Kültürel İktidar Neden Muktedirdir?

1555926285562-adsiz-tasarim-20-300x150 Kültürel İktidar Neden Muktedirdir?Sosyal Psikoloji Gözüyle Kültürel İktidar Fenomenini Anlamak

Gökhan Arslantürk[4]

Özet: Kültürel iktidar, güç ve iktidar kavramının farklı bir boyutunu temsil etmektedir. Bu yönüy­le son yıllarda gittikçe artan bir ilginin odağı konumundadır. Yeni gelişen bir alan olarak, kültürel iktidar hegemonya, kültür savaşı, simgesel güç ya da yumuşak güç gibi kavramlarla ele alınmakta­dır. Bu çalışmada daha çok sosyoloji ve siyaset bilimi gibi disiplinlerin ilgilendiği kültürel iktidar kavramının psikoloji kuram ve açıklamalarıyla anlaşılması amaçlanmıştır. Bu amaçla güç, eşitsizlik, toplumsal hiyerarşiler, sosyal etki gibi kavramlara yönelik psikoloji kuram ve açıklamalarına yer verilmiştir. Ayrıca, bu çalışmanın bir diğer aman da sosyal psikoloji alanına -özelde de siyaset psiko­lojisi yazınına- özgün bir çalışma alanı kazandırmaktır. Bu doğrultuda gelecekteki araştırmalar için öneriler sunulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Kültürel İktidar, Güç, Eşitsizlik, Sosyal Etki.

Why Is Cultural Power Powerful?
Understanding the Phenomenon of Cultural Power from The
Perspective of Social Psychology

Abstract: Cultural povver represents a specific dimension of the “povver” phenomenon. In this res- pect, there is a grovving interest for this subject in recent years. As a nevvly-emerging field, cultural povver is scrutinized vvith the concepts such as hegemony, culture war, symbolic povver or soft povver. While cultural povver has been in the focus of sodology and political Sciences so far, this study has aimed to understand the concept vvith psychological theories and explanations. In accordance vvith this purpose, psychology theories and explanations about the concepts such as povver, inequality, social hierarchies, and social influence have been induded. In addition, another aim of this study is to provide a novel research area for soaal psychology -espedally the literatüre on political psychology. Accordingly, suggestions for future research have been presented.

Keyvvords: Cultural Povver, Povver, Inequality, Social influence.

Giriş

Türkiye siyasetinin son yirmi yılma yansıyan özgün süreç, güç mücadelesi kavramına yeni bir boyut kazandırdı. Tarihsel süreçte, dünyanın çeşitli bölgele­rinde siyasal iktidarı elde edenlerin kendi hinterlantlarında iktidarlarını insan­ların algı, düşünce ve hatta beğenilerini de etkileyecek şekilde kültür alanına genişletme girişimleri yabana olmadığımız bir durumdur. Çin kültür devrimi (Jian, Song ve Zhou, 2006), Bismarck’ın kültür savaşı (kulturkampf; Bora, 2015; Steinberg, 2011) ya da Türkiye Cumhuriyeti inkılaplarını bunlara örnek ola­rak gösterebiliriz. Güç ya da iktidar fenomeninin bu özgün alanını sistematik ve kuramsal olarak irdelemenin anahtarı olacak kavramsal boşluk ise yeni bir kavramın doğuşuna yol açtı: Kültürel iktidar. Bununla birlikte, kavramın sınırları ve kapsamı, üzerinde mutabık kalman tanımlarla henüz çizilmiş olmadığı için; çok disiplinli bu yazın, söz konusu boşluğu yakın komşularından ödünç alınan terimlerle ikame etmeye çalışmaktadır. Bu minvalde kültürel iktidar, zaman za­man “karşı kültüre” üstün gelme çabası şeklinde bir kültürel kutuplaşma; bazen siyasi iktidarın rızaya dayalı bir tahakküm aracı olarak kullandığı hegemonya unsuru; bazen de bir sembolik güç olarak görülmektedir (Çil, 2020).

Diğer yandan bu yeni gelişen alan yazın, analizlerini görece daha makro düzeyden yürütmekte; kültür sahasındaki güç mücadelesine sosyoloji ve siya­set bakış açısıyla kolektif aktörler ya da yöneticiler açısından yaklaşmaktadır. Kültürel iktidar fenomenini sağlıklı anlamak ve anlamlandırmak ise -bütünü eksiksiz görmeyi gerektirdiğinden- ancak sürece çeşitli cenahlardan dahil olan insan rollerinin psikolojik boyutlarım da denkleme dahil etmek ile mümkündür. Bununla birlikte, günümüz dünyasının değişen güç ilişkilerinde ve gruplar arası rekabetin bu özgün zemininde önem kazanan kültürel iktidar kavramı, sosyal psikoloji ya da özelde siyaset psikolojisi alanının da ıskalamaması gereken ko­nular arasındadır.

Tüm bu nedenlerle, bu çalışmada kültürel iktidara ilişkin kavramsal zemin, ilişkili psikolojik süreçler ve kültürel iktidarın psikolojik boyutları irdelenecek ve sonraki çalışmalar için bir yol haritası oluşturulmaya çalışılacaktır.

Kültürel İktidar Nedir?

Kültürel iktidar kavramının psikolojik bir soruşturmasını yapabilmek için öncelikle kavramın sınırlarını ve muhtevasını yansıtan genel bir tanıma sahip olmak gereklidir.

Kültürel iktidar, en kaba haliyle kültürü ve kültürün öğelerini yönetimin bir araa ya da alanı haline getirmek anlamlarına gelecek şekilde tanımlanmaktadır- Kültürel iktidarı anlamak adına kullanılan bakış açılarına göz gezdirdiğimizde genel anlamıyla karşımıza, kültür savaşı, hegemonya, sembolik güç ya da yumuşak güç kavramları çıkmaktadır (Çil, 2020). Bununla birlikte kültürel iktidar bunların hiçbirisi değil ancak bunların hepsidir. Örneğin, kültür savaşı dediği­mizde tarihsel örneklerine bakacak olursak kültürel iktidarın bizatihi kendisini değil onu ele geçirmek için ortaya konan mücadeleyi görürüz. Kültür savaşı, bu B anlamda, karşı kültüre baskın gelme, izlerini silme ya da kendi dünya görüşü­nün, değerlerinin ya da beğenilerinin oluşturduğu kültürün egemenliğini tesis etme çabasıdır.

