Şefaat Hakkında
Şefaat: “Onun izni ile olmaksızın nezdinde kim şefaat edebilir?” buyruğunda mübteda olarak merfudur. de onun haberidir. O ise ın? sıfatıdır. Bedel de kabul edilebilir. Zâid olduğu da kabul edilebilir.
Bu âyet-i kerîmede yüce Allah´ın dilediği kimselere şefaat izni vereceği belirtilmektedir. Bunlar ise peygamberler, alimler, mücahidler, melekler ve bunların dışında Allah´ın kendilerine ikramda bulunduğu ve şereflendirdiği kimselerdir. Ayrıca bunlar ancak Allah´ın razı olacağı kimselere şefaat edebileceklerdir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Onlar ancak O´nun razı olacağı kimselere şefaat edebilirler.” (el-Enbiya, 21/28)
İbn Atiyye der ki: Zahir olan şu ki: İlim adamları ve salih kimseler cehenneme varmayan fakat iki mevki arasında (cennet ile cehennem arasında) bulunan kimseler veya cehenneme varıp da salih amellerde bulunan kimseler hakkında şefaat edebileceklerdir. Buharî´de de: “Allah´ın görüleceğine dair diğer rivayetler” unvanlı bir bâb´da şöyle denilmektedir: Mü´minler şöyle derler: Rabbimiz, kardeşlerimiz bizimle birlikte namaz kılıyor, bizimle birlikte oruç tutuyorlardı. Bu ise yakınlığı olanlar hakkında bir şefaattir. Nitekim cennet kapısında yere/yapışıp kalmış küçük çocuğun şefaati de böyle olacaktır.
Bu tür şefaat ancak akrabaları ve tanıdıkları kimseler hakkında olur. Peygamberler ise iman dışında herhangi bir akrabalık ve tanıma sebebi olmaksızın, birtakım günahlar sebebiyle asi olan ümmet fertlerinden cehenneme gitmiş kimseler hakkında şefaat edeceklerdir. Bundan sonra ise rahmetlilerin en merhametlisinin günahlara batmış, hatalara bulanmış ve peygamberlerin şefaatlerinin haklarında etkili olmadığı kimselere yapacağı şefaat kalır. Muhammed (sav)´ın hesabın daha çabuk görülmeye başlanması için yapacağı şefaat ise ona has bir şefaattir.
Derim ki: Müslim, Sahih´inde şefaatin keyfiyetini doyurucu bir şekilde açıklamış bulunmaktadır. Sanki o (İbn Atiyye) -Allah´ın rahmeti üzerine olsun- bu bölümü ve şefaat edeceklerin cehenneme girip oradan azabı hak etmiş birtakım kimseleri çıkartacaklarına dair ifadeleri okumamış gibidir. Buna göre mü´minlerin iki türlü şefaatlerinin olması uzak değildir: Birisi cehenneme ulaşmamış kimseler hakkındaki şefaatleri, diğeri ise cehenneme ulaşmış ve oraya girmiş kimseler hakkındaki şefaatleri. Allah bizi oradan muhafaza buyursun.
Müslim, Ebu Said el-Hudrî yoluyla gelen hadis-i şerifte şunları zikretmektedir: “… daha sonra cehennemin üzerine köprü kurulur ve artık şefaat helal olur (Köprüden geçecek olanlar) derler ki: Allah´ım esenlik ver, Allah´ım esenlik ver.” Ey Allah´ın Rasûlü, köprü dediğin nedir, diye sorulunca şöyle buyurur: “Oldukça kaygan ve kaydırıcıdır. Orada çekip alan kancalar, askılar ve es-sa´dân denilen dikencikleri bulunan Necid´de olan bir diken (kanca) vardır. Mü´minler (köprünün üzerinden) göz açıp kırpmak gibi, şimşek gibi, rüzgar gibi, kuş gibi, en iyi atlar ve develer gibi (üzerinden) geçerler. Kimisi afiyetle kazasız belasız kurtulur. Kimisi ise yaralı olarak serbest bırakılmış olur. Kimisi ise cehennem ateşine yüzüstü yıkılır.
Nihayet mü´minler cehennemden kurtulunca nefsim elinde olana yemin ederim ki, kıyamet gününde cehennemde bulunan kardeşleri için mü´minlerden hakkın alınması hususunda Allah´a sizden daha çok yalvarıp yakaracak kimse yoktur. Derler ki: Rabbimiz, bizimle birlikte oruç tutuyor, namaz kılıyor, haccediyorlardı. Onlara: Tanıdığınız kimseleri çıkartın, denilir. Bunun üzerine onların suretleri cehenneme haram kılınır. Cehennemden pek çok kimseyi çıkartırlar. Ateş kimisinin bacaklarının ortasına kadar, kimisinin dizkapaklarına kadar varmıştır.
