bıçak hâline getirmek insanın bıçak vasıtasıyla katilleşmesine yol açmıştır. Uçan bir tayyare yapmak insan için fantastik, eğlendirici ve kolaylaştırıcı olmuştur. Fakat aynı tayyareye silahlar yüklendiğinde kitlesel kıyımlar meydana gelmiştir. Darwin’in bilimsel bir kuram olarak ortaya koyduğu evrim nazariyesinin kendi hâlinde zararlı olduğu ifade edilemez. Fakat bu evrimin NBIC teknolojiyle bileşiminin insanlık için ciddi sakınca ve tehlikeleri doğurması muhtemeldir. Genetiği değiştirilmiş ve güçlendirilmiş, zekâsı artırılmış ve biyonik unsurlar eklenmiş insan yetmediği gibi silikona düşünme yeteneği verilerek YZ lı uygulamaların var olduğu bir dünyanın imkânları olduğu kadar zaâfları da olacaktır.
Transhümanizm; insanın bedene ilişkin tutumunu ustalıkla dönüştürme projesidir. Beden; kaba madde olarak muamele görülen ve özgür bireysel tercihleri karşılayan kaynaktır. Keyfi irademizin gerçekleşmesini sağlayacak olan teknolojik yenilikler, doğal kısıtlamaları aşacak imkân olarak görülür. İnsanlıktan çıkmanın araçlarını inşa etmek isteyen transhümanistler, insanın değersiz olduğunu düşünmezler. İnsanların bilgisayarların müjdelediği post-human geleceğe ulaşıldığında değer taşıyabileceğini düşünürler. İnsanlar, insanlıklarını iyileştirmeyi arzu ettiği müddetçe değerli ve ilgi çekicidirler. Onlara göre zihinleri, bedenlerin dayattığı sınırlardan kurtarmak gerekir. Kartezyanizm, transhümanizm ve cinsel özgürlük arasında karşılıklı tanınabilir. Bu yaklaşımda beden öznenin mülküdür ve cinsel özgürlük, öznenin sahip olduğu bedeni yapmak istediği şeylerden ibarettir. Tercihin egemen kılınmasıyla liberalizm, insanların arzu ettiği her şeyin ve ne isterlerse o olacağı (transinsan) proto-transhümanist antropoloji dedigimiz şeyi vurgular.”
İnsan-makineler arasındaki sınırı aşmak isteyen transhümanist yaklaşımlar, kadın-erkek arasındaki sınırı da aşıp “cinsiyetsizleştirme” amacını gerçekleştirme çabası içindedir. Bunu teknolojik zihniyetin uzantıları olan cinsel devrim ve cinsel özgürlük/sexsual liberation söylemi üzerinden gerçekleştirmek ister. Bu bağlamda cinsel özgürlük; hem insan vücuduna hem de sosyal ekolojiye, tasarımlarımızla eşleşecek ve arzularımıza hizmet edecek şekilde biçimlendirilecek hammadde olarak davranır.
Batı Uygarlığının geleneksel kültürüne ve düşüncesine bağlı olarak ortaya çıkan teknolojikleşmiş ideolojinin yıkıcı saldırılarına tanıklığımız artmaktadır. Yaratılmış, düşmüş ve özünde değerli olan insan imajının yerini Prometeci İsa almaktadır. Eski yaklaşıma saldıran transhümanistler, en temel düzeyde tarihten bağlamsız bir tekilliğe kaçışını sağlayan insan kimliğinin tahrifatını meydana getirirler. Transhümanizm, nesli tüketme hareketi olarak isimlendirilmiştir. Haylock, bu adlandırmayı hatırlattığında coşkulu bir transhümanist, ona insan ırkının yok edilmesini savunduğunu, insan olmanın ayırt edici veya yüce bir şey olmadığını söylemiştir. Cinsel özgürleşme, insan onurunun temel kavramının aynı reddine dayanır ki transhümanizm, bu yanlış insan anlayışına temel sağlar.”1?Prometeciruhuhatırlatantranshümanizm, Prometeci kibre bağlı olarak ilerlemektedir.
Toplumsal bir hareket olarak vücut bulan LGBT, transhümanizmden önce insanı dönüştürmeyi sosyal ve kültürel olarak amaçlamaktadır. Eşcinsellik veya cinsiyetsizleştirme onur ve övünç meselesi, kişisel tercih veya çağdaş insanın aşaması olarak lanse edilmektedir.
Bir robot ne kadar otonom ise o kadar vicdan ve merhametten yoksun olup o kadar acımasız bir savaş makinesi hâline gelebilir. Otonom sistemler, savaş alanının eski insani davranışlarından yoksun olarak kendilerini canlı varlıkları öldürüyormuş gibi hissetmezler. Savaşın da artık bir önemi kalmayabilir ve savaşın önemsizleştirilmesi durumu yaşanabilir. Savaş, artık video oyununa indirgenir. Askeri alanda otonom sistemlerin gelişmesi ve artmasının tıpkı nükleer silahlar gibi caydırıcılık doğuracağı ve bundan dolayı savaşın gerçekleşmesini devletlerin ve insanların göz önüne almayacağı iddia edilmektedir. Yine bu savaşlarda robotların birbirini öldürdüğü (!) yani yok ettiği bir savaşın savaş değil spor müsabakası olacağı iddia edilmektedir. Fakat burada sorun şudur ki robotlardan bir taraf diğerini imha ettikten sonra sıra insana gelecektir. Bu durumun, robotların insanlarla savaşı gerçeğini ortaya çıkarması muhtemeldir. Savaşların bu içeriğe sahip olması hem imha veya ölümlerin sayısını hem de ekonomik ve zaman maliyetlerini artıracaktır. Ayrıca askeri alanda otonom sistemlerinin tercih edilmesinin en büyük nedenlerinden biri, ölenin insan olmayıp imha olunacak makine robotların olmasıdır.