Hegemonya kavramı ise kültürel iktidarın işlevsel yönüne farklı bir bakış olarak nitelendirilebilir. Günümüz siyasi iklimi feodal yönetim anlayışından bir hayli uzaklaştı ve artık iktidarlar yalnızca baskı ve zorlamaya dayalı tahakkümle sağlanamaz. Kültür, hegemonyayı ayakta tutan sacayaklarından biridir (Artz ve Murphy, 2000). Artz ve Murphy’e (2000: 1) göre hegemonya, “bir sosyal grubun yalnızca diğer önemli sosyal grupların aktif rızasıyla elde ettiği ahlaki, felsefi ve politik li- derlik süreci” olarak tanımlanmaktadır. Hegemonya kavramı denilince akla gelen başat isim Gramsci’dir. Onun tasavvurunda hegemonya denilince zorun yanın­da rızaya dayalı gücüyle de bir bütün olarak iktidarı tesis eden devlet organi- zasyonu akla gelmektedir. Hegemonya, bu iktidarın yalnız zora dayalı olmayan rızaya dayalı yönünün de hesaba katıldığı bir bileşimi işaret eder. Hegemonik yönetimin önemli alanlarından biri de kültürel hegemonyadır (Anderson, 1988; Artz ve Murphy, 2000; Gramsci, 1986; Portelli, 1982; Rahman, 2020).

Bourdieu ise kültürü bir sembolik güç unsuru olarak görür. Marksist ya­zın diliyle -ancak kendi yaklaşımını ondan ayrıştırarak- kültürün de ekonomik ilişkiler kadar çıkarlara dayalı olduğunu ancak bir o kadar da ekonomik iktidar alanından özerk olduğunu vurgular. Kültürel sermaye de tıpkı ekonomik ser­maye gibi eşit dağılmadığı için bir tabakalaşma süreci yaratır ve aynı zamanda ekonomik ve siyasi iktidara, güç ilişkilerine meşruiyet sağladığı için tabakalaş- manın oluşumu ve sürdürülmesine katkı sağlar. Oluşturduğu simgesel sistemle kültür, insanlar arasmda bir iletişim dili olmak rolünü aşarak insanların gerçek­lik anlayışını şekillendiren ve toplumsal hiyerarşilere hayat veren bir tahakküm aracı haline gelir ve muktedir ile hükmettikleri arasmda karşılıklı rızaya dayalı bir meşruiyet mekanizması oluşturur (Swartz, 2011). Bu yönüyle Bourdieu’nun yaklaşımı hegemonya ile yumuşak güç arası bir yerde konumlanır.

Joseph Nye yumuşak güç kavramını sözlüklerdeki klasik güç tanımını ge­nişleterek açıklar. Örneğin Türk Dil kurumu sözlüğünde iktidar, “bir işi yapa­bilme gücü, erk, kudret”; “bir işi başarabilme yetki ve yeteneği” ya da “devlet yönetimini elinde bulundurma ve devlet gücünü kullanma yetkisi” olarak ta- nımlanır (URL 1). Nye (2004: 1-2), gücün “basitçe istediği sonuçları elde ede­bilme becerisi” olarak kullanılan sözlük tanımını biraz daha belirginleştirerek “istediği sonuçları elde edebilmek için diğerlerinin davranışlarını etkileme yete­neği” olarak tanımlar. Diğerlerinin davranışını istenilen yönde etkileme, gücün bilinen anlamıyla sert güç olarak teşvik ve tehditlere dayalı biçimde sağlanması yönünü öne çıkarmaktadır. Böylesi bir güçte sahip olduğunuz kaynaklar ölçü­sünde diğerleri üzerinde emir ve icbar kapasitesine sahipsinizdir ve diğerlerini etkilemek için bazen ödemeler yapar bazen de tehditler gösterirsiniz. Bununla birlikte yumuşak güç basitçe etkiye dayanmaz, aynı zamanda çekim kavramını da gücün unsuru haline getirir. Bazen tehdit ve teşvikler olmadan, diğerlerinin sizin refahınıza, değerlerinize, amaçlarınıza ya da kültürünüze hayran olması ve onu taklit etmesiyle de istendik sonuçlar oluşturulabilir. Böyle bir güç zorlamaya değil rızaya dayalıdır ve çoğunlukla daha az maliyetlidir. Bu anlamda kültür, yumuşak gücün bir aracıdır ya da kaynaklarından biridir ancak tek başına kültü­rel iktidar yumuşak güç anlamına gelmez (Nye, 2004; 2008; 2011).

Bununla birlikte, küresel düzeyde kültürel iktidarın eleştirel bir bakışla kül­türel emperyalizm olarak da adlandırıldığı bir vakıadır. Bu noktada bir başka güç odağının kültürel etkisinden rahatsız olan bireyler ya da daha nesnel ama eleştirel bir bakış açısıyla konuya yaklaşan analistler, kültürel emperyalizm teri­mini daha fazla benimsemektedirler (Nye, 2011; Rahman, 2020).

Tüm bu parçaları birleştirdiğimizde kültürel iktidar, kültürün unsurlarını (sanat, edebiyat, gelenekler, değerler vb.) insan tercihlerini şekillendirmede bir güç kaynağı olarak kullanma; kültürel kaynaklarınızla beğenilerini etkileyerek ve hayranlık uyandırarak insanlarda onların rızasına dayalı bir otorite kurma ve bu amaçla tercih edilen ve beğenilen kültür ürünlerini üreten olma şeklinde tanımlanabilir.

Güç ve İktidarın Psikolojisi

İktidar (power), egemenlik (dominance) ve statü (status) benzer ancak eş anlamlı olmayan terimler olarak birbirlerinden bazı nüanslarla ayrılır (Ellyson ve Dovidio, 1985) ve bu ayrımı Patterson (1983:102) şöyle tarif etmektedir: “Genel olarak, iktidar, başkalarını etkileme yeteneği olarak düşünülebilir. Egemenlik, ya birinin iktidar hiyerarşisindeki göreceli konumuna ya da bir güç çatışmasının özel sonucuna işaret eder. Statü genellikle kişinin sosyal egemenliğini, yani sos­yal hiyerarşideki göreceli konumunu yansıtır”. Tanımların özü, diğerleri üzerin­deki denetim ve hiyerarşik bir düzen vurgusudur. Dolayısıyla denetim arzusu ve eşitsizlik yaklaşımları iktidarı psikolojik açıdan anlamak adına önemlidir.

Güç ve iktidar kavramları psikolojide diğer disiplinlerde olduğu gibi bütün­cül bir alan olarak inceleme nesnesi olmaktan çok farklı bağlam ve ilişkiler içinde denetim arzusu, kaynaklara erişim, motivasyon, etkileme kapasitesi gibi konu­lar üzerinden ilgi görmüştür. Bu nedenle buradan itibaren psikolojide güç ve insan ilişkileri bağlamında alan yazında ortaya konmuş kuram ve araştırmalar­dan farklı parçaları bir araya getirip kompozit ama bütünlüklü bir güç ve iktidar psikolojisi tablosu resmedilmeye çalışılacaktır. Bu minvalde bir güç aracı olarak kültürel iktidarın psikolojik arka planını anlamak için bir zemin elde etmek daha olası görünmektedir.