Sonra şöyle derler: Rabbimiz, orada bize kendisini çıkartmak üzere emrettiğin bir kimse kalmadı. Aziz ve celil olan Allah buyurur ki: Dönünüz kalbinde bir dinar ağırlığı kadar hayır namına bulduğunuz kimseleri de çıkarınız. Yine bunun üzerine pek çok kimseyi çıkarırlar. Sonra da şöyle derler: Rabbimiz, bize çıkartmamızı emrettiklerinden herhangi bir kimse bırakmadık. Sonra yine buyurur: Dönünüz, kalbinde hayır adına bir dinarın yarısı ağırlığınca bulduğunuz kimseyi çıkartınız. Yine pek çok kimseyi çıkartırlar.
Sonra derler ki: Rabbimiz, orada bize emrettiğin kimselerden kimseyi bırakmadık. Sonra yine buyurur: Geri dönünüz, kalbinde hayır namına zerre ağırlığınca bulduğunuz kimseyi çıkartınız. Yine pek çok kimseyi çıkartırlar. Sonra derler ki: Kabbimiz, orada hayır diye birşey bırakmadık.” Ebu Sa-id şöyle dermiş: Eğer bu hadis-i şerifi işittiğim hususunda beni tasdik etmiyor iseniz, o vakit dilerseniz yüce Allah´ın şu buyruğunu okuyunuz: “Muhakkak Allah zerre ağırlığı kadar zulmetmez. Eğer bir iyilik olursa onu kat kat artırır ve karşılığında kendi lütfundan büyük bir mükâfat verir.” (en-Nisâ, 4/40); “Yüce Allah buyurur ki: Melekler şefaat etti. Peygamberler şefaat etti, mü´minler şefaat etti, geriye Erhamü´r-Rahimin´den başka (şefaat edecek) kimse kalmadı. Bunun üzerine cehennemden bir avuç alır ve oradan hayır namına hiç birşey amel etmemiş ve kömüre dönüşmüş bir topluluk çıkartır.” Ve daha sonra da hadisin geri kalan kısmını zikreder.
Enes´in Peygamber (sav)den rivayet: ettiği hadisi de şöylece zikreder: “… Derim ki: Rabbim, la ilahe illallah diyen kimseler hakkında bana (şefaat için) izin ver. O, bu sana ait değildir, der. İzzetim, kibriyam, azametim ve ceber-rutum hakkı için la ilahe illallah diyen kimseyi mutlaka çıkartacağım.”
Ebu Hureyre (r.a) yoluyla gelen hadiste de Hz. Peygamber´in şu buyruklarını nakleder: “.. nihayet kullar arasında hüküm vermeyi bitirip rahmetiy-le cehennemliklerden çıkarmayı murad ettiğini çıkarmak dileyeceğinde meleklere: Cehennemden Allah´a hiçbir şeyi şirk koşmayan ve yüce Allah´ın la ilahe illellah diyenler arasından merhamet buyuracağı kimseleri çıkarmalarını emreder. Melekler bunları cehennemde tanıyacaklardır. Secdenin izlerinden onları tanıyacaklar. Ateş, Âdemoğlunu secde izleri bulunan yerler hariç yer. Allah ateşe secdenin iz bıraktığı yerleri yemeyi haram kılmıştır.” Hadisi uzun uzadıya kaydeder.
Derim ki: İşte bu hadis-i şerifler mü´minlerin ve başkalarının meselâ, peygamberler şefaatinin cehenneme girmiş ve orada yer etmiş kimseler hakkında sözkonusu olacağını göstermektedir. Allah bizi onun azabından muhafaza buyursun. İbn Atiyye´nin: “Cehenneme henüz ulaşmamış., veya ulaşmış da..” şeklindeki sözlerini başka birtakım hadislerden almış olması ihtimali vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah´tır.
İbn Mace de Sünen´inde Enes b. Malik´ten şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: “Kıyamet günü insanlar -(hadisin ravile-rinden İbn Numeyr ise cennet ehli- demiştir) saflar halinde dizilirler. Cehennem halkından birisi bir diğerinin yanından geçer, ona der ki: Ey filan, hani bir gün su istemiştin de ben de sana bir içimlik su vermiştim; hatırlamaz mısın? Buna şefaat eder.
Yine bir adam birisinin yanından geçer ve ona: Hani bir gün sana abdest almak üzere yardımcı olduğumu hatırlamıyor musun? der, o da ona şefaatçi olur. -İbn Numeyr dedi ki-: Ey filan der, hani bir gün beni şu şu ihtiyaç için gönderdiğini ben de senin o ihtiyacın için gittiğimi hatırlamıyor musun der, o da ona şefaat eder.” Peygamberimiz Muhammed (sav)´ın şefaatlerine gelince; bunun hakkında farklı görüşler vardır. Bunların üç tane, iki tane olduğu söylendiği gibi beş tane olduğu da söylenmiştir. Buna dair açıklamalar yüce Allah´ın izniyle Subhan (İsra) Sûresi´nde (17/79. âyet 3- başlıkta) gelecektir. Ayrıca buna dair açıklamalarımızı “et- Tezkire” adlı eserimizde yapmış bulunuyoruz. Allah´a hamdolsun.
İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları:cilt:3