Usul kitaplarında şer’î deliller farklı açılardan taksim edilir. Bu taksimler içinde lk olarak büyük Hanefî usulcü İmam Ebu Zeyd Debûsî’nin (v. 430) “Takvîmü’l-edille fî usuli’l-fıkh” adlı eserinde rastladığımız “bilginin kesinlik değeri” bakımından yapılan taksim son derece münâsip ve aynı zamanda önemli sonuçları bulunan bir taksimdir.
Debûsî dinî konuda bize kesin bilgi verip vermemesi açısından delilleri ikiye ayırır:
A. KESİN BİLGİ VEREN DELİLLER
(el-Hucecü’l-mûcibe li’l-ilm)
Bunlar hem kesin bilgi verir, hem de ameli gerektirir. Debûsî’ye göre bu deliller dört tanedir:
1. Allah’ın kitabı: Debusî, Kur’an’da tevile kapalı olan, farklı yorumlanamayacak olan âyetlerin dinî konuda ihtimale açık olmayan kesin bilgi verdiğini belirtir.
2. Hz. Peygamber’den bizzat işitilen haber: Bu, sahabe için söz konusudur. Sonraki nesiller açısından bu durum söz konusu değildir.
3. Hz. Peygamber’den mütevatir olarak nakledilen haberler.
4. İcma.
Kesin bilgi veren delillerin tümünün yolu aslında tek olup bu da Allah Resûlü’nün verdiği haberdir. Çünkü biz Allah’ın kitabını, onun (s.a.v.) bize verdiği haber ile öğrendik. Yine icmaın kesin hüccet olduğunu da Kitap ve Sünnet sayesinde öğrendik. Hz. Peygamber’den tevatür yoluyla nakledilen haberler de bizzat Hz. Peygamber’den işitilmiş gibidir.
Şu halde kesin delillerin tümünün dayanağı Allah Resûlü’nün verdiği haberdir. (Debusi, Takvimü’l-edille, s. 19)
B. ZANNÎ BİLGİ VEREN DELİLLER
(el-Hucecü’l-mücevvize li’l-ilm)
Bunlar kesin bilgi vermediğinden bilgiyi değil ameli gerektirir. Ameli gerektirmesi açısından “huccet” olduğu halde kesin bilgiyi gerektirmeyip ihtimalli olmasından “mücevvize” diye isimlendirilmiştir.
Bunlar da dört tanedir:
1. Tevile müsait âyetler. Bu âyetler tevil edilmeden önce müşkil, müşterek veya mücmeldir.
2. Tahsise uğramış umum ifadeler.
3. Haber-i vâhidler ve sahabe haberi (merfu ve mevkuf rivayetler),
4. Kıyas: Kıyas tamamen reye dayalı olduğu için ihtimallidir.
(Debusi, Takvimü’l-edille, s. 168)
Bu taksim niye önemli?
1. Çoğu zaman hatalar dinî bilginin bu iki kategorisinin bilinmemesinden, iki delil türüne aynı muameleyi yapmaktan kaynaklanmaktadır.
2. Kimi zaman “kesin bilgi veren” bir delilin verdiği bilgi sanki zannî bir bilgi imiş gibi değerlendirilebilmekte, itiraza konu yapılabilmektedir. Kimi zaman da “zannî bilgi veren” bir delilin verdiği bilgi, kesin imiş gibi kabul edilmekte, bunu kabul etmemek ötekileştirme, dışlanma, tekfir vb. gibi şeylere yol açabilmektedir.
3. Kesin bilgi alanı “şeriat”, zannî bilgi alanı “fıkıh” alanıdır. Şeriat pergelin sabit ayağıdır, ittifak alanıdır. Fıkıh ise mezheplerin bulunduğu, ictihadın serbest olduğu alandır
4. Kesin bilgi alanı çoğulculuğa müsait değildir. Zannî bilgi alanı ise tektipleştirmeye müsait olmayıp çoğulculuk alanıdır.
Günümüzdeki kör dövüşünün bitmesi bu usul alt yapısına bağlı.
Vallahu a’lem.
Soner Duman – Usul Yazıları,syf:138-140
0 Yorumlar