Güç insan için ne anlama gelir? Buna ilkel düzeyde bir cevap için evrim kuramcıları ve evrimsel psikologlar insanın evrimsel geçmişine atıfta bulunarak gücün hayatta kalmak için daha fazla kaynağa ulaşmak ve nesli devam ettirmek için eş seçme kapasitesini artırmak türünden doğrudan işlevlerine vurgu yap­maktadırlar (Cummins, 1996; Shively, 1985; Van Vugt ve Tybur, 2016; Workman ve Reader, 2004). Bununla birlikte bugünün dünyasının güç ilişkilerini ya da gü­cün getirilerini düşündüğümüzde böyle bir açıklamanın yetersiz kalacağı ve sü­reci kapsamlı olarak anlamaya yardımcı olmayacağı açıktır. Bu noktada, modem insanın hem biyolojik hem de sosyal yönü bir arada düşünülerek güçle ilişkisini anlamak adına birkaç nokta vurgulanabilir.

Güç kavramı psikolojide sıklıkla denetim isteği ya da ihtiyacı olarak ele alın­maktadır. Makro düzeyde iktidarlardan söz ederken de mikro düzeyde bireysel ilişkilerden söz ederken de bireyin temel güdülenmelerinden biri denetim sahibi olmak yani kontrolün elinde olması anlamına gelmektedir. Bunun bir yönü kişi­nin kendi koşullarının denetiminin kendinde olması anlamına gelir ki bir duru­mun ne kadar stres verici olacağını belirleyen temel koşullardan biri budur. Bizim kontrolümüzde olmayan, üzerinde söz sahibi olamadığımız, sonuçlarını belirle- yemediğimiz durumların daha fazla stres verici olduğu çeşitli araştırma bulgu­ları ile desteklenen bir olgudur (bkz. Smith, Hoeksema, Fredrickson ve Loftus, 2017). Diğer yönü ise daha geniş bir denetim arzusunu yani diğerlerinin dav­ranıştan üzerinde de denetim sahibi olmayı işaret etmektedir ki McClelland’ın (1987) güdülenme kuramında tanımlanan ve bazı insan davranışlarının temel belirleyicilerinden olan güdülerden biri de budur. Güce sahip olmak kişinin istediği kaynaklara ulaşmasını, istediği sonuçları elde etmesini güvenli bir bi­çimde sağlayarak onun temel bir ihtiyacım karşıladığından insan için önemlidir (Guinote ve Vescio, 2010).

Gücün Psikolojik Meşruiyeti ve Eşitsizliğin Korunması

Sosyal psikolojide güç içeren kavramlar, genellikle güç arzusu, güçlü hisset­me ve gücün kullanımına ilişkin değer ve inançlar bağlamında kullanılmaktadır (Winter, 2010). Bu sözü edilen bağlamlarda ele alınan kuramlar bir yönüyle eşit­sizliğe bakışı da ele almaktadır. Bu doğrultuda bazı insanlar daha eşitlikçi tu­tum ve değerlere sahipken bazıları dünyayı hiyerarşik olarak algılamak ve gücü olumlamak eğilimindedirler.

Güçle ilişkimizi belirleyen etkenlerden biri de kişilik özellikleridir. Güce olan istek ve arzu her bireyde aynı olmadığına göre bunun bir takım kişilik özellikle­riyle bağlantılı olması şaşırtıcı değildir. Konu ile ilgili çalışmalarda pek çok iliş­kili kişilik özelliğinden söz etmek mümkün olabilir ama temelde öne çıkan kişi­lik yapısı yetkeci kişiliktir (authoritarian personality). Adorno, Frenkel-Brunsvvik, Levinson ve Sanford’un (1950), ırkçılık ve önyargıyı açıklamak üzere önerdikleri bu kişilik yapısı, güç ve sertliğe aşın vurgu ve kendi grubunun ahlaki iktidarına eleştirmeksizin boyun eğme gibi boyutlarıyla hiyerarşiye bakışı da barındırır. Elbette yetkeci kişilik yalnızca güç üzerine bir açıklama değildir ve uç bir kişilik kümesini tarif etmektedir ancak birtakım insanların otoriteyle daha farklı bir iliş­kisi olduğunu düşündürmesi açısından önemlidir. Ayrıca, genel olarak bu kişilik farklılıklarının eşitsizliği meşrulaştırıcı bilişsel eğilimlerle ilintili olduğunu söy­lemek mümkündür. Bunlardan biri de sosyal baskınlık yönelimidir. Sidanius ve Pratto’nun (1999) sosyal baskınlık kuramında (social dominance theory) tarif edilen bu eğilim, toplumun hiyerarşik düzenini onama ve eşitsizlikleri meşru görmeye yatkınlık olarak görülebilir. Sosyal baskınlık yönelimi yüksek bireyler, üstün ve ayrıcalıklı grupların varlığını ve buna mukabil dezavantajlı ve ezilen grupların konumunu normal karşıladıklarından kendi konum ve statülerim koruma ve ar­tırma yönelimli olurlar. Böyle bir zihin yapısı içinde dünya bir nevi “kurtlukta düşeni yemek kanundur” düşüncesiyle algılanmaktadır.

İnceleyin:  Beynimiz Nasıl Öğreniyor?

Güce olan ilgiyi belirleyen bir diğer etken ise değerlerdir. Değerler insan tu­tum ve davranışlarına rehberlik eden çok yönlü içsel normlardır (Rokeach, 1973). Bugün sosyal psikolojide evrensel insan değerlerini inceleyen Schwartz’ın ku­ramında tarif edilen temel insani değerlerden biri de güçtür. Kavramsal tanımı itibarıyla “sosyal statü ve prestij, insanlar ve kaynaklar üzerinde denetim veya hakimiyet” (Sdrvvartz vd., 2012:664) olarak tanımlanan bu değer alanı insanların güce yükledikleri önem ve anlamın bir göstergesidir.