Teknoloji ile olan ilişkimizi anlamamızı sağlayan filmler, yazdıklarımızda bulunmayan bilinçaltı duygulara ve inançlara dokunabilir. Transhümanizm ile ilgili olan filmler, gelecekteki bir teknolojiyle ilgili umut ve korkularımıza değinebilir veya mevcut teknolojileri analiz eden araçlar olabilir.* Filmlerde görülen YZ teknolojisi, transhümanist teknolojiyi aktarır. Biyomedikal etiğin yanı sıra yaşamın tüm yönlerinde belirleyici bir rol oynayan iki önemli değer; özerklik ve adalettir. Transhümanist tartışmalar genellikle bu iki ilke ve değer üzerinde tartışmalara odaklanmaktadır. Muhâlifler, bu teknolojilerin bireysel özerkliği azaltacağını ve dünyadaki adaletsizliği artırdığını savunurken taraftar olanlar ise transhümanist teknolojilerin daha fazla özgürlük ve adil bir topluma ulaşmamıza izin vereceğini önermektedir. Bu değerler ve sorular; filmlerde ve ortak kültürde defalarca tekrarlanır. İnsanlık tarihi için çoktan var olmuşlardır.
Sözlü tarih, yazılmış çalışmalar, müzik, sanat, TV ve film gibi tüm temsil aletleri insan deneyimlerini kaydetme teşebbüsüdür. İnsanın ümit ve korkuları ekranda sunulur, değerleri ve yaşam biçimi analiz edilir. Filmde endişelerin korkunç gerçeklere dönüşmesi ve fantastik çözüm içeren umutlar görülebilir. Filmlerin dramatik doğası gerçekçi olmayan sonuçlara sıçrayabilirken, sunulan duygular ve deneyimler daha gerçekçi değildir. İnsan, inanç ve değerlerinin yansıması olan filmi yaratır. Transhümanizm ve teknolojiyle ilişkili birçok film, transhümanist teknolojilere verilecek tepkilerden dolayı önemlidir.”
Frank Herbert’in “Dune” adlı romanında ise insan ve insan olmayan arasındaki sınırlar tartışılır. İnsanın sınırları aşmasına yani artırılmış insan vurgusunda bulunan “Dune” domanının kahramanı Dune Saga, genetik manipülasyona uğramış ve fiziksel sınırları geliştirilmiş bir varlık türüdür. Frank Herbert’in aynı adlı romandan uyarlanan “Dune” filmi Aralık ayında vizyona girmesi bekleniyor.!97
Ayrıca transhümanizmin beklentilerinin sorunlar oluşturacağına yönelik eleştirel film yapımları da vardır. Bunlardan biri olan bir nevi transhümanizm kavramını anlatan “Transcendence-2014” filmi, YZ yı içeren düşünmenin doğasını araştıran bir doktorun teknolojik tekilliği sağlayacak bir makineyi yaratma çabasını içerir. Hem teknolojikleşmiş bir mekân hem de bu mekânda yaşayan biyonik varlıklar yaratma çabasını ve başarısızlığını anlatır. İnsanlığın bir üst boyuta ulaşmasını ve bunun sonuçlarının nasıl olacağını anlatan film; insan bilincinin ilerletilmesini, fiziksel ölümden sonra insan beyninin bilgisayara aktarılıp varlığını devam ettirip gelişerek etrafında olanların kontrol edilebileceğini konu alır. Film, J. Huxley gibi transhümanistlerin aksine transhümanist süreçte insani değerlerin gitgide yok olacağını anlatır.!98
Transhümanizme dair yapılan çalışmalar, hayatı ve insanı değiştirmeye yönelik çalışmalardır. Oysa insanın yerini önce transhuman ardından posthuman’ın alacağı süreçte zihinsel ve bedensel olarak farklı olacağı düşünülen öğrenciler için yeni müfredat tasarlamanın imkânı üzerinde tartışmalar yapılmaktadır. Ayrıca trans-posthuman süreçte diğerlerine karşı (Human 2.0, YZ, robot, cyborg, android) insanın konumu ve tanımı belirsizlik taşır hâle gelmiştir. Geleneksel öğreti ve . inançlar sorgulamaya ve tartışmaya açılacak hâle gelmiştir. Örneğin, yirmi yıl sonra bir transhümanist öğretmen, ölümü, bir dönem insanın çözemediği veba, cüzzam gibi bir hastalık olarak ele alırsa ve esasında ölümün insanlık için “kötü” olduğunu ve insanın bütün kötülükleri zaman içinde yendiği gibi ölümü de yeneceğine duyduğu inancı çocuklara öğretirse, bu öğretmen “Ölüm, Allah’ın emri” diyen geleneksel anlayışla karşı karşıya gelecektir. Bu bağlamda transhümanizmin eğitim ile ilgili olarak akla getirdiği ilk sorun, din eğitiminin yerine ikame edilmesi ihtimalinin yaratacağı tartışmalardır.”*
İnsanı mevcut hâlinden koparan transhümanizm, maneviyattan mahrum teknolojik uygulamaların hâkim olduğu materyalist bir ortam inşa etmektedir. Böyle bir ortamda bedensel ve zihni olarak manipülasyona uygun insan daha büyük bir kontrol ve tahakküm içerisinde kalacaktır. Ölümü köleleştirmek, Tanrıyı ötelemek isteyen transhümanizmin insanı farklı metaların kölesi hâline getirmesi muhtemeldir. Transhümanist düşüncenin kökleri insanlığın ilk metinlerinde bulunurken Avrupa Aydınlanma Çağı genellikle transhümanist felsefenin başlangıcına götürür.