Pazar, ürettiği mutsuzluktan beslenir.
Zygmunt Bauman
Beden, hakkındaki tüm takdirin taşıyıcısı olan bireyin omuzlarındaymış gibi göründüğü, ancak işin iç yüzünde küresel ağlarca kumanda edilen politik bir projedir. Her an pazarlanmaya hazır olan bu proje, öldürdüğü Tanrı’nın yerine kendi Ben’ini ikame eden modern bireyin kendi başına seçtiğini sandığı şeyleri de tayin eder. Proje olarak bedenin etrafında hissedilen her arzu yöneliminin içten gelen bir duygulanımdan ziyade dış-dünyaca güdü(m)lenmiş kurgusallık içerdiğini söylemeye çalışıyorum. Bu açıdan beden, birçok sektörü bir araya toplayan bir çeşit endüstriyel hammaddedir de. Bu hammaddenin sürekli risk ve tehdit faktörleri karşısında her dem göz önünde tutulması, korunması ve düzenlenmesi gerektiği fikri tekrar edilir. Ben’in sonsuzluğa erme özlemi, ölmeye ayarlı genlerin sonu gelmez yenilenişine tabidir. Bedenin sağlık sektörüyle büyümesi ve beraberinde onu kozmetik ve estetik gibi yan dallarıyla geliştirmesi biraz da bununla ilgilidir.
Yeni ürünler ve yeni ürünlerin mimlediği yeni başlangıçlar, bedenin sağlık ve güzellik otoritelerince salık verilen formüllerine dayandırılır. Endüstrinin ürettiği bozukluk ve eksiklik vehimleri projenin satış motivasyonu ve beden pazarının varlık sebebidir. En fazla medya üzerinden üretilen bu yapay takmalar halkası, beden pazarının can damarıdır. Bu noktada her kürün, bilinç düzeyinde farklı bir virüse neden olduğu öne sürülebilir. Bir sonraki adımda gelişen ve medyatikleşen sağlık stratejileri ve deva önerileri hastalık kültürünü yeniden üretir. Üstelik modernitenin kutsayageldiği bilgi toplumunun aydınlanmış üyelerinin daha iyi ve daha hür bireyler olmaktan her geçen gün daha fazla uzaklaşıyor oluşu da bu ikircikli duruma diğer bir örnektir.
Bireyin verili ve somut bedeni, günümüzde belli bir çözünürlük zemininde esnek ve nihayetsiz bir kimliğin içinde erimekte ve buharlaşmaktadır. Çağın parolası olan esneklik,[1] beden projesinin özüdür. Tüm değişken koşullara adapte olmanın ve farklı çevrelerce onaylanmanın olmazsa olmazı, yerleşik ve ilkeli bir kimlik portresine sahip olmaktan çıkarak, tıpkı dijital fotoğraflar gibi her an yeniden biçimlendirilebilir geçişkenliğe haiz olmaktır. Durmak yalnızca geride değil; dışarıda da kalmaktır. Beğenilenler çemberinin dışında kalmak, modern bireyin başına gelebilecek en korkunç felakettir. Bu nedenle kullanıcısına uyum ve aidiyet ruhunu aşılayan maskeler,[2] kolayca takılıp atılabilir birer kimlik uzantısı olarak işlev görür. Beden yalnızca içinde yaşadığımız ve kendisiyle düşündüğümüz bir dışsallık değil;[3] modern kimliğin de içinde eridiği ve şekil bulduğu öğütücü bir potadır artık.
“Günümüz akışkan modern temsilinde, bir varlığa ait olmak, ille de kınanmaya ve baskıcı tedbire neden olmadan, eş zamanlı ve neredeyse her çeşit tertiple başka varlıklara da ait olunarak da paylaştırılabilir ve uygulanabilirdir” der Bauman.[4] Gerçek kimlikler kolay-atılabilir, değiştirilebilir, yenilenebilir değildir. İstenen esneklikle birlikte her an yeniden formüle edilebilir kurgusal kimlik ise hiçbir kalıcı bağı olmayan ve her şey olmaya müsait “biyolojik çözünürlük” niteliğini[5] temin eden günümüz proje- bedeninde somutlaşır. Bu beden, tasarrufunun sahibinden de devralındığı, trend esintilerinin etkisiyle kontrolsüzce salman ve belli bir menzil ufku da olmayan dolgulu bir müsveddedir artık.