Sistemi meşrulaştırma kuramı (system justification theory; Jost ve Banaji, 1994; Jost, Banaji ve Nosek, 2004) siyaset psikolojisi yazının önceki kuramlarını da göz önüne alarak üç tür meşrulaştırma güdüsü veya eğilimini ayırt eder. Bunlardan ilki olumlu bir benlik imajım geliştirebilmek ve sürdürebilmek için ihtiyaç duyu­lan benliği meşrulaştırmadır. Diğeri, sosyal kimlik kuramında altı çizilen bireyin kendi ait olduğu grubu savunması ve olumlu bir grup imajı için meşrulaştırması anlamına gelen grup meşrulaştırmasıdır. Bunlardan ayrı ve hatta bunlara çelişen üçüncü bir meşrulaştırma biçimi ise sistemi meşrulaştırmadır ki sistemin, düze­nin ya da statükonun iyi, adil, istenir, doğal ve kaçınılmaz olduğu düşüncesiyle meşru görülmesi sürecidir. Sosyal kimlik kuramı ve sosyal baskınlık kuramıyla oldukça yakın olan bu kuram, toplumda dezavantajlı grupların bulunduktan ko­numu içselleştirmelerinden de kısmen sorumlu olan ve bilinç dışı düzeyde gözle­nen mevcut düzenin meşrulaştırılmasına yönelik genel ideolojik bir eğilimin var­lığından söz etmektedir. Ayrıca ilginç bir şekilde bu eğilim bazen statükodan en çok zarar gören kişilerde en güçlü düzeydedir (Jost, Banaji ve Nosek, 2004:881).

Kültürel İktidar Nasıl Çalışır?

Buraya kadar sunulan kuram ve açıklamalar; güç ve iktidarın insan için ne Banlama geldiği, toplumsal hiyerarşilerin nasıl kabul gördüğü ve sürdürüldüğüne ilişkin psikolojik düzlemde bir bakış sağlamaktadır. Bu bakış, kültürel iktidarın  da güç ilişkileri bağlamında hangi psikolojik güdülerle ortaya çıktığını anlamak, yani insanlar neden kültürel iktidarı elde etmeye yönelir? sorusuna cevap bulmak açısından işlevsel olabilir. Bunun yanında söz konusu kuram ve açıklama- I 1ar, kültürel iktidarın ve onun yarattığı hiyerarşik ve sembolik güç ilişkilerinin meşruiyet ve devamlılığı hakkında da fikir vermektedir. Konunun diğer yönüne yani kültürel iktidarın insanlar üzerinde hangi yollarla etki oluşturduğuna bakkığımızda dikkate alacağımız kavram sosyal etkidir.

Zora dayalı iktidar, hükmettikleri üzerinde çoğu zaman istenilen davranış I değişikliklerini elde etse de bu, güce dayalı bir kabulün göstergesi olup zorunlu  olarak bir içselleştirmeyi yansıtmaz. Anne babası istediği için ödevlerini yapan bir çocuk, ebeveynlerinin onu gözetlemediğini bildiğinde bunu yapmayabilir. Samimiyetle ikna olmak ile bir kişi veya gruptan gelen doğrudan ya da dolaylı baskı mucibince kabul arasında sosyal psikoloji açısından belirgin bir ayrım vardır (Hogg ve Vaughan, 2011). Sosyal etkinin çeşitli türleri isteyerek ya da istemeyerek; içselleştirerek ya da kabullenmiş gibi görünerek de olsa bizde bir davranış değişikliği yaratır. Bu etkiler doğrultusunda -yani başka insanların gerçek ya da zihnimizde oluşan etkileriyle- uyma davranışı ortaya çıkar. Özellikle bu uyma­nın bazı türleri gerçek bir onaylama ve içsel kabul barındırmakta, yani kişiler gerçekten inanarak bu etki doğrultusunda davranmaktadırlar. Bu etkinin ise iki temel nedeni vardır. İnsanlar ya başka insanların davranışlarına bakarak yanlış yapmaktan kaçınırlar (bilgilendirici etki) ya da toplum tarafından kabul görme, onaylanma gereksinimi (normatif etki) ile uyma sergilerler (Aronson, Wilson ve Akert, 2012; Hogg ve Vaughan, 2011; Taylor, Peplau ve Sears, 2012). Sosyal ha­yattaki en temel davranışlarımız üzerinde bile geleneklerin, adetlerin, kuralların ve sosyal standartların etkisine dikkat eden Sherif (1936) ilk sosyal etki deneyle­rinden birine imza atmıştır. Otokinetik etki deneyi adı verilen bu deneyde normla­rın oluşumu ve davranışlar üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Karanlıkta duran bir ışık hareket etmese de ediyor gibi görünür ve bu yanılsama otokinetik etki olarak bilinir. Bu fenomenden yararlanan Sherif deneklerden karanlık bir odadaki ışı­ğın ne kadar hareket ettiğini tahmin etmelerini ister. Tek başlarına karanlık bir odada bir dizi deneme ile her defasında tam emin olmaksızın denekler ışığın ne kadar hareket ettiğini kestirmeye çalışmaktadırlar, ikinci aşamada denekler, iki ya da üçlü gruplar halinde bir araya getirilerek aynı denemeler tekrarlanmış ve deneklerden tahminlerini sesli yapmaları istenmiştir. Seri denemelerin sonunda gruptakilerin tahminleri birbirine yaklaşmış ve bir grup normu ortaya çıkmıştır. Daha sonra bireyler tek başlarına tahmin yaparken de bu normları kullanmış yani normları içselleştirmişlerdir. Böylelikle Sherif; normların, belirsiz durum­larda bireylerin davranışları için bir kılavuz olarak ortaya çıktığını göstermiştir.

Sherif deneylerinin ardından Solomon Asch (1951; 1955; 1956), yalnızca be­lirsiz durumlarda değil cevabın “gün gibi ortada olduğu” durumlarda da insan­ların diğer insanların davranışlarına uymayı tercih edebildiğini gösteren meşhur sosyal psikoloji deneylerini gerçekleştirdi. Bu deneylerde deneklere bir standart çizgi ve farklı boylarda üç karşılaştırma çizgisi verildi ve hangisinin standart çiz­giyle aynı boyda olduğunu yanıtlamaları istendi. Aslında cevap kolaylıkla bi­linebilecek türdendi ama grup üyeleri (işbirlikçi denekler) bilerek yanlış cevap verdiğinde deneklerin dikkate değer bölümü gruba uymayı tercih etmişti. Tüm bu sosyal etki deneyleri elbette ki kültürel iktidarın işleyişini anlamak için yapıl­madı ancak kültürün oluşturduğu ve etkilediği normların nasıl ortaya çıktığı ve insanlar üzerinde yarattığı normatif etkinin psikolojik boyutunun ne olduğunu anlamamız açısından oldukça önemlidir. Normatif etkinin gündelik hayattaki yansımaları aslında kültürel iktidarın insanlar üzerinde nasıl etkili olduğunu da açıklamaktadır. Sherif’in dikkatini çeken gelenekler, örf ve adetler gibi top­lumsal normların nasıl oluştuğu ve nasıl işlediği sorusu, günümüz dünyasının küreselleşme, dijitalleşme ve kültürel homojenleşme sürecinde yepyeni boyutlar kazanmaktadır. Gündelik hayatta sözü edilen toplumsal normlardan modaya, geçici popüler olan akımlardan ideal vücut algısına kadar pek çok alanda nor­matif etkileri görmek mümkündür (Aronson ve ark., 2012). Buna göre bir dönem çok popüler olan giyim tarzının bir başka dönem gülünç bulunması ya da günü­müzde sosyal medyada oldukça yaygın olan ve “challenge” olarak adlandırılan akımlar buna örnek gösterilebilir. Sosyal etki olgusundan yola çıkarak kültürel iktidarın insanlar üzerindeki etkisinin, insanların doğru olandan uzak kalmama ve diğerleri tarafından sevilme ve onaylanma ihtiyacı ile ilişkili olduğu düşü­nülebilir. Örneğin, egemen olan kültürün -yani kültürel iktidarın- beğenilerini beğenmediğinizde gruptan ayrılmış oluyor ve bir yönüyle Asch’in deneyinde tüm gruba rağmen aykırı cevap veren insanın yaşadığı durumla karşı karşıya ka­labiliyorsunuz. Diğer yandan, Asch deneylerinde denemelerin hiçbirinde uyma göstermeyen katılımcıların oranının %24 olduğu ve büyük çoğunluğunun ise en az bir denemede uyma göstermediğini düşündüğümüzde, neden kültürün mut­lak iktidarından söz edemediğimizi ya da egemen kültürün neden herkes için aynı normatif etkiyi yaratmadığını anlayabiliriz.

Kültürel iktidarın işleyişi elbette yalnızca sosyal etki ile açıklanamaz. Birçok insanın bu iktidarın birer savunucusu olduğu ya da iktidardaki kültürle özde­şim kurduğu dikkate alındığında sosyal kimlik kuramını (Tajfel, 1978; Tajfel ve Tumer, 1979) dikkate almak yararlı olacaktır. Benlik duygusunun bir yönü de sosyal kimlik edinmektir. İnsanlar sosyal dünyayı çeşitli benzer özellikler teme­linde sınıflandırmalarla algılama eğilimindedirler ve bu sınıflandırmaların ne­ticesinde biz ve onlar aynını doğar. Birey, bu temelde bazı gruplara değer ve anlam yükleyerek özdeşim kurar ve bu gruba aidiyeti üzerinden sosyal kimlik geliştirir. Kültürel iktidara sosyal kimlik penceresinden bakıldığında hâkim bir kültür ve onun bileşenleri ile kurulan özdeşim, kültürel iktidarın kabulü ve içsel­leştirilmesi noktasmda olası bir açıklama olabilir. Özellikle, birden fazla kültürel grubun ve farklı dünya görüşlerinin olduğu ve yukarıda sözü edilen türden kül­tür savaşlarının yaşandığı ortamlarda bir anlamda birden fazla kültürel “sosyal grup” olduğu düşünülebilir. Bu noktada bireyler bu dünya görüşleri ve kültürel değerlerden birine bir özdeşim kurup onu sosyal kimliğinin bir parçası halinde getirebilir. Sosyal kimlik sosyal etki ile de bağlantılıdır. Güç ve otoriteye dayalı bir sosyal etki türü olan itaat kavramının insan hayatındaki konumunu çarpıcı bir şekilde sosyal psikolojinin gündemine getiren Stanley Milgram’ın (1963; 1974) deneyleri, kültürel iktidar fenomeninin anlaşılmasında farklı bir pencereden dik­kate alınabilir. Bu deneylerin bulguları yıllar boyunca hiyerarşik emir komuta zinciri içerisinde gerçekleşen ve insan doğasına yakıştırmakta zorlandığımız birtakım davranışları açıklamada kullanıldı (örn. Aronson vd., 2012; Zimbardo, 2007). Nazi katliamı, Ebu Gureyb cezaevinde olanlar ya da Bosna soykırımı bu örneklerden birkaçıdır. Bununla birlikte Milgram’ın tanımladığı itaat, açık bir emrin varlığını gerektirmekteydi ve iktidarın sosyolojik tanımlarına bakıldığın­da bu bir bakıma zora dayalı güç yani iktidarının bilinen anlamı ile ilintiliydi. Oysa deneylerde açık bir emir yoktu, yalnızca profesör kimliğiyle saygınlık uyandıran bir otorite figürü ve onun emir tanımına uymayan yönergeleri vardı. Bir başka bakış açısından deneyciler aslında rızaları ile deneycinin amaçlarıyla özdeşim kuruyorlar yani bir sosyal kimliği izliyorlardı (Gibson, 2019; Haslam ve Reicher, 2017; Reicher ve Haslam, 2011). Özetle, kültürel iktidarın takipçileri ya da savunucuları da bir sosyal kimlikle özdeşim kurmakta ve bu kimliğin içerdiği değerleri, normları, gelenekleri ya da beğenileri takip etmektedir denilebilir.

Kültürel İktidar ve Propaganda

Kültürel iktidar, tutum değişimi ve propaganda çabalarına nasıl etki eder? i Güç ve saygınlığı yüksek bir kaynaktan gelen mesajların ve propaganda giri-şimlerinin daha fazla tutum değişimine yol açtığı, yani daha ikna edici olduğu bilinmektedir (Kağıtçıbaşı ve Cemalcılar, 2014). Eğer insanları zora dayalı iktidar ile yönetiyorsanız mesajlarınızın etkililiği kültürel iktidara sahip olduğunuzda­ki kadar olmayacaktır. Hovland ve Weiss’in (1951) bir çalışmalarında çeşitli ko­nularda mesajlara maruz kalan insanların bir bölümüne bu mesajın kaynağının itibarlı bir kaynaktan diğerlerine ise düşük itibarlı bir kaynaktan geldiği söylen­miştir. Mesaj itibarlı bir kaynaktan geldiğinde açıkça daha ikna edici olarak bu­lunmuştur. Bu deneyde düşük itibarlı kaynak olarak Sovyetler Birliği’nin resmi yayın organı Pravda kullanılmış ve bu gruptakilere bilginin Pravda’dan alındığı bildirilmiştir. Amerikalılar üzerinde saygınlık ve itibarının olmaması deney so­nuçlarına da yansımıştır. Diğer bir deyişle sahip olduğunuz kitle iletişim araçtan sizi tek başına muktedir kılmamaktadır; aynı zamanda muhatapları nezdinde inandırıcılığı da olmalıdır. Zira propaganda ve algı yönetimi siyasi aktörler için önemli bir hedeftir (Ceng, 2018). Güncel bir örnek olarak Covid-19 pandemi dö­neminde A.B.D. başkanı Donald Trump’m koronavirüsü “Çin virüsü” olarak adlandırması verilebilir (URL 2; URL 3). Hitler (1925) de Kavgam (Mein Kampf) kitabında propaganda amacının insanlara doğruları ya da gerçeğin farklı yüz­lerini objektif olarak göstermek olmadığını; propagandanın tüm gücüyle kendi gerçeklerini anlatacak ve kendi partisine hizmet edecek bir araç olduğunu vur­gulamaktadır. Bu amaçla Naziler gerek radyo, gazete, afiş ve posterler gibi kit­le iletişim araçlarını ellerinde bulundurarak gerekse kültür ve sanat ürünleri ile propaganda üreterek Nazi ideolojisini yaymak ve geçerli kılmak üzere çalıştılar (Jowett ve O’Donnell, 2015). Bu durum Gramsci’nin hegemonya yaklaşımında kültürel iktidarın zora dayalı gücü meşrulaştırma işlevine örnek gösterilebilir.