Beden, içinde maskelerin değiştirildiği bir tür deneme kabini gibidir. Ne var ki, her deneme yeni bir uygunsuzluk farkındalığı ve hayal kırıldığı ihtimaline gebedir. Böyle olduğu için çoklu-kimlik ve çapraşık-ilişki ağlarının lime lime ettiği beden tasavvuru, kurtulması müşkül bir heyula gibi modern kültüre özgü psişik tıkanıklıkları, manevi iç sıkıntılarını ve şahsiyet buhranlarını tahrik eder. Değiştirilebilir maskelerin gerisinde yaşayan kişi böylece kendiliğinin ve toplumsal ilişkilerine yön veren ilkesel değer yargılarının aşındığı algılayamayacak kadar düşünce ekseninden ayrılır. Göründüğü gibi ve göründüğü kadar var olacağı empoze edilen modern birey, bu nedenle ne kadar çok ve ne kadar iyi görünmek istese, o kadar hissizleşir ve hiçleşir. Tıpkı bir oyun hamuru gibi üzerinde oynanan beden, idealize edilen ve topyekûn benimsenecek bir benlik arayışının imkânsızlığını ima eder. Zira her başarısız deneme, hep daha etkili olduğu varsayılan yeni denemeleri -dolayısıyla yeni masrafları gerekli ve geçerli kılar.
Bir zamanlar din adamlarına duyulan hürmet ve teslimiyetin benzerini bugün bizzat müşahede eden beden uzmanları, salık verdiği veya sakındırdığı kürleri, haptan ve gıdaları belli bir sirkülasyon içinde yeniler. Dün hararetle önerilenler bugün ansızın rafa kaldırılır. Bu arada yer yer öncekilerle de çelişen ‘yeniklenmiş listeler illüzyonistleri aratmayan hız ve izleyicilerinin coşkusuyla birleşerek öne çıkarılır. Modern birey ise kendisine ayma tutan toplumsal normlardan taşan fazlalıklarını aldırmanın, daha narin görünüp albeni oluşturmanın yollarını arama konusundaki istikrarını sürdürür. Projenin bu aşamasında yeni mucizevi losyonlar, vücudun her yerini çalıştıran ekipmanlar, az günde çok kilo verdiren diyetler ve o diyetlerin içeriklerini dolduran organik mahsuller vitrine taşınır.
Beden tabanlı pazarın bir diğer özelliği de imajın böylece vitrinde -yani kolay erişilebilir bir uzaklığa yerleştirilmiş olmasıdır. Fakat zahmetsiz-sahiplik ve anlık el değiştirmeler, bedenin değerini de küçültür. Onu tümüyle dünyevileşmiş bir alışveriş nesnesine dönüştürür. Beden anlamın derinliğine değil; verilerin sayılabilir sınırlılığına indirgenir. Ruhsal arınmanın enstrümanı olmaktan çıkarak; mide küçültme operasyonları veya sıradışı hapların evrenine sıkıştırılır. Bedenin sentetikleşmesi, ona dair çözüm arayışlarının da akıl-dışılaşmasına eşlik eder. Oysa endüstrileşmiş proje olarak beden üzerinde yürütülen mücadelenin hiçbir zaman mutlak bir galibi olamayacaktır.
Bu sonu gelmez mücadele, Byung-Chul Han’ın kavramsallaştırdığı gibi “yapabilirim” mottoları eşliğinde performans sergileyen modern bireyin en temel karakteristiğidir.6 Buna göre ayrıksı bir öteki’den çok, kendisiyle savaşan performans öznesi, “her şeyin mümkün olduğu” söylenen bu çağda obsesif huzursuzluk nöbetlerine duçar olur. Mental açıdan güçten düşmüş ve tüketim heyecanım kaybetmiş birey, pazann en arzulamadığı modeldir. Bu nedenle beden politikaları sık sık terapi ve motivasyon seanslarıyla pekiştirilir. Bedene, bedenle, bedene rağmen ve beden için geliştirilen her çıkar yol, geçici de olsa farklı ve fakat hepsi bir diğeriyle bütünlük arz eden hazır paketlere iliştirilir. Bu noktada en değişmez kaide, paketi hazırlayanın ehil- kurtarıcı, muhatabın ise yetersizliğini idrak etmiş ve özgürlük arayışındaki müşteri olduğudur.
Selçuk Timur Demir – Ten Medeniyeti,syf:19-24
Dipnotlar:
[1] Zygmunt Bauman, Li/e in Fragments, Wiley, 1995. (Parçalanmış Hayat, Ayrıntı Yay., 2001, s. 155).
[2] Richard Sennett, Authority. W.W. Norton, 1993, pp. 135-141. (Otorite, Ayrıntı Yay., 2014).
[3] Anne E. Becker, Body, Self, and Society: the vievv from Fiji. University of Pennsylvania Press, 1995, P. 34.
[4] Zygmunt Bauman, Does Ethics have a Chance in a World of Consu- mers? Harvard University Press, 2009, p. 23, (Etiğin Tüketiciler Dünyasında Bir Şansı Var mı?, Deki, 2010).
[5] Zygmunt Bauman, 44 Letters from the Licjuid Modern World, Polity Press, 2010, p. 16. (Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup, Habitus, 2014).
6.Byung-Chul Han, Yorgunluk Toplumu, Açılım Kitap, 2015, s. 10-11
0 Yorumlar