Kültürel İktidar ve Direniş

Kültürel iktidarın bir yerde güç sahibi olması gönüllü bir süreci çağrıştırır. Bunun uluslararası bir örneği Fransa’da cadılar bayramı kutlanmasıdır. Genellikle Amerika’da kutlanan bir gün olarak bilinen cadılar bayramı (Halloween) Fransız pazarlamacıların kötü giden piyasaya -bilgilendirici sosyal etkiden yararlanarak- buldukları bir çözümdü (Aronson vd., 2012; Cohen, 1997). Bununla birlikte bir başka kültürden gelen etki her zaman gönüllülükle karşılanmayabilir.

Konunun bir diğer yönü daha önce de değinildiği gibi kültürel emperya­lizm meselesidir. Küresel bir kültürel gücün ve onun ürünlerinin bir ülkede ilgi toplaması ve etki sahibi olmasını da yukarıda değinilen süreçlerle açıklamak mümkündür. Kültürel emperyalizme olan tepki ve direnişi anlamak insanların simgesel kaynaklarına verdiği önemi anlamakla mümkündür. Örneğin, gruplar arası önyargıları anlamak adına sıklıkla atıfta bulunulan bütünleşik tehdit kura­mına (Stephan ve.Stephan, 1993; 1996; 2000) göre önyargı ve ayrımcılığın olu­şumunda dış gruptan gelen tehditlere ilişkin algılar önemlidir. Dört olası tehdit tipinden biri olan gerçekçi tehditler grubun fiziksel ve maddi refahına, sağlığına ya da siyasi gücüne yönelik algılanan tehditleri yansıtırken; simgesel tehditler ise dünya görüşüne, yaşam biçimine, kültürüne, değer ve inançlarına yönelik tehdit algılamalarını yansıtmaktadır. Göçmen karşıtı tutumları da oluşturan tehdit al­gılarına bakıldığında gerçekçi tehdit algılarının hemen ardından simgesel tehdit algılarının dış gruba yönelik olumsuz tutumlarla ilintili olduğu görülmektedir (Arslantürk, t.y.). Yani insanlar bir başka kültürün kendi kültürünü bozacağın­dan ya da yozlaştıracağından endişe etmektedir zira gerçekçi kaynaklarla birlik’ te simgesel kaynaklar insanlar için oldukça önemlidir. Kültürel iktidara yönelik direnişi bu bağlamda ele alarak simgesel kaynakların savunulması olarak değer­lendirmek mümkündür.

İnceleyin:  Kültür

Diğer taraftan kültürel emperyalizm ya da küresel kültürel iktidarın meş­ruiyeti ve sürdürülmesini güce ve eşitsizliğe dair yukarıda sözü edilen kuram ve açıklamalarla anlamak mümkündür. Sistemi meşrulaştırma kuramı makro düzeyde düşünüldüğünde küresel hiyerarşik sistem içinde üst sıralarda olan ülkelerin kültürünün belirli bir ülkenin sınırları içinde de cazibe kazanması -ve kültürel iktidara ulaşması- bu gücün tanınması ve kabullenilmesi ile kolaylaş­maktadır. Kültürel iktidarın etkilediği bireyler, iktidardaki gücün ayrıcalıklı ko­numunu kabul etmekte ve hatta sosyal kimlik kuramından da hatırlayacağımız üzere onunla özdeşim kurarak iç grup haline getirmektedir. Öyle ki güçlü olanın kültürünü yüceltip, alışılageldik yerel kültürün ve onun dil, gelenek, sanat ve edebiyat eserleri gibi bileşenlerinin küçümsenmesi durumuna kadar uzanabilen bir sürece doğrudan katkı yapmaktadır.

Sonuç

Tüm bu bilgiler, psikoloji açısından kültürel iktidarın anlaşılması için özet ve yüzeysel bir bakış sunmaktadır. Bununla birlikte kültürel iktidarın psikolojik yönleri elbette bunlarla sınırlı değildir. Kültürel iktidarın belirleyicileri, kültü­rel iktidarın kazanılması, korunması, el değiştirmesi, kültür savaşları ve kültürel iktidarın sonuçları çok yönlü psikolojik açıklamalarla daha ayrıntılı olarak ir­delenebilir. Ayrıca, bu makalede kültür kavramının psikolojideki yerine ilişkin kökten bir analize girişilmemiş yalnızca kültürel iktidara odaklanılmıştır. Güç ve etki bağlanımda kültürel iktidara psikoloji bilimi açısından bir analiz amacım gütmekte olduğundan söz konusu bağlamlar ve ilgili kavramlarla sınırlandırıl­mıştır. Bununla birlikte, kültür geniş kapsamlı düşünüldüğünde, bireyci ya da toplulukçu kültürler açısından kültürel iktidara bakışta olası farklılıklar, kültür­leşme süreçleri ya da kültürün öğrenilmesi gibi kültüre ilişkin birçok konu ve kavram kültürel iktidarın özgün bir yönünü açıklamada işlevsel olabilir.

Peki, kültürel iktidarı psikoloji araştırmalarında ele almak neden önemlidir? Buna iki yönlü yanıt verilebilir. Birincisi, şimdiye kadar kültürel iktidarı makro düzeyde ele alan sosyoloji ve siyaset bilimi disiplinlerinin resmettiği kültürel ik­tidar tablosunu zenginleştirmek ve bu makro düzeyli bakış açışım tahkim etmek­tir. İkincisi psikoloji disiplini açısından güç ve iktidar ilişkilerine birey düzeyinde bakabilmek -özelde siyaset psikoloji yazım için- zenginlik ve geniş bir araştır­ma alanı anlamına gelmektedir. Belki bu iki amacın bir kombinasyonu kültürel iktidarın çok disiplinli olarak betimlenmesi şeklinde ifade edilebilir. Örneğin, kültürel iktidarın birey düzeyinde çalışılması kültürel iktidar ve bireysel farklılıklar konusunu daha fazla öne çıkarmaktadır ancak bu çalışmanın temel amacı doğrultusunda bundan sınırlı düzeyde söz edilmiştir, beriki çalışmalar kültürel iktidar ile ilişkilerde bireysel farklılıklara ilişkin görgül bulgular ortaya koyabilir. Zira kültürel iktidara tek disiplinli ve tek boyutlu bir bakış büyük resmi görmeye engeldir. Büyük resmi görmek ise Bourdieu’ya göre hayatın tam da merkezin­de olan, kültürel ve sanatsal zevklerden yeme içme alışkanlıklarına, kültürün ve günlük yaşamın pratiklerine uzanan ve toplumsal ayrımları keskinleştiren güç mücadelelerini anlamakla mümkündür. Bunun içinse bireyler, gruplar ve kurumlar düzeyindeki güç ilişkilerini anlamaya çalışmak gerekir. Bilhassa bu güç ilişkilerinin içindeki insan eylemine yön veren temel güdülenmeler ve dış­sal nedenler Bourdieu için de ilgi konusu olmuştur (Swartz, 2011). Bu minvalde, kültürel iktidarın çeşitli psikolojik değişkenlerle ilişkisini irdeleyen ve bu amaçla kapsamlı modeller öneren çalışmalar alana özgün bir katkı anlamı taşıyacaktır.

Sosyoloji Divanı Dergisi – Kültürel İktidar Sayısı

Kaynaklar

Adorno, Theodor W., Frenkel-Bnınswik, Else, Levinson, Daniel J. ve Sanford, R. Nevitt (1950). The Authoritarian Personality, New York: Harper & Brothers.

Anderson, Perry (1988). Gramsci: Hegemonya, Doğu/Batı Sorunu ve Strateji, (Çev. Tank Günersel), İstanbul: Alan Yayıncılık.

Aronson, Elliot, Wilson, Timothy D. ve Akert, Robin M. (2012). Sosyal Psikoloji, (Çev. Okhan Gündüz) İstanbul: KaknüsYayınlan.

Arslantürk, Gökhan (t.y.). Sosyal Medyadaki Göçmen Karşıtı Tutumların Bütünleşik Tehdit Kuramı Çerçevesinden İncelenmesi, Yayınlanmamış Araştırma Raporu.

Artz, Lee ve Murphy, Bren O. (2000). Cultural Hegemony in the United States, Thousand Oaks: Sage.

Asch, Solomon E. (1951). “Effects of Group Pressure upon the Modification and Distortion of Judgments”, Groups, Leadership and Men (Ed. H. Guetzkow), Pittsburgh, PA:Camegie Press, 177-190.

Asch, Solomon E (1955). Opinions and Social Pressure, Scientific American, C. 193, S.5, 31-35.

Asch, Solomon E. (1956). Studies of Independence and Conformity: I. A Minority of One Against A Unanimous Majority, Psychological Monographs: General and Applied, C. 70, S. 91-70.

Bora, Tanıl (2015). “28 Şubat ve Kulturkampf’, https://www.birikimdergisi.com/hafta- lik/1397/28-subat-ve-kulturkampf, Erişim tarihi: 30.04.2020

Ceng, Emine (2018). Algı Yönetimi Aracı Olarak Twitter Kullanımına İlişkin Siyasal Bir Analiz, Erciyes İletişim Dergisi, C.5, S.4, 663-689.

Cohen, Roger (1997). “Paris Journal; AH-lo-een: An American Holiday in Paris?” New York Times, S. Al, 1. https://www.nytimes.com/1997/10/31/world/paris-joumal-ah-lo-e- en-an-american-holiday-in-paris.html’den alınmıştır (Erişim tarihi: 04.05.2020).

Cummins, Denişe D. (1996). Dominance Hierarchies and the Evolution of Human Reasoning, Minds and Machines, C. 6, S.4,463-480.

 

Çit Hüseyin (2020). Kültürel İktidar: Kavramlar, Kuramlar ve Tartışmalar, Sosyoloji Divanı, S. 15,11-34.

Ellyson, Steve L. ve Dovidio, John F. (1985). “Power, Dominance, and Nonverbal Behavior:

Basic Concepts and Issues”, Power, Dominance, and Nonverbal Behavior, (Ed. Steve L. Ellyson, ve John F. Dovidio). New York: Springer-Verlag, 1-27.

Gibson, Stephen (2019). Obedience without Orders: Expanding Social Psychology’s Conception of ‘Obedience’. British Journal of Social Psychology, C. 58, S. 1,241-259.

Gramsa, Antonio (1986). Hapishane Defterleri, (Çev. Kenan Somer), İstanbul: Onur Yayınevi.

Guinote, Ana ve Vescio, Theresa K. (2010). “Introduction: Power in Social Psychology”, The Social Psychology of Power (Ed. Ana Guinote ve Theresa K. Vescio). New York: Guilford Press, 1-16.

Haslam, S. Alexander ve Reicher, Stephen D. (2017). 50 Years of “Obedience to Authority”: From Blind Conformity to Engaged Followership, Annual Review of Law and Social Science, C. 13, S.l, 59-78.

Hitler, Adolf (1925). Mein Kampf, Boston: Houghton Mifflin.

Hogg, Michael A. ve Vaughan, Graham M. (2011). Sosyal Psikoloji (2. Baskı), (Çev. İ. Yıldız ve A.Gelmez), Ankara: Ütopya Yayınevi                                                                                                        ।

Hovland, Cari I. ve Weiss, Walter (1951). The Influence of Source Credibility on Communication Effectiveness, Public Opinion Quarterly, C. 15, S.4,635-650.

Jian, Guo, Song, Yongyi ve Zhou, Yuan (2006). Historical Dictionary ofthe Chinese Cultural Revolution, Lanham: The Scarecrow Press.

Jost, John T., Banaji, Mahzarin R. ve Nosek, Brian A. (2004). A Decade of System Justification Theory: Accumulated Evidence of Conscious and Unconsdous Bolstering of the Status Quo, Political Psychology, C. 2, S. 6,881-919.

Jost, John T. ve Banaji, Mahzarin R. (1994). The Role of Stereotyping in System-justification and the Production of False Consciousness, British Journal of Social Psychology, C. 33, S. 1,1-27.

Jowett, Garth S. ve O’Donnell, Victoria (2018). Propaganda & Persuasion (6th ed.), Thousand Oaks: Sage.

Kağıtçıbaşı, Çiğdem ve Cemalcılar, Zeynep (2014). Dünden Bugüne İnsan ve İnsanlar: Sosyal Psikolojiye Giriş (16. Bas.), İstanbul: Evrim Yayınevi.

McClelland, David C. (1987). Human Motivation, Cambridge: Cambridge University Press.

Milgram, Stanley (1963). Behavioral Study of Obedience. The Journal of Abnormal and Social Psychology, C. 67, S.4, 371-378.

Milgram, Stanley (1974). Obedience to Authority: An Experimental View. New York:

Harper & Row.

Nye, Joseph S. (2004). Soft Power: The Means to Success İn World Politics, New York: Public Affairs.

Nye, Joseph S. (2008). The Powers to Lead, Oxford: Oxford University Press.

Nye, Joseph S. (2011). The Future ofPower, New York: Public Affairs.

Patterson, Miles L. (1983). Nonverbal Behavior: A Functional Perspective, New York: Springer-Verlag,

Portelli, Hugues (1982). Gramsci ve Tarihsel Blok (Çev. Kenan Somer), Ankara: Savaş Yayınlan.

Rahman, Harisur (2020). Consuming Cultural Hegemon: Bollywood in Bangladesh, Chain: Palgrave Macmillan.

Reicher, Stephen ve Haslam, S. Alexander (2011). After Shock? Towards A Social Identity Explanation of The Milgram “Obedience” Studies, British Journal of Social Psychology, C.50, S. 1,163-169.

Rokeach, Milton (1973). The Nature ofHuman Values. New York: The Free Press.

Schvvartz, Shalom H., Cieciuch, Jan, Vecchione, Michele, Davidov, Eldad, Fischer, Ronald, Beierlein, Constanze vd. (2012). Refining the Theory of Basic Individual Values, Journal of Personality and Social Psychology, C. 4, S. 103, 663-688.

Sherif, Muzafer (1936). The Psychology of Social Norms, New York: Harper & Brothers Publishers.

Shively, Carol (1985). “The Evolution of Dominance Hierarchies in Nonhuman Primate Society”, Power, Dominance, and Nonverbal Behavior, (Ed. Steve L. Ellyson, ve John F. Dovidio), New York: Springer-Verlag, 67-87.

Sidanius, Jim ve Pratto, Felicia (1999). Social Dominance: An Intergroup Theory of Social Hierarchy and Oppression. Cambridge: Cambridge University Press.

Smith, Edward E., Hoeksema, Susan N., Fredrickson, Barbara L. ve Loftus, Geoffrey. R. (2017). Atkinson ve Hilgard, Psikolojiye Giriş, (14. Ed., Çev. Öznur Öncül ve Deniz Ferhatoğlu), Ankara: Arkadaş Yayınevi.

Steinberg, Jonathan (2011). Bismarck: A Life, Oxford: Oxford University Press.

Stephan, Walter G. ve Stephan, Cookie W. (1993). “Cognition and Affect In Stereotyping: Parallel Interactive Netvvorks”, Affect, Cognition, and Stereotyping: Interactive Processes In Group Perception, (Ed. Diane M. Mackie ve David L. Hamilton), San Diego: Academic Press. 111-136.

Stephan, Walter G. ve Stephan, Cookie W. (1996). Predicting Prejudice, International Journal of Intercultural Relations, C. 20, S.3/4,409-426.

Stephan, Walter G. ve Stephan, Cookie W. (2000). “An Integrated Threat Theory of Prejudice”. Reducing Prejudice and Discrimination (Ed. Stuart Oskamp), Mahwah, NJ: Lavvrence Erlbaum, 23-45.

Swartz, David (2011). Kültür ve İktidar: Pierre Bourdieu’nün Sosyolojisi, (Çev. Elçin Gen), İstanbul: İletişim Yayınlan.

Tajfel, Henri (1978). “Social Categorization, Social Identity and Social Comparison”, Differentiation Between Social Groups: Studies in The Social Psychology of Intergroup Relations, (Ed. Henri Tajfel), London: Academic Press, 61-76.

Tajfel, Henn, ve Tumer, John C. (1979). “An Integrative Theory of Social Conflict”, The Social Psychology of Intergroup Relations, (Ed. VVilliam Austin ve Stephen Worchel), Califomia: Brooks/Cole, 33-47.

Gökhan Arştanım*.

■ Taylor, Shelley E., Peplau, Letitia A. ve Sears, David O. (2012). Sosyal Psikoloji (3. Baskı), (Çev. Ali Dönmez), Ankara: İmge Kitabevi.

■ Van Vugt, Mark ve Tybur, Joshua M. (2016). “The Evolutionary Foundations of Status Hierarchy”, The Handbook of Evolutionary Psychology (2nd ed.), (ed. David M. Buss), Hoboken: VViley, 788-809.

| VVinter, David, G. (2010). “Power İn The Person: Exploring the Motivational Underground Of Power”, The Social Psychology Of Power, (Ed. Ana Guinote ve Theresa K. Vescio). New York: Guilford Press. 113-140.

Workman, Lance ve Reader, Will (2004). Evolutionary Psychology: An Introduction, Cambridge: Cambridge University Press.

ıZimbardo, Philip (2007). Şeytan Etkisi, (Çev. Canan Coşkan), İstanbul: Say Yayınlan.

URL 1: https://sozluk.gov.tr/, Erişim tarihi: 01.05.2020.

URL 2: https://www.aa.com.tr/en/americas/trump-chinese-virus-counter-strategy-aga- inst-china/1785215, Erişim tarihi: 03.05.2020.

URL 3: https://www.ntv.com.tr/dunya/trump-cin-virusu-demenin-irkcilik-oldugunu-du- sunmuyorum,GfzFrJvFMEqy41zvUqqxrg, Erişim tarihi: 03.05.2020.

[1] 2003’te Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık önderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetlerinin Irak’a girerken bu işgali “Irak’ı özgürleştirme operasyonu” ve “demokrasi getirme girişimi” olarak isimlendirmeleri söz ettiğimiz meşrulaştırmaya dikkat çekici bir örnektir.

[2] Bu konuda Jack Good/nin (2019) Rönesanslar kitabına ayrıntılı bilgi için bakabilirsiniz: Goody, Jack (2019). Rönesanslar, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan.

’ Bu konuda Prof. Dr. Fuat Sezgin’in “İslam Bilim Tarihi” konusundaki çalışmalarına bakabilirsiniz.

[4] Dr. Öğr. Üyesi, Selçuk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü, gokhan_arslanturk@hotmail.com. ORCID: 0000-0001-9145-120X.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir